2025-2030’A
DAİR DÖRT SENARYO
Samuel Brannen (Stratejik
ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) kıdemli uzmanı ve Risk ve Öngörü
Grubu Direktörü)
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS), 16 Eylül 2020
Tercüme
ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir Turu web sitesinde 1.10.2020 tarihinde yayınlanmıştır. https://fikirturu.com/jeo-strateji/2025-2030a-dair-dort-senaryo/6
İngilizcesi “Four Scenarios for
Geopolitical Order in 2025-2030: What Will Great Power Competition Look Like?”
başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: ABD düşünce kuruluşu CSIS’in gelecek tahmini senaryolarına göre, yeni dünya düzenini, aşıyı kimin bulacağı belirleyecek. ABD-Çin dengesinin nasıl kurulacağı üzerine şekillenecek dünyayı gevşek bir çok-kutuplu düzen bekliyor.
Bundan 19 yıl önce Amerikan Başkanı George
W. Bush, 11 Eylül saldırılarını bahane ederek giriştiği askerî müdahalelerle
yeni muhafazakârların (neo-conlar) 21. yüzyılı ‘yeni Amerikan yüzyılı’ haline
getirme projesini hayata geçirmeyi üstlenmişti.
Gelinen noktada karşımızda, pax-Americana hayalinden ‘Önce Amerika’
politikasına dönen ve dünyadaki taahhütlerinden bir bir geri çekilen bir ABD
var. Karşısında da, ‘Kuşak ve Yol’ inisiyatifiyle Afro-Avrasya boyunca
jeopolitik ve jeoekonomik öneme haiz bölgeleri birbirine bağlamaya çalışan Çin.
Bir süredir tek-kutupluluktan çok-kutuplu
bir dünya düzenine geçişin sancıları çekilirken COVID-19’la birlikte büyük
güçler arası rekabet iyice öngörülmesi zor bir hal aldı.
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar
Merkezi (CSIS) Risk ve Öngörü Grubu Direktörü Samuel Brannen, CSIS’ın uzman
ekibiyle (Stirling Haig, Habiba Ahmed, Brian Katz, Lindsey Sheppard ve Joseph
Federic) birlikte 2025-2030 döneminde küresel güvenlik ortamını ve büyük güç
rekabetini şekillendirecek önemli jeopolitik, askerî ve teknolojik eğilimleri araştırarak,
konuyla ilgili bir makale kaleme aldı.
Çalışmada kapsamlı bir literatür
taramasının ardından Pentagon başta olmak üzere önde gelen savunma ve güvenlik
uzmanlarıyla görüşmeler gerçekleştirerek bir tehdit matrisi geliştirmişler.
Ulaştıkları önemli bulguları 16 Eylül tarihinde “2025-2030’da Dört Jeopolitik
Düzen Senaryosu: Büyük Güç Rekabeti Neye Benzeyecek?” başlığı altında CSIS web
sitesinde yayınladılar.
Brannen ve ekibi, COVID-19’un kalıcı
birincil ve ikincil dereceden muhtemel etkileri de dâhil olmak üzere
2025-2030’un değişen jeopolitiğini keşfetmek için dört ayrı senaryo üretti.
Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli gücü ve nüfuzu ile aralarındaki
etkileşimin yanı sıra, diğer büyük Amerikan müttefikleri ve hasımlarının
ayrıntılı değerlendirmesine odaklanıyor.
Araştırmanın temel bulguları özetle şu
şekilde:
Dünya düzeni hızla parçalanıyor
Dünya düzeni, izlenecek net bir
düzenleyici ilke olmaksızın parçalanıyor. Bu dönüşen jeopolitik içinde
belirleyici en önemli değişkenler, ABD ve Çin’in mukayeseli nüfuzu ve liderliği
ile aralarındaki ikili ilişkiler.
Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli
nüfuzunun ve etkileşiminin, bu zaman diliminde dünyanın dört bir yanındaki
kilit bölgelerde uluslararası görünümü tanımlamada baskın bir rol oynayacağını
ortaya koyuyor. Her iki ülkenin de COVID-19’dan görece toparlanması ve ne
ölçüde zayıflayarak veya güçlenerek çıkacakları, gelecekteki jeopolitik
görünümü şekillendirmekte önemli bir rol oynayacak.
Her şey COVID-19 aşısını kimin önce
bulacağına bağlı
Projeksiyonu yapanların öngördüğü ilk
senaryo, ‘orak çekiç’ adını verdikleri ve Çin’in, COVID-19 aşısını ABD’den önce
bulduğu senaryo. Buna göre, Çin askerî ve teknolojik gelişme çabalarını
katlıyor, ABD’de iç kutuplaşma devam ediyor ve uluslararası liderlikten çekiliyor.
İkinci ve Ying-Yang adını taşıyan
senaryoda, hem ABD hem Çin, etkili ve aynı anda COVID-19 aşısını buluyorlar.
Çin iddiasını arttırırken, ABD’nin iddiası biraz azalıyor, iki ülke seçili bazı
alanlarda iş birliği yapıyor ve dünya ticareti kısıtlanmalar olmadan devam
ediyor.
Üçüncü ve ‘kafatası-kemikler’ adı verilen
senaryodaysa, hem ABD hem Çin zayıf. COVID-19 aşısı bulunamamış, 2024’de dünya
sürü bağışıklığı geliştirene kadar beklenmedik sosyal olaylar nedeniyle, dünya
düzeni yenisi kurulamadan parçalanmaya devam ediyor. ABD, eskisi kadar yoğun
olmasa da, mevcut müttefikleriyle ilişkilerini devam ettiriyor fakat görece
güçsüzlüğü nedeniyle bazı gelişmelere örneğin Hindistan ve Pakistan’ın
karşılıklı giriştiği nükleer saldırılara engel olamıyor.
Dördüncü senaryo ise ABD bayrağının
biçimine gönderme yapan ‘yıldızlar ve şeritler’ senaryosu. Bu senaryoda,
COVID-19 aşısının bulunmasına ABD öncülük ediyor, Çin başarısız aşı girişimleri
nedeniyle iç kargaşaya sürükleniyor, büyümesi yavaşlıyor, ABD ise uluslararası
gücünü arttırıyor.
Her durumda rekabet
Görüldüğü gibi, ABD-Çin ilişkisinin
tamamen iş birliğine dayalı veya olumlu olduğu hiçbir senaryo yok; her ne kadar
ABD’nin gücü ve nüfuzu Çin’inkine denk veya daha büyük olduğunda belirli ortak
küresel çıkarlarda iş birliği mümkün olsa da… Tüm senaryolarda ABD-Çin
ilişkileri birbiriyle iç içe geçmiş durumda ve yine -Çin’in küresel nüfuzunda
çok ciddi bir azalma olması hariç- diğer tüm senaryolarda ikili dinamikler
giderek daha rekabetçi bir halde.
ABD, müttefikleri ve ortakları
aracılığıyla Çin’in davranışını şekillendirmede sürdürülebilir bir avantaj
bulabilir; tabii ancak Washington çok-taraflı bir taahhüt altına girmeye
istekli olursa ve diğer ülkeler de ABD liderliğinde bir dünyayı desteklemenin
-Çin liderliğindeki veya bağlantısız bir düzene kıyasla- daha tercihe şayan
olacağı yönünde bir maliyet-fayda hesaplaması yaparsa. ABD ittifakları,
-jeopolitiğin daha değişken ve ortak çıkarların da baskı altında olduğu Asya ve
Ortadoğu’ya kıyasla- genel olarak Avrupa’da daha istikrarlı ve öngörülebilir.
Bu senaryolar analizine göre, önümüzdeki
on yılda en muhtemel dünya düzeni tek-kutuplu bir düzen veya Soğuk Savaş tarzı
çift-kutuplu bir rekabet değil, gevşek bir çok-kutupluluk olacak.
