ZAHİDE TUBA KOR İLE ARAPÇA ÜZERİNE SÖYLEŞİ
Röportajı
yapan: Ozan Dur
İlim ve
Medeniyet Derneği web sitesi, 26.11.2025
https://www.ilimvemedeniyet.com/yabanci-dil/zahide-tuba-kor-ile-arapca-uzerine-soylesi
NOT:
Blogda yer alan 900 küsur http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html
linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Öncelikle
söyleşi teklifimiz kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizinle söyleşi
yapabilmek benim için büyük bir şeref, şükranlarımı sunuyorum. Sizi
tanıyanlarımız çok olduğundan ben direkt konuya girmek istiyorum. Arapça
serüveniniz nasıl başladı ve öğrenmeye nasıl karar verdiniz hocam?
Kadıköy
İmam Hatip Lisesi’nin İngilizce ağırlıklı kısmında okudum. O zamanlar bu
liselere Süper Lise deniyordu. Diğer hocalarımızın birçoğu gibi Arapça
hocalarım çok iyiydi. Lisede sağlam bir dilbilgisi temeli aldım. Bir grup
arkadaşımla birlikte lisans ve yüksek lisans yıllarımda beş sene Mısır asıllı
Amerikalı bir hocadan Arapça-İngilizce özel tercüme dersleri aldık. Hoca ve
dersler çok iyiydi, okuduğumuz metinler kaliteli ve ufuk açıcıydı. Sorun şu ki
kıymetini yeterince bilemedim. Hafta içi üniversite birinci, cumartesileri
gittiğim Bilim ve Sanat Vakfı ikinci, pazar günleri gittiğim Arapça kursu ise
ancak üçüncü önceliğimdi. Bir de 28 Şubat sürecini yaşadığımızdan ve
üniversiteyi bitirebileceğime dair ümidim olmadığından kendimi geliştirebilmek
adına nerede bir konferans, panel, sempozyum vs. varsa ona da koşar giderdim.
Hal böyleyken, dersleri kaçırmadan beş yıl boyunca istikrarla gittim ama yaz
tatilleri hariç dil kursu ana önceliğim olmadı; derslerden eve döndüğümde
metinler üzerinde tekrar yapmaya vakit bulamadığımdan pekişmedi. Dolayısıyla
maalesef ki yeterince istifade edemedim ve bunun pişmanlığını hala hissederim.
Çünkü Arapçayı hayatınızın bir döneminde birincil öncelik yapmalısınız ki
hedefe ulaşabilesiniz. Nasıl öğrenmeye karar verdim sorunuza gelince Ortadoğu
çocukluğumdan beri ilgi alanımdı, dilini de bilmem gerekiyordu.
İlk
başlarda iş ile Arapça yürümedi sanırım. Bu durumda neler yaptınız?
Evet, iş
hayatına girince istikrarla dil öğrenme imkânınız pek olmuyor. Üniversite
yıllarımda Arapçayı tam halledemediğim için çalışma hayatım sırasında defalarca
Arapça derslerine başladım; hepsi de ya kursun seviyesinin düşüklüğü ya iş
yoğunluğum ya mekânın uzaklığı ya da erkek öğrencilerin aralarında hanım
öğrenci istememeleri gibi çeşitli nedenlerle yarım kaldı. Ağustos 2013’te
Mısır’da Rabia Meydanı katliamı sırasında Türk TV’lerinde konuşanların hiçbiri
Mısır uzmanı değildi, sahada neler yaşandığından da habersizdi, içler acısı
şekilde atıp tutuyorlardı. Bu beni çok etkiledi. Arapçayı hala halledememenin
ve izlediğim Arapça haber kanallarında söylenenleri tam anlayamamanın
üzüntüsünü ve vebalini derinden hissettim. 2014’te son Arapça özel derse başlarken
–ki kendi iradem dışında tamamen ilahi tesadüfler eseri iki aylığına
başlamıştım– hiç umudum yoktu; kendi kendime bunca yıldır halledememişsin, bu
yaştan sonra dil mi ilerletilir, tren kaçtı çoktan diye düşünüyordum.
