STEVE BANNON’A “BİZ İSLAM’LA SAVAŞTA
DEĞİLİZ” DEDİM, KARŞI ÇIKTI
Flemming Rose (Cato Enstitüsü kıdemli araştırmacı; Jyllands-Posten eski dış politika
editörü)
Huffington Post, 13.2.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Mayıs 2016’da New York’ta bir eve sohbet için davet edilmiştim. Diğer
birçokları gibi ev sahibi de İslam’ın Avrupa’da artan etkisinden endişeliydi ve
benimle görüşmek isteme nedeni, 2005-2006’daki Danimarka karikatür krizinin tam
da merkezinde yer almamdı. Bu krizi, İslam ile –ifade hürriyeti ve dinleri
eleştirip istihza etme hakkı gibi– seküler değerler arasındaki nice çatışmadan
sadece biriydi.
Daha evvel hiç görmediğim bir adam salona girip karşıma oturdu. (…)
Kendisini Steve adıyla tanıttı. Soyadının Bannon olduğunu sonradan
öğrendim. O dönem alternatif bir Amerikan medya kuruluşu olan, en çok okunup
takip edilen haber sitesine dönüşen ve son dönemde Avrupa’ya da yayılan Breitbart
News’in başındaydı. Karşılaşmamızdan birkaç ay sonra Bannon, Donald
Trump’ın başkan adaylığı kampanyasına baş danışman olarak katıldı. Gerisi zaten
herkesin malumu.
(…) Bannon’un Beyaz Saray’daki etkisinin geniş çaplı olduğu belli. Başkan’ın
görevi devralırken yaptığı konuşmayı kaleme alanlardan biri de oydu. Trump bu
konuşmasında Amerika’daki “kıyım”ı durdurma, ülkeyi küreselleşmiş elitin
elinden geri alıp “Önce Amerika” prensibi üzerine yeniden inşa etme sözü
vermişti. Bannon, yakın geçmişte Ulusal Güvenlik Konseyi’nde daimi koltuk elde etmiş
Amerikan başkanının siyasi danışmanı tek kişi. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman
7 ülkenin vatandaşlarına seyahat yasağı getirilmesinin ardındaki kilit
isimlerden. The New York Times’taki baş makalelerden birinde Bannon hakkında
“fiilî başkan” dendi; Time dergisi de kapağına Bannon’un resmini “Büyük
Manipülatör” başlığıyla koydu.
Bannon’la karşılaşmamızda (…) başlangıçta zannetti ki İslami terörizm
tehdidine, Avrupa’da paralel Müslüman toplumlar meydan okumasına ve Avrupa
ülkelerinin birçok Müslüman’ı entegre edememesine karşı mücadele noktasında
kendisiyle hemfikirim.
Görüşlerimizin farklı olduğunu keşfettiğinde konuşmamız iyice hararetlendi.
(…) o, kutsallara dil uzatmaktan hiç çekinmeyen biri.
Daha evvel hiç tanımadığım birinin farklı görüşlerim nedeniyle bu kadar çabuk
hiddetle parlamasına biraz da şaşırmıştım doğrusu. Bannon lafı dolandırmadan
veya kibarlaştırmadan doğrudan dik dik konuştu. (…)
Bannon öfkeli. Öfkelenme nedeni “küreselleşmiş elit”. İddiasına göre Trump,
gerçek [bir patlama] değil,
gelecek yıllarda iyice alevlenecek bir isyanın aslında sadece bir
başlangıcı. “Bekle ve gör” dedi.
Bannon, nasıl ABD’nin dört bir yanına seyahat edip müesses nizam tarafından
kaderine terk edilmiş, güçsüz ve ihanete uğramış sıradan Amerikalılarla
buluştuğu anlattı. Kapitalizm yoldan çıkmıştı ve kendi kendisinden
kurtarılmalıydı. Ona göre bardağı taşıran son damla, 2008-2009 Finansal
Kriziydi ve yönetimin sıradan Amerikalılara faturasını ödeterek Wall Street’i
kurtarmasıydı.
Muhafazakâr Hudson Enstitüsü’yle bağlantılı sosyal tarihçi Ronald Radosh,
kısa süre evvel kaleme aldığı bir yazısında (…) şu an Trump’ın baş stratejisti
olan Bannon’un 2013’te kendisini bir “Leninist” olarak nitelediğini belirtti.
Buna göre, Bannon kendi Leninist taktiklerini şöyle anlatmış: “Lenin devleti
yok etmeye çalışmıştı, benim hedefim de aynı. Her şeyi yıkmak, günümüzün tüm
müesses nizamını yok etmek istiyorum.”
(…) Tabii ki Bannon ideolojik bakımdan Leninist değil. Tam aksi ideolojide.
Ancak daha iyi bir dünyaya giden yolun bazen zorunlu olarak yerle bir etmekten
geçtiği kanaati, alarm verici bir şekilde Leninist çizgide.
Konuşmamızda beni en çok rahatsız eden şey, Bannon’un şiddet ve savaşın
arındırıcı/temizleyici bir etkiye sahip olabileceği, mevcudu yerle bir edip
ardından sil baştan yeniden inşa edebileceğimize olan çok açık inancıydı.
Sekülerliğin ve Müslüman göçmen akınının medeniyetimizin kurucu direği olan
geleneksel Hıristiyan değerleri aşındırdığı Avrupa’ya olan inancını artık
kaybettiğini açıkça belirtti. Hıristiyan inancını kaybetmek, ona göre,
Avrupa’yı zayıflattı; şu an Avrupa, İslam’ın yükselen gücüne ve bazı Avrupalı
Müslümanların kendi dinlerine uygun ayrıcalıklı muamele ısrarlarına [Z.T.K.
helal gıda, başörtüsüne müsamaha gibi şeyleri kastediyor] ne karşı
koyabilecek durumda ne de buna istekli.
Bannon’a göre eğer ki Avrupa kurtarılacaksa bunun için silahlı çatışma
kaçınılamaz. Çünkü İslam’ın gücü barışçıl araçlarla durdurulamaz. Kısaca Bannon
bana açık açık dedi ki Batı İslam’la savaşta.
Bense aynı görüşte değilim. Evet, şiddet kullanan İslamcılarla sıcak bir
savaşta ve seküler demokrasinin altını oymak isteyen şiddete tevessül etmeyen
İslamcılarla da soğuk bir savaştayız. Ama İslam’la savaşta değiliz. Soğuk Savaş
birçok cephede verilmişti; ama temelde bu bir fikirler savaşıydı ve sosyal
demokrat olan Marksistler, demokrasiyi totaliter Sovyet Marksist-Leninizmine
karşı savunmakta önemli bir rol oynadılar. İslamcılığa karşı savaşta demokrasi
taraftarı olan Müslümanlara aynı alanı açmamız önemli. İslam’la savaşta
olduğumuzda ısrar edersek bu da imkânsız hale gelir.
Bannon karşı çıktı. Kafasını salladı. Duygusal yeni bir tiradın ardından
yüzüme baktı ve dedi ki: “Flemming, umarım senin yönteminle bunu becerebiliriz,
ama ben buna hiç emin değilim.”
NOT: Bu yazının konusunu beğenenlere şu iki tercümeyi de okumalarını tavsiye ederim:
TRUMP’IN
SİYASAL İSLAM’A KARŞI YAKLAŞAN CADI AVI (Bloomberg, 30.11.2016)
Eli
Lake (Bloomberg View köşe yazarı. Daha evvel the Daily Beast
web sitesinde kıdemli milli güvenlik muhabiri ve the Washington Times, the New
York Sun ve UPI’da milli güvenlik ve istihbarat konularında yazardı)
TRUMP’IN
ELİ KULAĞINDAKİ İSLAM’A KARŞI SAVAŞI (Washington Post, 11.12.2016)
Jackson
Diehl (Washington Post’un görüş yazıları sayfasının
editör yardımcısı. Dış politikayla ilgili başmakalelerin de yazarı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder