20 Haziran 2018 Çarşamba

M.HASAN & R.GRIM: TRUMP YÖNETİMİNE ‘İSLAMİ REFORMASYON’ İÇİN BASTIRMASI TAVSİYESİ





Mehdi Hasan (Washington’da yaşayan ödüllü İngiliz köşe yazarı, yayıncı, yazar; el-Cezire İngilizce’de “UpFront” programı yapımcı ve sunucusu) & Ryan Grim (the Intercept’in Washington büro şefi)
The Intercept, 18.6.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.

Blogda yer alan 750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Geçen sene Amerikan Dışişleri Bakanlığına ait bir bilgi notunda, Beyaz Saray’a, İran ve İslam Devleti’yle çifte mücadele çabası çerçevesinde Trump yönetiminin “İslami Reformasyon” için bastırması gerektiği tavsiyesinde bulunulmuş.
Bu tavsiye benimsenip de Aralık ayında ilan edilen yeni Milli Güvenlik Stratejisi’nin bir parçası haline getirilmiş değil; ancak İslam’ın sözde reformasyonunun Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Konseyinde en üst düzeyde tartışmaya açılması, bir zamanların uç, aşırı sağ dış politika yaklaşımının sıradışı yükselişinin altını çiziyor. Resmî politika olarak benimsenseydi eğer, neredeyse tamamen Müslüman karşıtı bağnazlar arasında yürütülmekte olan bu teolojik tartışmaya Amerikan yönetiminin doğrudan girmesi radikal bir kopuşa işaret edecekti.
The Intercept’in elde ettiği belgeye göre “İran’a ve IŞİD’e karşı hedef, her birinin alamet-i farikasını ve İslami aşırıcılığı kırmak/bitirmek… Mevcut İran ve IŞİD yapılanmalarına desteğin ideolojik temellerinin altını oymak için bir kamu diplomasisi aracı olarak ‘İslami Reformasyon’ vurgusu ciddi şekilde hesaba katılmalı.”
“İdeolojik rekabet” konusundaki belge, 2017 yazında Amerikan Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Dairesi tarafından Beyaz Saray Milli Güvenlik Konseyine sunuldu. Tam da bu dönemde Milli Güvenlik Konseyi, Trump yönetimi için bir Milli Güvenlik Stratejisi taslağı hazırlamaktaydı. O dönem Dışişlerinin başında, Başkan Donald Trump’ın İslam karşıtı söylemiyle arasına mesafe koymuş Rex Tillerson vardı. Bu yılın Nisan ayında Dışişleri Bakanlığına Mike Pompeo getirildi ki onun Müslüman karşıtı bir ideolog olarak geçmiş performansı, Dışişlerinin İslam’a yaklaşımı konusunda birçoklarını endişelendiriyor.
Bir Dışişleri yetkilisi, bilgi notunun orijinal belge olduğunu doğruladı ve the Intercept’e bunun Milli Güvenlik Stratejisi’nin şekillenmesini sağlayan “onlarca belgeden biri” olduğunu söyledi. “Bir karar alınmadan evvel tartışma başlatma amacı güden her belge gibi (…) ‘İslami Reformasyon’ da onlarca yıldır Müslüman dünyanın uzmanlarınca kullanılan ve tartışılan bir tabir olup bir politika talimatı olarak değil, tarihsel bir benzeşim/analoji olarak kullanıldı” diye de ekledi.
1947’de kurulan Politika Planlama Dairesi, Amerikan Dışişlerinin kurum içi düşünce kuruluşu niteliğinde. Başında Bush yönetiminin şahin yetkililerinden Brian Hook olup sözkonusu bilgi notu hazırlanırken de bu görevdeydi. Bu kuruluşun internet sitesine göre Hook ve ekibi, “küresel eğilimlere ilişkin daha uzun vadeli stratejik bir vizyona sahip.” Bu belge, Hook’un Trump’a yeteri kadar sadık bulmadığı veya İran’a fazlaca yakın gördüğü kariyer sahibi personeli tasfiye etmesinden kısa süre sonra tamamlandı. Mesela Sahar Nowrouzzadeh, -İran’da doğduğu yalan haberi yayılmak suretiyle ABD’ye sadakatinin sorgulandığı- sağcıların karalama kampanyasının akabinde Hook’un politika dairesinden çıkartıldı.
The Intercept’in danıştığı Dışişleri, Pentagon, Milli Güvenlik Konseyi eski yetkililerine, danışmanlarına ve avukatlarına göre, uzmanlıktan yoksun olanların ve ideologların doldurulduğu politika dükkânında şimdilerde daha evvelkilere hiç benzemeyen malzemeler üretiyor. Tartışmalı ve kışkırtıcı “İslami Reformasyon” tabirini (…) daha evvel bir Amerikan resmî hükümet belgesinde hiç görmediklerini söylediler.
Uzmanlıktan yoksunluk bilgi notunda kendini belli ediyor. Not şunu iddia ve tavsiye ediyor: “İran gittikçe daha fazla siyasi ve askeri baskı altında olup gerek IŞİD kontrolündeki alanlarda gerekse İran içinde iç muhalefet güçlerine destek veriyor. Böyle bir ortamda (Amerikan yönetiminin) ideolojik faaliyetlerinin daha büyük alıcısı olacaktır.” Ancak İran’ın Şii Ayetullahları ile IŞİD’in Sünni militanlarının apaçık birbirine düşmanlık içinde olduğu dikkate alınırsa bu analizin ne denli saçma sapan olduğu görülür.
İsminin açıklanmasını istemeyen başka bir üst düzey Amerikalı yetkili, Dışişleri belgesini kaleme alan isimsizlere atıfta bulunarak,  “bu insanlar” aşırı sağ Müslüman karşıtı blog dünyasından “saçmalıkları seçip sergiliyorlar” dedi.
Belge, bu sözde reformasyonun nasıl gerçekleşeceği konusunda ayrıntılara da giriyor; bunlar arasında Amerikan imparatorluğunun hedeflerini kolaylaştıracak bir araç olarak kadının güçlendirilmesinin kullanımına dair çarpıcı bir paragraf da yer alıyor: “Bu yaklaşım için kullanışlı iki hedef grup kadınlar ve gençler - her ne kadar onlar tek potansiyel hedef olmasalar da... İslam’dan etkilenmiş dünyada başlıca bilgi iletme/yayma hedefi olarak kadının güçlendirilmesine odaklanmak, ABD’nin, Amerikan gücünün ahlaki bileşenini korumasına ve özgürleşme söylemini sürdürmesine imkân verecek.”
Luther Akademisinde dini ilimler doçenti ve Amerikan Dışişleri Bakanlığının eski İslamofobi danışmanı olan Todd Green, Eylül 2017’de şöyle yazmış: “İslami Reformasyon talepleri yeni bir şey değil. Bugün Batı’daki en önde gelen İslam karşıtı aktivistlerden bazılarının kariyerini bu talepler besledi.” Mesela Trump yönetiminin Müslümanlara koyduğu yasağı destekleyen, İslam’dan dönmüş muhafazakâr yazar Ayaan Hirsi Ali, 2015’te Heretic: Why Islam Needs a Reformation Now başlıklı bir kitap yayınlamıştı.
Hillary Clinton’ın dışişleri bakanlığı sırasında Politika Planlama Dairesinde görev almış Peter Mandaville, the Intercept’e dedi ki “İslami Reformasyon” teklifinde bir dizi “siyasi, entelektüel ve hukuki” problem sözkonusu. Bu problemleri açıklayan George Mason Üniversitesi profesörü ve Islam and Politics kitabının yazarı Mandaville’e göre, “(…) Üçüncüsü, Amerikan Anayasası, federal hükümetin herhangi bir dini veya herhangi bir din yorumunu tercih ettiğini gösteren herhangi bir faaliyete girişmesini yasaklıyor.”
George Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesi hukuk ve din profesörü (…) Robert Tuttle, “Amerikan yönetimleri dinî konularda görüşlerini açıklayamaz” dedi.
(…)
Hukukilik meselesinin yanısıra, Politika Planlama Dairesinin “İslami Reformasyon” vurgusunun ABD’nin elinde patlayıp geri tepebileceği ve faydadan ziyade zarar verebileceğine dair korkular da mevcut.
Todd Green, the Intercept’e dedi ki “ABD’nin bir dış politika aracı olarak İslam’ın bir çeşit reformunu desteklemesi fikri korkunç. ABD’nin yapacağı en son şey, (…) Müslüman cemaatler arasındaki iç teolojik tartışmalara müdahil olmaktır.” Ona göre Amerikan yönetiminin İslami teolojiye dalması ve “hangi Müslümanların makbul olup hangilerinin olmadığına hükmetmesi” “tehlikeli bir alan”a girmesi demektir: “Açıkça söylemek gerekirse, eğer ki bir grubu itibarsızlaştırmak istiyorsanız ilk yapmanız gereken şey ona destek verip ‘İşte bu, teolojik açıdan doğru olan İslam türüdür’ demenizdir.”
(…)
İslam’ın şiddetin temel nedeni olduğu varsayımının “hatalı” olduğunu Green de kabul ediyor (…). Ona göre “Terörizm ve şiddete başvuran radikalizm konusunu çalışan akademisyenlerin ekseriyeti, siyasal ve toplumsal koşulların şiddete yol açan en temel saik olduğu konusunda hemfikirler. İslam tabii ki bu şiddet dalgasında araçsallaştırılıyor; ama bu başka bir şey.”
Green’e göre “İslami reformasyon çağrısının, Müslümanların reform bağlamında ne yapıp yapmadıklarıyla pek bir ilgisi yok. Bu, dikkatleri başka tarafa çekme çabasının ürünü. Biz Müslümanların ne yapması gerektiğine odaklandığımız sürece, hem kendi dış politikamızı hem de dışarıda şiddete başvuran radikalliğin yükselişinde oynadığımız rolü [Amerikalılar olarak] sorgulamaya ihtiyaç duymuyoruz.”
Ancak Trump yönetimi, jeopolitik veya sosyoekonomik faktörler yerine İslamcı ideolojinin rolüne odaklanmaya pek hevesli. “İslami Reformasyon” tabiri, Aralık 2017’de yayınlanan ve ABD’yi “cihatçı teröristler”le savaşmaya adayan Milli Güvenlik Stratejisi’nin son haline eklenmedi. Yine de Dışişlerinin sunduğu teklifte yer alması, the Intercept’e konuşan üst düzey bir Amerikalı yetkiliye göre, Trump yönetiminden nüfuz sahibi isimlerin bu konudaki “düşünceleri”ni yansıtıyor.
Sözkonusu yetkili, Dışişleri Bakanı Tillerson ve Milli Güvenlik Müsteşarı H.R. McMaster gibi daha ılımlı ve İslam takıntısı daha az olan isimlerin görevden alınmasıyla ve yeni “üst kadro”nun İslam karşıtı ideologlarla doldurulmasıyla birlikte, bugünkü atmosferin bu türden ideoloji ağırlıklı gündeme çok daha uygun hale geldiğine işaret etti. Politika Dairesini yöneten Hook, Dışişleri binasını daha ideolojik müttefiklerin doldurulmasıyla birlikte itibarının arttığını görmüş oldu.
(…)
Amerikan yönetiminden yetkiliye göre “McMaster ve Tillerson bu (İslami Reformasyon) argümanına ikna olmamışlardı. Ama şimdi bu ekiple nefes alıp veren Pompeo ve Bolton var.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder