İSRAİL-BAE ANLAŞMASI LİBYA’DA SAVAŞI UZATACAK
Jason Pack (Ortadoğu konusunda danışman, yazar ve yorumcu; ABD Libya İş Adamları Derneği eski icra direktörü ve Libya Analysis şirketi kurucusu)
Foreign Policy, 21 Ağustos 2020
Tercüme ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
İngilizcesi “The Israel-UAE Deal Won’t Bring Peace, but It Will Prolong the War in Libya” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Bölgedeki kamplaşmanın resmileşmesinden başka anlamı
olmayan BAE-İsrail anlaşması, Libya savaşını nasıl ve neden uzatacak? Beyaz
Saray’ın Libya politikası bu anlaşmadan sonra nasıl değişecek? Trump’ın
anlaşmadan çıkarı ne?
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)-İsrail ilişkilerini ‘normalleştiren’ mutabakat, tarafların iddia ettiği gibi bölgesel bir barış vizyonunun parçası olmaktan ziyade, Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ sonrası şekillenen keskin kutuplaşmanın resmiyete dökülmesinden ibaret. BAE-İsrail mutabakatının, geçmişte Mısır-İsrail ve Ürdün-İsrail arasında olduğu gibi bir soğuk barışa mı, yoksa gerçek bir sıcak barışa mı yol açacağı tartışıladursun, Ortadoğu’da vekiller üzerinden yürüyen mevcut soğuk savaşı daha da ağırlaştırma ve belki sıcak savaşı tetikleme potansiyeline sahip.
Ortadoğu alanında danışman, yazar ve
yorumcu olan Jason Pack, 21 Ağustos’ta Foreign Policy için
kaleme aldığı “İsrail-BAE Anlaşması Libya’ya Barış Getirmeyip Savaşı Uzatacak”
başlıklı yazısında, bu yeni mutabakatın Libya’yı nasıl etkileyeceğini konu
alıyor. Pack, ABD-Libya İş Adamları Derneği eski icra direktörü ve Libya
Analysis danışmanlık şirketinin de kurucusu.
Yazar, on yıllardır Arap-İsrail
çatışmasının Ortadoğu’nun temel jeopolitik fay hattı olduğunu, ancak Körfez
ülkelerinin İran’ın artan bölgesel gücünden korkarak sessiz sedasız İsrail’le
aynı hizaya gelmesiyle son yıllarda bu durumun değiştiğini ve İsrail ile BAE
arasındaki son anlaşmanın da bu kaymayı yalnızca resmiyete döktüğünü belirterek
yazısına başlıyor.
“Anlaşmanın, İsrail-Filistin çatışmasının
çözümünde fazla bir etkisi olmayabilir; ama başka yerlerde, Arap Baharı’ndan bu
yana bölgeyi saran mevcut soğuk savaşı pekiştirmek suretiyle derinden etkileri
olacaktır.” diyor.
Yazara göre, Libya başta olmak üzere
vekalet savaşlarının çözümünü iyice zorlaştıran şey, tam da bu bölgesel
gerilimler. 21 Ağustos’ta Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan ve
Türkiye’nin de desteklediği Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti tek
taraflı ateşkes ilan etse de, Ortadoğu’daki iki rakip blok arasında gerçek bir
yumuşama olmadan, bölgedeki vekâlet çatışmalarının gerçek saiklerini ortadan kaldırma
umudu da yok.
BAE- İsrail anlaşmasının bölge için anlamı
ne?
Yazar, BAE-İsrail anlaşmasının bölgesel
önemini şöyle anlatıyor:
“İsrail’in Mısır, Ürdün, Fas, BAE, Suudi
Arabistan ve -kısmen- Umman, Sudan ve Kuveyt’ten müteşekkil gelenekselci,
monarşi yanlısı, Müslüman Kardeşler karşıtı bloğa sıkı bir şekilde
entegrasyonuyla birlikte, Ortadoğu’nun iki rakip blok olarak bölünmesini
resmileştirerek bölgenin geleceğini şekillendirmesi muhtemel. Bu blok, iktisadi
gücün çoğuna sahip olsa da, hâlihazırda -statükoya karşı çıkan ve siyasal
İslam’ın farklı türlerini destekleyen- yükselişteki bir hükümetler grubu
tarafından bölgesel olarak köşeye sıkıştırılmış durumda. Bu rakip isyancı bloğa
Türkiye, İran ve Katar liderlik ediyor.”
“Bir ‘barış anlaşması’ olarak göklere
çıkarılmasına rağmen, BAE-İsrail anlaşması büyük ihtimalle mevcut bölgesel
savaşları daha da uzatacak. İki bloğun rakip aktörleri desteklediği
Ortadoğu’nun -başta Yemen, Libya ve Suriye olmak üzere- çekişmeli
bölgelerindeki çatışmayı yoğunlaştıracak. İsyancı blok her üç çatışmayı da
kazanıyor.”
Pack, BAE’nin bölge çatışmalarındaki temel
stratejisini şöyle özetliyor: “BAE, bu çatışmalardaki ana stratejisinin
müttefiklerinin politika yapım süreçlerini kontrol etmek olduğunu ispatladı.
Son üç yıldır BAE liderleri, bu çekişmeli bölgelerde kendilerine veya
vekillerine savaşma noktasında sınırsız serbestlik vermesi için Riyad ve
Washington’la ilişkilerini sonuna kadar kullandı. Yine de, büyük diplomatik
başarılarına rağmen BAE her üç alanda da askeri olarak tökezliyor.”
Yazara göre, Trump yönetimi, BAE’ye
-bölgesel ihtiraslarını uzlaşı inşasına doğru yönlendirebilecek şekilde- tatlı
sert diş göstermek yerine, Abu Dabi’nin bölgesel hakimiyet hayallerine razı
oldu. Keza, İsrail ile düşmanları arasında ABD’nin oynadığı geleneksel
arabulucu rolünü terk ederek ve Netanyahu’nun tüm aşırılıklarına (yerleşimlerin
genişletilmesi, İsrail dış politikasının militerleşmesi ve içerideki yolsuz,
ayrımcı ve demokratik olmayan uygulamalarına) göz yumarak İsrail Başbakanı’na karşı
da benzer bir yaklaşım benimsedi.
“Son 9 yıldır Libya, bölgenin iki bloku
arasında kilit bir savaş alanı oldu.” diyen yazar, Libya içinde çatışan
tarafları, bunların dış destekçilerini ve Türkiye’nin bu yılın başında fiilen
oyuna girişini anlattıktan sonra şöyle diyor: “Türkiye’nin saldırgan bölgesel
duruşuna rağmen Hafter’i yerinde tutup uzlaşıya varmayı ve Libya’daki iç savaşı
sona erdirmeyi zorlaştıran faktör, Rusya ve BAE’nin maksimalizmidir.”
“Hafter’in artık sahneden çekilme zamanı
geldiğini, destekçileri bile gittikçe daha fazla kabul ediliyor. Geçtiğimiz
ilkbaharda Trablus’taki savaşı kesin olarak kaybettikten sonra hem Kahire hem
de Moskova, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’i ülkenin doğusu için
alternatif bir güç odağı olarak öne çıkarmaya başladı.” diyen yazar, ayrıca
Hafter’in özel uçağının 24 Nisan’da Venezuela’nın başkenti Caracas’a giderken
tespit edildiğini, üç gün sonra uçağın İsviçre’ye gittiğini ve ardından mayıs
başında Dubai’ye indiğini hatırlatıyor.
Bu gezinin amacının Amerikan dolarlarını
Venezuela altınlarıyla değiştirmek olduğu iddiasına yer vererek bunun
Washington’daki yansımalarını şöyle değerlendiriyor:
“Bu olay, ABD’nin Libya politikasının
temel dinamiklerini bir anda değiştirmiş gibi görünüyor. Başkan Donald Trump’ın
2017’de göreve gelmesinden bu yana ABD’nin Libya politikasında bir ikilik söz
konusuydu: Libya, bir yandan [Beyaz Saray’daki] üst düzey yöneticiler
tarafından BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’ı yatıştırmanın bir yolu olarak
kullanılırken, öte yandan [Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının] profesyonel
bürokratlar[ı] tarafından NATO müttefikleri ve BM ile eşgüdüm içinde Rus
nüfuzuyla mücadele için kilit bir alan olarak görüldü.”
