28 Ocak 2018 Pazar

D.IGNATIUS: ABD-TÜRKİYE İTTİFAKI KIRILMA NOKTASINDA




David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 23.1.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Tampa
Ortadoğu’daki Amerikan birliklerinin komutanı General Joseph Votel’le konuşmak, iş siyasi sonuçları belirlemeye geldiğinde Amerikan askerî gücünün sınırlarını paradoksal bir şekilde hatırlattı. Amerikan bombaları, -Suriye’de İslam Devleti (İD)’ni ortadan kaldırmaya yardımcı olsa da- Suriye ulusu denen bez bebeği tekrar bir araya gelecek şekilde dikemiyor.
Suriye’nin zaten kötü olan durumu, bu hafta Türkiye’nin sınır bölgesi Afrin’i işgal etmesiyle birlikte biraz daha beter hale geldi. Ankara, Afrin’de hâkim olan ve terör örgütü olarak gördüğü PKK adıyla bilinen Suriyeli Kürt örgütten kendisini koruduğunu söylüyor. Problem şu ki, sözkonusu Suriyeli Kürt güçler (farklı bir ad altında) ABD’nin İD’i yenilgiye uğratırken en önemli müttefiki oldular.
Parlama noktası, Suriyeli Kürtlerin ve Amerikalı askerî danışmanların işgali altındaki kuzey Suriye’nin Menbic bölgesi. Geçen hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Menbic’e saldırmakla tehdit etti. Trump yönetiminden üst düzey bir yetkili salı günü bana açık açık şunu söyledi: “Bizim askeri kuvvetlerimize yönelik tehdit, kabul edebileceğimiz bir şey değil”. ABD’nin “NATO ortağı” Türkiye’yle dağılmakta olan ilişkilerinin geldiği nokta tam da şu: askerî gerilimi tırmandırma politikası.
Şu an Suriye’de olan biten, İD’in kanlı bir şekilde dikkatleri üzerine çekmesinin ardından, tarihin kaldığı yerden yeniden akması. Uzun süredir var olan ama ertelenen ihtilaflar, ABD öncülüğündeki koalisyonun Hilafeti yenilgiye uğratmasıyla birlikte, intikam arzusuyla geri dönüyor. Türkiye, İran, İsrail, Ürdün, Rusya ve ABD’nin tamamı kendi menfaatlerinin peşinde koşuyor. Bu kuvvetleri birbirinden ayıran alan çöktü ve bu da Amerikan birliklerini Rusya, Türkiye ve İran’la çarpışmaya tehlikeli bir şekilde yaklaştırıyor.
Amerikan ordusuna bundan üç sene evvel İD’i yok etme görevi tevdi edildi. Votel ve diğer komutanlar, yepyeni ortaklar ve taktikler kullanarak bu görevi büyük ölçüde başardı. Ancak yerel nefretleri gideremediği gibi istikrarlı bir yönetişim de kuramadı.
Geçen hafta buradaki bir eğitim üssünü ziyaretimiz sırasında [Z.T.K. Ignatius’un bu ziyaretle ilgili yazısını okumak için TIKLAYINIZ] karargâhında konuştuğumuz Votel, ABD’nin Suriye’deki ileriki misyonlarını anlatırken temkinliydi. Suriye’de yaklaşık 1500 Amerikan birliğinin kalmasının “şartlara bağlı” olduğunu söyledi. Amerikan birlikleri, ulus inşası yerine -“insanların evlerine geri dönebilmesi için güvenliği sağlama” arayışıyla ve bağımsız ve bütün bir Suriye çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi kararlarını destekleyerek- bölgeyi “istikrara kavuşturma”ya odaklanacak.
Amerikalı yetkililer, İD’in paramparça olmasıyla birlikte, şimdilerde sanki ABD Suriye’de tarafsızmış gibi konuşuyorlar. Tabii ki ABD Suriye’nin etnik mozaiğinde tüm parçaları kucaklamak üzere hareket etmeli. Ancak dostlarını da veyahut şu bilançoyu da asla unutmamalı: İD’in başkenti Rakka’yı geri almak üzere verilen nihai savaşta Kürtlerin öncülüğündeki SDG savaşçılarından 650’si hayatını kaybetti, diyor Votel. Rakka’da Amerikalıların zayiatı ise sıfırdı.
ABD’nin İD’in geri dönmemesi için Suriye’de Sünni Arapları cesaretlendirmesi gerekiyor. Ancak Amerikalı komutanlar, savaşın yükünü çeken ve canını verenlerin (şu an Türklerin yok etmek istediklerini söyledikleri) Kürtler olduğunu biliyor. İD’le çatışmada sivil can kayıpları tam olarak hesaplanabilmiş değil, ama rakamlar korkunç.
Votel pazartesi günü yerle bir olan Rakka şehrini ziyaret etti. Gazetecilere oradaki savaşın “çirkin” ama elzem olduğunu belirtti. Geçen hafta konuştuğumuzda Votel, İD’le mücadelenin son aşamasında, yani aşağı Fırat Vadisi’nde kapana kıstırılan “yüzlerce” İD savaşçısını “imha etme” savaşında, Amerikalı danışmanların ve hava gücünün SDG’yle ortaklık kuracağını söyledi. Amerikalı komutanlar, SDG’li müttefiklerin bu hayati temizleme harekâtını bırakıp işgalci Türklerle savaşa odaklanmasından endişeliler.
Türk gazetesi Yeni Şafak’ın Votel’in savaş alanına gidişine ilişkin attığı şu başlık, Suriye’de İD sonrası yeni bunalımın işaretini veriyor: “Amerikalı komutan… Suriye’nin Rakka’sındaki teröristleri ziyaret ediyor”. Bu hiç de hayra alamet değil.
Diğer üst düzey Amerikalı yetkililer gibi Votel de bana ABD’nin Türkiye’nin “meşru endişeleri”ni kabul ettiğini vurguladı ve Türkiye’yi geçen yıl “sınır güvenliği konusunda gerçekten iyi bir iş” yapan “iyi bir ortak” olarak niteledi. Laf kalabalığını bir kenara bırakıp işin doğrusunu söylemek gerekirse, Trump yönetimi Türkiye’yle ilişkilerin tehlikeli bir şekilde kırılma noktasına yaklaştığını kabul ediyor.
Erdoğan, bu işgaliyle daha da zor ve tehlikeli bir yalnızlığa doğru ilerlerken ABD’nin hedefi, Türkiye ile Kürtler arasında bir diyaloga arabuluculuk etmek olmalıdır; sadece Suriye’de değil, aynı zamanda büyük bir Kürt azınlığı barındıran Türkiye içinde de… Erdoğan en büyük siyasi ve iktisadi başarılarını PKK da dahil Kürtlerle uzlaşmaya çalıştığı yıllarda kaydetti.

İD’le mücadele sona ererken eski bölgesel kan davaları gün yüzüne çıkıyor. ABD Türkiye, Rusya ve İran’ın yanlış yapmasını engelleyemez. Ancak bu, ABD’nin 1500 danışmanını kuzeydoğu Suriye’den çekmesi ve ardında çok daha büyük bir boşluk bırakması için hiç de uygun bir vakit değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder