TRUMP’IN SURİYE’YE İLİŞKİN BÜYÜK KARARI
David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve
kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 31.8.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
ABD önderliğindeki koalisyon İslam Devleti
(İD)’nin Suriye’de geri kalan kalelerini yerle bir etme harekâtını
hızlandırdıkça Trump yönetimi geleceğe ilişkin kritik bir kararın eşiğinde
geldi: Acaba cihatçılar yenilgiye uğratıldıktan sonra Suriye’yi istikrara
kavuşturmaya yardım etmek maksadıyla Amerikan askeri birliklerini ülke içinde
tutmak mı, yoksa tasını tarağını toplayıp eve dönmek mi istiyor?
Bu ikilem, Başkan Barack Obama’nın 2011’de
Irak’ta karşı karşıya kaldığı ikileme ürkütücü bir şekilde benziyor. Riskler ve
fırsatlar da benzeşiyor. Başkan Trump, tıpkı selefi gibi, Ortadoğu’da bitmek
bilmez savaşlara şüpheyle yaklaştığını dile getiriyor. Ama aynı zamanda Trump,
Fırat’ın doğusundaki üslerden Amerikan birliklerini geri çekmenin etnik kıyımı,
bölgesel vekâlet savaşlarını ve yeni bir cihatçı şiddet dalgasını
tetikleyebilecek bir boşluk yaratabileceğinin de farkında.
ABD-Suriye politikasına en hakim askeri ve
sivil yetkililer, Washington’ın İD’e karşı kilit ortağı olan Suriyeli Kürt
milislere eğitim ve danışmanlığı sürdürmek –ve aynı zamanda onları dizginlemek–
üzere muhtemelen 1000’in altında bir Özel Harekât birliğiyle bölgede kalıcı bir
varlığı tesise ikna olmuş görünüyor. Ancak Kürtlerle bu ittifak Suriye’nin
içinde ve dışında tartışmalı.
Şu an için Suriye’nin siyasi haritası, farklı
parçaların rakip gruplar ve onların [dışarıdaki] patronları tarafından
kontrol edildiği bir kırkyama bohça görüntüsünde. ABD ve onun Kürt ortakları
Fırat’ın doğusuna hâkimler. Rus ve İranlı müttefikleriyle birlikte Suriye
rejimi, ülkenin büyük merkezlerini kontrolü altında tutuyor. Türkiye destekli
birlikler de kuzey sınırında bir şeridi kontrol ediyor. Ürdün-Rus
“çatışmasızlık” anlaşması ise ülkenin güneybatısını yatıştırmış durumda.
Az sayıda uzman, Suriye’nin, Cumhurbaşkanı
Beşşar Esed tarafından yeniden birleştirilebileceği beklentisinde. Dolayısıyla
öngörülebilir gelecekte Suriye, –Şam’da yeni bir merkezi yönetimin meşruiyetini
ve otoritesini yeniden tesis edebilecek bir siyasi geçiş sürecini bekler halde–
bahsettiğim nüfuz bölgelerine bölünecek.
Bu bulmacada ABD’ye düşen parça Fırat’ın
doğusu. Amerikan elit birliklerinin danışmanlığı ve Amerikan hava kuvvetlerinin
desteği altında YPG adıyla bilinen Suriyeli Kürt milisler, üç yıldır bu bölgeyi
temizlemekteler ve 6 hafta içerisinde İD’in başkenti Rakka’yı ele geçirmeleri
bekleniyor. Bu ilerleyiş esnasında Kürtler, daha geniş Suriye Demokratik
Güçleri (SDG) koalisyonu altında Sünni Arap müttefikler devşirdiler.
SDG’yi üreten bu geçici askeri ittifakın birçok
muhalifi var. Sünnilerin baskın olduğu Suriye muhalefeti Kürt savaşçıların
bağımsız bir devlet kurmak istemelerinde korkuyor ve komşu Türkiye de onları
terörist olarak görüyor. Ancak savaş alanlarındaki başarılar kendi siyasi
ivmesini de yaratır. Dolayısıyla ABD ile SDG ilerleme kaydettikçe bir tür
eklemlenme/peşine takılma etkisi de gelişti. Sünni muhalefet grupları
şimdilerde genel Amerikan komutası altında Kürt öncülüğündeki güçlerle aynı
safta savaşmaya istekli görünüyor.
Bu yeni Kürtlerle iş tutma istekliliği, Yüksek
Müzakere Komitesi olarak bilinen Suriye muhalifleri koalisyonunun başkanı Riyad
Hicab tarafından dillendirildi. Kısa süre evvel verdiği bir mülakatta
destekçilerinin “IŞİD ve diğer terör örgütlerine karşı SDG’yle birlikte -ve
fakat onlardan farklı cephelerde olmak kaydıyla- savaşmak” istediğini belirtti.
Fırat Vadisi’nde Rakka’nın güneydoğusundaki ikinci büyük şehir olan
Deyrezzor’un kurtarılmasında 5000 kadar Sünni muhalefet gücünün ABD ve SDG’ye
katılmaya hazır olacağını iddia etti. Görünen o ki Sünni muhalif gruplar Esed
rejimindense Kürtlerle ittifakı tercih ediyorlar.
ABD’li yetkililer, Hicab ve diğer muhalif
liderlerin Fırat Vadisi’ndeki savaşa katılmak istemelerinden memnunlar. Ancak
diyorlar ki, silahaltına alınacak yeni savaşçılar şiddetli bir savaş için hazır
değiller; üstelik Deyrezzor’un zaten kentte bulunan 10.000 kişilik Suriye rejim
güçleri ve ona eşlik edecek -şu an Rus ve İran desteğiyle doğuya doğru
ilerleyen- ilave rejim güçleri tarafından geri alınması neredeyse kesin. İran
mevcudiyeti bazı Amerikalı yetkilileri endişelendiriyor; ama rejimin
Deyrezzor’u kontrolü altına almasının muhtemelen kaçınılmaz olduğunu
söylüyorlar.
Amerikalı komutanlar gerçek stratejik ödülün
daha güney olduğunu belirtiyorlar. Anlattıklarına göre, Rakka güvence altına
alınır alınmaz SDG birlikleri, (hazır olan diğer Arap güçlerinin de
katılımıyla) Deyrezzor’un güneyinde aşağı Fırat Vadisi’ne doğru ilerleme
ümidindeler. ABD de sınır boyundaki Iraklı güçlerin bölgedeki İran gücünün kontrol
altına alınmasına yardımcı olacağı ümidinde.
Peki bundan sonra ne olacak? Bu, kısmen
Amerikalı askeri danışmanların Suriye’nin doğusunda kalıp kalmayacaklarına
bağlı. Eğer kalırlarsa, ABD’li yetkililere göre, Kürtlerin bağımsızlık arzusunu
zapt edebilirler, Türkleri müdahale etmekten caydırabilirler ve Sünni
muhalifleri her tarafla iş tutmaya teşvik edebilirler. Hicab, Amerikan
mevcudiyetinin sürmesi “elzem olacaktır” diyor.
Peki ya hızla geri çekilirlerse ne olacak? Biz
bu filmi daha evvel seyrettik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder