David Hearst (Middle
East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış
politika başyazarı)
Middle East Eye,
13.6.2018
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Suudi Arabistan 2,5
milyar dolarlık yardım paketiyle aslında Ürdün’ü kurtarmaya gelmedi; her ne
kadar Suudi Kralı Selman böyle bir izlenim vermeye çok istekli olsa da… Olan
biten, Kral Selman’ın Kuveyt’in çoktan söz verdiği paradan kendine bir pay
çıkarma çabasından ibaretti. Sonuç itibarıyla yaşanan, rakip Körfez ülkelerinin
Ürdün’ü desteklemek için birbiriyle çekişmesiydi.
“Yüklü bir mali destek”
Konuyu yakından
bilen Ürdün Kraliyetine yakın bir kaynağın Middle
East Eye’a anlattığına göre, Ürdün Kralı Abdullah, zamlar ve gelir
vergisinde planlı artış yüzünden sokaklarda gösteriler patlak vermeden evvel
Kuveyt’e bir heyet yollamış. Gösteriler esnasında Kuveytli bir devlet bakanı
Ürdün’deymiş ve sonuçta Kuveyt, Ürdün Merkez Bankasına 500 milyon dolar yatırma
ve yine 500 milyon dolarlık düşük faizli borç verme vaadinde bulunmuş.
Bir sonraki kapıyı
çalan da Katar olmuş. Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad es-Sani, kendilerinin “yüklü
mali destek” teklifini iletmek üzere Kral Abdullah’ı telefonla aramış. Bu
görüşme, Suudi Arabistan’ın istemeye istemeye de olsa paraları söküleceği
ümidini koruyan Ürdün’ün talebi üzerine kamuoyuna ilan edilmemiş.
Bugün [13 Haziran] Katar dışişleri ve maliye
bakanları yardım paketini müzakere etmek üzere Ürdün’e gittiler. Bu, bir sene
evvel Suud’un Katar’a abluka uygulama baskısı yüzünden Amman’ın Doha’yla resmî
ilişkilerin seviyesini düşürmesinden bu yana ilk ziyaret.
Katar dışişleri bakanı,
Ürdün ekonomisine doğrudan 10.000’i aşkın istihdam sağlama ve 500 milyon dolarlık
yardımda bulunma kararını açıkladı.
Katar’ın telefon
görüşmesinden birkaç saat sonra, muhtemelen Doha yönetiminin atacağı adımın
bilgisi kulağına gelmiş olmalı ki, Kral Selman mevkidaşı Abdullah’ı aradı.
Ardından düzenlenen toplantıya Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve
Dubai Emiri ve aynı zamanda BAE Başbakanı Muhammed bin Maktum da katıldı. Kral Selman,
BAE’nin fiilî yöneticisi konumundaki Veliaht Prens Muhammed bin Zayid’i arasa
da toplantıya katılmayı kabul etmedi ve BAE ikinci adamla temsil edildi.
Bir Suudi
kurnazlığıyla Kuveyt’in 1 milyar dolarlık yardım sözü, Kral Selman’ın ilan
ettiği yardım paketine dahil ediliverdi, sanki toplantıda kararlaştırılmış gibi…
Gerçekte ise Suud ve BAE, kalan 1,5 milyar dolarlık meblağı aralarında paylaşmak
suretiyle Ürdün’e Kuveyt’inkinden daha az katkıda bulundular.
Suudi liderlik boşluğu
(…)
Bütün bunlar ne
anlama geliyor?
Birincisi, Kral
Selman, Suud’un bıraktığı bölgesel liderlik boşluğunu Körfez’deki rakiplerinin
doldurmakta olduğunu fark edince panikle tepki verdi. Kuveyt, Katar’a ablukanın
tetiklediği krizde giriştiği arabuluculuk rolünde başarısızlığa uğrasa da Gazze
konusunda İsrail ve ABD’yle ihtilafa düşerek arası bozuldu. BM Güvenlik Konseyi
geçici üyesi olarak kaleme aldığı, Gazze sınırında Filistinli göstericilerin
öldürülmesine ilişkin bağımsız soruşturma çağrısı yapan bir taslağı ABD
engelledi.
Suudi Arabistan’ın Körfez
İşbirliği Konseyini boyun eğmeye zorlayarak başardığı tek şey örgütü bölmek
oldu. Şu an Kuveyt, daha önce hiç olmadığı şekilde, kendi politikalarını daha
bağımsızca uyguluyor. Aynısı Katar için de söylenebilir. Kuveyt’in Ürdün’e
tepkisi, aslında Suud’la aralarındaki hoşnutsuzluğun diğer bir işareti.
İkincisi, [12 Haziran] salı günü Kuveyt’i ziyaret
eden Kral Abdullah, Suudi Arabistan’a zannedilenden çok daha az bağ(ım)lı olduğunu
gösterdi. 2,5 milyar dolarlık yardım paketinin de ortaya koyduğu üzere Suud’un
Amman üzerinde çok da fazla bir kozu yok.
Evet, Suudi
Arabistan’da çalışan 400 bin Ürdünlü işçi var ve onlardan gelen dövizler Ürdün
GSYH’sinin yaklaşık %10’una tekabül ediyor. Ama artık Amman’ın –Ürdünlüler için
önem taşıyan konulara Kral Selman’dan daha yakın duran– Körfez devletlerinden gelen
başka mali kaynakları var.
Ben burada Ürdün kralının
kendisinden ziyade Ürdünlülere vurgu yapıyorum; çünkü bu da diğer bir faktör.
Siyasi formülü değiştirin
Kral Abdullah,
meşruiyetinin halkının desteğini satın almaya bağlı olmadığının farkında. Kraliyetin
siyasi istikametine ilişkin halkının iradesini dikkate almak zorunda, hem de hükümranlığının
herhangi bir başka dönemine kıyasla çok daha fazla…
Geçen haftaki
protestolar ve Beni Sakhr kabilesiyle devam eden sürtüşme (ki kabile lideri
Faris el-Fayez yaptığı siyasi değişim çağrısının ardından tutuklandı) artık
halkının sadakatini çantada keklik göremeyeceğine dair krala bir uyarıydı.
El-Fayez kamuoyu önünde krala alenen şahsi bir saldırıda bulunarak sözlü bir
kuralı ihlal etmiş oldu.
Sadece “siyasi
formülü değiştirmek” istediğini söylemekle kalmadı, bir de [Kral Abdullah’a hitaben şunları] ekledi: “Biz seni bir kral,
başbakan, savunma bakanı, emniyet müdürü ve vali olarak kabul etmeyeceğiz. Sen
her şeysin. Mevcut Anayasa’ya göre sen yarı tanrıya dönüştün, biz de kölelere.”
Ayrıca krala,
ailesinin şu anki Suudi Arabistan topraklarından geldiğini hatırlattı. Daha
açık olmak gerekirse, Ürdün bir zamanlar ailesinin yönettiği kraliyetten [Hicaz, Ürdün ve Irak’ı içine alan Haşimi
Konfederasyonundan] geriye kalan tek parça. “Bu bizim ülkemiz, bizim
toprağımız. Siz Hicaz’dan geldiniz. Benim babam senin dedeni [Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu
Abdullah’ı] bağrına bastı. Siz bize borçlusunuz, biz size değil.”
Gedikli siyasi
muhalif Laith Şubeylat da Lübnan gazetesi el-Ahbar’a,
İsrail’in sadık askerî uşağı olarak Ürdün’ün yerine şimdilerde Suudi
Arabistan’ın geçtiğini söyleyerek kralın yaralarına tuz bastı. Dedi ki “Bir
zamanlar tuğgeneral rütbesinde bir İsrail müttefiki olan Ürdün şimdilerde
üsteğmen rütbesine tenzil ederken Suudi Arabistan general olmak için
yükseliyor.”
Varoluşsal bir tehdit
Kraliyete yönelik
bu türden cesurca ve aleni hakaretler bir tesadüf değil. Ürdün’de kamuoyunun
öyle kolayca satın alınamayacağını kraliyet ailesine hatırlatıyor.
Ürdünlülerin ne
düşündüğü önemli ve bu da Suudi Kralı Selman’ın elindeki kozu sınırlayıcı bir
faktör; zira mutlak bir kral olarak zihninde sivil toplum veya kamuoyu görüşü
diye bir mefhum bulunmuyor.
Farklı nedenlerle
gerek Doğu Yaka [Z.T.K. Şeria
Nehri’nin doğu yakasında bulunan Ürdün’ü kastediyor] gerekse Ürdün
nüfusunun Filistinli yarısı, İsrail’in Filistinli mültecilerin geri dönüş
hakkından vazgeçmesi talebine Suud’un verdiği desteğe tamamen karşı.
Bu bile [Z.T.K. yani Filistinli mültecilerin
geri dönüş hakkından vazgeçmesi talebi] başlı başına Ürdün devletinin
istikrarı için varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor [Z.T.K. Ürdün nüfusunun %60’ı Filistinli mültecidir]. Ama
başka tehditler de var. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in bölünmez başkenti olarak
tanıması, en hafif deyimiyle, hem Haşimilerin Kudüs’teki kutsal mekânların hâdimi
rolüne hem de Arap Ligi’nin de desteklediği Filistinlilerin Doğu Kudüs’ün müstakbel
Filistin devletinin başkenti olması talebine yönelik birer meydan okuma.
Bunlar Kral
Abdullah’ın boyun eğebileceği konular değil. Onun meşruiyeti, kutsal mekânların
hâdimliği rolüne daha önce hiç olmadığı kadar fazla bağımlı.
Suudi Arabistan’ın
Ürdün’de kabaran yeni halk gücü dalgasının kolayca sınırları aşabileceğini
hesaba katması için elinde gayet iyi nedenler var. Kuveyt ve Katar’ın bağımsız
Körfez aktörleri ve Ürdün’e bağışçılar olarak artan önemleri de Kral Abdullah’a
Ürdün’de siyasi reforma bir şans verme fırsatı sunuyor. Bu fırsatı değerlendiremezse
tehlike kapıda demektir.
NOT: David Hearst’ün konuyla
ilgili daha yerele, Ürdün içine odaklanan “Arap Baharı Ürdün’de hala canlı mı?”
başlıklı yazısını okumak için TIKLAYINIZ