14 Ocak 2018 Pazar

M.ABEDIN: İRAN PROTESTOLARININ BAŞ KAYBEDENİ RUHANİ Mİ?




Mahan Abedin (İran siyaseti uzmanı ve Dysart Danışmanlık araştırma grubu direktörü)
Middle East Eye, 5.1.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

İran’da bir hafta süren protestolar ve isyanlar gözlemcilerin çoğunu şaşırttı. Ancak İranlı yetkililerin Meşhed’de ilk protestoların patlak vermesinden haftalar evvel ülkede bir kargaşa beklediklerine dair işaretler var. Kaynaklar, Middle East Eye’a, Meşhed’de protestolar başlamadan en az bir hafta evvel güvenlik kuvvetlerinin (gösterilerin sıkça yaşandığı) Tahran Üniversitesi çevresine konuşlandığını söyledi. Dahası, yöneticiler ödenmeyen maaşlar, tükenen emeklilik fonları ve güvenilmez kredi kuruluşlarının çöküşü yüzünden aylardır yaşanan küçük çaplı oturma eylemleri ve protestolar konusunda önceden uyarılmış olmalı.

Ne beklenmedik ne de kendiliğinden bir anda ortaya çıkan
Kısaca, geçen hafta patlak veren protestolar ne beklenmedikti ne de kendiliğinden bir anda ortaya çıkan türdendi. Şartlar, yılların ve hatta on yılların iktisadi kötü yönetimi, yolsuzluklar ve refah devletinin küçülmesi çerçevesinde oluştu.
Son protestolar 2009’dakine kıyasla çok daha küçük ölçekli olsa da etkisi çok daha derin olabilir.
Kısa vadede, önümüzdeki yıllarda ara ara huzursuzluklar yaşanacağı beklentisi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin neoliberal ekonomik politikalarına meydan okumak için düşmanlarının eline koz veriyor.
Daha derine inildiğinde ise, son protestoların şokunun (ve önümüzdeki aylarda ve yıllarda çok daha fazlasının yaşanması beklentisinin) daha büyük bir sistemik kaynaşmayı üretmesi ve hizipçi sınırları eritmesi muhtemel görünüyor.
Bu gelişmeler nihai olarak liderliğin intikali tartışmasını etkileyecektir. (…)
Ruhani ve müttefikleri, Meşhed’deki ilk protestoları köktenci ve muhafazakâr rakiplerine hamletmekte pek de vakit kaybetmedi. Görünüşe göre bu itham inandırıcı da; zira Meşhed, muhafazakârların kalesi ve üstelik muazzam bir özerk hayır işleri imparatorluğu niteliğindeki Astan Quds Razavi’nin başı [İmam Rıza Türbe ve Külliyesi Vakfı başkanı] ve mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ruhani’nin baş rakibi olan İbrahim Reisi’nin de memleketi.
Ancak gerçek şu ki ilk protestoların ve müteakip kargaşanın kıvılcımını ateşleyen şartların tam anlamıyla neler olduğunu çok az biliyoruz. Dolayısıyla protestocuların demografik yapısı ve gerçek motivasyonları konusunda konuşmak için henüz çok erken.
Yaşananlar işçi sınıfının protestoları olarak nitelenmekte olup itici gücün merkezî hükümetin ihmaline taşranın duyduğu rahatsızlık olarak görülüyor.

Muhafazakâr bir komplo mu?
Bu analiz büyük ölçüde 2009’daki son büyük protestolarla mukayese edilerek yapılıyor. (…)
2009’un aksine son protestolar lidersiz, örgütsüz ve (protestocuların çatışan sloganları dikkate alındığında) kafa karıştırıcı görünse de, eğer ki devam ederse, ne şekil alacağını ve ne türden bir liderlik üreteceğini tahmin etmek için henüz çok erken.
Protestoların kıvılcımını tamamen muhafazakârlara hamledemeyiz. Ancak hükümete muhalif olanların beş yıldır dur durak bilmeden Ruhani yönetimi aleyhine medya üzerinden kışkırtmalar yaparak protestolar ve kargaşa için uygun bir iklim yattıkları da inkâr edilemez.
Öte yandan Ruhani’nin kendisi de temize çıkarılamaz. Merkezci-reformcu koalisyon ile muhafazakâr-köktenci muhalifler arasındaki bölünmüşlüğü abartmak suretiyle mayıs ayında kutuplaştırıcı bir seçim kampanyası yürütmüştü.
Seçim kampanyası vaatleri ve müteakip performansa gelince, Ruhani’nin aşırı vaatlerde bulunduğu ve bunları pek yerine getiremediği yetersiz bir ifade olur. Beklentileri iyice yükselterek ve ardından da yerine getiremeyerek ve bazı hallerde –mesela hükümete muhafazakârlardan bakanlar atamak suretiyle– kampanya vaatlerinden tamamen çark ederek Ruhani, kendi seçmen kitlesi arasında ümitsizlik ve kargaşa yarattı.
Karizması da olmayan Ruhani, halkına vaktinde hitap ederek ve protestocuların radikalliği ve vahşeti konusunda güçlü milli endişeleri hafifleterek liderlik etmekte de başarısız oldu. Olaylar patlak verdikten ancak üç gün sonra kargaşa hakkında kamuoyu önünde bir açıklama yaptı.
Protestoların en büyük kaybedeni muhtemelen Ruhani olacak. Geçen hafta yaşananların şoku hükümetin havasını söndürmeye/gücünü kesmeye başladı ve onu müesses nizamın lobicililiğine ve baskısına daha açık bir hale getirdi.
Son derece önem arz eden iktisadi alanda hükümet, protestocuların dertlerini dikkate almak ve özellikle de kalkınma ve refah odaklı yerel taleplere çözüm bulmak için neoliberal ve kemer sıkma politikalarının keskin uçlarını törpülemek zorunda kalabilir.

Rejimin daha fazla kaynaşması
Ülke çapındaki gösterilerin iki çarpıcı özelliği var: Birincisi, gerek –isyancıların polis karakollarına ve askerî üslere saldırmaya kalkışması açısından– vahşeti gerekse –müesses nizamın devrilmesi çağrısı yapan sloganların da gösterdiği üzere– radikalizmi bağlamında gösteriler benzeri görülmemiş türdendi.
İkincisi, protestocular Yeşil Hareketi ve liderlerini tamamen göz ardı ettiler. Müesses siyasi topluluğu bir bütün olarak reddedişleri “Reformcular, köktenciler, oyun bitti!” sloganıyla özetlendi.
Reformcuların son protestoları onaylamaması hiç de şaşırtıcı değildi. Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi (ki kendisi reform hareketinin manevi lideri olarak görülür) protestocuları en güçlü ifadelerle kınadı; tıpkı ana reformcu örgütlerden Direnişçi Din Adamları Topluluğu gibi.
Ancak bazı reformcu ideologlar hiç acımadan gösterileri bastırma çağrısı yapacak kadar ileri gittiler. (…)
(…) Bu aynı zamanda iktisadi kötü yönetimin ve yaygın yolsuzlukların yanısıra devrimci tükenmişliğe rağmen İslam Cumhuriyeti’nin tekrarlanan isyanlara dayanacak yeteri kadar ideolojik iç bütünlüğe sahip olduğu varsayımına dayanıyor.
Aşırı sol arka planlarıyla uyumlu olarak ve müesses nizamla daimi mücadelelerine rağmen, önde gelen reformcu ideologlar kendilerini devrimin öncüsü ve İslam Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi olarak görüyorlar.
Hasım dış çevrenin körüklediği iç kargaşa tehdidinin İran’da hizipçi sınırları aşındırması ve sosyoekonomik, güvenlik ve hatta kültürel politikalarda daha büyük bir uzlaşma üretmesi muhtemel görünüyor.

Liderliğin intikali meselesi
Son olarak, protestoların Velayet-i Fakih ve İslam Cumhuriyeti’nin lideri olan Ayetullah Hamaney’in yerine geçecek uygun bir halef tartışmasını da etkilemesi muhtemel. Her ne kadar Uzmanlar Meclisi yeni lideri seçmekle görevli resmî kurum olsa da gerçekte devletin tüm kilit kurumları bu tartışmanın içinde. Bunlar arasında Devrim Muhafızları da var ki aslında hem ideolojik hem de operasyonel anlamda liderliğe en yakın kurum.
Protestolardan önce de iktisadi huzursuzluk, kamuoyunun ilgisizliği ve hasım dış çevre karşısında liderliğin intikali meselesinde gizli kapaklı istişareler yapılmaktaydı.
Resmen birkaç uygun isim zikredilirken ilk spekülasyonlar muhtemel aday olarak İbrahim Reisi üzerinde yoğunlaşıyordu. Ancak mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Reisi’nin zayıf performansıyla birlikte fiilen üstü çizilmiş oldu.
Her ne kadar Ruhani hiçbir zaman muhtemel halef olarak zikredilmese de birçokları onun bu makama gözünü diktiğine inanıyor (…). Son protestolara eşlik eden Ruhani’den yaygın hayal kırıklığı onu fiilen ekarte etmiş oldu.
Devam edip giden huzursuzlular, başta Devrim Muhafızları olmak üzere kilit kurumları liderliğin intikali sürecini radikal bir şekilde yeniden düşünmeye zorlayabilir. Velayet-i Fakih kurumu zaten meşruiyet kriziyle kuşatılmış durumda.
Ayetullah Hamaney alandan uzaklaştığında bu krizin tırmanması muhtemel; zira o, merhum Ayetullah Humeyni’nin iç halkasından hayatta kalan tek kişi ve dahası, onun devrimci kimliği ve karizmasıyla aşık atabilecek hiç kimse yok.

Velayet-i Fakih kurumunda herhangi bir değişiklik anayasa değişikliğini gerektiriyor ve bu da ancak ve ancak yeterli siyasi uzlaşma yani hizipler arası bütünlük olursa gerçekleşebilir. İstikrarsızlık ve dış tehditlerin artması bu uzlaşmayı yaratacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder