ANLAYIŞ DERGİSİ, Sayı: 13, Haziran 2004, s. 51, 54-55
Bu yazı, Küresel Güçler (Küre Yayınları, 2005) adlı kitapta da yayınlanmıştır (sf. 70-74).
Bu yazı, Küresel Güçler (Küre Yayınları, 2005) adlı kitapta da yayınlanmıştır (sf. 70-74).
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
50. KURULUŞ yıldönümünü kutlamak ve 21’inci yüzyıl vizyonunu ortaya koymak üzere toplanan, 20’nci yüzyılın son NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, 23-25 Nisan 1999’da Washington’da gerçekleşmişti. Bu zirve, İttifak’ın Soğuk Savaş geçmişi ile küreselleşmekte olan dünyadaki fonksiyonları arasına bir sınır çizgisi çekmesi bakımından NATO tarihinin en önemli zirvesiydi. Ana gündemi Kosova Krizi ve uzunca bir süredir tartışılan Yeni Stratejik Konsept olan zirveye, İttifak’a yeni kabul edilen Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya da dahil olmak üzere 19 üye ülke katıldı. Yeni bir stratejik misyon tanımlaması ile sorumluluk alanı derinleştirilen ve kabul edilen yeni ülkeler ile genişleyen NATO’nun Washington Zirvesi’nde üç önemli belge yayımlandı: Yeni Stratejik Konsept, Kosova Bildirgesi ve Washington Bildirgesi.
‘Yeni Stratejik Konsept’ ile Yenilenen NATO
Yaklaşık kırk yıl üyelerinin güvenliğini korumaya ve Avrupa’da meydana gelebilecek bir savaşı önlemeye odaklanan NATO, Soğuk Savaş sonrasında değişen şartlara intibak ederek 1991 Roma Zirvesi’nde İttifak’ın gelecekteki siyasî stratejisini belirleyen Yeni Stratejik Konsept’i kabul etti. Ancak giderek yeni gerçeklerin gerisinde kalan bu konsept, 1999’daki Washington Zirvesi’nde siyaset ve güvenlik konularında değişen şartlar göz önüne alınarak güncelleştirildi. Müttefiklerin demokrasi, insan hakları ve hukuk devletine bağlılıklarını ifade ettikleri ve son elli yılda dünyada meydana gelen büyük değişikliklere rağmen değerlerinin ve güvenlik çıkarlarının değişmeyeceğini vurguladıkları zirvede, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın kaderlerinin ayrılamaz olduğunun altı bir kez daha çizildi. Atlantik barışına ve istikrarına yönelik yeni risklerin baskı, etnik çatışma, ekonomik bozukluk, siyasi düzenin yıkılması ve kitle imha silahlarının yayılması olduğu vurgulanan konsept ile yeni bir NATO kimliği ortaya çıkıyordu.
NATO’nun yeni misyonu çerçevesinde, ortak savunma sistemine dayanan geleneksel 5.madde sorumluluklarının dışında ilk kez “alan dışı” müdahale kavramı ortaya kondu. Buna göre NATO’nun görevi sadece üye ülkelerin topraklarının savunulmasıyla sınırlı kalmayacak, İttifak, gerekli olduğu durumlarda coğrafî alan dışındaki bölgesel ve etnik çatışmalara da müdahale edebilecekti. Bu çerçevede kriz yönetimi ve barışı koruma operasyonlarına ağırlık verme kararı alındı. Böylece üstlendiği yeni misyon ile ‘ortak savunma sistemi’nden ‘ortak güvenlik sistemi’ne geçen NATO, Avrupa eksenli güvenlik anlayışından uzaklaşarak küresel çapta bir güvenlik misyonu benimsedi. Zirvede ayrıca, NATO-BAB (Batı Avrupa Birliği) koordinasyonu ile geliştirilen Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’ne ilişkin olarak, karar alma mekanizması ve operasyonel yetki konusunda önemli kararlar alındı ve bu kararlar Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na ivme kazandırdı. İttifak’ın karşı karşıya olduğu terörizm, sabotaj, organize suçlar, hayatî kaynakların akışının engellenmesi, kontrol dışı insan göçü, yeni tehditler olarak belirtildi ve bu tehditlere yönelik olarak çokuluslu operasyonlarda kullanılmak üzere esnek, küçük ve mobilize savunma güçlerinin geliştirilmesi için Savunma Yetenekleri Girişimi benimsendi. Pek çok konunun netliğe kavuşturulduğu yeni konsept ile ‘tehdit’e dayalı planlamadan, ‘yetenekler’e dayalı planlamaya ve ‘savunma’ya dayalı güvenlikten, ‘işbirliği’ne dayalı güvenlik anlayışına geçildi.
Kosova Krizi NATO’nun Dönüm Noktası Oluyor
Washington Zirvesi’nin en önemli gündem maddesi, NATO’nun değerlerine karşı bir meydan okuma olarak görülen Kosova Krizi idi. 1991’de Avrupa’daki kriz önleme operasyonlarında BM ile işbirliği yapacağı yönünde karar alan NATO, Kosova’ya müdahale konusunda bu kararı göz ardı etti. Bosna Savaşı’nda BM’nin barışı koruma misyonunda başarısız kalması, BM ve NATO’nun ikili karar alma sürecinin askerî müdahaleleri geciktirmesi ve Kosova’ya müdahale konusunda Çin ve Rus vetosu dolayısıyla karar çıkamaması, Kasım 1998’deki NATO Parlamenterler Asamblesi’nde müdahale için BM Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duyulmadığı yönünde bir görüşün benimsenmesine yol açtı. Bu anlamda Kosova Krizi, NATO açısından bir dönüm noktası oldu. Avrupa’da güvenlik ve savunma konularını yeniden değerlendirmeyi gündeme getiren kriz, “alan dışılık” kavramının ilk kez NATO’nun güncelleştirilmiş Yeni Stratejik Konsept’ine girmesine sebep oldu. Kosova Krizi’ne NATO müdahalesini meşrulaştıran bu durum, bazı kesimlerce “ulusal egemenlik” kavramının sarsılması olarak da değerlendirildi.
Zirve sonunda yayımlanan Kosova Bildirgesi’nde kararlılık mesajı verilerek Yugoslavya’ya yönelik hava harekatının mutlaka hedefine ulaşacağı belirtildi. Güneydoğu Avrupa’da istikrarı sağlamanın Trans-Atlantik İttifakı’nın önceliği olduğu vurgulandı. Avrupa’da kalıcı barış ve istikrarın, Balkanlar’daki barış ve istikrarla sıkı sıkıya bağlı olduğu düşüncesiyle, Balkanlar’da çıkabilecek muhtemel krizleri önlemek amacıyla Güneydoğu Avrupa Girişimi önerisi gündeme geldi.
NATO’nun Orta ve Doğu Avrupa’ya genişleme süreci çerçevesinde Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya üyeliğe kabul edilirken, üye olmak isteyen dokuz devlete (Bulgaristan, Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk ve Makedonya) adaylık statüsü verildi. Üye olabilecek ülkelerin ulaşması gereken standartların belirtildiği Üyelik Harekat Planı onaylandı. Bu bağlamda -Türkiye için önemli bir nokta olan- NATO’nun ağırlık merkezini sınırlara doğru kaydırmakta olduğu vurgusu yapıldı.
Atlantik bölgesinde güvenliği ve istikrarı artırmak üzere, daha önce başlatılan işbirliği ve ortaklık çabalarının geliştirileceğinin vurgulandığı zirvede, güvenliği tehdit eden çeşitli unsurlarla mücadele edebilmek üzere bir dizi yeni girişimde bulunuldu. İttifak içinde AGSK’nın geliştirilmesi, Savunma Yetenekleri Girişimi, Kitle İmha Silahları Merkezi kurulması, bu girişimlerin öne çıkanıydı.
NATO’nun birincil konumuna zarar vermeden Avrupalı müttefiklerin güvenlik ve savunma alanlarında daha büyük sorumluluk üstlenmesini sağlamak amacıyla Washington Zirvesi’nde bazı kararlar alındı. AGSK konusunda BAB ve AB’de atılacak adımlar NATO ile bağlantılandırılarak, NATO-AB arasındaki işbirliğinin NATO-BAB arasındaki mevcut yapı üzerine bina edileceği vurgulandı. Bu bağlamda İttifak’ın askerî açıdan müdahil olmadığı durumlarda, Avrupalı Müttefiklerin kriz yönetimi ve barışı koruma gibi operasyonların gerçekleştirilmesinde NATO’nun imkan ve yeteneklerinden Kuzey Atlantik Konseyi’nin kararıyla yararlanacağı belirtildi. Türkiye’yi özellikle ilgilendiren, AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin BAB’da kazanmış oldukları müktesebatın korunması kararı alındı. AGSK’ya ilişkin olarak Washington Zirvesi’nde üzerinde anlaşmaya varılan hususlar daha sonra tam anlamıyla dikkate alınmamıştır.
Güvenliğe ilişkin diğer girişim olan Savunma Yetenekleri İnisiyatifi, değişen güvenlik ortamına uygun olarak İttifak’ın savunma kapasitesini artırmak ve gelecekte daha etkili çokuluslu operasyonlara girişmesini sağlamak üzere ortaya kondu. İttifak’ın güvenliğine yönelik diğer bir tehlike olan kitle imha silahlarının yol açtığı tehdide karşı daha etkili cevap verebilme ve yayılmalarını önleme amacıyla NATO Karargahı’nda Kitle İmha Silahları Merkezi oluşturuldu.
NATO’nun yeniden doğuşu olarak nitelendirilen Washington Zirvesi ile üyelerini korumaya yönelik bir savunma örgütü olmaktan çıkan NATO, küresel çapta güvenlik misyonunu üstlenen bir niteliğe büründü.Yeni Stratejik Konsept, Soğuk Savaş döneminde devletlerin fizikî sınırlarıyla çizilen hatlar içinde tanımlanan ve ağırlıklı olarak askerî boyutta ele alınan güvenlik anlayışına yeni bir boyut getirerek, ekonomik ve siyasî özgürlükler ve çevrenin korunması gibi konuları da bu anlayış içine dahil etti. Benimsediği kolektif güvenlik anlayışı ve “alan dışılık” çerçevesinde, küresel çapta yeni misyonlar kazanan NATO yavaş yavaş, BM sisteminin askerî kanadı gibi hareket etmeye başladı. 11 Eylül saldırılarının ardından değişen uluslararası ortamda 21-22 Kasım 2002 tarihinde Prag’da toplanan “Yeniden Yapılandırma Zirvesi”nde ise, uluslararası terörizm ve asimetrik tehditlerin karşılanabilmesi için yeni yeteneklere ve düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu belirtildi. Bu bağlamda NATO’nun komuta ve kuvvet yapısının yeniden düzenlenmesi ve yeni bir “NATO Müdahale Gücü” oluşturulması kararı alındı.