23 Şubat 2018 Cuma

D.IGNATIUS: İSLAM DEVLETİ’YLE SAVAŞI BİTİRMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL NASIL AŞILIR?




David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 15.2.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

İslam Devleti (İD)’ne karşı savaşı bitirmenin ve Suriye’yi istikrara kavuşturmaya başlamanın önündeki en büyük engelin ABD’nin dostu varsayılan NATO müttefiki Türkiye olması ne kadar da garip.
Amerikan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, perşembe günü Ankara’daki üç saatlik buluşmada öfkeli Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yatıştırmak için son girişimi yaptı. Ancak bu imkânsız bir görev olabilir. Zira Türkiye’ye taleplerini bahşetmek, Suriye’yi çok daha istikrarsız bir hale getirecek ve radikal İslamcı terörizm tehdidini daha da uzatacaktır.
Amerikalı üst düzey bir yetkili, ABD’nin hedefinin Erdoğan’la “boyun eğmeden [problemleri bir kenara bırakıp ortak çıkarlara odaklanarak ve yeni seçenekler yaratarak] bir anlaşamaya varmaya çalışmak” olduğunu söyledi. Bu amaçla ABD, Türkleri yatıştırmak için deneme niteliğinde bir paketi ince ince işleyerek şunları önerdi: (i) Afrin’deki Kürt cebinde bir tampon bölge kurulması, (ii) –Erdoğan’ın eğer Amerikan birlikleri terk etmezse “Osmanlı tokadı” atmakla tehdit ettiği– Menbic bölgesinde ortak Türk-Amerikan devriyelerinin gezmesi, (iii) Erdoğan’ın nefret ettiği Kürtlerin önderliğindeki bir milis gücüyle [SDG’yi kastediyor] ABD’nin ilişkilerini yavaş yavaş zayıflatma.
Amerikalı özel temsilciler, [muhataplarını] tatlı sözlerle [kandırarak] anlaşmaya ikna etmek için bölgede Amerikan-Türk ilişkilerinin –Kürt meselesi dışında– ne denli örtüştüğünü gösteren Venn şemasının bir benzerini hazırlamışlar. Bu, evli bir çifte –birinin diğerini başkasıyla aşk ilişkisi yaşamakla suçlamasına rağmen– evliliklerini sürdürmenin her iki tarafın da hayrına olduğunu söylemeye benziyor. Tabii ki Amerikan-Türk çıkarlarının birbirine yaklaşması gerekir; ama durum eğer [gerçekten] öyle olsaydı, Türkiye niçin Amerikan vatandaşlarını hapsetsin, Washington’ı bir darbeyi kışkırtmakla suçlasın ve İran’a karşı Amerikan yaptırımlarını ihlal etsin ki?
Kimse Türkiye’yle şiddetli bir kopuş istemez. Ancak o feci Suriye savaşında yedinci yıla girerken gözlemcilerin bazı arazi gerçeklerini kabul etmesi lazım: Türkler, binlerce yabancı radikal İslamcının Suriye’ye akışına ve burada Avrupa ile ABD’yi tehdit edecekleri üsler kurmalarına izin verdi. Eğer ki ABD Türklerin aşırı derecede nefret ettiği Kürtlerin öncülüğündeki SDG milisleriyle ortaklık kurmasaydı bu teröristler hala daha başkentleri Rakka’da olacaklar ve saldırılar planlamaya devam edeceklerdi.
Türk taleplerini karşılamak, İD’e karşı savaşıp canlarını vermiş SDG’yi bir başına bırakmak demektir. ABD bu gayriahlâkî adımı realpolitik adına atmaya hazır olsaydı bile sonuç, Suriye’de kaosun azalması değil, artması olurdu. Türkler hâlihazırda SDG’nin kontrol ettiği alanları istikrara kavuşturacak yeterince disiplinli ve güvenilir bir askeri güce sahip değiller. ABD[nin Türk taleplerini karşılayıp SDG’den desteğini çekmesi] herkesin müdahil olduğu [yeni] bir sorun/kavga yaratacak ve bu durumda [geçmişte 15 yıl sürmüş] Lübnan [iç savaşı dahi bugün Suriye’dekine] kıyasla daha basit kaçacaktır.
Alın size Suriye savaş alanında geçtiğimiz ayda yaşanan çılgınlıkların bir listesi: (i) Eski bir el-Kaide iltisaklısı, Çin yapımı bir roketle bir Rus savaş uçağını düşürdü; (ii) Kürt kuvvetleri, İran yapımı bir roketle bir Türk helikopterini düşürdü; (iii) İran, Rusların gözetimindeki Suriye hava sahasından geçerek İsrail semalarında insansız bir hava aracı uçurdu; (iv) İsrail, buna bir misilleme olarak Suriye’de 12 yeri bombaladı; (v) Deyrezzor yakınlarındaki petrol ve doğalgaz sahalarına yönelik Rus destekli sinsi bir taarruza karşı Amerikan mukabelesinde, yerel morg dolup taşarken belki de onlarca Rus paralı askeri hayatını kaybetti.
Üst düzey bir Pentagon yetkilisi, Suriye’nin şu an “farklılaşan çıkarlarıyla [mesafe olarak] giderek birbirine yaklaşan kuvvetler” ile paramparça olduğu uyarısında bulundu. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura çarşamba günü [14 Şubat] dedi ki, dört yıl evvel göreve geldiğimden bu yana Suriye’de “en şiddetli, en endişe verici ve en tehlikeli” ana girildi.
Peki, bu zehirli karışımın çözümü nedir? Tabii ki Türkiye’nin daha derinden müdahalesine izin vermemek. Çıkış yolu, reformdan geçecek Suriye devletinin ve ordusunun gücünü ve yetkisini artırıp yaymak amacıyla tökezleyen Cenevre Müzakerelerinin muntazam ve sabırlı bir şekilde ilerlemesi. ABD için bunun anlamı, çok zor bir karar alıp her ikisi de güvenilmez ama hayati ortaklar olan Rusya ve Suriye rejimiyle birlikte çalışmak.
Rusya, yeni bir Suriye anayasa taslağı hazırlayarak aslında bu ay ileri bir adım attı. Buna göre adem-i merkeziyetçi yeni Suriye devletinde Kürt bölgelerine sınırlı bir özerklik verilecek. Rus taslağı Kürt ve Arap taleplerini uzlaştıracak nitelikte olup bazı Amerikalı yetkililer bunu ciddi müzakerelerin bir temeli olarak görüyor. Ancak diğer bazı Amerikalı yetkililer, Rusya’yı, ABD ve müttefikleri pahasına hem kendi çıkarlarına erişmek hem de İran’ınkilerin önünü açmak için “sağ gösterip sol vuran” taktikler kullanan bir yıkıcı olarak görüyor. Başkan Trump’ın hangi görüşten yana olduğu ise belirsiz. 
Suriye karmaşasının bu son aşamasında temel problem, bizi bu noktalara getiren şeyin aslında bir benzeri: ABD en güçlü orduya sahip, ama siyaseten ne istediğini bilmiyor. Türkiye patlamış durumda/ateş püskürtmekte ve Amerikan desteğini istiyor, ama kontrol etmeye çalıştığı alanları istikrara kavuşturma gücüne sahip değil. Rusya diplomatik olarak direksiyonu elinde tutuyor, ama yolcularına hiç güvenmediği gibi yakıt deposunda da hiç benzini yok.
İşte size bir fikir jimnastiği: Kürtlerin öncülüğündeki SDG, Türkiye’nin istediği gibi lağvedilmeli mi? Hayır! Bu, güç boşluğuna ve daha fazla istikrarsızlığa yol açacaktır. Bunun yerine SDG –Şam, Washington, Moskova ve evet, hatta Türkiye’yle birlikte çalışarak– yeni Suriye milli ordusunun bir parçası olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder