George
Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar
başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical
Futures, 2.4.2018
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda
yer alan 750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html
linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
İsrail askerî birlikleri 30 Mart’ta
Gazze’de 17 Filistinliyi öldürdü. (…) Hangi tarafın iddialarında haklı olduğu
akademik bir konu. İnkâr edilemez gerçek ise şu: İsrail-Gazze sınırı, nispeten
sakinlikle geçen uzunca bir sürenin ardından son aylarda çok daha aktif bir
hale geldi ve İsrailliler sınırı kontrol etmek için askerî varlığını ciddi bir şekilde
artırdı.
Gazze’deki olaylara daha geniş stratejik
bağlamda bakılmalı. Geçen hafta İsrail hava kuvvetlerinin Lübnan-Suriye
sınırında faaliyet gösteren Hizbullah birliklerini bombaladığına dair teyit
edilmemiş haberler var. Lübnan’ın gözetlenmesi ve Suriye içinde veya
yakınlarında Hizbullah birliklerine yönelik saldırılar yeni değil, ama belli
bir örüntü ortaya çıkıyor. İsrail’in tüm sınırları hareketlendi veya hareketlenme
tehdidiyle karşı karşıya. İran’ın Suriye’de ciddi bir gücü ve Esed rejimi ile attığı
adımları üzerinde derin bir nüfuzu var. İran’ın boyunduruğu altındaki Hizbullah
Lübnan’da ciddi bir kuvvet olup örgütün Suriye İç Savaşı’nda da büyük bir rolü
var. (…) İsrail’e roket ve füze atma kabiliyetini halen koruyor ve 2006’da[ki savaşta] İsrail’i durduran kara
kuvvetlerini daha da iyileştiriyor.
İsrail’in kuruluşundan beri Araplar ve
İsrailliler temel stratejik problemlerle yüzleştiler. Araplar hiçbir zaman
kendi sayı üstünlüklerinden istifade ederek İsrail’in çevresinde uzun süre
koordineli bir savaş verecek müşterek bir komutanlık oluşturamadılar. İsrailliler
de -nüfuslarının azlığı ve nispeten küçük ama etkili askerî gücü dikkate
alındığında- (on binlerle ifade edilen) büyük can kayıplarını sindirebilecek
durumda değildi. Dolayısıyla İsrail’in stratejisi, hep ya Arap dünyası
içindeki bölünmüşlüklerden istifade etmek ya da bunları körüklemek oldu. Ayrıca
İsrail’in savaş stratejisi, sonuçlanmamış bir savaş anlamına gelse dahi can
kayıplarını asgaride tutmak için çatışmaları hızlıca sona erdirmek olageldi.
Araplar için ideal strateji, İsrail’i kuzeyde
Lübnan ve Suriye’den başlayıp doğuda Ürdün Nehri boyunca ilerleyip güneyde
Eliat’a kadar ve güneybatıda Mısır’dan Sina-Necef bölgesi boyunca tüm
çevresinde bir savaşa zorlamak olageldi. Araplar, İsrail’in teknolojisinin ve
çok daha üstün olan askerî birliklerinin etkisini kırmak için daha fazla can
kaybını kabullenerek çok daha fazla sayıda asker kullanacak ve zaman içinde
İsrail askerî gücünü kırmak için bir yıpratma savaşı verecekti.
Bu türden bir girişime 1948’de
kalkışıldı ama başarılı olmak için gerekli koordinasyon yetersizdi. [1969-]1970’te Mısırlılar ve İsrailliler
bir yıpratma savaşı verdiler; ama bu sadece İsrail’in tek bir sınırı
boyuncaydı. 1973’te Suriyeliler ve Mısırlılar başlangıçta başarı kazandıkları
iki cepheli bir savaş açtılar; ama sonunda İsrailliler tarafından önleri
kesildi. Araplar, bu savaşların hiçbirinde İsrail’e -uzun Ürdün Nehri hattını
savunmak ve süresi belirsiz şekilde askerî birliklerini savunma pozisyonunda [farklı cephelere] yaymak zorunda
bırakarak- tam bir çevre savaşı verdiremedi. İsrail’in siyasi stratejisi [yani Arap dünyasındaki bölünmüşlüklerden
istifade etme ya da körükleme stratejisi], askerî birliklerinin tek bir
noktada toplanıp düşmanı yenmelerine imkân verdi.
Gazze’nin
rolü
Dolayısıyla Gazze olayları önemli. Tahran’ın
Hamas’a uzaktan malzeme desteği verdiği önceki dönemlerin aksine, İranlılar şu
an doğrudan Suriye ve Lübnan’dalar. Sina-Necef hattı cihatçılara karşı eşgüdüm
içindeki İsrail ve Mısır birlikleriyle takviye edildiğinden ve Ürdün Nehri
hattı da İsrail’den çok daha büyük endişelere sahip Ürdünlüler tarafından sıkı tutulduğundan
tam bir çevre savaşı yine imkânsız. Bununla birlikte Lübnan ve Suriye’de
cephelerin aktifleşme ve -İsrail’in hızla bertaraf edemeyeceği roketler de
dâhil- Gazze’den yükselen başka bir tehdidin de buna eşlik etme ihtimali İsrail
için bir risk. Arap (ve şu anda İran) bakış açısından hedef, hızlı bir zafer
değil, İsrail’in savaşma kabiliyetini ve istekliliğini baltalayacak şekilde
uzunca bir süre askerî ve sivil nüfusa can kayıpları verdirtmek. İran
varlığından evvel bunu başarmak zordu; şu an hala zor, ama imkânsız değil.
İşte tam da bu yüzden İsrailliler
Gazze’de meydana gelen herhangi bir gelişmeye karşı son derece hassaslar ve
Gazze’deki Filistinliler de İsraillileri dikkatlice test ediyorlar. Hamas
kısa bir süre evveline kadar köşeye sıkışmıştı; ama şimdi İran’la (Sünni ve Şii
işbirliğiyle) birlikte fırsatlar doğdu. İsrail için şu an kilit çözüm siyasi. Cumhurbaşkanı
Abdülfettah es-Sisi’nin Mısır’ın, Haşimilerin de Ürdün’ün başında kalmasını
teminat altına almak için elinden gelen her şeyi yapması lazım. İran’ın
stratejisi, başta Ürdün olmak üzere her ikisini de istikrarsızlaştırmak olmalı.
Tahran’ın Irak’taki gücünü ve İran lojistiğinin yayılmasını dikkate alarak
İsrail, [mevcut konuşlu] birliklerini
[kaydırıp] seyrelterek ve kuvvet
yığınağı stratejisini baltalayarak Ürdün Nehri hattına ciddi bir kuvvet
yerleştirebilir.
İran nükleer silahlarına ilişkin tüm
söylenenler bir yana, asıl İran tehdidinin, yani İsrail’e karşı yıpratma
savaşının ilk aşaması bu. Tabii ki bölgedeki büyük güç ve İran’ın komşusu olan
Türkiye de diğer Arap ülkeleri de Tahran’ın Arap dünyasını kontrol ettiğini
görmeye meraklı değil. Arap dünyasındaki bölünmüşlükler sonunda aşılıp İsrail’e
değil ama İran’a karşı bir birleşmeye yol açabilir.
Tabii ki bütün bunlar için henüz daha
oldukça erken. Ancak Gazze’de son yaşananlar ve İran’ın Suriye ile Lübnan’daki
gücü dikkate alındığında çatışmanın muhtemel şeklini düşünmek için erken sayılmaz.
Hizbullah kuzeyden ve Hamas da güneyden roket fırlatırken İsrail askerî
birliklerinin kara operasyonu için birkaç cepheye dağılması, İsrail’i
batırmayacaktır ama fazlaca zorlayacak ve -İran’ın hedefi olduğu üzere- bölgede
güçler dengesini yeniden şekillendirme yolunda bir adım olacaktır. Bu da
İsrail’i yok etmekten ziyade Arap dünyasına hâkim olmak demektir ve İran için
en ilginç sonuç olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder