Geopolitical
Futures, 27.3.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda yer alan
750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html
linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Petrodolar düşüşte. Bu, 26 Mart
itibarıyla Şangay Uluslararası Enerji Borsası’nda ham petrolün yuan cinsinden
yapılacak vadeli işlem kontratlarıyla satın alınabilme imkânının doğmasından
değil, ABD’nin artık alışıldığı kadar petrol satın almamasından kaynaklanıyor.
2012’den bu yana ham petrol üretimi,
hidrolik kırma ve yatay sondajda kat edilen teknolojik ilerleme sayesinde
artıyor. ABD’nin petrol ithalatına bağımlılığının azalmasının ve petrol ihracatçısına
dönüşmesinin bir yan ürünü, petrol satışına bağımlı olan ülkelerin yeni
müşterilere ihtiyaç duyması. En ümit verici yeni müşteri, geçen sene ABD’yi
sollayarak dünyanın en büyük petrol ithalatçısına dönüşen Çin. Gayet
anlaşılabilir şekilde Çin, petrolün parasını dolarla değil, kendi para birimi yuan
üzerinden ödemek isteyecektir ve Suudi Arabistan gibi el açan aktörlerin bu
konuda seçici olma şansı bulunmuyor. Bununla birlikte, petrodoların düşüşünün
doların dünyanın rezerv para birimi olma statüsünü azaltacağının bir işareti
saymak da hata olacaktır.
Zirve
etkisi
Petrodoların çöküşünün sonuçlarını
anlamak için petrodolar sisteminin ortaya çıkışında itici gücün tamamen
iktisadi değil, aynı zamanda stratejik olduğunu hatırlamak lazım. Soğuk Savaş
yıllarında Ortadoğu, SSCB ile ABD arasındaki temel rekabet alanlarından
biriydi. ABD, -o dönem dünya üretiminin yarısından fazlasına tekabül eden- OPEC
ülkelerinin ürettiği petrole her daim erişimini güvence altına almak istedi.
Bunun için de Washington, Suudi Arabistan ile petrol üreten diğer Körfez
ülkelerine silah ve koruma kalkanı sundu. Karşılığında, petrol satışlarında
yalnızca doları kabul etme ve kazançlarını da Amerikan bankalarına yatırma
üzerinde uzlaştılar. İktisadi bakımdan her iki taraf da bundan kazançlı çıktı;
ancak Soğuk Savaş’ın stratejik meydan okumaları da bir o kadar önemliydi.
Ancak bütün bunlar değişti. Şu an OPEC,
dünya petrolünün yaklaşık %40’ını üretiyor ve örgütün küresel petrol
fiyatlarını dayattığı günler artık geçti gitti. Bunun temel nedenlerinden biri
ABD. Nitekim ABD, hem yenilenebilir petrol rezervleri hem de toplam hidrokarbon
üretimi bakımından Suudi Arabistan’ı geçti ve kayagazıyla yaptığı üretim de
petrol fiyatlarına bir tavan koymuş oldu. Ayrıca ABD, geçtiğimiz dört yılda
ihracatını tam yirmi kat arttırarak önemli bir petrol ihracatçısı haline geldi.
Bu da demek oluyor ki ABD, neredeyse bir gecede Suudi petrolünün ana
tüketicisinden baş rakibine dönüşüverdi. [Z.T.K.
Obama yönetimi 2015 Aralık’ında bir torba yasa içinde ülkesinin yurtdışına
petrol ve doğalgaz ihracatını yasaklayan kanunu değiştirmişti. Hızlı değişimin
ardındaki temel neden bu.] 1977’de ABD, Suudi Arabistan’dan günde 1,38
milyon varil petrol ithal ediyordu; 2012’de bu rakam pek değişmeyip 1,37 milyon
varile indi. Daha sonra ABD’nin Suudi Arabistan’dan petrol ithalatı %30 düşerek
949 bin varile kadar geriledi.
Washington için Suudi Arabistan’ın stratejik
önemi de azaldı. ABD’nin
Ortadoğu’ya müdahilliği artık Sovyetlere hizmet edenlere karşı müttefik toplama
amacı gütmüyor. ABD’nin Ortadoğu’da en çok ihtiyaç duyduğu şey, Husilerin
her füze atışında veya İranlılar yeni bir vekil edindiğinde yardım talebiyle
koşup Washington’ın kapısını çalmadan bölgenin kaosunu idare edebilecek kadar
güçlü ortaklar. Ayrıca ABD, Suudi Arabistan’ın radikal İslamcı vekil
güçleri kullandığını da Suudilerin -el-Kaide ve İslam Devleti gibi örgütlerin
kurulmasında temel rolü oynayan- radikal İslamcı ideolojilerin yayılmasına
bulaşmış olduğunu da unutmuş değil. 17 yıldır Müslüman dünyadaki
savaşlardan yakasını kurtarmaya çalışan ABD, şimdilerde saldırgan bir İran’la
ve meydan okurcasına bağımsız bir Türkiye’yle karşı karşıya; Suudi müttefiki
ise işe yaramaz.
ABD yabancı petrolden giderek
vazgeçerken Çin de daha bağımsız hale geliyor. Bu, Pekin için belirli faydalar
getirmiyor değil. ABD, üreticileri idare eden enerji tüketicilerinin baş
örneği, hele de ülkelerin çoğunun kullanabileceklerinden çok daha fazlasını
ihraç ettiği bir dünyada... Ancak ABD’nin aksine Çin, dünyanın okyanuslarına
istediği gibi erişebilme ayrıcalığına sahip değil. Yine ABD’nin aksine Çin,
Suudi Arabistan gibi bir ülkeye güvenlik veya koruma olarak pek de fazla bir şey
sunamaz. Çin’in para birimi yuanın kullanımı artsa bile ülkeler, Pekin’in
petrolün parasını hangi para birimiyle ödediğinden bağımsız olarak, bambaşka
nedenlerle diğer tüm para birimleri karşısında yine de dolara değer verecektir.
Güveni
ölçmek
Dolar, 1944 Bretton Woods Konferansı’nda
dünyanın rezerv para birimi olarak kabul edildi. Petro-doların yükselişinin,
doların -Amerikan Başkanı Richard Nixon’ın ülkesini altın standardından
çıkarmasının ardından- 1970’lerde bu pozisyonda kalmasına yardımcı olduğu
doğrudur. Ancak bir zamanlar doların küresel rezerv para birimi konumuyla
petro-dolar sistemi arasında doğrudan bir bağ olması, bu bağın hala daha
belirleyici olduğu anlamına gelmez.
Bu demek değil ki petrodolar sisteminin
düşüşünün bir sonucu olmayacak. Yurtdışındaki dolar miktarı bu noktada önem
taşıyor ve ABD daha az petrol satın alacağından yurtdışında da daha az dolar
olacak. Ancak dolar, en güvenli ve en güvenilir para birimi olarak görülmeye
devam ettiği sürece küresel rezerv para olma vasfını koruyacak; sadece ABD daha
az petrol alıyor diye dolara duyulan küresel güvenin zayıfladığını düşünmek
için ortada çok az neden var.
Güveni ölçmek aldatıcı olabilir; ancak doların küresel alanda tercihi soyut
bir şey değil. IMF’nin son verileri, 2017’nin üçüncü çeyreğinde resmî döviz
rezervlerinin %54’ünün Amerikan doları cinsinden tutulduğunu gösteriyor. Bir
önceki yıla göre oranlarda %13’lük bir artış da sözkonusu; bu da demek oluyor
ki ABD’nin bu alandaki konumu baskın olmakla kalmayıp bir artış da gösteriyor.
Aynı dönemde, yani 2017’nin üçüncü çeyreğinde, döviz rezervlerinin sadece %1’i
Çin para birimi reminbi/yuan cinsinden tutulmuş. Yine her üç yılda bir dövizle
yapılan işlemlere ilişkin bir araştırma yapan Uluslararası Ödemeler Bankası,
Aralık 2016’daki son yayınında, yuanın 2016’daki kambiyo işlemlerinde kullanım
oranının %4 olduğunu ve bu haliyle Meksika pesosunun birazcık üstünde yer
aldığını gösteriyor. Buna mukabil Amerikan dolarının kullanım oranı %88.
Tabii ki Çin, küresel kullanımını
artırmak için ülkeleri yuanı tercih etmeye zorlayabilir. Ancak Suudi Arabistan
ve Venezüella gibi [petrol satan] ülkeleri
yuan kullanmaya zorlamak, alternatif para birimlerine kıyasla daha tercih
edilir olduğu için ülkelerin [kendi
istekleriyle] yuanı kullanmayı seçmesinden çok daha farklı.
Çin’in rezerv para birimi statüsünü elde
etmek amacıyla rekabete girmek için vadeli petrol işlemleri piyasasına ihtiyacı
yok; şeffaf para politikası uyguladığını, yuanın değerini manipüle etmekten
kaçındığını ve sermaye kontrolünü kaldırdığını ispat etmesi yeterli. Çin bu
noktadan henüz çok uzaklarda. Bu adımla Çin’in yapabileceği şey dünyada yuanın
kullanımını artırmak. Pekin bunu yaptıkça -ironik bir şekilde- Ortadoğu’ya ve
oraya erişim için de deniz ticaret yollarına daha bağımlı hale gelecek; tam da
eşzamanlı olarak ABD daha az bağımlı hale gelirken... Bu da Çin’in güç intikali kapasitesini
artırmasını gerektirecek ve belki de onu mevcut dünya düzeniyle çatışmaya sokacak.
Bu arada Suudiler ve spekülatörler yuan alan tek grup olduğu sürece doların
küresel rezerv para olma konumu güven içinde kalabilecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder