8 Şubat 2018 Perşembe

D.IGNATIUS: TRUMP KUZEY KORE’YE SALDIRMAK İSTİYORSA İSRAİL’DEN BİR DERS ALMALI




David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 1.2.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Tel Aviv
Eğer ki Trump yönetimi gerçekten sınırlı bir askerî saldırıyla Kuzey Kore’nin cesaretini kırıp hırpalamayı düşünüyorsa öncelikle İsrail’in tecrübesini dikkatlice incelemeli. Zira bu tecrübe, hem hızlı bir saldırının muhtemel faydalarını hem de çatışma bir kere başladığında yayılmasını engellemenin zorluğunu gözler önüne seriyor.
Tel Aviv’de düzenlenen bir konferansta İsraillilerle yaptığımız müzakereler, caydırmanın ne denli değerli olduğunu teyit ettiği gibi, bize bazı temel dersler de sundu: (i) Eğer ani bir vuruş gerçekleştireceksen bundan hiç bahsetme, (ii) hedeflerin konusunda çok iyi bir istihbarat sahibi değilsen sakın vurma, (iii) hasmının seni uzun ve kanlı bir savaşa sürüklemeyeceğinden hiç emin olma.
Bütün bu üç olumsuzluk Kuzey Kore’yi vurma planlarını karmaşıklaştırıyor. (i) Trump, “Küçük Roket Adam” dediği Kim Jong Un’a saldırma hevesini kamuoyu önünde ilan ede ede bir hal oldu. (ii) ABD’nin Kuzey Kore’ye ilişkin istihbaratı, en hafif deyimiyle, yetersiz. (iii) Ve (bazılarının dediği gibi) Kuzey Kore’nin bir Amerikan saldırısını sineye çekmektense sert bir misillemede bulunması gayet mümkün.
Son bir hayati nokta daha sözkonusu: İsrail’in saldırdığı tüm hasımlarından farklı olarak Kuzey Kore’nin elinde nükleer silahlar var.
Trump yönetiminin sınırlı bir saldırı düşüncesi, (Kuzey Kore’nin burnunu sürtme stratejisine ilişkin şüphelerini ifade etmesi üzerine Güney Kore büyükelçiliğine adaylığı rafa kaldırılan) Victor Cha’nın kaleme aldığı, çarşamba günü Washington Post’ta yayınlanan görüş yazısında anlatılıyordu. Bu makale Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS)’nün yıllık toplantısında epeyce tartışıldı.
Hâlihazırda INSS’nin başkanı olan eski İsrail askeri istihbarat şefi Amos Yadlin, eğer ki CIA neyi vuracağına dair iyi bir istihbarata sahipse Amerikan Hava Kuvvetleri istediği her şeyi imha edebilir iddiasında bulundu. Ancak aynı oturumda konuşan eski Amerikan savunma bakanlığı müsteşarı Michèle Flournoy, Kuzey Kore’nin nükleer silah stokunu ülkenin muhtelif yerlerine dağıttığı ve bir kısmını yerin derinliklerine gömdüğü uyarısında bulundu. Bu da demek oluyor ki hızlı ve tam isabetle gerçekleştirildiği zannedilen bir Amerikan saldırısına rağmen, kuvvetle muhtemeldir ki Kuzey Kore’nin elinde karşı-saldırı için etkili bir cephanelik kalacak.
İsrail, caydırıcılığı muhtemelen dünya üzerindeki herhangi bir ülkeden çok daha fazla biliyor. Tam 70 yıldır hayatta kalmasını, kuvvet kullanma ve gerektiğinde hasımlarına karşı önalıcı saldırılar düzenleme istekliliğinin inandırıcılığına borçlu. Bu ödün vermez yaklaşım, çoğunlukla savaşları engellemekte veya çatışmaların kısa sürmesinde etkili oldu. Ama bazen de İsrail’i bîtap düşüren ve hasımlarının bir sonraki raundu planlamasını sağlayan kemikleşmiş/uzun süreli ve maliyetli çatışmalar anlamına geldi.
INSS Başkanı Amos Yadlin, önalıcı saldırı (preemptive attack) doktrininin bilfiil uygulayıcısı. Bir savaş pilotu olarak, Irak’ın Osirak nükleer reaktörünü yerle bir eden 1981’deki hava saldırısına öncülük etti. Bu saldırı, reaktör henüz daha işletmeye alınmamışken yapıldı ve Irak’ın nükleer silah edinmesini engelledi. Ancak Bağdat bu büyük yumruğu yiyince bu defa gizli nükleer silah programına girişti.
İsrail’in 2007’de Suriye’ye düzenlediği ani hava saldırısı, misillemeleri önlemek için sessiz kalmanın önemini gösteriyor [Z.T.K. Bu konuyu “İsrail’in Suriye’ye Saldırı Muamması” başlığı altında Anlayış dergisinin Ekim 2007 sayısında yazmıştım. Okumak için TIKLAYINIZ]. Zira İsrail, Suriye’ye ait bir nükleer reaktörü bombaladıktan sonra -Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in kamuoyu önünde küçük düşüp bir misillemeye gitme ihtimalini engelleme ümidiyle- bu saldırıyı üstlenmemişti. Maalesef ki Trump’ın Kim Jong Un aleyhine tahrik edici konuşmaları bu türden bir ölçülü/sınırlı yaklaşımı imkânsız kılmakta.
İsrail’in Gazze ve Lübnan savaşları, caydırıcılığın kalıcı olmadığını ve kısa süreceği ümidiyle cezalandırıcı askerî adımlara girişmenin yanıltıcı/aldatıcı olabileceğini gösteren birer örnek. HAMAS terör örgütünün [2006’da] iktidara gelmesinden bu yana İsrail 2008-2009, 2012 ve 2014 yıllarında Gazze’de üç maliyetli savaşa girişti. HAMAS tehdidi böylelikle kontrol altına alınsa da tamamen yok edilemedi.
İsrail, FKÖ’yle savaşmak üzere önce 1978’de ve ardından 1982’de Lübnan’ı işgal etti [Z.T.K. Bu son işgal 18 yıl sürdü ve 2000 yılında tek taraflı olarak geri çekildi]. 1982 saldırısı sonunda FKÖ’yü Lübnan topraklarından sürüp çıkardı. Ama bu enkazın ortasında İran, çok daha disiplinli ve potansiyel olarak da daha ölümcül bir milis örgütünün, yani Hizbullah’ın doğuşuna yardımcı oldu. İsrail Hizbullah’a 1993, 1996 ve 2006’da saldırdı. 2006’daki son harekât Lübnan’da o denli büyük bir yıkıma yol açtı ki İsrail yönetimi caydırıcılık hedefini başarmış gibi göründü. Ancak binlerce Hizbullah füzesi bugün İsrail’i hedef alır şekilde hazır bekliyor.
1982’de İsrail ordusunun muazzam bir yıkıcı hızla Beyrut’a doğru ilerleyişini izlemiştim [Z.T.K. İsrail tankları sadece bir hafta içinde Lübnan’ın başkentine ulaşıyor]; ama bir yaz boyu süren kuşatmada batağa saplanıp kaldı. Bir sene sonra savaş kötüye gitmişken dönemin başbakanı Menachem Begin’le bir röportaj yapmak üzere Kudüs’ü ziyaret etmiştim. Ancak en yakın danışmanı Yehiel Kadişai beni durdurdu ve Lübnan’daki ağır can kayıpları yüzünden “kalbinde derin bir acı olduğu”nu söyledi.
İşte bu savaş izlenimi her başkomutanın düşünmesi gereken şey: Muhteşem bir başarı elde edeceğine ümit bağlamayıp yıkıcı bir maliyetle gelecek riski hesap etmek.

Trump, doğru bir şekilde Kuzey Kore’yi caydırmak istiyor; ama kısa ve hızlı bir saldırı üzerine bahise girmekte temkinli olmalı. INSS konferansında İsrail ordusundan en üst düzey bir yetkilinin dediği gibi “Savaş sahası belirsizlikler âlemidir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder