19 Aralık 2024 Perşembe

Z.T.KOR: ESED REJİMİ DÜŞERKEN SURİYELİLERİN YAŞADIKLARINI HATIRLAMAK


ESED REJİMİ DÜŞERKEN SURİYELİLERİN YAŞADIKLARINI HATIRLAMAK

Zahide Tuba Kor

Fikir Turu, 12 Aralık 2024

https://fikirturu.com/toplum/insan/esed-rejimi-duserken-suriyelilerin/  


NOT: Blogda yer alan 900 küsur http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Blogdaki şahsıma ait bütün yazı, tercüme, fotoğraf ve infografikleri ancak kaynak göstermek şartıyla kullanabilirsiniz.


Pek çok Suriyelinin en çok arzuladığı şey, evlerinde ölmekti, umut ise unuttukları mucizevi bir kelime. 13 yıldır akla hayale gelmeyecek acılar yaşayan Suriyeliler kaygıdan umuda giden yolda nelere maruz kaldı? Zahide Tuba Kor yazdı.


30 Kasım’da Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep muhaliflerin eline geçerken zihnimde uyananlar, Suriye’nin geleceğine dair siyasi-stratejik-askerî analizler değil, Halep vilayetine bağlı bir sınır ilçesi olan Azez’deki sefil çadır kamplarda tam sekiz yıldır hayat mücadelesi veren ve ilk kez -bir evi kaldıysa- geri dönme umudu besler hale gelen Halepli dul kadınlardı. Ayrı düştüğü ailesi burnunda tüten, memleket hasretiyle yanıp tutuşanlardı. Yıllar sonra ilk defa bir umudun doğmasıydı. Umut, Suriyeliler açısından çoktandır unuttukları mucizevi bir kelime…

2023’te röportaj yaptığım Azez’deki kültür merkezlerinin sorumlusu Ahmed Kebsu şöyle demişti: “İnsanların geneli köyüne, ilçesine dönmek için bekliyor. Ama yaşamak değil, sadece topraklarında ölüp gömülebilmek için. Birçok insanın bayramlarda dileği ‘İnşallah evimizde ölürüz’. İnsanların en çok arzuladığı şey artık bu.” Kendisine “Memleketlerinde ölüp gömülmek için dua edenlerin evlerine geri dönebilme imkânı var mı?” diye sorduğumda “Yok maalesef” diyerek nedenini açıklamıştı. (Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç, s. 252)

Kaygıdan umuda

2023-2024 boyunca Suriye’nin kuzeyindeki milyonlar, ya Türkiye Esed rejimiyle barışıp bizi feda ederse halimiz ne olur kaygısını ve kabusunu yaşıyordu; zerrece ümitleri yoktu. Şu an tam bir şok ve muazzam sevinç içinde imkânsızın mümkün olmasını yaşıyorlar. 61 yıllık Baas rejiminin ve 54 yıllık eli kanlı Esed diktatörlüğünün 13 yıllık savaşın ardından 12 günde devrilmesi, Suriyeliler açısından bir mucize. Rejimin suçlarına ortak olanlar hariç Suriyelilerin ekseriyeti inanılmaz mutlu; ama bu sevince hüzün, -müstakbel riskler ve meydan okumalar karşısında- tedirginlik ve korku duygusu da eşlik ediyor.

12 günlük süreçte, yıllardır evinde veya çadırında bizzat ziyaret edip hikayesini dinlediğim, düştüğü halleri gördüğüm veya online röportajlar yaptığım Türkiye, Suriye, Lübnan ve Avrupa’dan yüzlerce Suriyeli mülteci ve yerinden edilmişin yaşadıkları aklıma geliverdi.

Aklıma gelenler neler mi?

Şehitler, sakat kalanlar, dullar, konuşamaz hale gelen çocuklar

Rejime karşı savaşırken felç geçirmiş veya sakat kalmış, hayatının baharında yatağa bağımlı gencecik erkekler… Kanser olup yatağa düşene kadar Suriye’de savaşmış babalar… Rejimin kuşattığı Şam kırsalındaki ilçesine, tünel kazarak rejim bölgesinden yiyecek kaçırma operasyonuna katılan 300 arkadaşından dörtte üçünü bu süreçte şehit veren, kendisi sağ kalsa da bir bacağı kesilmiş savaşçı…

Bütün oğulları ve damatları savaşta şehit düşmüş anne… Eşi rejimle, IŞİD’le, YPG’yle veya muhaliflerle savaşırken hayatını kaybeden dul kadınlar… Kendi ailesine bakmakta maddi bakımdan zorlanırken bir de şehit kardeşinin eşi ve çocukları kendisine emanet kalanlar… Bütün ailesini rejimin bombardımanlarında yitirip tek başına veya birkaç kardeş kalan, bir anda büyümek zorunda kalan çocuklar… Rus bombardımanında elleri kalmayacak ve gözleri kör olacak şekilde vücudu yanan iki metre boyunda dev gibi bir adam ve onun yanışına şahit olurken ağzından çıkan son sözleri “babaa babaa” olup bir daha konuşamaz hale gelen küçücük çocuğu…

Derslerin yerini bombaların, öğrencilerin yerini cesetlerin aldığı okullar

Bir ağabeyini rejimin zorla askere aldığı, diğer ağabeyi de gönüllü olarak muhaliflere katılan ve her ikisi de savaşırken hayatını kaybeden, bu acılara dayanamayan annesi ve babasından biri kansere, diğeri kalp hastalığına yakalanıp ölen, kendisi de üzüntüden hastalanan Azez’de bir kreşte öğretmenlik yapan 20’li yaşlarında genç kadın…

Halep’te müdirelik yaptığı ortaokulda öğrencilerinin hafızlık icazet töreninin Rus savaş uçaklarınca bombalanması sonucu 70 öğrencisiyle birlikte yeni evlendiği eşini, işini, emniyetini, sağlığını, görme yetisini ve nihayet diğer bir bombalamada evini yitiren, Kilis’te felçli halde yatağa bağımlı yaşayan gencecik öğretmen…

İdlib’de rejimin bombaladığı ilkokuldan battaniyeler dolusu çocuk ceset parçaları topladığını anlatan üniversite öğrencisi genç kız… Doğu Guta’da rejimin bombaladığı alana yaralıları kurtarmak için koştuğunda aynı yerin yeniden bombalanması sonucu bir bacağını kaybeden Afrin’e sığınmış iki çocuklu baba… (Rejim uçaklarının sıkça uyguladığı taktik, aynı mekânı on dakika arayla bombalayıp yardıma koşanları da katletmek veya sakat bırakmaktı.)

Tecavüzden kaçmak için çareyi intiharda ve ülkeyi terk etmekte görenler

Kapı çaldığında rejim çetelerinin kendisine tecavüze geldiğini zannedip intihar etmek üzere mutfaktan bıçak kapan genç kız… Ebeveynlerin rejim çetelerinin tecavüz ihtimalinden genç kızlarını kurtarmak için ilk taliplileriyle -iyi midir kötü müdür hiç araştırmadan- evlendirmeleri ve eşi kötü çıkanların hayatlarının kabusa dönüşmesi… Ülkemize sığınmış birçok Suriyelinin gerekçe olarak kızlarının namusunu korumayı söylemesi… (Suriye’de on binlerce genç kız bir savaş silahı olarak tecavüze uğradı.)

Rejimin koca mahalleleri yerle bir eden korkunç varil bombalarına, insanları boğarak öldüren kimyasal silahlarına, vücudun her yerine minik minik saplanan misket bombalarına bizzat şahit olanların ve bu şekilde yaralananları tedavi eden doktorların anlattıkları… Gösterilerde rejimin kurşunlarıyla yaralanan sivilleri tedavi ettiği için doğrudan veya hapishanelerde işkencelerle öldürülen doktorlar ve hemşireler…

Ağaç yaprakları hatta karton yiyerek hayatta kalanlar

Rejimin “ucuz savaş” metodu olarak muhaliflerin kontrolüne giren bölgelere yönelik aylar veya yıllar süren kuşatması altında hayvan yemi arpa, ağaç yaprakları, otlar, kaktüsler, hatta karton, pul biber yiyerek hayatta kaldığını anlatanlar… Şam’daki Yermük Kampı’nın kuşatmasında hastalıktan annesi ve susuzluktan babası ölen, kamp rejim tarafından zorla boşaltılırken göç yolunda kalabalıklar arasında 13 yaşındaki kardeşini kaybeden, kuzeyde Azez’deki çadır kampa iki kardeşiyle sağ salim ulaşan Filistinli mülteci gencecik kız… “Kedi-köpek yenebilir” fetvalarının verildiği ve yüzlerce kişinin açlıktan öldüğü Yermük Kampı’nda rejimle savaşan Suriyeli gence fetvayı sorduğumda “Abla, yenecek kedi-köpek bile kalmamıştı” sözü…

Rejimin hapishanesine düşüp, ödenen büyük rüşvet sayesinde kurtulan ve hemen Türkiye’ye sığınan kadının hikayesini anlatırken fenalık geçirip yarıda bırakışı… Tutuklanan aile bireylerinden yıllarca haber alamayıp, ölü mü diri mi bilmeden sabır içinde bekleyenler… (En ilginci, 1982’de rejim tarafından kaybedilen nişanlısını hâlâ ya bir gün gelirse ümidiyle bekleyen 50’li yaşlarında Halepli bir kadındı.)

İstihbarat birimlerinin gizli gözaltı merkezlerinde aylarca tecrit ve işkence yaşarken düştüğü hal karşısında “insan mezbahası” Sednaya Hapishanesi’ne götürülürken en azından insan görebileceğim düşüncesiyle mutluluktan uçan tutuklu adam… 1980’li ve 1990’lı yıllarını hapishanelerde geçirmiş eski Komünist Partili mahkumların yaşadığı işkence ve kötü muameleler; “Solcu olduğumuzdan bize muamele yine iyi sayılırdı” diye başlayıp İslamcı mahkumların yaşadıkları dehşetlere dair anlattıkları anekdotlar…

Rejime boyun eğmediğinden “çatışmasızlık bölgeleri”nden zorla yeşil otobüslere bindirilip kuzeye yollanan milyonların sefaleti… Afrin’de bitmemiş inşaatlara sığınıp kapısız (kapı namına battaniye asılı) dairelerde yaşamaya mahkûm kalanlar…

Suriye’de yerinden edilenlerin ve Lübnan’da mültecilerin kaldığı, en temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı, elektriksiz-susuz, tuvaletsiz-banyosuz, kışın çamur deryası olan sefil çadır kamplarda yıllardır yaşamaya çalışanlar…

Parasızlıktan hep oruç tutanlar

Umutların çoktan tükendiği bir ortamda gençlerden bir kısmının rejim kaynaklı uyuşturucunun bağımlısı haline gelişi, yıllarca tek bir çadırda ailece yaşamaya isyan etmesi, intiharı tek kurtuluş yolu görmesi… Azez’deki psikososyal destek uzmanından dinlediğim, kadınlar arasında dahi intiharların veya en azından intihar düşüncesinin çok arttığına dair bilgi…

Türkiye’de ve Suriye’de ziyaret ettiğim bazı evlerdeki yoksulluk değil, kelimenin tam anlamıyla yokluk… Türkiye’deki depremler ve Gazze savaşı yüzünden yardımların iyice azaldığı 2024’te Suriye’nin kuzeyinde parasızlıktan günde tek bir öğün yiyebilenler, hatta bu yüzden günlerini oruçlu geçirenler… Azez’de görüştüğüm çocuk doktorlarının açlık ve yetersiz beslenme yüzünden çocukların fizyolojik, psikolojik ve zihinsel problemlere duçar olduğunu anlatması… Ziyaret ettiğim kliniğin fizik tedavi bölümünde yetersiz beslenme yüzünden kas ve iskelet sistemi gelişemediğinden yürüyemeyen kız çocuk… İlkokul müdürünün açlık yüzünden beyin atrofisi olan öğrencilerin öğrenme güçlüğü çektiğini ve spor hareketlerini yapamadığını anlatması…

Azez’de yaşadığı çadırda çıkan yangın sonucu bütün vücudu yanmış, Türkiye’de tam 25 ameliyat olması gereken dört yaşındaki küçücük çocuk… Savaşın, göçün, stresin ve sağlıksız ortamlarda yaşamanın etkisiyle bütün fertleri türlü türlü hastalıklarla boğuşan aileler… Kendisi de hasta olup evdeki hastalara bakmaktan bitap düşen ev kadınları…

