8 Eylül 2017 Cuma

D. IGNATIUS: TRUMP’IN SURİYE’YE İLİŞKİN BÜYÜK KARARI



TRUMP’IN SURİYE’YE İLİŞKİN BÜYÜK KARARI

David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)

Washington Post, 31.8.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

ABD önderliğindeki koalisyon İslam Devleti (İD)’nin Suriye’de geri kalan kalelerini yerle bir etme harekâtını hızlandırdıkça Trump yönetimi geleceğe ilişkin kritik bir kararın eşiğinde geldi: Acaba cihatçılar yenilgiye uğratıldıktan sonra Suriye’yi istikrara kavuşturmaya yardım etmek maksadıyla Amerikan askeri birliklerini ülke içinde tutmak mı, yoksa tasını tarağını toplayıp eve dönmek mi istiyor?
Bu ikilem, Başkan Barack Obama’nın 2011’de Irak’ta karşı karşıya kaldığı ikileme ürkütücü bir şekilde benziyor. Riskler ve fırsatlar da benzeşiyor. Başkan Trump, tıpkı selefi gibi, Ortadoğu’da bitmek bilmez savaşlara şüpheyle yaklaştığını dile getiriyor. Ama aynı zamanda Trump, Fırat’ın doğusundaki üslerden Amerikan birliklerini geri çekmenin etnik kıyımı, bölgesel vekâlet savaşlarını ve yeni bir cihatçı şiddet dalgasını tetikleyebilecek bir boşluk yaratabileceğinin de farkında.
ABD-Suriye politikasına en hakim askeri ve sivil yetkililer, Washington’ın İD’e karşı kilit ortağı olan Suriyeli Kürt milislere eğitim ve danışmanlığı sürdürmek –ve aynı zamanda onları dizginlemek– üzere muhtemelen 1000’in altında bir Özel Harekât birliğiyle bölgede kalıcı bir varlığı tesise ikna olmuş görünüyor. Ancak Kürtlerle bu ittifak Suriye’nin içinde ve dışında tartışmalı.
Şu an için Suriye’nin siyasi haritası, farklı parçaların rakip gruplar ve onların [dışarıdaki] patronları tarafından kontrol edildiği bir kırkyama bohça görüntüsünde. ABD ve onun Kürt ortakları Fırat’ın doğusuna hâkimler. Rus ve İranlı müttefikleriyle birlikte Suriye rejimi, ülkenin büyük merkezlerini kontrolü altında tutuyor. Türkiye destekli birlikler de kuzey sınırında bir şeridi kontrol ediyor. Ürdün-Rus “çatışmasızlık” anlaşması ise ülkenin güneybatısını yatıştırmış durumda. 
Az sayıda uzman, Suriye’nin, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed tarafından yeniden birleştirilebileceği beklentisinde. Dolayısıyla öngörülebilir gelecekte Suriye, –Şam’da yeni bir merkezi yönetimin meşruiyetini ve otoritesini yeniden tesis edebilecek bir siyasi geçiş sürecini bekler halde– bahsettiğim nüfuz bölgelerine bölünecek.
Bu bulmacada ABD’ye düşen parça Fırat’ın doğusu. Amerikan elit birliklerinin danışmanlığı ve Amerikan hava kuvvetlerinin desteği altında YPG adıyla bilinen Suriyeli Kürt milisler, üç yıldır bu bölgeyi temizlemekteler ve 6 hafta içerisinde İD’in başkenti Rakka’yı ele geçirmeleri bekleniyor. Bu ilerleyiş esnasında Kürtler, daha geniş Suriye Demokratik Güçleri (SDG) koalisyonu altında Sünni Arap müttefikler devşirdiler.
SDG’yi üreten bu geçici askeri ittifakın birçok muhalifi var. Sünnilerin baskın olduğu Suriye muhalefeti Kürt savaşçıların bağımsız bir devlet kurmak istemelerinde korkuyor ve komşu Türkiye de onları terörist olarak görüyor. Ancak savaş alanlarındaki başarılar kendi siyasi ivmesini de yaratır. Dolayısıyla ABD ile SDG ilerleme kaydettikçe bir tür eklemlenme/peşine takılma etkisi de gelişti. Sünni muhalefet grupları şimdilerde genel Amerikan komutası altında Kürt öncülüğündeki güçlerle aynı safta savaşmaya istekli görünüyor.
Bu yeni Kürtlerle iş tutma istekliliği, Yüksek Müzakere Komitesi olarak bilinen Suriye muhalifleri koalisyonunun başkanı Riyad Hicab tarafından dillendirildi. Kısa süre evvel verdiği bir mülakatta destekçilerinin “IŞİD ve diğer terör örgütlerine karşı SDG’yle birlikte -ve fakat onlardan farklı cephelerde olmak kaydıyla- savaşmak” istediğini belirtti. Fırat Vadisi’nde Rakka’nın güneydoğusundaki ikinci büyük şehir olan Deyrezzor’un kurtarılmasında 5000 kadar Sünni muhalefet gücünün ABD ve SDG’ye katılmaya hazır olacağını iddia etti. Görünen o ki Sünni muhalif gruplar Esed rejimindense Kürtlerle ittifakı tercih ediyorlar.
ABD’li yetkililer, Hicab ve diğer muhalif liderlerin Fırat Vadisi’ndeki savaşa katılmak istemelerinden memnunlar. Ancak diyorlar ki, silahaltına alınacak yeni savaşçılar şiddetli bir savaş için hazır değiller; üstelik Deyrezzor’un zaten kentte bulunan 10.000 kişilik Suriye rejim güçleri ve ona eşlik edecek -şu an Rus ve İran desteğiyle doğuya doğru ilerleyen- ilave rejim güçleri tarafından geri alınması neredeyse kesin. İran mevcudiyeti bazı Amerikalı yetkilileri endişelendiriyor; ama rejimin Deyrezzor’u kontrolü altına almasının muhtemelen kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar.
Amerikalı komutanlar gerçek stratejik ödülün daha güney olduğunu belirtiyorlar. Anlattıklarına göre, Rakka güvence altına alınır alınmaz SDG birlikleri, (hazır olan diğer Arap güçlerinin de katılımıyla) Deyrezzor’un güneyinde aşağı Fırat Vadisi’ne doğru ilerleme ümidindeler. ABD de sınır boyundaki Iraklı güçlerin bölgedeki İran gücünün kontrol altına alınmasına yardımcı olacağı ümidinde.
Peki bundan sonra ne olacak? Bu, kısmen Amerikalı askeri danışmanların Suriye’nin doğusunda kalıp kalmayacaklarına bağlı. Eğer kalırlarsa, ABD’li yetkililere göre, Kürtlerin bağımsızlık arzusunu zapt edebilirler, Türkleri müdahale etmekten caydırabilirler ve Sünni muhalifleri her tarafla iş tutmaya teşvik edebilirler. Hicab, Amerikan mevcudiyetinin sürmesi “elzem olacaktır” diyor.

Peki ya hızla geri çekilirlerse ne olacak? Biz bu filmi daha evvel seyrettik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder