Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
TÜRKİYE’DEKİ DARBE GİRİŞİMİ, CIA-GÜLEN TERTİPLİ BİR PROVA
Sibel Edmonds (Eski FBI tercümanı ve Ulusal Güvenlik Muhbirler
Koalisyonu NSWBC kurucusu)
Newsbud, 17.7.2016
Kayıt deşifresi ve tercüme: Zahide Tuba Kor
James Corbett: Türkiye’deki darbe girişimi hızlıca
püskürtüldü; ama şüphesiz bir karışıklık da yarattı ve önümüzdeki süreçte bunun
jeopolitik sonuçları olacaktır. İlginç bir durum sözkonusu; çünkü biz
Türkiye’de darbe olacağını 6-7 ay evvel Sibel Edmonds’la konuşmuştuk. 5 Aralık
2015’te James Corbett’in “Erdoğan’a karşı NATO destekli bir darbe mi
tezgahlanıyor? (Is Erdoğan being set up for a NATO-backed coup?)” başlıklı bir
yazısı yayınlanmıştı. Birkaç hafta sonra bu ihtimali Sibel’le konuşmuştuk.
Bakın o programda Sibel ne dedi…
***
Eski röportajdan alıntı:
James Corbett: Erdoğan’ın hedef alınıp devrilmesi kaçınılmaz
mı? Eğer öyleyse bu nasıl gerçekleşecek?
Sibel Edmonds: (…) En nihayetinde
şu sonuca vardılar: Erdoğan ülkeyi içeride çok fazla böldü ve şu anda 2-3 sene
evvelki desteğe sahip değil. Hala çoğunluğun desteği olsa da bu oran %50’den
epeyce aşağıya inmiş durumda. Sizi temin ederim ki Erdoğan’ın yerine bir başkası
geçecek. Çünkü bu ülkede tarih tekerrür ediyor. Bu, doğrudan bir askeri
darbeyle mi olur, bilmiyorum. CHP içindeki güçlü laik grupların bazıları perde
arkasından Gülen Hareketiyle ittifak kurdu. En laik partinin bir mollayla
ittifak kurmasından bahsediyorum size, düşünebiliyor musunuz? Gün gelip de
böyle bir şeyi göreceğimi hiç tahmin bile edemezdim. Bu ikisi güç birlikteliği
yapacak, Türkiye’de işler kötüye gidecek ve Kürtlerden tutun IŞİD’e kadar
farklı kesimlerin terör saldırıları artacak, işler iyice sarpa saracak. Ama
sonunda Erdoğan gidecek. Erdoğan destekçisi falan değilim. Ama bu, Türk halkı
için hiç de iyi bir haber olmayacak. Zaten bozulma yolundaki ekonomi gerçekten
batacak. Erdoğan’dan çok daha beter birisi ülkenin başına geçecek. Türkiye’de
işler maalesef hiç de iyiye gitmeyecek.
Daha önceki bir röportajından alıntı:
Sibel Edmonds: Ekonomik bakımdan
her an çökebilecek bir ülkeden [Türkiye’yi
kastediyor] bahsediyoruz. Eğer ki 1
Kasım seçimlerinden evvel, mesela ekim ayında ekonomi çökerse -ki bu kuvvetle
muhtemel- ülke tam anlamıyla bir kaos dönemine girecektir; şiddet dalgasının
ardından da yeni bir askeri darbe gelebilir. Bu, Gladyo’nun ve ülke yönetimini
geri almak isteyenlerin bir operasyonu olacaktır. Türkiye’deki askeri darbeler
hep ABD tarafından yaptırılmıştır. Bunun da bahanesi, ülkenin iktisaden
çöküşünün ve şiddetin önüne geçmek olacaktır. Düzeni yeniden tesis için de bir darbe yaşanacaktır. Eğer
ki önümüzdeki seçimden evvel [1 Kasım
2015’i kastediyor] bu çöküş yaşanırsa
-ki bu kuvvetle muhtemel- yeni darbe ihtimali artacaktır.
***
James Corbett: Türkiye’de darbe girişiminin ardından neler
yaşanıyor ve önümüzdeki süreçte neler yaşanacak? Darbenin arkasında kimler var?
(…) Erdoğan, Gülen Hareketini işaret etti ve Fethullah Gülen de “Ben değilim,
muhtemelen darbeyi Erdoğan’ın kendisi yaptırmıştır” diyor. Ne dersiniz?
Sibel Edmonds: Süreç devam ediyor;
ama cuma gecesinden itibaren işler neredeyse her saat değişiyor. (…)
Bu süreç, büyük ölçüde yine Gülen Hareketi tarafından tertip
edilen 2013’teki o meşhur Gezi Parkı protestolarıyla başladı.
Yeri gelmişken önce kısaca Gülen’in kim olduğundan bahsedeyim.
Gülen dendiğinde 80 yaşında bir paravan lideri anlıyoruz. 1997’den beri [Z.T.K. doğru tarih 1999’dur] ABD’de birçok müstahkem yerde yaşıyor; birçok güvenlik
görevlisi ve apaçi helikopterleriyle korunuyor. Gülen’e bağlı STK’lar ve
vakıflar yaklaşık 22-28 milyar dolar değerinde. ABD içinde en geniş sözleşmeli
okullar (charter okullar) zincirine sahip. CIA’den menajerleriyle birlikte Orta
Asya’dan Kafkasya’ya ve hatta Afrika’dan Endonezya’ya kadar birçok yerde
yüzlerce cami açıyor. 1997’den beri [Z.T.K.
doğru tarih 1999’dur] ABD’de yaşayan
Gülen bir terörist olarak Türkiye tarafından geri isteniyor.
Tekrar başa dönersek, Gezi olayları bastırılınca bu defa 2014 ve
2015’teki seçimlerde tüm propaganda ağlarını devreye soktular. Bu aslında CIA,
NATO ve Gülen fraksiyonunun kamuoyunu etkileme ve böylece Erdoğan’ı iktidardan
düşürme çabasıydı. Bütün çabalarına, ana akım medyanın yayınlarına ve özellikle
de ABD’deki propaganda faaliyetlerine rağmen bu girişimleri başarısız kaldı.
Bilhassa Türk ana akım medyasının İngilizce versiyonlarının doğrudan Gülen
Hareketiyle ve CIA’le bağlantılı olan ajanları ve düşünce kuruluşları eliyle
yürütüldü bu propagandalar. Bütün bu girişimler, diğer bir deyişle “yumuşak
darbeler” başarısız olduğundan ben yeni adımın gerçek bir askeri darbe girişimi
olacağını öngörmüştüm.
Türkiye askeri darbelere aşina. Geçmiştekiler ABD ve NATO
tarafından Türk ordusu kullanılarak uygulandı. Türk ordusu bir NATO üyesi
olduğundan emirleri ABD’den ve NATO’dan alır. Seçimler ve diğer şeyler daha
ziyade kozmetiktir. Tabii ki siyasilerin iç politikada bir rolü var. Ama çok
hayati kararlara ve uygulamalara, büyük oyun planlarına sıra geldiğinde iş siyasette
değil, orduda düğümlenir.
Cuma günü twitter ve Amerikan ana akım medyasından darbenin
yapılmakta olduğunu öğrendik. İlginç bir şekilde, dünyanın birçok yerindeki
darbelerin aksine bu, gece yarısı insanlar uyurken gerçekleşmedi. (…)
Psikolojik savaşa şahit olduk. Sosyal medyaya akıtılan haberlerde Erdoğan’ın
ülkeden kaçmaya çalıştığı, Almanya hava sahasında dönüp durduğu ve sığınma
talebinde bulunduğu tweetlerini gördük. Bu, psikolojik savaşın bir parçası,
insanların moralini bozarak darbeyi başarılı kılma çabasıydı. Ya liderin
öldüğüne dair yalan haberler yayarlar ya da “lideriniz kaçtı” derler. Bu,
inanılmaz derecede etkili olur; çünkü insanlar “artık bitti, liderimiz de
kalmadı” diye düşünürler. Bunu görünce mesajı atanların ardına düştüm; “Kaynağınız
ne? Bu bilgiyi nereden aldınız?” diye sordum.
Size darbenin yüzünün, uygulanma şeklinin nasıl değiştiğini
anlatmak istiyorum. Artık daha güçlü ve çok cepheli bir mücadele sözkonusu.
Çünkü -tıpkı Arap Baharında gördüğümüz gibi- twitter ve facebook üzerinden
dedikodular ve gerçek dışı bilgiler yaymak suretiyle sosyal medya üzerinden
darbelerin başarıya ulaştırıldığını gördük.
Spiro Skouras: (…) kontrolü
sağlamak ve etki kurmak için sosyal medya tamamen kapatılıyor. Erdoğan’ın kaçıp
Almanya’dan sığınma istediğine dair haberin ilk kaynağını aradım. İlk tweeti
atan MSNBC yapımcısı Kyle Griffin. “Üst düzey bir Amerikalı askeri
kaynak, NBCNews’e Erdoğan’ın İstanbul’a inmeyi reddedip Almanya’dan
sığınma talebinde bulunduğunu belirtti” tweetini attı. (…) O zamana kadar darbe
tezgahçıları medya kuruluşlarına el koymuştu. Öyle görünüyor ki tüm medyayı
kontrol altına alıp bu haberi yayacaklar ve darbeye karşı herhangi bir direnişe
engel olacaklardı. (…)
James Corbett: Erdoğan’ın uçuşunu anbean takip edenler vardı;
gerçekten de uçağı havada daireler çizdi, uzun süre iniş yapamadı. Bir şeyler
oluyordu. Bu sırada kaynağı belli olmayan bu tarz haberler yayılıyordu. Dış
operasyonlarda izlenen yöntem işte tam da budur. Bu da “O sıralarda işler kimin
kontrolündeydi?” sorusunu gündeme taşıyor.
En düzenbazca ve ikiyüzlü şey belki de şu: Ana akım medyada “bu
darbe girişimi, Erdoğan’ın muhalefeti ezebilmek için bizzat tezgahladığı bir
darbe olabilir” haberleri dolanıyor. Bu haberler anlayışla karşılanıp imkan
dahilinde görülüyor. Çünkü Erdoğan “kötü adam”. Ama eğer ki Erdoğan bir
Amerikan müttefiki olsaydı aynı haberi yayanlara “Bu kadar da komplocu olunur
mu?” denirdi. Ama Erdoğan hedef tahtasında olduğundan bu tür komplolar mümkün
görülüyor.
Peki iddia edildiği gibi, Erdoğan ordudan bir fraksiyonun darbe
planı hazırladığının farkına varmış, ama muhaliflerini ezmek ve daha da
güçlenmek için bunların bu küçük darbeciği sahneye koymalarını engellememiş,
hatta kışkırtmış olamaz mı? Sonuçta gerçekten de eli güçlendi ve şu anda
binlerce muhalifini eziyor. Geçmişe kıyasla iktidar iplerini daha sıkıca eline
alacak. Bu söylem mantıklı olamaz mı?
Sibel Edmonds: İki şeyi birbirinden
ayırmak istiyorum: darbenin ön bilgisine sahip olmak ve darbeyi sahneye koymak.
Erdoğan 3 yıldır haklı bir şekilde evin içini temizlemeye
çalışıyor. Çünkü ordunun belirli bir kısmına, Türk polisinin ise çok büyük bir
oranına CIA-Gülen ağının sızdığı biliniyor. Ve bunun 20-25 yıllık bir geçmişi
var. Aynısı yargı kurumu için de geçerli. Erdoğan her ne zaman elinde
kanıtlarla onların üzerine gitmeye ve görevden almaya kalkışsa bu, özellikle
Batı medyası ve –Türkiye’dekiler de dahil- Gülen ağının uzantıları tarafından
büyük tepkiyle karşılandı ve Erdoğan aleyhine kötü bir halkla ilişkiler
malzemesi olarak kullanıldı. Onun diktatör olduğu, laik düşünceli insanları
görevden aldığı, çünkü şeriatı getirmeye çalıştığı propagandalarına maruz
kaldı. Üstelik CIA’in elindeki asıl şeriatın adamı Fethullah Hocanın ta kendisi
olmasına rağmen… ABD’de yaşayan ve gün geçtikçe gücünü artıran, yüzlerce
Amerikalı senatörü ve kongre üyesini lüks gezilere götüren de bunlar… CIA’in
şeriatçısı tutup da Erdoğan’ı diktatörlükle suçluyor!
Darbe yapılacağı fikri ve dedikodusu yaklaşık bir senedir
ortalıklarda dolaşıyor. Geçen sene Türkiye’deyken bu kısık sesle
dillendiriliyordu. Seçimlerle de protesto gösterileri organize ederek de bunu
başaramadık, geriye bir tek darbe kaldı diyorlardı.
Tabii ki Erdoğan’ın darbe hazırlıklarından haberi vardır. Bu
şartlar altında sen de bunun mükemmel bir fırsat olduğunu düşünmez misin?
Üzerimize gelmelerine izin verelim ki kamuoyu da onların ne yapmaya
kalkıştığını, kim olduğunu görsün ve bu sayede evin içini temizleyebilelim diye
düşünmek zekice değil mi?
Eğer ki “Erdoğan kazandı ve bu iş burada bitti, her şey kontrol
altında” diye düşünüyorsanız açıkça söyleyeyim hayır, kesinlikle durum böyle
değil. Çünkü bence bu, iyi planlanmış, kapsamlı bir gerçek darbe değildi. Bu
onların A planıydı. Deneme, ısınma hareketi niteliğinde bir darbe girişimiydi.
Erdoğan’a karşı asıl büyük darbe ise yolda. Bununla halkın nabzını,
psikolojisini denediler. Türk halkı bu süreçte çok esaslı bir rol oynadı ve
Erdoğan düşmanı Batı ve NATO ülkelerine bu işin öyle zannettikleri kadar kolay
olmayacağını gösterdi. Sokaklardaki bütün o tanklara rağmen Erdoğan’ın tek bir
sokağa çıkın çağrısıyla insanlar caddelere döküldüler. Ordu ne kadar güçlü, CIA
ne kadar aktif olursa olsun, bir araya gelip kenetlenmiş milyonlarca insanın
gücünü azımsayamazsınız. Türk halkı bu çağrıyı dinleyip darbeyi engellemeyi
başardı. Acaba ABD’de bunun bir benzeri olsaydı insanlar sokağa mı dökülürdü,
yoksa yatağının altına girip sosyal medyadan işlerin ne zaman yoluna gireceğini
mi beklerdi? 208 insan hayatını kaybetti. Bunlar tanklara tırmandılar.
Silahları falan yoktu. Sadece yumrukları ve kolları vardı. Dış güçlerce
tezgahlanan darbeye karşı gerekirse canlarını feda etme kararlılıkları vardı.
(…)
James Corbett: Peki bundan sonra ne olacak? Evin içini
temizleme harekatı çerçevvesinde binlerce insanın tutuklandığını görüyoruz.
Gülen’in iade tartışmaları var. Amerikan Dışişleri Bakanı bu konuda şimdiye
kadar kendilerine resmen bir talep iletilmediğini söyledi. Acaba Erdoğan
hükümeti Gülen’in ABD’den iade sürecini resmen başlatacak mı? Eğer başlatırsa
ABD buna nasıl bir karşılık verecek?
Sibel Edmonds: 2013’ten beri süreci
takip ediyorum. Türk Adalet Bakanlığı Gülen’in iadesi için gerekli her şeyi
FBI’a ve Amerikan Adalet Bakanlığına yolladı. Bürokrasi oyun oynuyor, rol
yapıyor; “Yok efendim acaba Gülen’in iadesini isteyen yetkilinin imzası gerçek
mi sahte mi?” vs. diye. Dahasını söyleyeyim. ABD’deki en büyük sözleşmeli
okullar zincirine sahip Gülen Hareketi hakkında 2009-2010’dan beri kara para
aklama ve diğer suç sayılan faaliyetlerinden dolayı FBI soruşturması var.
Haklarında birçok suç isnadı var. Ama ne olacağını söyleyeyim size. “Evet,
resmi iade talebi geldi” dediklerinde dahi bunun üzerine oturup süreci 2-3 yıl
sürüncemede bırakacaklar. Çünkü Gülen’e temyiz hakkı vs. tanıyacaklar.
Fethullah Gülen’in sağlığının giderek kötüleştiğine dair dedikodular da
duyuyorum. Daha muhtemel senaryo, Türkiye ile ABD arasında bütün bu iade oyunu
devam ederken Gülen’in “ölmesi”!
Ama bu konudan çok daha önemli olan nokta şu: Cuma günkü darbe
asıl nihai darbe değildi. Bu süreç sona ermedi. Türk halkı kesinlikle rehavete
düşememeli. Hükümet “Yaşasın bunu da atlattık” dememeli. “2000-3000 adamı
tutukladık, bu iş tamamdır” diye sakın düşünmesinler. Gülen’in adamları,
ordusu, yargısı ve diğer kurumlarıyla o kadar muazzam genişlikte ki.
Siyasetçiler en yakınlarındaki adamlarına, milli savunma müsteşarlarına bir
baksınlar; hepsi içlerine sızmış ajanlar.
Eli kulağında olan yeni darbenin diğer işaretlerine dikkat
kesilmemiz lazım. Mesela İncirlik’teki NATO üssünde bulunan 42 helikopter kayıp
– ki İncirlik Üssü, ABD’deki üslerden bile çok daha sıkı bir güvenliğe sahip,
hatta yeryüzündeki en güvenli hava üssü desek yeridir. Darbe girişimi sırasında
NATO’nun İncirlik Üssü’nden 42 helikopteri havalandırdılar. Daha da önemlisi,
yarım asırdır ABD ve NATO’daki müttefikleri, bu üste ne kadar nükleer silah
başlığı bulunduğunu bir sır gibi saklıyorlardı. Tıpkı İsrail’in nükleer
silahlar konusunda hep sessiz kalması gibi. Peki ya IŞİD İncirlik’e sızıp da bu
nükleer başlıkları ele geçirirse? Soğuk Savaş boyunca hiç kimse İncirlik’e
sızamadı, böyle bir tehlike de yoktu. Düşünsenize, yeni bir darbe öncesinde
Türkiye bir anarşi ortamına girerse ve bir anda basında İncirlik’teki nükleer
silah başlıklarının önemi pazarlanmaya başlanırsa ne olur? Bu, kilit bir nokta.
Yeni darbe dalgasıyla bu konu arasında yakından bağlantı kurulabilir. Çünkü bu,
“nükleer bir saldırıya maruz kalmamak” için NATO müttefiklerinin harekete
geçmelerine, Erdoğan’ı alaşağı etmelerine ve ülkeyi “güvenli” hale
getirmelerine meşruiyet kazandıracak bir bahane olacaktır. Dünyanın en güvenli
hava üssünden 42 helikopter nasıl kaçırılabilir söyler misiniz bana? (…)
Hepimiz biliyoruz ki bu işin asıl fikir babası CIA/NATO/derin devlet/Gladyo-B
ağı. ABD bu süreçte kullandığı teröristi, hoca bozuntusunu [Gülen’i kastediyor] burada besleyip büyümekte...
Erdoğan üzerinde baskı kurabilirler veya belki de -onun zaten
arzuladığı şekilde- oyunu sert oynamasını kolaylaştırırlar. Çünkü Türkiye
sertçe oynayabilecek durumda ve böyle oynamalı da Bütün bu yaşananların
sonucunda niye Türkiye’deki Amerikan büyükelçiliği kapatılmasın ki? Aynısı
ABD’ye olsa bunu yapmaz mıydı? Biz [ABD’yi
kastediyor] İran İslam Devrimi
sonrası Amerika’nın aleyhine çalışan bir düşman ülke ilan ederek İran’ın
büyükelçiliğini kapatmamış mıydık? Türkiye ABD’ye baskı yapabilir. Doğrusu
sadece Amerikan büyükelçiliğini değil, İncirlik Üssü’nü kapatmalı ve
operasyonel olmaktan çıkarmalı.
Bu noktada Türk halkı da elini taşın altına sokabilir. Zira Türk
halkının artık daha sert olma vakti geldi. Artık salt konuşmanın ötesine
geçmeliler. O cesur insanlar, ideolojik saiklerle değil, yabancı güçlerin gelip
de ülkesinde darbe yapmasını önlemek için canlarını feda ettiler.
James Corbett: Ama Erdoğan asla ve kata Amerikan
büyükelçiliğini kapatamaz, NATO’dan da çekilemez. Bunu yapacak olsa şimdiye
kadar yapardı.
Sibel Edmonds: Ama halk bunu
yapabilir. Erdoğan’a bu kısa vadeli zaferi kazandıran halktı. Göreceksiniz,
birkaç güne Türk halkı gidip de Amerikan büyükelçiliğini kapatacaktır.
Büyükelçilik çalışanları tahliye edilecektir. Darbe tezgahında yer alan bir
Amerika’nın personeli bu ülkede görev yapamaz. Erdoğan kendisi bizzat bunu
yapmasa bile belki kenarda sessiz sedasız bekleyip halkının bunu yapmasına göz
yumabilir. Isınma niteliğindeki bu darbeyi yönlendiren ve kolaylaştıran CIA
personelinin bu ülkeyi terk etmesini sağlayabilir. İran’daki CIA merkezi bizzat
Amerikan büyükelçiliğinin içindeydi. Kimse bundan bahsetmedi bile. CIA’in
birçok ajanı, Gülen’in birçok menajeri Türkiye’de cirit atıyor. Türk halkı
gidip Ankara’daki Amerikan askeri ataşeliğini kapatabilir. 50.000 insanı
kapısına dikerseniz bakın nasıl bütün personel can havliyle anında ülkeyi terk
edip gidecek.
(…)
Gülen Hareketinin ilişkiler ağını, Bill ve Hillary Clinton’la ve
Clinton Vakfı’yla bağlantılarını biliyoruz. ABD’de birçok karargahı var,
STK’ları ve vakıfları var. İadesini beklemek yerine gelip burada Gülen’in
kuruluşlarını hedef almak mümkün. (…)
Gülen Hareketinin teröristler için eğitim kampları da var,
Çeçenler ve diğerleri için da. Buralarda eğitim görenler şimdi Suriye’ye
akıyor, daha evvel Balkanlardaki el-Kaide’ye katılıyorlardı. Gladyo-B
Operasyonu, Clinton’ın gözetimi altında 1996-1997’de başladı. Bush veya Obama
gözetiminde değil, dikkatinizi çekerim. Gülen, CIA’in Gulfstream uçağı içinde
ABD’ye 1997’de [Z.T.K. doğru tarih 1999’dur] Clinton’ın gözetiminde
getirildi. O sırada Türkiye’nin en çok aranan adamıydı. (…)
Spiro Skouras: Clinton Vakfı’yla
Gülen’in vakıfları birlikte çalışıyorlar. Her şeyin içinde elleri var. Ve şimdi
Hillary Clinton Amerikan başkanlığı için yarışıyor. (…) IŞİD Türkiye’deki darbe
girişiminin arkasındaki güç. (…)
James Corbett: Türkiye’de yaşananlar bütün bölgeyi
etkileyeceği gibi Suriye üzerinde de sonuçları olacaktır. Ortada birçok farklı
gündem var. Sibel’in de çok doğru bir şekilde işaret etiği gibi, nükleer mesele
bundan sonra üzerinde oynanacak en önemli kartlardan biri olacaktır. Onlarca
yıldır hakkında tek bir söz dahi edilmezken bundan sonra bir anda Türkiye’deki
nükleer silah başlıkları meselesini sık sık duyacağız. Sadece önümüzdeki
haftalar ve aylar değil, önümüzdeki günlerde de çok ilginç şeylere şahit
olacağız.