Suriye’den gelen Filistinli hocamın asıl mesleği Arapça öğretmenliği değildi,
amatörce bu işi yapıyordu ama o iki aylık özel ders sırasında gerçekten ciddi
bir ilerleme kaydettim, adeta zihnimde dil konusunda var olan bir duvarın
yıkıldığını hissettim. İşte o noktadan sonra derse dört elle sarılıp hayatımın
birincil önceliği yaptım. On yıldır çalıştığım Bilim ve Sanat Vakfını Arapçayı
halletmek için 2014’te bıraktım. 2,5 yıl boyunca bu özel derse devam ettim.
Hedefim sadece okuduğumu anlayabilmekti. Ama hocam sayesinde duyduğumu
anlayabilir ve konuşabilir hale geldim. Beni en çok mutlu eden şeyi de
paylaşmak isterim. Mısırlı mütefekkir Fehmi Hüveydi’nin bir makalesi Türkçeye
çevrilmişti, ama metinde bilgi yanlışı vardı, çok şaşırdım nasıl böyle düşünebilir
diye. Arapça hocama götürdüm metnin orijinalini öğrenmek için. Gerçekten yanlış
çevrilmiş. Hocam o metni baştan sona Türkçe ve İngilizce karışık, dili
döndüğünce tercüme etti. O esnada içimden “Allah’ım bir gün Fehmi Hüveydi’nin
yazılarını okuyup anlayabilecek miyim acaba?” diye düşünüyor, bunun
gerçekleşmesi için dua ediyordum. Bir buçuk sene sonra hocalarımdan Prof.
Burhan Köroğlu, el-Cezire Türkçe haber sitesine Arapçadan Türkçeye tercüme için
gıyabımda beni tavsiye etmiş. Aradılar; hiç cesaretim yoktu ama bir deneyeyim
dedim. Çevirmem için verilen ilk metin Fehmi Hüveydi’nin makalesiydi. Çevirdim,
ardından Arapça hocamla üzerinden geçtik. El-Cezire editörü telefonla beni
arayıp şunu söyledi: “Arapça editörümüz dedi ki bugüne kadar gelen
tercüme metinler arasında ilk defa hiçbir değişiklik/düzeltme yapma gereği
duymadan bir metni size teslim ediyorum.” İnanamadım. Bu, benim için çok büyük
bir şükür anıydı. Bir şeyi çok isteyince ve çok çalışınca Allah’ın kapıları
açtığının bir ispatıydı.
Arapça
ilk öğrendiğiniz dil değildi galiba. İkinci dili öğrenmek daha kolay oluyor ama
Arapça yine de zor bir dil. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet,
lisede İngilizce hazırlık okumuştum. Üniversitede lisans ve yüksek lisans da
tamamen İngilizceydi. Arapça hem çok zengin bir dil hem de kural-dışılar fazla
olduğundan öğrenmek zor; çok daha fazla emek vermeniz, hayatınızın bir
döneminde birincil önceliğiniz yapmanız gerekiyor. Öte yandan cümle yapısı ve
dil mantığı itibarıyla İngilizce ve Arapça birbirine çok benzerdir. Tam da bu
yüzden Suriye’den gelen Filistinli hocam bana “Sen diğer Türk öğrencilerimden
çok daha hızlı ve kolay öğreniyorsun, İngilizce bilmen sayesinde” demişti.
Dolayısıyla bir dili bilen diğerini daha kolay öğrenir. Bu arada yabancı dili
matematik zekasına sahip olanlar daha kolay öğrenir. Dil ile matematik arasında
bağlantı vardır. Dilin de matematik gibi formülleri mevcuttur. Matematiği
matematikten ibaret zannedenler var; oysa matematik, kişiye bir düşünme ve
çalışma sistematiği kazandırır.
Arapçanın
Ortadoğu çalışmalarındaki önemine değinebilir misiniz? Meslek hayatınızdaki
yeri nedir?
Hangi
bölge üzerine çalışılıyorsa onun dilini iyi bilmek lazım. Yıllarca İngilizce
üzerinden Ortadoğu çalıştım. Bu dilde çok iyi eserler tabii ki bol, ama
yetmiyor. Çünkü Arapçayı öğrenip olayları medyadan veya bizzat sahaya gidip
takip ettiğinizde çeşitlilikleri keşfediyorsunuz. Kim kimdir öğreniyorsunuz.
Ayrıntılara vâkıf oluyorsunuz. Dahası, sadece elitleri ve siyasetçileri değil,
sıradan halkın sesini ve dertlerini duyuyorsunuz. En önemlisi özgüven
kazanıyorsunuz. Arapçayı halletmeden evvel İngilizce kaynaklar üzerinden
çalışmalarımı yürütürken sürekli bir kaygı taşıyordum, acaba okuduğum Batılı
kaynaklar objektif mi, yazdıklarım ve anlattıklarım doğru mu diye. Arapçayı
öğrendiğimde Arap halklarıyla ve coğrafyasıyla aramdaki engel kalktı; artık
birincil ağızdan öğreniyorum, ikincil ağıza (İngilizceye) muhtaç kalmadan. Bu
arada dil, klasik ilim tasniflerinde “alet ilmi” olarak geçer. Yani ilmin kendisi
değil, ona giden yoldur, ilme ulaşma aracıdır. Ortadoğu alanında uzmanlaşmak
için de -çalışılan konuya göre- Arapça, Farsça, İbranice veya Kürtçe dillerini
bilmek gerekir.
Arapça
öğrenirken nasıl bir yol izlediniz ve hocanız nasıl anlattı dersi?
Ya özel
ders aldım ya da çok az arkadaşımın katılımıyla özel gibi dersler aldım.
Kalabalık kurslar benlik değildi. Çünkü benim ilgi duyduğum alan basın Arapçasıydı.
Lisede Cezayirli bir hocanın kursuna katılmıştım; kap kacak gibi kelimelerle
dolu metinler veriyordu. Bu kelimeler ne işime yarayacaktı? İki ders gidip
bırakmıştım. Yine ben gittiğim derste ciddiyet ve disiplin ararım; bunlarsız
değil dil, hiçbir şey öğrenilmez. Çalışırken mesai saatlerim içinde izin alıp
Fatih’te bir kursa başlamıştım; hocası İstanbul Arap dilinden bir profesördü.
Ama derste telefonu çaldığında açıp “Eee daha daha nasılsın, çocuklar nasıl,
hanım nasıl” diyerek 5 dakika telefonda konuşmuştu; yine katılanların çoğu
üniversite öğrencisi olduğundan gereksiz bir sürü sorular sormuşlar, vakit
doğru düzgün bir şey öğrenmeden geçmişti. Bir daha gitmedim. Ondan sonra hep özel
dersi tercih ettim.
Okuma,
dinleme, konuşma ve yazma hepsi farklı metotlarla gelişir. O yüzden hepsi
üzerine ayrı ayrı eğilmek gerekir. Mısırlı Amerikalı hocam önemli Arapça
basın-yayın kuruluşlarında çıkan makaleleri verirdi; okuyup tercüme ederdik. Aynı
metodu Filistinli hocamla da sürdürdük.. Bu metinler sadece dilimizi değil
bilgi birikimimizi de geliştirdi. Önemli Arap entelektüelleri ve yazarları bu
dersler sayesinde tanıdım. Bu, dille birlikte kültürü de öğrenmeme vesile oldu.
Mesela el-Cezire’de yayınlanan makalelerini tercüme ederek Diktatörlük
ile Devrim Arasında Arap Dünyasının Krizleri başlığı altında
yayınladığım Munsif Merzûkî’yi bu şekilde tanıdım. Hocam makalesini ilk
getirdiğinde tek bir cümle bile anlamamıştım, çünkü yazarın muhteşem bir
Arapçası vardı. Cümle cümle bana tercüme etmesiyle başlayan yolculuğun sonunda
makalelerini anlamaya başladım ve nihayetinde çok önemli bir entelektüel olan
Merzûkî’yi ilk kez Türk okurla buluşturdum, tanıştırdım. Son özel derste
konuşma için hocam, el-Cezire Arapça kanalının tartışma programlarında
sorulan soruları verirdi. Evde bu soruların cevapları üzerine kafa yorar,
bilmiyorsam konuyu araştırır, ilgili tartışma programını da dinleyerek hazırlık
yapardım. Her hafta 1-1,5 saat konuşurdum, hocam hatalarımı düzeltirdi. Benim
açımdan çok verimli geçti bu dersler. Yazmam için de yine o haftanın
Ortadoğu’daki önemli gelişmelerinden birini konu olarak verirdi. Bu sayede
günceli takip ederdim. Ama Arapça metin yazmam yeterince gelişmedi.
Bu arada
yabancı dil yazarak öğrenilir, hocayı dinleyerek veya metne bakarak değil. Kelimeleri
kâğıda yazmak zihne yazmayı kolaylaştırır. Bir de Arapçada birbirine çok
benzeyen harfler vardır. Eğer kelimeleri yazarak öğrenmediyseniz mesela he, ha
veya hı harfi mi unutursunuz; keza sin, sat ve peltek se veyahut zel ve zı
harflerini de karıştırırsınız. O yüzden dil öğreniminde eski eğitim metodundan
vazgeçmemek lazım.
Arapça
öğreniminiz kaç yıllık bir süreç ve Basın Arapçasını nasıl öğrenebildiniz?
Basın Arapçası için tavsiyeleriniz neler olur?
Dilbilgisi
orta okul ve lise yıllarımdan. Sonraki süreçten bahsetmiştim zaten. 2000-2005
arası İngilizce-Arapça tercüme kursuna gittim. Sonrası kopuk kopuk dersler.
Kimine bir-iki defa gittim, kimine aylar boyunca. Arapçayı hallettiğim son
eğitim sürecim 2,5 yıl sürdü. Tabii bu 2,5 yıl sadece dili geliştirmekle
geçmedi; aynı zamanda evden çalışmayı sürdürdüm.
Basın
Arapçası sürecimi zaten anlattım. İlave söyleyebileceğim şey şu: Bu süreçte
derslere ilaveten, başlangıçta anlamasam bile Arapça haberleri sürekli
dinledim. El-Cezire kanalı benim için çok faydalı oldu. Bu arada ben
uluslararası ilişkiler mezunuyum; hedefim kendi alanımın kelimelerini Arapça
iyi öğrenmekti. Basın Arapçası bu noktada çok faydalı oldu.
Doğu medeniyetinden
ülkemizdeki gençlere bir dil öğrenmesini söyleseydiniz Arapça ilk sırada olur
muydu ve neden?
İlla şu
dili öğrenin demem. Herkes hangi bölgeye ilgi duyuyorsa öncelikle onu öğrensin.
Mesela Doğu Asya, Çin veya Japonya çalışana önce Arapça öğren demek anlamsız
olur. Zaten dili zor öğrenen bir milletiz, önce ihtiyaç duyulan öğrenilmeli.
Eğer bir bölge çalışmıyorsa Arapça öğrenebilir. Veya İngilizce gibi kolay bir
dil olduğundan Farsça da öncelenebilir. Bu arada Arapçayı öğrenen de hangisini
öğrenecek? Kur’an Arapçası veya klasik Arapça ile basın Arapçası da birbirinden
farklı. Veya benim gibi fasih mi öğrenecekler yoksa yanına ammiceyi de
ekleyecekler mi, ekleyeceklerse hangi yörenin ammicesi? Dolayısıyla Arapçaya
başlamadan evvel de hedefi doğru belirlemeli.
Arapça
öğrenirken şaşırdığınız ve ilginç bulduğunuz şeyler oldu mu?
Dilin
zenginliği. Kur’an-ı Kerim’in mucizesinin dili olması boşuna değil… Bizdeki tek
bir kelimenin karşılığı olarak Arapçada ince farklılıkları olan bir yığın
kelime var. İngilizceden ve Arapçadan Türkçeye tercüme yaparken
öztürkçeleştirme adı altında dilimizi nasıl kısırlaştırdığımızı ve
mahvettiğimizi fark ettim ve çok üzüldüm. Açık söyleyeyim, biz bir dil
soykırımı yaşadık. Anadil ve kullanılan kelime sayısı çok önemlidir; kişinin
anlam ve düşünce dünyasını, zihni ve entelektüel kapasitesini kullandığı dil ve
kelimeler şekillendirir. Kelimelerle düşünür, anlar, kavrarız. Kelime bilgimiz
ne kadar azsa düşünce ve anlam dünyamız ve entelektüel kapasitemiz o kadar
zayıf ve sınırlıdır. İnsanlar hep çocuğuna küçüklükten itibaren yabancı dil
öğretme hevesinde. Diyorum ki önce çocuklarınıza zengin bir anadil öğretin ki
zihni açılsın, kendini ifade edebilir hale gelsin, söyleneni anlayabilsin. Bazı
çocuklar görüyorum, kelime bilgileri o kadar kıt ki kendilerini/duygularını
sadece küfürle ifade edebiliyorlar. Gerçekten yazık.
Diğer
bir şaşırdığım husus da şuydu. Merzûkî’nin makalelerini çevirdikten sonra
Arapça hocamla üzerinden geçiyorduk. Metinlerde mesela 900’lü, 1000’li yıllarda
yaşamış büyük Arap şairlerden beyitler vardı, tabii bunları çeviremiyordum.
Arapça hocam bana beyitleri açıklarken baktım ki şiirlerin tamamını ezbere
biliyor. Şaşırdım. Siz bunları nereden biliyorsunuz diye sordum. Anaokuldan
itibaren büyük Arap şairlerin şiirleri ezberletilir dedi. 2022’de Özbekistan’a
gittiğimde Özbek rehber mikrofonu eline aldığından konuyla ilgili Firdevsî, Ali
Şir Nevaî gibi büyük şairlerden Farsça şiirlerle söze başlıyordu. Ona da
hayretler içinde sordum, bunları nasıl öğrendiniz diye. Özbekistan’da da
ilkokulda geçmiş büyük şairlerin şiirleri ezberletilirmiş. Kendimden çok
utandım ve üzüldüm. 1980’lerde ilkokulda bize ezberletilenler ne kadar saçma
sapan şiirlerdi. Alfabe ve medeniyet değişikliğiyle kökümüzden ne kadar
kopartıldığımızı ve sığlaştığımızı bu vesileyle idrak ettim. Düşünün,
Özbekistan ne kadar uzun süre Rus işgalinde kaldı, Ruslaştırıldı; buna rağmen
kökünden bizim kadar kopmuş değiller.
Arapçayı
kullanarak yaptığınız kitap çalışmaları oldu. Bu süreçten de bahsedebilir
misiniz? Arapça öğrendikten sonra birçok gencimiz dili kullanmaktan imtina
edebiliyor. Siz dili aktif olarak da kullanıyorsunuz. Bu bağlamdaki
düşüncelerinizi merak ediyorum.
Daha
evvel bahsetmiştim, Arapçadan Türkçeye çevirdiğim makalelerle Arap
Dünyasının Krizleri kitabını derledim. Kitap için iki defa Munsif
Merzûkî’yle röportaj yapıp kitapta yayınladım. Ezberleri bozucu ve ufuk açıcı
çok önemli bir kitap. Yine Arapçam sayesinde Suriyeli yüzlerce kişiyle sahada
röportajlar yaptım, savaş ve göç sırasında yaşadıklarını öğrendim. Bunların bir
kısmını Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç başlığı
altında kitap olarak yayınladım. Bu kitapları okuduğunuzda çalıştığınız
bölgenin dilini bilmenin önemini kavrayacaksınız. Çünkü Arap rejimlerinin
tabiatına, halklarına yaşattıklarına, diktatörlüğün gerçekte ne demek olduğuna,
halkların neden isyan ettiğine, gittikleri ülkelerde neler yaşadıklarına dair
hiçbir yerde bulamayacağınız bilgilere erişeceksiniz. Komplo teorilerinden ve
boş ezberlerden kurtulmanın en önemli yolu, sahayı bilmek ve sahanın
gerçeklerine yerel dil üzerinden erişmektir. Yine Arapçam sayesinden başka
ülkelerden de birçok kişiyle röportajlar yaptım, Ortadoğu Günlüğü blogumda
yayınladım. Ben dili aktif kullanıyorum, çünkü kendi alanım. Herkes alanı
olduğu için dil öğrenmiyor, dolayısıyla benim gibi dili kullanma imkânı bulamayabilir.
Bu arada
her dil bilen iyi tercüme yapamaz. Tercüme yapabilmek için sadece yabancı dili
değil, kendi dilinizi de iyi bilmeniz gerekir. Yine iki dilin mantığını da.
Anadili iyi olmayan düzgün ve anlaşılabilir bir tercüme yapamaz, keza dillerin
mantığını bilmeyen de. Yine her konuda tercüme yapılmamalı. Hangi alanda
uzmansanız, hangi alanın kavramlarını ve literatürünü her iki dilde de
biliyorsanız o alanda tercüme yapın. Yoksa yeni kavramlar uyduruluyor ve konu
yanlış anlaşılıp yanlış tercüme ediliyor, bu da ülkemizde doğru ve güvenilir
bilgi problemine yol açıyor. Tercümeye başlamak için öncelikle iyi tercüme
yapanların eserleri iki dilde incelenebilir, neyi nasıl kullanmışlar görmek
için.
Dili
öğrendikten sonra bırakmamak gerekir. Çünkü dil nankördür, çabuk unutulur.
Gerçi yeniden başlandığında hatırlamak da kolaydır, ama onca emek verdikten
sonra neden unutulsun? Okuyarak, dinleyerek, konuşarak veya yazarak kendi
kendilerine dili aktif kılabilirler. Ama en iyisi tabii ki işleri ile dillerini
buluşturacak şeyler yapmaları. Bu illa ana işleri olmak zorunda değil,
dillerini ikinci-üçüncü işe de dönüştürebilirler.
Arapça
öğrenenlere bu söyleşide neler tavsiye edersiniz?
Dil
öğrenmek kolay değildir, sabırla ve istikrarla çalışmayı gerektirir.
Üniversiteyi bitirmeden dillerinizi halletmeye bakın ki sonrasında bizim
halimize düşmeyin. Özellikle yaz aylarını tamamen dile ayırın. Çalışma hayatı
ile süreklilik gerektiren dil öğrenimi bir arada çok zor oluyor. Öğrencilik
hayatı en boş yıllarınız, bu dönemi boşa geçirmeyin. Hayatınızın bir aşamasında
dil öğrenmeyi öncelik edinin. Bu arada hep “Dakikasını boş geçiren bir gencin
aklına şaşarım” diyorum. Zihniniz açık, öğrenme kapasiteniz yüksek,
sorumluluğunuz azken heybenizi olabildiğince çok bilgiyle doldurun. Yaş
ilerledikçe kişinin öğrenme kapasitesi düşer, isteseniz de gençlikteki verimi
alamasınız, daha çok emek sarf etmek zorunda kalırsınız. İnşirah suresini
hayatınıza rehber edinin. Özellikle 7. ayette “Bir işi bitirince diğerine
koyul” buyurulur. Boş kalanın yoldaşı “şeytan”dır. Şeytan kelimesini en geniş
manasıyla kullanıyorum. Dinlenmek boş kalmakla değil, meşgalenizi değiştirmekle
olur. Bunu hayat felsefenize dönüştürürseniz dil öğrenmek kolaylaşır.