NEDEN GAZZE’DE
BÜTÜN ERKEKLER SAVAŞMIYOR?
Zahide
Tuba Kor
NOT: Blogda yer alan 900 küsur http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Instagram’dan
bir takipçim bana neden Gazzeli bütün erkekler savaşmıyor diye sordu. Sebebini iki madde altında anlatacağım.
1.
İsrail 2005’te Gazze’den çekilse de bölgeyi havadan, karadan ve denizden
kuşatıp 7/24 teknolojik araçlarla takip ettiği gibi, içeriden de birçok muhbir
devşirir. Gazze’deki muhbirlerin bir kısmı bu görevi gönüllü, bir kısmı ise
çaresizlikten yapar. (Mesela Gazze’de ameliyat imkânı olmadığından çocuğu ölüm
riskiyle karşı karşıya olan bir anneye, Kudüs veya İsrail’deki bir hastaneden
ameliyat onayı aldığında sınır kapısında muhbirlik teklif edilebilir. Bu şekilde
çaresi anne, muhbirliği reddedip çocuğunun ölümünü seyretmek ile çocuğunu
yaşatıp kendi halkına ihanet etmek arasında sıkıştırılır. Bunun gibi türlü
türlü ajanlaştırma/muhbirleştirme taktikleri vardır.)
(Öyle ki
Hamas liderlerinin çocuklarından bile İsrail’e ajanlık yapanlar çıkmıştır; en
çarpıcı örneği, ajanlığı ifşa olunca İsrail’in himayesin giren ve bugün BM
dahil her platformda İsrail adına Hamas aleyhine propaganda yürüten ve İslam
düşmanlığını açıkça dillendiren Mossab Hasan’dır. Hamas liderlerinden birinin
oğlu nasıl bunu yapar diye düşünmeyin; Hz. Nuh’un oğlu da kendisine inanmadı,
Hz. Lut’un hanımı inanmadığı gibi eşi aleyhine muhbirlik yaptı… Diğer çarpıcı
örnek, Han Yunus mülteci kampında yetim ve fukara bir çocukken bir Hamas lideri
tarafından okutulup adam edilen Muhammed Dahlan’dır. İsrail hapishanesinde
ajanlaşmış, 1994’te Filistin Yönetimi kurulduktan sonra İsrail adına Gazze’de
Hamaslıları hapse atıp işkence etmiştir. ‘Başarılı’ Gazze tecrübesinden
hareketle 2013’ten itibaren Ortadoğu çapında Müslüman Kardeşler ve İslami
hareketlere darbede kullanılmıştır.)
Dolayısıyla
muhbirlerle dolu bir ortamda direniş örgütleri, savaşçılarını büyük bir özenle
ve türlü güvenirlik ve dayanıklılık imtihanlarından geçirerek seçerler. Her
önüne gelen genci örgüte almazlar. Mensuplarını sağlam bir ideolojik eğitimden
geçirirler. Ayrıca hücre tipi yapılanma sayesinde savaşçıların birçoğu
birbirini tanımaz, tanısa da görevlerini bilmez.
İsrail’in
8 aydır direnişi yok edememesinin temel nedeni, yerin altında gizlilikle
kurulan son derece kompleks tüneller şehridir. Direnişçiler tünellerden bir
anda çıkarak işgalci askerlere başarıyla saldırıyor. O tünellere eli silah
tutan herkes sokulmaz. Dolayısıyla Gazze’deki savaşın doğası, klasik
konvansiyonel savaşlardan da gerilla savaşlarından da çok farklıdır; özel
eğitim almayanlar bu tüneller savaşını yürütemez.
Kısaca,
Gazze’deki her erkek, direniş örgütlerine katılmaz; ama bu, direnişe katkıda
bulunmadıkları anlamına gelmez. Zaten bütün direniş örgütlerinin sivil kanadı
da mevcuttur. Hamas, sadece silahlı direniş örgütü değildir, aynı zamanda
toplumsal-dini bir hareket ve siyasi bir partidir. Sivil kanadı silahlı kanadından
çok daha geniştir.
2. İşgalciye
karşı direnişin tek metodu silahlı mücadele değildir. İdrak edemediğimiz şey,
direniş olgusunun çok-boyutluluğudur. Kalem ve kelam erbabı da (edebiyatçılar,
sanatçılar, alimler, akademisyenler vs.), kameramanlar ve gazeteciler de, hasta
ve yaralıları tedavi eden doktorlar da, psikologlar da, ebeler de, ambulans
şoförleri de, arama-kurtarma ekipleri de, tünelleri inşa eden ve silah
sistemlerini geliştiren mühendisler de, gelecek nesilleri yetiştiren
öğretmenler de, ablukaya rağmen içeri mal sokabilen tüccarlar da, tarım ve
hayvancılıkla uğraşanlar da, insani yardım görevlileri de, sürekli bombardıman
altında çocukların psikolojisi bozulmasın ve travmaları derinleşmesin diye
palyaçoluk yapanlar da, müzik aleti çalıp direniş marşları okuyanlar da
direnişin birer parçasıdır. Onlar olmasa silahlı mücadele yürütenler tek başına
başarıya ulaşamazdı.
Mesela kameramanlar
olmasa İsrail’in soykırımından nasıl haberdar olacaktık ve küresel tepki nasıl
oluşacaktı? Doktorlar olmasa saldırılarda yaralanan sivil-savaşçı binlerce
insan nasıl tedavi edilip hayata döndürülecekti? Tarım ve hayvancılıkla
uğraşanlar veya tüccarlar olmasa insanlar nasıl karnını doyuracaktı?
Arama-kurtarma ekipleri olmasa bombalanan ve yıkılan binalardan canlı veya
cansız bedenler nasıl çıkarılacaktı? Mühendisler olmasa direniş araçları nasıl
üretilecek ve bunca ay İsrail’e karşı nasıl direnilebilecekti?
Önemli
olan, ne iş yaptığınız değil, neyi hangi amaçla yaptığınızdır. İsrail’e direnme
niyetiyle hareket eden her meslek erbabı direnişin bir parçasıdır; tabii
sevapları birbirinden farklıdır. (Hadis-i şerifteki gibi “Ameller niyetlere
göredir”.) Ve bu, sadece Filistin direnişi değil, bütün savaş bölgeleri için
geçerlidir.
Tam da
bu yüzden İsrail, bugün 7’den 70’e her meslekten Gazzeliyi gözaltına alıyor,
korkunç işkencelerden geçiriyor, bir kısmını işkencelerle öldürüyor veya sakat
bırakıyor. Hedefi sadece savaşçılar değil; çünkü Gazze’de direniş, eli silah
tutanlardan ibaret değil.
İsrail’in
70 küsur yıldır kimlere suikast düzenlediğinin izini sürerseniz Filistin
direnişinde kimlerin kritik rol oynadığını daha iyi anlarsınız. Nitekim İsrail
sadece direniş liderlerini katletmedi; geçmişte mesela Filistinli romancı ve
gazeteci Gassan Kenefani’yi ve Hanzala karakterinin çizeri karikatürist Naci
el-Ali’yi, son yıllarda önemli Filistinli mühendisleri de suikastla öldürdü. 7
Ekim’den sonra yüzlerce kameramanı, gazeteciyi, doktoru, sağlık görevlisini,
akademisyeni, âlimi, insani yardım görevlisini vd. katletti. Bunların hepsi
direnişin farklı metotlarla birer parçasıydı.
Bu arada
Suriye rejimi de aynı meslek gruplarını, benzer şekilde tehdit sayıp katletti. Yaralıları
tedavi eden nice doktorlar, usta cerrahlar feci şekilde rejim tarafından öldürüldü.
(Bunların bir kısmının hikayesini Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş
ve Göç kitabında okuyabilirsiniz.)
Direnişin
öncüleri sadece bu saydığım meslek erbapları da değildir. On yıllardır
Filistinli anneler direnişte kilit roldedir. Öyle ki hayatlarının hemen her
alanı direnişin bir parçasıdır: çok çocuk sahibi olmak (yani demografik savaş
yürütmek), çocuğunu elden geldiğince iyi şekilde eğitmeye çalışmak, fakirlikle
boğuşmak, işgalcinin fiziki ve psikolojik şiddetine ve aşağılamalarına
direnmek, hareket kısıtlamalarıyla mücadele etmek, Filistin geleneklerini ve
kültürünü sürdürüp yeni nesillere aşılamak, direniş ruhunu ve hafızasını canlı
tutup küçük yaştan itibaren çocuklarına aktarmak...
(Kıbrıs
Türkleri ise tam tersini yapmıştı; Rumların zulmünü ve katliamlarını
çocuklarına bilinçli bir tercihle anlatmadıklarından sonraki nesillerde direniş
ruhu oluşmadı.)
İsrail’in
1948’den bu yana Filistinlilerin hayatını dayanılmaz kılıp terke zorlama ve en
küçük bir silahlı direnişi şiddetle bastırma taktiğine karşı Filistinliler,
hele de kadınlar, başlarına ne gelirse gelsin sabrederek, dayanarak direnmiştir
ve buna Arapçada ‘sumud’ denir. Yani Filistin’de pasif direniş de
yaygındır, hem de silahlı direnişten çok daha fazla. Tam da bu sayede sosyal
medyada “Başımıza ne gelirse gelsin topraklarımızı asla terk etmeyeceğiz,
burada öleceğiz” veya “Her şeyim yıkıldı gitti, ama direnişe feda olsun, yeniden
inşa edeceğim” vs. diyen her yaştan Gazzelinin videolarıyla karşılaşıyoruz.
Kısaca
Gazze’deki savaşı, sadece direniş örgütlerinin ve silahlı mücadele yürütenlerin
yiğitliklerinden ibaret sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Eli silah tutmasa bile
direnişin farklı araçlarla doğrudan veya dolaylı parçası olan çok geniş bir
kesim mevcut. İsrail tam da bunu bildiği için ne kadar çok Filistinliyi
katlederse kendisi için bir kâr sayıyor.
Yeryüzünde
hiçbir savaş bölgesi yoktur ki erkeklerin tamamı fiilen sahada savaşsın. Bu
bizim savaş nedir bilmemekten kaynaklı bir hayalimiz.
(NOT:
İlk maddede Gazze’de muhbirlerin varlığından bahsetmiştim; ama artık bunlar yetmiyor.
7 Ekim’den sonra İsrail ve onun hem Batılı hem de Arap müttefiklerinin Gazze
içine insani yardım görevlisi, sağlık görevlisi, TIR şoförü vs. kisvesi altında
farklı dönemlerde binlerce muhbir soktuğu söyleniyor. İsrail’in içeride
istihbarat açığını ve direnişin hangi zorlu şartlarda silahlı ve sivil
mücadeleyi yürüttüğünü buradan anlayın.)
Hocam Allah razı olsun ama bunları sizden dinlemeyi çok isterim . Sosyal medyada yutube sayfanız olmalı saygilar
YanıtlaSilBu kıymetli yazılar için çok teşekkür ederiz. Youtube'da da kanalınız olsa fikrimce pek iyi olur, hocam.
YanıtlaSil