Hangi sonuç olursa olsun, gerek ABD’nin
gerekse Çin’in mukayeseli gücü Hindistan, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere
ve diğerlerinin nüfuzu ve bağımsız dış ve güvenlik politikaları tarafından
sulandırılacak veya dengelenecek. Ayrıca senaryolarda bilhassa Rusya, İran ve
Kuzey Kore’nin ‘bozucu’ veya diğer menfur davranışları yüzünden ABD’nin gücü ve
nüfuzuna yönelik giderek artan çekişmeler ortaya çıkıyor. Bu zaman diliminde
nispi iktisadi güç kaybına rağmen Rusya, ABD ve müttefikleri için en problemli
küresel aktör olmaya devam ediyor.
ABD’nin Ortadoğu’ya olan taahhüdünün
zayıfladığını hisseden İran, bütün senaryolarda en agresif aktör konumunda.
Kuzey Kore, ABD daha güçlü ve Çin daha
zayıfken müzakereye daha açık olmasına rağmen, silah programlarını genişleterek
daimî bir meydan okuma olmayı sürdürüyor.
Şiddet yanlısı radikal örgütler bütün
senaryolarda faaller, ancak daha yereller ve ulusaşırı nitelikleri azalıyor.
ABD’nin nispi zayıflığına ya da -kazanımları pekiştirmeye çalıştıkları- kilit
bölgelerden görünüşte geri çekilmesine bel bağlıyorlar.
Senaryolar, Çin-Rusya ilişkilerinde bir
dalgalanma öngörüyor. Ancak Rusya’nın gerek Çin gerekse ABD karşısındaki
mukayeseli gücünü koruması ve bu ikisinin pozisyonuna göre, kendi avantajını
dinamik bir şekilde yeniden dengeleyeceği tahmin ediliyor.
Teknolojik sürprizler olursa…
Teknolojik ve askerî sürpriz 2025-2030’un
‘siyah kuğuları’, yani mevcut düzeni ve dengeleri değiştirme potansiyeline
sahip ama öngörülmesi güç gelişmeler.
Senaryoları hazırlayanlara göre,
teknolojinin askerî alana uygulanması, devrimselden ziyade evrimsel olacak
ancak teknolojik sürpriz de göz ardı edilemez ve -kesin tahmini imkânsız olsa
da- birçok bakımdan kaçınılmaz olabilir. Muhtemel stratejik önem sırasına göre
izlenecek kilit teknolojiler arasında geleneksel ve nükleer hipersonik
silahlar, otonom sistemler ve sentetik biyoloji var.
Gri bölge rekabeti artabilir
Stratejik sürpriz özellikle sorunlu ve
sıkıntılı görünüyor ve bunun, yoğunlaşan gri bölge rekabeti [diğer devlet için
zararlı olan ve savaş nedeni sayılabilecek faaliyetlerin gayri-resmi şekilde
yürütüldüğü rekabet türü] ve potansiyel savaşın ortasında uzayda meydana
gelmesi muhtemel.
Birçok senaryoda kasıtsız ve kontrolsüz
tırmanma bir endişe konusu, bu da ya yeni stratejik istikrar
değerlendirmelerinin ve muhtemel silahların kontrolü görüşmelerinin ya da
askerî çatışmaların zeminin hazırlıyor.
Son olarak ABD’nin hasımları,
-Washington’ın yanıt vermekte zorlandığı alanlarda siyasi hedeflerini elde
ederken konvansiyonel veya nükleer çatışma riskini azaltmaya çalışarak- bütün
senaryolarda gri bölge faaliyetlerini artırıyor. Ülkeler arasında konvansiyonel
veya nükleer çatışma riski, nispi Amerikan nüfuzuyla ters orantılı bir şekilde
artıyor, hem Çin hem de ABD nüfuzunun azaldığı ve özellikle COVID-19’dan
küresel toparlanmanın sorunlu olduğu bir dünya düzeninde bilhassa yüksek
görünüyor.