2021 SURİYE İÇİN DÖNÜM
YILI MI OLACAK?
2021
Suriye İçin Belirleyici Bir Yıl Olacak
Charles
Lister (Ortadoğu
Enstitüsü kıdemli araştırmacısı ve Suriye ile Terörle Mücadele & Aşırıcılık
Programları direktörü)
Eş-Şark
el-Avsat
ve Ortadoğu Enstitüsü, 12.1.2021
Suriye’de
Sefalet Günleri
Henri
Mamarbachi (Fransız
haber ajansı AFP’nin eski muhabiri ve ajansın Beyrut ve Rabat bürolarının eski
şefi)
Orient
XXI, 21.1.2021
Tercüme ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Fikir Turu web
sitesinde 28.1.2021 tarihinde yayınlanmıştır. https://fikirturu.com/jeo-politik/2021-suriye-icin-donum-yili-mi-olacak/
İngilizcesi “2021 will be a defining
year for Syria” başlığıyla yayınlanan ilk yazının tamamını okumak
için TIKLAYINIZ.
Arapçası “أيام بؤس في سوريا” başlığıyla yayınlanan ikinci yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
NOT:
Aşağıdaki metin Fikir Turu’nda yayınlananın birebir aynısı değildir. Metin uzun olduğu için çıkartılmak zorunda kalınan kısımları bordo olarak ekleyerek paylaşıyorum.
Özet: Nüfusunun yüzde 90’ı fakirlik altında yaşayan Suriye için Biden yönetimi ne yapabilir? ABD’nin yeni yönetiminin Suriye’de karşı karşıya olduğu meydan okumalar neler? 2021 Suriye için belirleyici mi olacak?
10 yıldır Suriye toprakları, iç savaşın
yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin jeopolitik güç ve nüfuz
mücadelelerinin verildiği çok-boyutlu savaşların bir sahası oldu. Bombaların yağdığı, koskoca şehirlerin yerle bir edildiği
savaşlarda sona doğru yaklaşılırken ve Esed rejimi ‘zafer’ini ilan ederken Suriye
halkı şimdi çok daha çetin bir savaşla, sosyoekonomik hayatta kalma
mücadelesiyle boğuşuyor.
Savaşı finanse eden ve yıkıma ortak olan dış güçler, yüz
milyarlarca dolar gerektiren barışın finansmanına yanaşmıyor. Bir yandan
Suriye’ye ve müttefiklerine uygulanan uluslararası ve/ya ABD menşeli
yaptırımlar, diğer yandan pandemiye eşlik eden ekonomik kriz yüzünden her
devletin kendi derdine düşmesi, öte yandan Lübnan bankacılık sisteminin çöküşü
gibi birçok felaketin üst üste geldiği bir ortamda Suriye enkazını
temizleyecek ve ülkeyi yeniden inşa edecek herhangi bir aktör bulunmuyor. Ekmek,
elektrik, tüp, akaryakıt, ilaç gibi en temel ihtiyaçların bile karşılanamaz
hale geldiği, sıfırın tüketildiği ülkede Suriyeliler savaş günlerini dahi
özlemle arar durumda.
İsyanın
10. yıldönümü yaklaşırken Suriye’de yürüyen sosyoekonomik hayatta kalma
mücadelesini ele alan iki yazının öne çıkan bölümlerini sizinle paylaşacağız.
2021 Suriye İçin Belirleyici Bir Yıl Olacak
Bu
yazılardan ilki, Ortadoğu Enstitüsü Suriye ve Terörle Mücadele ve Aşırıcılık
Programları Direktörü Charles Lister’a ait. Önde gelen Suriye uzmanlarından
Lister, 12 Ocak’ta Arapçası eş-Şark el-Avsat gazetesinde,
İngilizcesi ise Ortadoğu Enstitüsü web sitesinde yayınlanan “2021 Suriye İçin
Belirleyici Bir Yıl Olacak” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı. Geçtiğimiz yıllarda da yazarın benzer
konularda “Esed Savaşı Kazandı mı Gerçekten?” ve “Esed Düşmek Üzere mi?” başlıklı iki yazısının
tercümesini yayınlamıştık. Yeni yazısı da aynı minvalde Suriye’deki iktisadi
çöküntüye ve yeni Amerikan yönetiminin neler yapması gerektiğine odaklanıyor.
Lister
‘Yakın tarihin en ölümcül ve yıkıcı iç savaşı’ olarak nitelediği Suriye İç
Savaşı’nın 10. yılı yaklaşırken ülkenin altyapısının yarıdan fazlasının harap
olduğunu ve anlamlı bir yeniden inşa noktasında realist herhangi bir
beklentinin de bulunmadığını belirterek yazısına başlıyor.
Suriye’nin
en önemli meselesinin on yıldır aşırı pahalıya
patlayan bir savaşla ve yaygın yolsuzluklarla lime lime olmuş, kapı komşusu
Lübnan’daki mali çöküşle yanıp küle dönmüş bitik ekonomisi olduğunu
belirtiyor. Suriye ekonomisinin mevcut halini Lister bakın nasıl anlatıyor:
“Kötüleşen
ekmek ve yakıt krizleri yaptırımların değil, Rusya’nın esasen iflas etmiş
Suriye devletini kurtarmayı reddetmesinin bir sonucu. Kadim müttefiki [Esed’in kuzeni] Rami Mahluf’u Mayıs 2020’de
haraca bağlayan rejim, kafadar olduğu seçkin sınıfın diğer mensuplarından
değerli varlıklarını zorla alma girişimlerini periyodik olarak sürdürüyor;
ancak ne kadar meyve toplanırsa toplansın son derece yetersiz kalıyor.
Suriye’nin
giderek derin bir mali kara delik sarmalına düşmesi, nüfusun yüzde 90’ını şu an
fakirlik sınırının altında yaşar hale getirerek ülkenin orta sınıfını fiilen
ortadan kaldırdı. Sofraya koymak için ekmek satın almak bile artık günlük bir
çile. Rejimden duyulan hayal kırıklığının giderek artması ve geleneksel destek
tabanından öfke ifadelerinin daha evvel olmadığı kadar yüksek sesle ve sıkça
dillendirilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Suriye içinde Amerikan dolarına
erişimin yokluğunda rejimin iş adamı seçkinleri, birbirine düşüyor ve giderek
belirsizleşen kısıtlayıcı iş ortamında yönetime yaranmak için agresif bir
rekabete tutuşuyor.
Kısacası
Suriye, şu an çok kötü bir durumda, hatta uzun vadeli beklentiler açısından
2014 ve 2015’te silahlı çatışmaların zirvesindekinden muhtemelen daha da kötü.
Tünelin sonunda ise hiçbir ışık yok ve rejim tam bir çıkmazda. Rusya’nın
-söylentilere göre, Moskova tarafından talep edilen bir dizi iş anlaşmasının ve
varlık satın alımının yanı sıra borç geri ödemesi planına boyun eğdikten sonra
yaktığı- yeşil ışık sayesinde Esed önümüzdeki yaz yapılacak Suriye seçimlerine
katılacak. Bu seçimlerin galibi elbette baştan belli; her ne kadar Rusya,
Suriyelilerin alıştığı yüzde 95’lik zaferi önlemek maksadıyla birkaç ilave
adayın seçime girmesi için zorlayacak gibi görünse de.”
Biden
yönetimi ne yapabilir?
Suriye’deki
iktisadi çöküşü bu şekilde anlatan Lister yazısının devamında yeni Biden
yönetiminin ne gibi adımlar atması gerektiğine odaklanıyor. Ülkeyi yeni bir
kaos sarmalına sokacak ve muhtemelen bölgesel ve küresel istikrarsızlığı daha
da tetikleyecek mevcut şartlar altında, Suriye’nin doğusunda SDG ile birlikte
IŞİD’e karşı mücadeleye ve Esed’in uzun vadeli iktidarına muhalefete dayalı
Amerikan politikasının yetersiz olduğunu vurguluyor. “Büyük ihtimalle 2021’de
alınacak kararlar Suriye’nin görünümünü büyük ölçüde belirleyecek.” diyor.
Yazar
Biden yönetimine uzun bir tavsiyeler listesi veriyor. Suriye konusunda çok
taraflı diplomasinin canlandırılmasını, BM’nin 2254 sayılı kararında belirlenen
hedefler doğrultusunda ilerlemek için Suriye’nin Dostları grubunun harekete
geçirilmesini, ülke genelinde gerçek bir ateşkes ve sınırsız insani erişim için
baskıyı, Rusya’yla diyalogu artırmayı ve IŞİD’le mücadeleyi sürdürmek amacıyla
SDG içindeki iç gerginliklere ve örgüt ile Türkiye arasındaki husumete çözüm
bulmayı öneriyor.
Lister
yazısının sonunda şöyle diyor: “Bunlar Suriye dosyasında mevcut olan acil
meydan okumalardan yalnızca birkaçı. İdlib krizini çözmek, binlerce IŞİD
tutuklusunun ve onların on binlerce aile mensubunun hâlâ bir muamma olan kaderi
ve ayrıca Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ta beş milyonu aşkın mültecinin
varlığı ve ekonomilerine getirdiği kaldırılamaz yük de diğer meydan
okumalardan. Sonuç olarak Suriye hâlâ bütün dünya için önemli. (…)
Dahası,
Esed çatışmayı ‘kazanmış’ değil, sadece hayatta kaldı. İktidarda kalabilmek
için ülkeyi yakmaktan çekinmedi ve her ne varsa yakıp yıkma savaşının sonuçları
daha yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Dünya sadece ellerini yıkayarak işin
içinden sıyrılamaz; Suriye meselesini çözme ve -elinden geldiğince- mevcut
statükonun vaat ettiğinden daha iyi bir gelecek sağlama noktasında kararlı
olmak zorunda.”
Suriye’de Sefalet Günleri
İkincisi,
Fransız haber ajansı AFP’nin eski
muhabiri ve aynı zamanda Beyrut ve Rabat bürolarının eski şefi olan gazeteci
Henri Mamarbachi’nin 21 Ocak’ta Orient XXI web
sitesi için kaleme aldığı, Arapça ve Fransızca yayınlanan “Suriye’de Sefalet
Günleri” yazısı. Yazar, Suriyelilerin seslerine kulak vererek onların
serzenişlerini yazısında aktarıyor.
Mamarbachi
şöyle başlıyor: “Suriye halkının karşı karşıya kaldığı zorlu bir kış… Şamlı
tüccar Ebu Said, etrafını saran her şeyin çöküşünü düşünerek şöyle yakınıyor:
‘Dün başımıza bombalar düşüyordu, bugün ise ne ekmeğimiz ne de geleceğe yönelik
herhangi bir arzu ve beklentimiz var. Yüksek enflasyon, iktisadi felç, belimizi
büken fakirlik ve esasen sıradan vatandaşı vurmaktan başka bir anlamı olmayan
Batı’nın yaptırımlardan muzdaribiz… Başımıza gelecek daha ne kaldı ki?’
Suriye,
tarihinde ilk kez fırınların ve benzin istasyonlarının önünde uzanan kuyruklara
şahit olurken ve Suriyelilerin çoğu, genellikle dünyanın en fakir ülkelerinde
alışılmış bu görüntü karşısında şoka uğrarken, rejime yakın çevrelerin sırf
kendileri için açılmışa benzeyen restoranlarda gece kutlamalar düzenlediklerini
görmek ne kadar da acı bir manzara…”
“İflasının
bir başka delili de buğday üreten bir ülke olarak sonunda Rusya başta olmak
üzere geri kalan nadir dostları ve müttefiklerine buğday için el açması.” diyen
yazar, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yeni yılın ilk gecesinde
Suriye’ye 100 bin ton buğday hibe ettiklerine ve bu desteğin insani düzeyde
devam edeceğine dair sözlerini aktarıyor.
‘Bu
ülkeye yatırım yapmayı kim kabul eder ki?’
Mamarbachi,
sanayi sektöründe çalışan bir Haleplinin şu çarpıcı sorusuna yer vermiş: ‘Bu ülkeye
yatırım yapmayı kim gerçekten kabul eder? İflas etmiş bir ülkeden kim ne
kazanacak?’
Bir
zamanlar Hafız Esed yönetiminin en büyük gurur kaynağı ülkenin tarım alanında
kendi kendine yeterliliğiydi… Yazar Mamarbachi de bu noktaya şöyle değiniyor:
“1990’larda
nüfusun yaklaşık yüzde 20’si tarım alanında çalışıyordu ve o dönemde Suriye
kendi kendine yeterliliği başarmıştı. Ancak Bereketli Hilal coğrafyasının bir
parçası olan bu ülkenin ekonomisi, 2011’de çatışmaların patlak vermesine yol
açan nedenler arasında yer alan başta kuraklık olmak üzere iklimsel
dalgalanmalara maruz.”
“Suriye’nin
bugün herhangi bir alanda kendi ayakları üzerinde durabilmesi mümkün değil.
Savaştan bu yana ülke, iki baş müttefiki olan ve servetinin büyük bir kısmını
(limanlar, fosfat yatakları vb.) kontrolüne alan Rusya ve İran menfaatleri için
açık bir avlanma alanına dönüştü. Ayrıca Suriye, İran’a bağlı Lübnanlı
Hizbullah milislerini kovalayan İsrail için bir bombardıman alanı oldu.”
‘İsyan
başladığından beri en kötü durum’
Yazara
göre, rejimin bazı bölgeleri geri almadaki başarısına ve IŞİD’in ‘resmî’
yenilgisine rağmen ülke barış şartlarından oldukça uzak, tıpkı BM Suriye Özel
Temsilcisi Geir Pedersen’ın da vurguladığı gibi: ‘Şiddetli çatışmalar ve
terörizm Suriyeliler için hâlâ bir gerçeklik. […] Gıda kıtlığı ve yetersiz
beslenmenin daha da kötüleşmesi, dolayısıyla insani yardıma muhtaç insan
sayısının artması bekleniyor.’
Mamarbachi,
Suriye rejimine uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı BM’nin hareket
alanının sınırlı olduğunu belirtiyor. Ardından çevrimiçi bir ekonomi dergisi
olan The Syria Report’un direktörü Cihad Yazıcı’nın aralık
ayında Paris’te düzenlenen bir konferanstaki şu sözlerini aktarıyor:
‘Bu,
isyan başladığından beri ülkenin karşılaştığı en kötü durum. 2019’dan bu yana
enflasyonda muazzam bir artışa şahit oluyoruz. Temmuz 2019 ile Temmuz 2020
arasında temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı 250 kat artarken, sübvansiyonlu
ekmeğin fiyatı ikiye katlanacak kadar temel ürünlere yönelik devlet desteği
azaldı.’
Gaz ve elektrik
kıtlığı
Yazar,
aynı durumun petrol ürünleri için de geçerli olduğunu, akaryakıt kıtlığının
Suriye’yi yine yaptırımların baskısı altında olan İran’a bağımlı kıldığını ve
petrol ürünleri fiyatlarının inanılmaz bir şekilde arttığını belirtiyor. “Akaryakıt
bulmanın şartı, sabırlı olmak” diye de ekleyen Mamarbachi, The Syrian Observer’ın 11 Ocak tarihli haberini
paylaşıyor: ‘[başkent Şam’da] yakıt sıkıntısı devam ediyor, boş benzin
istasyonları önünde kilometrelerce uzanan araç kuyruklarına yol açıyor.’
“Çatışmalar
başlamadan evvel Suriye küçük bir doğalgaz ve petrol üreticisiydi. Bugün birçok
petrol sahası Şam’ın kontrolü dışındaki bölgelerde bulunuyor. Dolayısıyla
hükümet, (…) Suriye Demokratik Güçleri’nden petrol satın alıyor.” diyen yazar,
rejimin kontrolü dışındaki yüzde 30’luk topraklarda Suriye’nin başlıca petrol
ve tarımsal zenginliğinin bulunduğunu da hatırlatıyor.
Tarım
alanlarının yakılması
Son
yıllarda gerek Suriye’de gerekse Irak’ta başvurulan bir silah da ekili-dikili
arazilerin yakılması. Yazar da bu konuya girerek şunları anlatıyor: “Bütün
bunlar yetmezmiş gibi, 2020 yazı ve sonbaharında kasıtlı çıkarılan yangınlar on
binlerce hektarlık buğday ve arpa tarlasını yok etti, ülke genelindeki
zeytinliklerden ise bahsetmeye bile gerek yok. (…) Aynısı 2019’da özellikle
ülkenin kuzeydoğusunda meydana gelmişti. Ve her defasında rejim de muhalefet de
yangınlarda birbirini suçluyor.”
Peki,
bu acımasız savaş yöntemi halkı nasıl etkiliyor?
Yazar,
Halep’te yaşayan, telefonla bağlandığı Fadi Tarakcı’nın şu sözlerini aktarıyor:
‘Günde sadece üç saat elektrik alıyoruz. (Genellikle sert buğdayın
kullanılmasından dolayı) ekmekler yenemez oldu ve sıramızın gelmesi umuduyla
fırınların önünde başkalarıyla yan yana uzun saatler geçirmek zorunda
kalıyoruz.’
‘İnsanlar
savaş yıllarını özlüyor’
Mamarbachi,
Halepli bu küçük esnafın şu serzenişini de ekliyor: ‘Bombalar üzerimize
yağarken durumumuz bugünkünden daha iyiydi.’ Halep’te doktor olan Nabil Antaki
de bunu şu sözleriyle doğrulamış: ‘İnsanlar savaş yıllarına özlem duyuyor.
Çeşitli risklere rağmen hayatları o zaman daha iyiydi.’ Kendisi de bir
Hristiyan olan doktor şunları söylemiş: ‘Siyasi ve askerî alanda işler durdu…
Dışarıya göç devam ediyor. Hristiyanlar göç ediyor veya böyle bir imkanın
hayalini kuruyor.’
Yazar,
İdlib’de binlerce mültecinin gerçekten çok kötü şartlarda yaşadığını ve
koronavirüsün yayıldığını belirtiyor. Ardından pandemiyle ilgili şunları
söylüyor:
“Hayatını
kaybedenlerin isimleri ve görevleriyle ilgili istatistikler sunan bir tıp
sitesine göre, ‘Teçhizat eksikliği yüzünden şimdiye kadar 171 doktor
koronavirüsü nedeniyle hayatını kaybetti.’ Bu sağlık şartları, iktisadi hayatın
düzeltilmesini veya yeniden inşa girişimlerini geciktiriyor ve bunda
yaptırımların da payı var. The Syria Report’ta
zikredilen hükümete yakın kaynaklara göre pandemi, zamanla ‘daha tehlikeli’
hale geliyor ve ‘sadece gençleri değil çocukları da etkiliyor’.”
Lübnan’da
kaybolan dolarlar
Yazar,
Lübnan’daki mali krizin Suriye’ye etkilerini de şöyle ele alıyor:
“Uluslararası
yaptırımların yansımalarına ilaveten, rezerv para noksanlığı ülkenin
fakirleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Hükümetin Aralık 2020’de günlük ve
ticari işlemlerde rezerv para kullanımına karşı aldığı tedbirler, yerel para
biriminin değerini korumakta fayda sağlamadı.
Silahlı
çatışmanın sona ermesi, genellikle yeniden yapılanma çabaları ve dışarıdan
yatırım akışı sayesinde iktisadi canlanmayı vaat eder. Suriye’de ise böyle bir
şey söz konusu değil. Devlet hazinesi neredeyse tam takır ve dış yardım da yok,
bu da paranın değişim değerinin -bugünden öngörülmesi zor şekilde- çöküşüne
neden oluyor. Ayrıca yurtdışındaki Suriyeli işçiler de artık içerideki
ailelerine para gönderemez durumda.
Mesela
bir yıldır mali kriz yaşayan Lübnan’da olan tam da bu; Lübnan para biriminin
değerinin düşmesi Suriye lirasının değerinin çakılmasına neden oldu. Öyle ki 1
dolar savaşın başında 49 Suriye lirası iken şimdi 3000 lira.
Lübnan
bankalarında tüccarların ve seçkinlerin sahip olduğu milyarlarca dolar,
bankacılık sisteminin çökmesi yüzünden bir yıldır dondurulmuş durumda ve bu da
Suriyelilerin halini daha da kötüleştirdi. Esed 5 Kasım 2020’de ‘Lübnan
bankacılık sistemindeki kriz nedeniyle Suriye’nin hesaplarından 20 ila 42
milyar dolar kayboldu ve bunun bedelini ödedik.’ diye bir açıklama yaptı. Bu
sözlerle Esed, ülkesindeki feci mali durumdan uluslararası yaptırımları değil,
Lübnan’ı sorumlu tuttu ki bu nadir görülen bir durum.”
Yazısının
sonunda Mamarbachi önemli tespitlerde bulunuyor:
“Savaş,
nüfusa zorla yer değiştirtmek, göç, iktisadi kriz, sağlık krizi ve yaptırımlar…
devletler işte böyle yok olup giderler. Bu şartlar Suriye’nin toplumsal
dokusunu baştan aşağı değiştirdi. Eğitim sistemi, özellikle de rejimin kontrolü
altında bulunmayan bölgelerde yaşayan ve sınava girmek için bölgeler arasında
hareket edemeyen öğrenciler için düzensiz hale geldi. Yüz binlerce mültecinin
doluştuğu bölgelerde ise 500.000’i aşkın çocuk okula gitmiyor (…).”
Ve
siyasi analizci Basma Kodmani’nin şu sözüyle yazısını bağlıyor: Savaşın sona
ermesinden bu yana ‘Rusya, İran ve Türkiye dışında Suriye’ye yönelik bir ilgi
eksikliği görüyoruz. Tüm olaylar Suriye topraklarının dışında cereyan ediyor ve
rejim de, muhalefet de bu konuda tek bir kelime edemiyor. Avrupa Birliği’ne
gelince, çöküşün eşiğindeki bir ülkeye insani yardım dışında hiçbir şeye onay
vermiyor.’