“Hafter, ABD Maliye Bakanlığının Venezuela
yaptırımlarını ihlal ederek Trump yönetimine kazık attığında Washington’ın
Libya politikasında uzun süredir devam eden bu ikilik bir an için ortadan
kalkmış gibi göründü. Yaklaşık üç aylık bu kısa sürede Amerikan yönetimi,
(petrol gelirlerinden daha fazla pay talebiyle BAE, Rusya ve Hafter’in
müttefiki kabileler tarafından konan) Libya’ya yönelik petrol ablukasını
kaldırmaya dönük müzakerelere öncülük etti, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin
toprak kazanımlarını pekiştirmek için Türkiye’yle eşgüdüm içindeydi, Hafter
güçlerini insan hakları ihlalleriyle suçladı ve iki ana hizip arasında mekik
diplomasisi yürüttü.”
Ancak yazara göre, BAE-İsrail anlaşması,
Libya konusunda Beyaz Saray ile Dışişleri-Pentagon arasındaki bu tedrici
yakınlaşmanın ve Washington’ın muhtemel istikrar sağlayıcı rolünün bir anda
sonunu getirecek. Ve Beyaz Saray’ın Libya politikası yine Abu Dabi Veliaht
Prensi Muhammed bin Zayid’in emrine amade olacak.
Trump bundan sonra BAE’yi hiç
eleştirmeyecek
Pack’e göre, BAE-İsrail anlaşması,
koronavirüs pandemisini kötü yönetmeleri ve sayısız skandalları nedeniyle
popülerliklerinin dibe vurduğu bir dönemde Netanyahu ve Trump’a seçimlerle
bağlantılı iç sorunlarını aşmada yardımcı olacak. (…) BAE’nin Netanyahu ve
Trump’a bu en büyük dış politika başarılarını, başka yerlerde elde edeceği jeopolitik
kazanımlar karşılığında verdiği ise çok açık. (…) Bundan böyle Beyaz Saray’ın
BAE’nin -Suriye, Mısır, Doğu Afrika veya Yemen şöyle dursun- Libya’daki rolünü
bile eleştirmesi pek muhtemel görünmüyor.
Yazar, BAE’nin Libya’da -ülke ekonomisine
zarar veren- petrol üretimini engellemeye ve Mısır veya Rusya’nın mevcut askeri
müdahalesini desteklemeye devam edeceği kanısında.
Pack önemli bir öngörüde bulunuyor:
“Kısaca bu anlaşma, ABD’yi dolaylı olarak Libya’daki arabuluculuk rolünden geri
çekilmeye zorlayarak bölgenin iki bloğa bölünmüşlüğünü daha da pekiştirecek.
Trump ve Kushner, sonunda Libya dosyasını, ülke içinde seçim zaferi kazanma
karşılığında Abu Dabi’ye satmış görünüyor.”
Seçimler nedeniyle Ocak 2021’e kadar
Amerikan başkanının bir angajmana girme ihtimali olmadığını belirten yazara
göre, yönetimin Libya’da barış için baskıya devam etmesinin bir yolu Libya
İstikrar Yasası’nı kullanması. Pack bu yasa üzerinden şunları söylüyor:
“İki partinin de desteğini alarak geçen bu
yasa, yönetimin Libya krizine müdahale eden ülkelere, ayrıca kaçakçılara ve
insan haklarını ihlal edenlere yaptırımlar uygulamasını zorunlu kılıyor.
Washington’daki düşünce kuruluşları ve Kongre BAE destekçileriyle dolup
taştığından bu yasa büyük ihtimalle BAE’ye karşı yaptırımlar için
kullanılamayacak. Mevcut haliyle yasa, yalnızca Rusya ve Türkiye’ye atıfta
bulunuyor ve son zamanlarda Libya’ya doğrudan askeri müdahale tehdidinde
bulunan Mısır’a karşı da yaptırımlara izin vermesi muhtemel. Yine de BAE’yle
ilişkilerini uluslararası hukukun da üzerine çıkartan Trump’ın dış politikasını
geri püskürtmekte Kongrenin rolünün de keskin bir hatırlatıcısı olacaktır.”
Pack, yazısını şöyle sonlandırıyor:
“Yaptırım uygulamaya daha yatkın bir yeni
yönetim başa geçerse, böyle bir adım Libya’nın vekâlet savaşını durdurmaya
yardımcı olabilir ve Libya’da acı çekenleri rahatlatabilir. Amerikalı politika
üreticileri ve kanaat önderleri artık uyanarak Ortadoğu’da İsrail-Filistin
çatışmasının yerini alan sertleşen bölgesel bölünmüşlüğün farkına varmalılar ve
bu bölünmüşlüğün Libya’da ve başka yerlerde yol açtığı acıları -ağırlaştırmak
yerine- önlemeye çalışmalılar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder