17 Haziran 2024 Pazartesi

Z.T.KOR: NEDEN GAZZE’DE BÜTÜN ERKEKLER SAVAŞMIYOR?

 

NEDEN GAZZE’DE BÜTÜN ERKEKLER SAVAŞMIYOR?

Zahide Tuba Kor

NOT: Blogda yer alan 900 küsur http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.


Instagram’dan bir takipçim bana neden Gazzeli bütün erkekler savaşmıyor diye sordu. Sebebini iki madde altında anlatacağım.

1. İsrail 2005’te Gazze’den çekilse de bölgeyi havadan, karadan ve denizden kuşatıp 7/24 teknolojik araçlarla takip ettiği gibi, içeriden de birçok muhbir devşirir. Gazze’deki muhbirlerin bir kısmı bu görevi gönüllü, bir kısmı ise çaresizlikten yapar. (Mesela Gazze’de ameliyat imkânı olmadığından çocuğu ölüm riskiyle karşı karşıya olan bir anneye, Kudüs veya İsrail’deki bir hastaneden ameliyat onayı aldığında sınır kapısında muhbirlik teklif edilebilir. Bu şekilde çaresi anne, muhbirliği reddedip çocuğunun ölümünü seyretmek ile çocuğunu yaşatıp kendi halkına ihanet etmek arasında sıkıştırılır. Bunun gibi türlü türlü ajanlaştırma/muhbirleştirme taktikleri vardır.)

(Öyle ki Hamas liderlerinin çocuklarından bile İsrail’e ajanlık yapanlar çıkmıştır; en çarpıcı örneği, ajanlığı ifşa olunca İsrail’in himayesin giren ve bugün BM dahil her platformda İsrail adına Hamas aleyhine propaganda yürüten ve İslam düşmanlığını açıkça dillendiren Mossab Hasan’dır. Hamas liderlerinden birinin oğlu nasıl bunu yapar diye düşünmeyin; Hz. Nuh’un oğlu da kendisine inanmadı, Hz. Lut’un hanımı inanmadığı gibi eşi aleyhine muhbirlik yaptı… Diğer çarpıcı örnek, Han Yunus mülteci kampında yetim ve fukara bir çocukken bir Hamas lideri tarafından okutulup adam edilen Muhammed Dahlan’dır. İsrail hapishanesinde ajanlaşmış, 1994’te Filistin Yönetimi kurulduktan sonra İsrail adına Gazze’de Hamaslıları hapse atıp işkence etmiştir. ‘Başarılı’ Gazze tecrübesinden hareketle 2013’ten itibaren Ortadoğu çapında Müslüman Kardeşler ve İslami hareketlere darbede kullanılmıştır.)

Dolayısıyla muhbirlerle dolu bir ortamda direniş örgütleri, savaşçılarını büyük bir özenle ve türlü güvenirlik ve dayanıklılık imtihanlarından geçirerek seçerler. Her önüne gelen genci örgüte almazlar. Mensuplarını sağlam bir ideolojik eğitimden geçirirler. Ayrıca hücre tipi yapılanma sayesinde savaşçıların birçoğu birbirini tanımaz, tanısa da görevlerini bilmez.

İsrail’in 8 aydır direnişi yok edememesinin temel nedeni, yerin altında gizlilikle kurulan son derece kompleks tüneller şehridir. Direnişçiler tünellerden bir anda çıkarak işgalci askerlere başarıyla saldırıyor. O tünellere eli silah tutan herkes sokulmaz. Dolayısıyla Gazze’deki savaşın doğası, klasik konvansiyonel savaşlardan da gerilla savaşlarından da çok farklıdır; özel eğitim almayanlar bu tüneller savaşını yürütemez.

Kısaca, Gazze’deki her erkek, direniş örgütlerine katılmaz; ama bu, direnişe katkıda bulunmadıkları anlamına gelmez. Zaten bütün direniş örgütlerinin sivil kanadı da mevcuttur. Hamas, sadece silahlı direniş örgütü değildir, aynı zamanda toplumsal-dini bir hareket ve siyasi bir partidir. Sivil kanadı silahlı kanadından çok daha geniştir.

 

2. İşgalciye karşı direnişin tek metodu silahlı mücadele değildir. İdrak edemediğimiz şey, direniş olgusunun çok-boyutluluğudur. Kalem ve kelam erbabı da (edebiyatçılar, sanatçılar, alimler, akademisyenler vs.), kameramanlar ve gazeteciler de, hasta ve yaralıları tedavi eden doktorlar da, psikologlar da, ebeler de, ambulans şoförleri de, arama-kurtarma ekipleri de, tünelleri inşa eden ve silah sistemlerini geliştiren mühendisler de, gelecek nesilleri yetiştiren öğretmenler de, ablukaya rağmen içeri mal sokabilen tüccarlar da, tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar da, insani yardım görevlileri de, sürekli bombardıman altında çocukların psikolojisi bozulmasın ve travmaları derinleşmesin diye palyaçoluk yapanlar da, müzik aleti çalıp direniş marşları okuyanlar da direnişin birer parçasıdır. Onlar olmasa silahlı mücadele yürütenler tek başına başarıya ulaşamazdı.

Mesela kameramanlar olmasa İsrail’in soykırımından nasıl haberdar olacaktık ve küresel tepki nasıl oluşacaktı? Doktorlar olmasa saldırılarda yaralanan sivil-savaşçı binlerce insan nasıl tedavi edilip hayata döndürülecekti? Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar veya tüccarlar olmasa insanlar nasıl karnını doyuracaktı? Arama-kurtarma ekipleri olmasa bombalanan ve yıkılan binalardan canlı veya cansız bedenler nasıl çıkarılacaktı? Mühendisler olmasa direniş araçları nasıl üretilecek ve bunca ay İsrail’e karşı nasıl direnilebilecekti?

Önemli olan, ne iş yaptığınız değil, neyi hangi amaçla yaptığınızdır. İsrail’e direnme niyetiyle hareket eden her meslek erbabı direnişin bir parçasıdır; tabii sevapları birbirinden farklıdır. (Hadis-i şerifteki gibi “Ameller niyetlere göredir”.) Ve bu, sadece Filistin direnişi değil, bütün savaş bölgeleri için geçerlidir.

Tam da bu yüzden İsrail, bugün 7’den 70’e her meslekten Gazzeliyi gözaltına alıyor, korkunç işkencelerden geçiriyor, bir kısmını işkencelerle öldürüyor veya sakat bırakıyor. Hedefi sadece savaşçılar değil; çünkü Gazze’de direniş, eli silah tutanlardan ibaret değil.

İsrail’in 70 küsur yıldır kimlere suikast düzenlediğinin izini sürerseniz Filistin direnişinde kimlerin kritik rol oynadığını daha iyi anlarsınız. Nitekim İsrail sadece direniş liderlerini katletmedi; geçmişte mesela Filistinli romancı ve gazeteci Gassan Kenefani’yi ve Hanzala karakterinin çizeri karikatürist Naci el-Ali’yi, son yıllarda önemli Filistinli mühendisleri de suikastla öldürdü. 7 Ekim’den sonra yüzlerce kameramanı, gazeteciyi, doktoru, sağlık görevlisini, akademisyeni, âlimi, insani yardım görevlisini vd. katletti. Bunların hepsi direnişin farklı metotlarla birer parçasıydı.

Bu arada Suriye rejimi de aynı meslek gruplarını, benzer şekilde tehdit sayıp katletti. Yaralıları tedavi eden nice doktorlar, usta cerrahlar feci şekilde rejim tarafından öldürüldü. (Bunların bir kısmının hikayesini Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç kitabında okuyabilirsiniz.)

Direnişin öncüleri sadece bu saydığım meslek erbapları da değildir. On yıllardır Filistinli anneler direnişte kilit roldedir. Öyle ki hayatlarının hemen her alanı direnişin bir parçasıdır: çok çocuk sahibi olmak (yani demografik savaş yürütmek), çocuğunu elden geldiğince iyi şekilde eğitmeye çalışmak, fakirlikle boğuşmak, işgalcinin fiziki ve psikolojik şiddetine ve aşağılamalarına direnmek, hareket kısıtlamalarıyla mücadele etmek, Filistin geleneklerini ve kültürünü sürdürüp yeni nesillere aşılamak, direniş ruhunu ve hafızasını canlı tutup küçük yaştan itibaren çocuklarına aktarmak...

(Kıbrıs Türkleri ise tam tersini yapmıştı; Rumların zulmünü ve katliamlarını çocuklarına bilinçli bir tercihle anlatmadıklarından sonraki nesillerde direniş ruhu oluşmadı.)

İsrail’in 1948’den bu yana Filistinlilerin hayatını dayanılmaz kılıp terke zorlama ve en küçük bir silahlı direnişi şiddetle bastırma taktiğine karşı Filistinliler, hele de kadınlar, başlarına ne gelirse gelsin sabrederek, dayanarak direnmiştir ve buna Arapçada ‘sumud’ denir. Yani Filistin’de pasif direniş de yaygındır, hem de silahlı direnişten çok daha fazla. Tam da bu sayede sosyal medyada “Başımıza ne gelirse gelsin topraklarımızı asla terk etmeyeceğiz, burada öleceğiz” veya “Her şeyim yıkıldı gitti, ama direnişe feda olsun, yeniden inşa edeceğim” vs. diyen her yaştan Gazzelinin videolarıyla karşılaşıyoruz.

Kısaca Gazze’deki savaşı, sadece direniş örgütlerinin ve silahlı mücadele yürütenlerin yiğitliklerinden ibaret sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Eli silah tutmasa bile direnişin farklı araçlarla doğrudan veya dolaylı parçası olan çok geniş bir kesim mevcut. İsrail tam da bunu bildiği için ne kadar çok Filistinliyi katlederse kendisi için bir kâr sayıyor.

Yeryüzünde hiçbir savaş bölgesi yoktur ki erkeklerin tamamı fiilen sahada savaşsın. Bu bizim savaş nedir bilmemekten kaynaklı bir hayalimiz.

(NOT: İlk maddede Gazze’de muhbirlerin varlığından bahsetmiştim; ama artık bunlar yetmiyor. 7 Ekim’den sonra İsrail ve onun hem Batılı hem de Arap müttefiklerinin Gazze içine insani yardım görevlisi, sağlık görevlisi, TIR şoförü vs. kisvesi altında farklı dönemlerde binlerce muhbir soktuğu söyleniyor. İsrail’in içeride istihbarat açığını ve direnişin hangi zorlu şartlarda silahlı ve sivil mücadeleyi yürüttüğünü buradan anlayın.)

 

 

2 yorum:

  1. Hocam Allah razı olsun ama bunları sizden dinlemeyi çok isterim . Sosyal medyada yutube sayfanız olmalı saygilar

    YanıtlaSil
  2. Bu kıymetli yazılar için çok teşekkür ederiz. Youtube'da da kanalınız olsa fikrimce pek iyi olur, hocam.

    YanıtlaSil