Kayıp nesiller

Savaş ve göç yüzünden Suriye içinde ve dışında eğitimsiz kalan milyonlarca çocuk (kayıp nesil sorunu)… Aile geçimine katkıda bulunmak için küçücük yaşta çalışmaya başlayanlar… İyi eğitimlilerin savaş, ekonomik çöküş ve rejim baskısı yüzünden dışarı göçmesi (beyin göçü) ve ülkede eğitimden sağlığa her alanda muazzam gerileme… Profesyonel meslek sahiplerinin -Türkiye de dahil- sığındıkları bazı ülkelerde bir hiçe dönüşüp kötü işlerde çalışmaya mahkum kalması…

Suriyelilerin iyileşilebilir hastalıklardan doktor, ilaç veya tedavi imkanlarının sınırlı olması yüzünden ölümü… Kuzeyde ortalama ömrün 50’li yaşlara düşmesi… Türkiye’de tedavi olabilmek için sıra beklerken kör kalanlar, kanserden ölenler…

IŞİD’in çarşıda herkesin gözü önünde kafa kesmelerine veya evlerini basan IŞİD militanlarınca babalarının öldürülmesine şahit olan çocuklar… IŞİD kontrolündeki Deyrezzor’un bir ilçesinde interneti açma yasağını ihlal ettiği için hapse atılan ve hapishanenin havadan bombalanması sonucu kocasını kaybeden hamile kadının bombalar altında beş çocuğunu alarak kaçak yollardan Türkiye’ye sığınma hikayesi… Türkiye’den Avrupa’ya ölümcül göç macerasını anlatanlar… Gittikleri ülkelerde ırkçıların saldırılarına ve yabancı düşmanlarının dışlamalarına maruz kalanlar, şikayet edip hakkını arayabilecek bir merci bulamayanlar…

Gurbette vatan hasretiyle yanıp tutuşan, hatta kahırdan ölen yaşlılar… Memleketini hatırlamayan veya hiç bilmeyen, gurbette aidiyet ve kimlik krizi yaşayan mülteci çocuklar ve gençler… Suriye’den hiç çıkmayan, ama ülkesi kendisine acıdan ve sefaletten başka bir şey yaşatmadığı için kendine yeni bir vatan bulma arzusundaki gençler…

20 dolar memur maaşı, halkın sefaleti, rejimin sefası

Savaşla birlikte her şeyini yitiren, beş parasız halde insani yardımlarla hayata tutunmaya çalışanlar… İstanbul’da okula giden çocuğu, 2019’da günde sadece 1 TL istediği halde onu bile veremeyen, pazarlarda atılan sebze-meyveyi toplayarak karnını doyuran anne…

Emniyet arayışıyla bombardımanlardan kaçıp Türkiye’nin güneyine veya Suriye’nin kuzeyine sığınan, ama 2023’teki depremlerde yine ailesini yitirenler, evleri bir kez daha mezarlarına dönüşenler…

Savaşın İdlib cephesi hariç bittiği 2020’den itibaren Suriye’de başlayan sosyoekonomik hayatta kalma savaşı… Rejim bölgesinde ekonomik çöküşle birlikte insanların düştüğü sefalet; elektrik, su, yakıt, gıda, ilaç dahil en temel ihtiyaçlara bile erişilemez hale geliş; aşırı enflasyon ve hayat pahalılığına rağmen bir memur maaşının sadece 20 dolar oluşu; insanların yurtdışındaki akrabalarının yolladığı paralarla hayata tutunmaları; başkentin bile dilenen dul kadınlar ve yetim çocuklarla dolması… Halk sefalet içindeyken rejim ve adamlarının lüks hayattan hiç vazgeçmemeleri…

Ve daha neler neler…

Soğuk Savaş’tan kalma son istihbarat devletinin ve korku imparatorluğunun bir anda devrilişi rejim mağduru herkes için tam bir şok terapisi oldu. Ama insanlar memleketine ve sevdiklerine kavuştukça hüzne gark olacaklar. Çünkü maddi ve manevi kayıpları telafi edilemeyecek kadar büyük.

Üstelik sevdiklerinin katilleri, işkencecileri ve tecavüzcüleriyle bir arada yaşamak hiç kolay olmayacak. Toparlansalar bile bir ömür parçalanmış bir ruhla yaşamaya devam edecekler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder