27 Mart 2022 Pazar

Z.T.KOR: RUSYA’NIN UKRAYNA’YI İŞGALİ ÜZERİNE SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARIM


RUSYA’NIN UKRAYNA’YI İŞGALİ ÜZERİNE SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARIM

Zahide Tuba Kor

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin akabinde 24, 25 ve 28 Şubat tarihlerinde yazdığım dört ayrı tvit zincirimi bir araya getirerek blogumda istifadenize sunuyorum.

NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.


24 Şubat 2022 Perşembe

Son yıllarda neden Türk medyasını takip edemez olduğumu, uzmanım diye ekranlarda gezinenlerin yorumlarına tahammül edemediğimi Rusya’nın bugün Ukrayna’yı işgaliyle birlikte yeniden anladım.
Haftalardır “Rusya Ukrayna’yı işgal etmeyecek, hepsi ABD’nin uydurması” diye sayıklıyorlardı. “Hedef Türkiye, Karadeniz’e yerleşmek için ABD olayları kışkırtıyor, bak Zelenski bile her şey yolunda diyor” diyorlardı. İkinci Soğuk Savaş 2014’te başladığı halde bizim medyada hala “2. Soğuk Savaş kapıda mı?” manşetleri atılıyordu günlerdir.
Olgulara bu kadar kör ve sağır, kendi hayallerini ve arzularını gerçek gibi sunan bir dolu adam... Belirli ideolojik gündemleri olan bu “uzman”larca nasıl kandırıldığımızın, hatta aptallaştırıldığımızın farkına varmak için bugün çok iyi bir fırsat. Şimdi de “Valla Rusya değil, ABD işgal ediyor Ukrayna’yı” derlerse hiç şaşırmayacağım.
Rus tarihini, siyasetini, jeopolitiğini ve psikolojisini zerrece bilmeyen ve anlamayanlar, 15 Temmuz’da Putin bize yardım etti diye yıllardır yıkama yağlama yapan ve yere göğe sığdıramayanlar, önümüzdeki haftalar, aylar ve yıllarda daha çok şoka uğrayacaklardır.
Putin Rusya’sını ucuz propagandalar dışında bilmeyen, anlamayanlar Putin’in iki gün evvelki kritik konuşmasını defalarca okumalılar, dinlemeliler. Biz tarihi ve jeopolitiği bilmesek de onlar biliyorlar ve unutmuyorlar.
Haftalardır yorumlarıyla çuvallayanlar şu an hala ekranlarda konuşmaya devam ediyorlar.
Dünyada yaşanan her olayı Türkiye’ye bağlayan, Türkiye’den başka dünyayı anla(mlandır)ma ufku olmayan, üstelik kendi ideolojik gündemini hakikat diye bize pazarlayan zevatın bize uzman diye sunulmasına isyan ediyorum artık.
Bu ülkeye ve insanına en büyük ihanet, hakikati saklamak, çarpıtmak ve yok saymaktır. Zira hakikatin er geç ortaya çıkmak gibi “kötü” bir huyu vardır. Doğru düzgün bilgi edinme hakkımızı, gerçekten uzmanlara mikrofon uzatılmasını artık daha yüksek sesle talep etmemiz lazım.

Son olarak, ekranlarda sıkça boy gösterenlerin bir kısmı, resmi veya gayriresmi olarak Türkiye’nin güvenlik ve dış politikasında söz sahibi insanlar. Eğer kapalı kapılar ardında da ekranlardaki gibi akıl yürütüyorlarsa, vah memleketimin haline demekten kendimi alamıyorum.


27 Şubat 2022 Pazar

Retweetim:

SANAL HAFIZA SERGİSİ | “Putin yapmaz” dediler, yaptı. Televizyonda Ukrayna yorumlayan akademisyen, gazeteci ve emekli komutanlar, ABD’nin “Rusya Ukrayna’yı işgal edecek” istihbaratı için neler söylemişti? https://twitter.com/serbestiyetweb/status/1498006437884313612

 

25 Şubat 2022 Cuma

Dünden beri sosyal medya hesaplarımdan Rusya’nın Ukrayna işgalini yorumlamamı isteyenler ve kimin yorumlarına itibar edelim diye soranlar oldu.
Ukrayna’yı işgal edebileceğini baştan beri söylesem de Rusya uzmanı değilim; dolayısıyla bu konuda konuşma/yazma hakkım yok. Yorumladığım takdirde, sözlerim doğru olsa bile, eleştirdiğim insanlardan bir farkım kalmaz.
Öte yandan 2020’de BİSAV’da verdiğim 4 oturumluk “Ortadoğu’ya Yaklaşımımızda Temel Problemler” seminerim, örneklerini ekseriyetle Ortadoğu’dan versem de bölgesel analiz veya ülke analizi nasıl yapılmalı konusunda bir metot dersi niteliğindeydi. Ukrayna krizine ve Rusya’ya da bu seminerde yer yer değiniyordum.
Bu semineri BİSAV TV’den dinlerseniz TV’lerde yorumcuları izlerken kimlere itibar edip etmemeniz gerektiğini kendiniz keşfedebilirsiniz. Rusya konusu da zihninizde netleşir. https://www.youtube.com/playlist?list=PLL8Y0JmQkP6H_nLJu39HCnGgsAMZyjhs0

Kimleri takip edelim diye ısrarla soranlara gelince, tavsiyem (Pasaport programı yapımcısı Mete Çubukçu gibi) sahayı yerinde takip eden veya bilenleri tercih edin; İstanbul ve Ankara’daki sıcak yuvasından konuşanları değil. Çünkü seminerimde de bahsettiğim gibi saha ile masa birbirinden çok farklıdır.
Ayrıca uzmanlık alanı Rusya olan ve Rus coğrafyasını iyi tanıyan akademisyenleri de takip edebilirsiniz. Yalnız akademisyenlerin bir zaafı, dünyanın ve liderlerin rasyonalitesinin değiştiğini bir türlü kabullenemeyip hala makul politikalar üzerinden analiz yapmaları.
Kimlere mesafeli duralım derseniz, ülkemde şu an kendilerini yerlici-millici gibi sunan Rus ve Çin nüfuz ajanları bolca mevcut. Ve bu ideolojik ekol, kasıtlı olarak sahadaki gelişmeleri haftalardır çarpıtıyordu.
Bu ekolün propagandaları ABD ve Batı’ya haklı öfkemiz nedeniyle duygularımızı okşuyor, çok hoşumuza gidiyor. Ancak sinsi bir şekilde olguları çarpıttıklarının, Türkiye’yi Batı nüfuzundan kurtaralım derken Rus ve Çin nüfuz alanına sokmaya ve yeni bir tür bağımlılık kurmaya çalıştıklarının farkına varmamız gerekiyor.

 

25 Şubat 2022 Cuma

Yıllardır ülkemde beni çok güldüren yaygın bir palavra vardı: ABD bir darbeci, Rusya ülkelerin içişlerine karışmayan bir darbe karşıtı!
Putin, birkaç saat evvel Ukrayna ordusuna darbe çağrısı yaptı. “Hâkimiyeti elinize alırsanız uzlaşmak daha kolay olur” dedi. N’apcaz şimdi!?

Bu işgalin bir hayrı olacaksa o da Rusya ve Putin’le tanışacak olmamız… Bu tanışma, beş-altı yıldır yapılan tüm propagandaları ve üretilen kahraman Putin mitlerini tersyüz edecek kadar travmatik olacak.
Rusya hep darbeciydi, 20. ve 21. yüzyılda nice ülkelerin yönetimlerini devirdi. Tıpkı ABD gibi… Tıpkı her büyük gücün küçüklere tarih boyunca yaptığı gibi...
Ama dünya algımız Türkiye Cumhuriyeti sınırlarıyla sınırlı olduğu ve kendi tecrübemizi dünyanın biricik tecrübesi sandığımız, kendi milli güvenliğimiz ve çıkarlarımızla ilgili olmayan ülkelerde yaşananlara kulak asmadığımız için Rusları darbe savar bir dünya kahramanı saymamız doğal!
Ama bakın ne paylaşacağım: “Putin, Erdoğan’ı tehdit etti: Gerekirse sana karşı hemen bir askeri darbe düzenlettirebilirim; seni de Amerikalı patronunu da Suriye’de yenilgiye uğratacağım” http://ortadogugunlugu.blogspot.com/2016/08/bir-senedir-darbeyle-ilgili-dis-basinda.html

24.9.2015’te AWD News’te yayınlanan bu yazıyı, Amerikan ve Rus basınında Türkiye’de bir darbe ihtimali ile ilgili yazıları ararken, 15 Temmuz’dan aylar evvel 30 Mart 2016’da bulup çevirmiştim. O dönemde dış basında darbe dedikoduları çoktan çıkmaya başlamıştı.
(Bu arada bu haberin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ama Putin Rusya’sında basının güdümlü olduğunu dikkate alırsak, en azından kendisi bizzat bunları söylemese bile, basına böyle bir haberin Kremlin tarafından kasıtlı olarak Türkiye’ye mesaj vermek maksadıyla yazdırtıldığı açık.)
Şunu bilmemiz gerekir ki büyük devletlerin küçük devletlere muamele tarzı üç aşağı beş yukarı birbirine benzerdir. Biri şeytan, öbürü kahraman değildir. Hepsi de kendi küresel menfaatleri neyi gerektiriyorsa hiç acımadan onu yapmaktadır. Ne ahlaki ne insani kaygıları vardır.
Velhasıl, uluslararası siyaseti, hele de büyük güçlerle ilişkileri duygusala bağlamak hiç doğru değildir. Çünkü onlar buz gibi çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Çıkarlarının fazlaca çatıştığı aktörlerin defterini zamanı geldiğinde dürmekten de çekinmezler.


14 Nisan 2022 Perşembe

Tanzanya’ya bağlı Zanzibar adasından yeni dönen bir arkadaşım herkesin Ukrayna savaşını konuştuğunu, Ukraynalı mülteciler için dertlendiklerini anlattı. Zanzibarlılara benzerlerinin 10 yıldır Suriye'de yaşandığını, Suriyelilerin de hem Rus hem rejim bombardımanından kaçıp Türkiye'ye sığındığını söylediğinde şaşırmışlar. Suriye diye bir devlet olduğunu ilk kez duymuşlar. 

Bunu öğrendiğimde savaş ve medya ilişkisinde dünyada yepyeni bir sayfanın açıldığını fark ettim. Nasıl mı? 

1991 Körfez Savaşı, CNN International üzerinden 24 saat canlı yayınlarla dünyaya sunulan ilk savaştı. Saddam rejimi 20. yüzyılın en ağır bombardımanıyla 42 günde dize getirilirken yeşil-siyah görüntülerle Amerikan gücü ve Yeni Dünya Düzeni cümle âleme ilan edildi. Bu yayınlarda Irak’ın yıkımı ve halkın yaşadığı dehşet yoktu.


1990’lardan itibaren birçok savaşı ekranlardan izleyecektik. Canlı yayınların kimi gazetecilik icabıydı kimi savaşları haklı gösterme amaçlıydı. 30 yıl sonra Ukrayna Savaşı yeni bir milat oldu. İlk kez savaşın sivil halk ve şehirler üzerindeki ağır tahribatı bu kadar net ve sürekli biçimde canlı yayınlarla gösteriliyor. Ukraynalılar, dünya çapında yoğun medya propagandası eşliğinde bir (s)empati odağına dönüşüyor. Hint Okyanusu’ndaki bir adada bile ana gündem oluyor.




Hiç şüphesiz medyanın savaşın yıkıcılığına ve sivillerin travmalarına odaklanması son derece doğru. İlk kez savaşın gerçek yüzünü idrak ediyoruz. Ancak saldırganın ABD değil de Rusya olması ve savaşın Batı çıkarlarını vurması, bu doğru ve aslında gecikmiş değişimin çirkin saiki.


Gelelim Zanzibarlıların Suriye(liler)den bihaber oluşuna. Sadece bu ada sakinleri mi bihaber? Hayır, kapı komşusu Türk halkı bile on yıldır ekranları dolduran asker emeklisi ve güvenlik saplantılı zevat sayesinde ve medyamızın utanç verici performansı yüzünden sahadan habersiz.


Bugün Ukrayna’da gördüğümüz yıkımın ve halkın can havliyle kaçışının daha ağırını 11 yıldır Suriyeliler de yaşadı, yaşıyor. Ve biz, evi üzerine yıkılıp yaralanmış ve ülkemize sığınmış çocuklara bile ne geldin diyoruz.



Ülkemde Suriyelilerle hiç empati kuramamış ve onlara nefretle bakmış kitleler, bugün Ukraynalılara üzülüp sempati besleyebiliyorsa medyamızın dünyaya ayak uydurup muhabirler yollaması, sahadan bilgiler ulaştırması ve Ukraynalılara mikrofon uzatıp görünür kılması sayesinde. Suriyeliler ne kadar da bahtsız. 


Onlara bir gün olsun güvenlik kaygısından çıkıp insani nazarla bakamadık. Yaşadıkları korku, acı, dehşet ve yıkım Ukraynalılarınkiyle aynı. En büyük fark, sadece bir dış işgalcinin değil, kendi liderleri ve askerleri eliyle bunları yaşamaları...





Batı medyasının savaşı sunumundaki büyük değişim, Ukraynalıların acısını dünyanın en ücra köşelerinde bile hissedilir kılıyor. Batı, kendi gündemine ve çıkarına göre medyanın propaganda tarzını belirlemeyi biliyor. Peki ya bizler? Savaşa daha insanca bakabilmeyi biliyor muyuz?



28 Şubat 2022 Pazartesi

Bugün sizinle iki farklı dünya haritası paylaşmak istiyorum: Biri Pasifik, diğeri Amerika kıtaları merkezli dünya haritası. Malum, alıştığımız Atlantik merkezli dünya haritalarının ortasında yer aldığımızdan ve sürekli Türkiye konuştuğumuzdan kendimizi dünyanın merkezi sanıyoruz.



Pasifik merkezli haritada hangi güçler göze çarpıyor? ABD, Çin, Rusya, Japonya, Kanada, Koreler, Avustralya vs. Peki biz var mıyız? Bu coğrafyaya bir etkimiz var mı? Şimdi de Amerika merkezli haritayı inceleyelim. ABD hangi ülkelerle okyanus ötesi sınırdaş? Rusya, Çin, Japonya, AB, Afrika... Kuzeyinde Kanada, güneyinde ise arka bahçesi gördüğü Meksika ve bir yığın Latin Amerika devleti... Peki, bu haritaya baktığımızda Türkiye ABD için en temel öncelik mi? Acaba zannettiğimiz gibi Amerikalı karar alıcılar işi gücü bırakıp sabah akşam sürekli Türkiye aleyhine planlar mı yapıp dururlar?

Şimdi de Geopolitical Futures web sitesinin hazırladığı iki perspektif haritasını paylaşacağım. İlki Rusya’nın, ikincisi İngiltere’nin perspektifinden dünya. Bu iki gücün başkentlerinin dünyaya baktığında ne gördüğünü, nasıl gördüğünü gösteriyor. Türkiye olarak yerimiz nedir?


Bu haritaları incelersek şunu daha kolay fark edebiliriz: Biz dünyanın Kâbe’si değiliz, dünya etrafımızda dönmüyor, tavaf etmiyor. Dünyanın büyük güçleri, sabah-akşam bizi konuşmuyor, sürekli bizim üzerimizden hesap yapmıyor. Onların bin bir türlü başka gündemleri var. Biz sürekli kendimizi konuştuğumuz için dünya da böyle sanıyoruz.

Dünyada yaşanan her şeyi Türkiye üzerinden okumak narsist bir bakış açısıdır; keza dünyadaki her şey bize karşı yapılıyor, her olay bizi hedef alıyor sanmak da şizofrenik bir bakış açısıdır. Peki o zaman Türkiye olarak bizim konumumuz nedir? Büyük güç rekabetinin neresindeyiz?

1800’lü yıllar boyunca Rus Çarlığı ile Britanya Krallığı arasında Asya üzerinden yürüyen rekabeti ifade eden “Büyük Oyun” dünya siyasetindeki konumumuzun bir özetidir aslında. Aynı oyun Soğuk Savaş yıllarında kara gücü SSCB ile deniz gücü ABD arasında da devam etti. Bugün de aynen sürüyor. Büyük Oyun kendiniz araştırabilirsiniz. Peki, Türkiye’nin konumu nedir? Küresel bir güç değiliz, Afro-Avrasya’nın merkezinde önemli bir bölgesel gücüz. Küresel güçlerin hedeflerine ulaşmak için yanına çekmeye çalıştığı bir gücüz, ama başlı başına bir hedef değiliz.

Bölgesel önemli bir gücüz; yani Doğu Akdeniz ve Karadeniz havzası ile Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da önemliyiz. Güç denklemimizi şöyle özetleyebiliriz: Bu bölgelerde Türkiye tek başına düzen kuramaz, ama Türkiye dışlanarak da bir oyun, bir düzen kurulamaz, istikrar sağlanamaz.

Gelelim Ukrayna krizine. Bu kriz birilerinin iddia ettiği gibi Türkiye’yi kuşatmak için çıkarılmadı, biz bu krizin öznesi değiliz. Amerikan hegemonyasına dayalı tek kutuplu dünya düzeninin sonuna 2008’de ABD’de patlak veren küresel finans kriziyle birlikte çoktan gelindi. Son on yıldır büyük güçler arasında yeni bir dünya düzeninin mücadelesi yaşanıyor. Bunun bir alanı Asya Pasifik, diğer alanı da Kutuplardan başlayıp Karadeniz’e inen hat boyunca Doğu Avrupa. Ukrayna 2014’ten beri bu Atlantik-Avrasya küresel mücadelesinin aktif bir çatışma sahası.

Yani Ukrayna’da patlak veren savaş, Türkiye’yi aşan, küresel sistemin geleceğini belirleyecek bir mücadelenin konusu. Bu savaşın en çok etkileyeceği ülkelerden biri biz olacağız, buna hiç şüphe yok. Ekonomimizi de, savunma sanayimizi de, dış politikamızı da etkileyecek. Ama ne Rusya ne ABD ne AB bu savaştaki stratejilerinde bizi doğrudan merkeze koymuş değil, tabii ki Boğazlar ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi hariç. Kısaca biz bu savaşın ana hedefi yani öznesi değiliz. Ama savaşın sonuçları bizi doğrudan ve derinden etkileyecek. Bu ince fark önemli.

Son olarak çok kıymetli bir coğrafyada yaşadığımız, jeopolitik konumumuzun çok önemli olduğu kesin. Ama bu coğrafya küresel güç mücadelelerinin tek sahası değil. Küresel güçler dünyaya küresel bakarlar, sadece bizim coğrafyamıza odaklanarak politikalarını şekillendirmezler. Bunu görebilmek ve idrak edebilmek için bizim de kendi kabuğumuzu kırıp dünyaya daha küresel bakabilmeyi öğrenmemiz lazım. Olaylara daha bütüncül bakabilmek için bizi ilgilendirmeyen coğrafyalarda yaşanan gelişmeleri de takip etmeye, perspektifimizi genişletmeye var mıyız?

Öte yandan bir parantez açmam gerekir. Bu yazdıklarım küresel güç mücadelesi bağlamında Türkiye’nin konumuna ilişkindi. Konu bölgesel güç mücadelesi olduğunda konumumuz daha kritik oluyor ve iş değişiyor. Bu bağlamda size önemli bir örnek vermek isterim. “Arap Baharı”nın sembol isimlerinden biriyle yıllar evvel özel bir toplantıda görüşmüştük. Şunu söyledi: “Bize dediler ki demokrasi mücadelenizde size destek vermeyi çok isterdik, ama bunu yapamayız. Çünkü size destek verirsek Türkiye bölgenin hegemonu haline gelir.”

Bölgesel güç mücadeleleri bağlamında Türkiye kritik bir konumdadır ve bu konumumuza ABD’nin de, AB’nin de, Rusya’nın da takoz koymaya çalıştığı yıllardır hepimizin malumudur. Bölgedeki Arap-Fars-Türk dengesinde herhangi bir aktörün hegemon olarak sivrilmesi istenmemektedir. Ama “grand strategy” denen büyük güçlerin küresel stratejileri bağlamında öncelikli aktör değiliz. Hatta bu ülkelerin milli güvenlik strateji belgelerinde Türkiye olarak adımız geçmez bile. Ukrayna savaşı da -Karadeniz dengelerini etkilese de- asıl küresel dengelerle alakalıdır.

 

2 Mart 2022 Çarşamba

Rusya’yı daha iyi anlamak için mesela Küre Yayınları’nın şu serini okuyabilirsiniz.

Düşünceden jeopolitiğe Rusya…

https://twitter.com/kureyayinlari/status/1499041028342521859



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder