İstanbul ile İdlib arasında parçalanan depremzede bir Suriyeli ailenin hikâyesi:
“DEPREM
DE, EŞİMDEN AYRI DÜŞMEK DE ÇOK ZOR; AMA EN ZORU, İKİ ÇOCUĞUMLA TEK BAŞIMA HAYAT MÜCADELESİ
VERMEK”
19-20
Temmuz 2023
Röportajı yapan: Zahide Tuba Kor
NOT:
Blogda yer alan 900’e yakın içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html
linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Haftalardır
Suriye’ye geri gönderilen ailelere acaba nasıl ulaşıp da röportaj yapabilirim
diye düşünürken ilginç bir tesadüfle aşağıdaki aileye ulaştım. Nasıl ulaştığımı
ilk röportajın sonunda okuyacaksınız.
2015’te
Türkiye’ye gelen, Deyrezzorlu, 2 çocuk annesi, depremzede hanım, depremden 2
hafta sonra geldiği İstanbul’da 1 aylık bebeğiyle gözaltına alınıp Geri
Gönderme Merkezi (GGM)’nde 21 gün tutulmuş. 53 saat enkaz altında kalıp bacağı
kırılan eşi ise 2. ameliyatını olmadan evvel enkazda kaybettiği kimliklerini
yeniden çıkartmak için gittiği Hatay Göç İdaresinde gözaltına alınıp GGM’ye yollanmış.
Şu an İdlib’de yaşıyor. 19 Temmuz’da İstanbul’daki hanımla, 20 Temmuz’da
İdlib’deki beyle birer röportaj yaptım. Önce
hanımla, daha sonra eşiyle röportajı okuyacaksınız.
***
Depremde
neler yaşadın?
Deprem
korkunç bir şeydi, resmen bir kâbusa uyandık; yaşadığımız şey kelimelerle
anlatılmaz. 1 aylık kızımı emziriyordum. Sarsıntı başladığında çok korktum. İlk
sarsıntıdan sonra çocuklarımı kaptığım gibi aşağı indim. Benim çıkmamla
birlikte bina yerle bir oldu. Arkamızdan gelen eşim enkaz altında kaldı. Enkazın
başında eşimi beklerken önümden sürekli cesetler çıkartılıyordu. Çok kötüydü,
çok çarpıcıydı. Eşim 2 gün boyunca enkazdan çıkartılamayınca, tamam Allah’ın
emri, benimki de artık ölmüştür diye düşünüp ümidimi kestim. Ama 53. saatte elhamdülillah
enkazdan çıkartıldı.
Eşim
Adana’daki hastaneye helikopterle götürüldü; ameliyatla bacağına platin takıldı.
Hangi hastanede olduğunu öğrendikten sonra ben de Adana’ya gittim. 10 gün sonra
eşimi hastaneden taburcu ettiklerinde kalabileceğimiz bir yer olmadığından
mecburen yol izin belgesi almadan 18 Şubat’ta İstanbul’a kız kardeşimin yanına
geldik. Antakya’da hiçbir şeyimiz kalmamıştı.
İstanbul’a
geldikten 2 gün sonra Göç İdaresine durumumuzu bildirip yol iznine başvurmak için
gittim. Kız kardeşim oğlumla birlikte şubenin dışında beni bekliyordu. Eşim
bacağından ameliyatlı olduğu için kıpırdamaması gerekiyor, evde yatıyordu. Beni
gözaltına alıp doğruca GGM’ye yolladılar. 21 gün bebeğimle tutuklu kaldım. Tutuklanma
nedenim yol iznimiz olmadan İstanbul’a gelmemizdi, bir de sistemde
görünmüyorsunuz dediler. Adana’dan İstanbul’a gelirken yolda birkaç defa
kontrol noktalarında durdurulduğumuz halde hiçbir emniyet mensubu bize bir şey söylememişti.
GGM’de
neler yaşadın?
Depremin
korkusu ve kâbusu daha taptazeyken GGM’de alıkondum. En küçük bir sarsıntı
hissettiğimde deprem zannedip korkudan hemen yere yatıyordum.
Muamele
insandan insana değişiyordu. Ayrımcılık vardı. Türkçe konuşanlara muamele daha
iyiydi, en azından işlerini bir şekilde halledebiliyorlardı. Ama benim gibi
konuşamayanların durumu kötüydü. Mesela birini telefonla aramam gerekip veya
bir sıkıntım olup da söylemeye çalıştığımda hakkın yok diyorlardı.
Depremden
sonra korkudan sütüm azalmıştı, hapse girdikten sonra tamamen kesildi. Kızıma
verdikleri bazı sütler hasta etti. Günde 3 öğün yemek vardı, ama azdı. Öte
yandan yemek falan hiç umurumda değildi; çünkü aklım hep ameliyatlı eşimde ve 5
yaşındaki çocuğumdaydı. Eşim tuvalete gitmek için bile desteğe ihtiyaç duyuyordu.
Gözaltına alınmadan evvel her şeyiyle ben ilgileniyordum. Bu yüzden GGM’de psikolojik
olarak çok kötü durumdaydım. Eşime kız kardeşim, oğlum ve arada yardıma gelen
amcamın oğlu bakmaya çalışmış. Yerinden kaldırmaya amca oğlumuz yardımcı olmuş.
Ama eşim bensiz çok zorlanmış.
Şimdi
İdlib’de yine aynı sorunu yaşıyor. Burada ameliyat yeri iltihaplandığından İdlib’e
gidince tekrar ameliyat oldu. Şu an yatıyor. Aklım yine onda.
Eşiniz
nasıl ve nerede gözaltına alındı?
Ramazan’dan
birkaç gün evvel her ay imza atmak kaydıyla beni saldılar. Benim çıkışımın
ardından onun 2. ameliyatını olması lazımdı ve kimlik istediler. Ama kimliklerimiz
depremde enkaz altında kalmıştı. Zaten depremde kimliğini, ikamet belgesini
enkaz altında yitirenlerin yeniden çıkarabileceğine dair bir karar çıkmıştı. Eşim
de belgelerimizi yeniden çıkarttırabilmek için Antakya’ya gitti. Ama sistemde
kayıtlı görünmüyorsunuz deyip onu Gaziantep’teki GGM’ye yollamışlar. İlaçları
bittikten sonra çok ağrısı olduğu halde yenisini vermemişler, tedavi de etmemişler.
Dayanamayıp 1,5 ay sonra ‘gönüllü’ geri dönüş belgesini imzalamak zorunda
kaldı.
Eşimi
görmek için 2 çocuğumla Gaziantep’e gittiğimde içeri almadılar. Sonra da
Suriye’ye gönderdiler. Hapisteyken benimle telefonla görüşebilmek için sadece
birkaç defa izin alabildi. Daha 2 dakika dolmadan telefonu kapattırıyorlardı. 1,5
ay boyunca doğru dürüst hiçbir şey konuşamadık. Suriye’ye döndüğünden beri
artık telefonda rahat konuşabiliyoruz. Ama İdlib’de durum çok kötü. Eşim aslen
İdlibli olduğundan kendi ailesiyle birlikte yaşıyor; ama ailesi de çok fakir. Eşim
hayırseverler sayesinde yeniden ameliyat olabildi. Ama ailesi ne ilaç
alabiliyor ne de herhangi bir yardımda bulunabiliyor. Biz de buradan bir şey
gönderemiyoruz.
Şu
an hayatın nasıl?
Kiramız
7000 TL, ama kız kardeşimin kazancı 5000 TL. Ben de, eşim de çalışamıyoruz. Bu
ev hayırsever bir Türk’ün. Evi tutarken sahibine durumumuzu anlattık. Sağ olsun
anlayışlıydı. Durumumuz düzelinceye kadar evin içindeki eşyalar sizde kalsın
dedi. Kardeşimin bütün kazancı ev kirasına gidiyor. Kalanı için de borç alıp hayata
tutunmaya çalışıyoruz. Bazen kardeşim ilave gelir için evlere temizliğe
gidiyor. Suriye’deyken binamıza bomba düşünce kız kardeşim işitme kaybına
uğramıştı; kulağı hala tam duymuyor.
Şu
an dışarı çıkıp sokakta rahatça gezebiliyor musun?
Çıkıyorum
ama çok korkuyorum. Kimliğim yok. En azından bu ülkede kaçak olmadığımı
gösteren bir belge verilsin istedim, ama yok. Bana bu belgeyi verdiler. [Belgeyi
inceledim. Sınır dışı işlemleri tamamlanana kadar her ay ilgili makama gidip
imza atmak zorunda olduğu ve en geç 2 yıl içinde sınır dışı edileceği yazıyor.]
Yanımda bu belgeyle dışarı çıksam da yine de her an gözaltına alınma korkusu
yaşıyorum. Akıbetimiz ne olacak bilmiyorum.
Bütün
resmî belgelerimiz enkaz altında kaldı. Kendimizi kanıtlayamıyoruz, kayıtlı
değilsiniz diye iddia ediyorlar. Enkaz altında kalan kimliğimin cep
telefonundaki fotoğrafını gösterdiğim ve kimlik numaramı söylediğim halde ikna olmadılar.
[Hem hanım hem de eşi, bana İçişleri Bakanlığınca verilmiş geçici koruma
kimliklerinin fotoğrafını gösterdi.] Bana ‘Sistem yok’, ‘Deprem bölgesi olduğu
için her şey durdu, işlem yapılamıyor’ falan dediler. Bizimle benzer durumdaki
depremzedelerin hayatı altüst oldu. Şimdi bir de bu sınır dışı etme hamlesi
başladı; her şey birbirine karıştı.
Deprem
mi, yoksa eşinden ayrı düşüp İstanbul’da kalman mı senin için daha zor oldu?
İkisi
de çok zor. Ama en zoru burada 2 çocuğumla hayat mücadelesi vermek. Çocuğumun
bir haftadır ateşi var, burnu akıyor, öksürüyor, ishal. Dün hastaneye götürdüm,
muayene için kabul etsin diye memura yalvardım; ama ‘Resmi kaydınız ve
kimliğiniz yok, bakamayız’ deyip geri çevirdiler. Benim için en zoru çocuklarım.
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Peki,
sen mi İdlib’e gideceksin, yoksa eşin mi geri gelmeye çalışacak?
Bilmiyorum
ki. Birincisi, kız kardeşimi burada tek başına bırakamam. İkincisi, Suriye’de
şartlar çok kötü. Sabahtan akşama kadar çalışan bir işçinin yevmiyesi sadece 30
TL. Bu ücretle 4 kişilik bir aile nasıl geçineceğiz? Karara hukuki yollardan itiraz
etmek istiyoruz. Zaten burada kayıtlıydık, kimliğimiz vardı ve geri
gönderilmeyi hak eden hiçbir suç da işlemedik. Ama avukata gittiğimizde en az
10.000 TL para istedi. Ben bebeğime süt, ilaç alamazken avukata bu parayı
nereden bulayım?
5
yaşındaki oğlunun psikolojisi nasıl?
Sık
sık evimizin fotoğrafını göstermemi istiyor. Her gün cep telefonumdaki enkaza
dönen evimizin resimlerine bakıp ‘Anne bak, bu bizim Antakya’daki evimiz, ama
artık yok’ diyor. Bir de benden sürekli bir şeyler istiyor. Paramız olmadığını anlatmaya
çalışıyorum ama anlamıyor.
Kimliksiz
olduğunuza göre oğlun okula da gidemeyecek demektir.
Maalesef.
Devlet okulları kabul etmez, sadece özel okula gidebilir, ama ona ödeyecek
paramız da yok.
Gelelim
ziyaret sebebimize. Almanya’dan size bir emanet getirdim. 16-17 yaşlarında
savaş mağduru Suriyeli, Iraklı, Ukraynalı mülteci öğrenciler, Türkiye’deki
depremlerin ardından biz nasıl depremzedelere yardım edebiliriz diye
düşünmüşler. Yiyecek pişirip satmışlar ve kazandıkları 50 avroyu İngilizce öğretmenleri
Emel Hanım’a vermişler. Emel Hanım aylar evvel benimle irtibata geçti; ‘Türkiye’ye
tatile geldiğimde sana bu parayı elden teslim edeceğim, uygun gördüğün depremzedelere
verirsin’ demişti. Nisan ayında deprem bölgesine gideceğimi bildiği halde banka
üzerinden yollamadı, ısrarla mültecilerin emanetini elden teslim etmek istedi. Eğer
banka üzerinden yollasaydı, bu para başkalarına gidecekti. Ama dün kendisiyle
buluştuğumda emaneti verdi. Önce kendisine ‘Ben tekrar deprem bölgesine
gidemeyeceğim, artık kitaplarımı yazmam lazım, bu parayı ulaştıramam’ dedim. Ama
bunu söyledikten sonra aklıma, bir önceki gün Suriyeli bir öğrencimin yolladığı,
ama vakit bulamadığım için cevap yazamadığım mesaj geldi. O mesajda ilginç bir
tevafuk, senden ve eşinden bahsetmişti. Emel Hanım, Almanya’daki mülteci
gençlerin emanetini kendisi elden bana teslim etti; ben de sana veriyorum. Sizin
nasibinizmiş.
[Çok
duygulanıp ağlamaya başladı.] Çok teşekkür ederim. Nerede evlatlarıyla imtihan
yaşayan varsa Allah onların yardımcısı olsun. Siz vesile olup bu yardımı
getirdiniz; Allah bunu karşılığını hac parası olarak versin.
Eşim
için enkazın başında beklerken hava buz gibiydi. O sırada Türkler bize çok
yardım etti; battaniye, yemek, ısınma, aydınlatma için ne varsa hepsini getirdi.
Eşimi enkazdan çıkarttıktan sonra Adana’ya hastaneye götürdüler ama hangisinde
bilmiyordum. Antakyalılar eşimin hangi hastanede olduğunu buldu; sağlık
durumunu ve bacağından ameliyat olacağını öğrenip bana söyledi. Enkaz
başındayken doktorlar, hemşireler ve psikologlar gelip çok yardımcı oldu. Depremden
sonra çok iyi bir muamele gördüm; ama 17 gün sonra gözaltına alındığımda
muamele çok farklıydı.
Enkazda
beklerken basın kuruluşları da geldi. Depremin 3. günü 2 çocuğumla Suriyelilerin
Orient kanalına çıktım; röportajda hiç kimsem olmadığını, Adana'ya sevk
edilen eşimle irtibatımın kesildiğini ağlayarak anlattım. Meğer 10 senedir
görmediğim, Türkiye’de nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmediğim kız kardeşim Orient
kanalında bu röportajı izlemiş. Hemen kanalı aramış. Bizi Antakya’dan Adana’ya
getiren şoför vasıtasıyla bana ulaştı. O sayede hastaneden taburcu olunca İstanbul’a
kardeşimin yanına gelebildim, yoksa sığınacak hiçbir yerimiz yoktu.
Kardeşinin
telefon numarası yok muydu?
Türkiye’ye
geldiğimde cep telefonum yoktu ki. Telefon alacak param da yoktu. Ben 2015’te Antakya’ya
teyzemle birlikte geldim, 20 yaşındaydım. Teyzem vefat ettikten sonra
Türkiye’de eşimle tanışıp evlendim. Deyrezzor IŞİD’in eline geçtikten sonra
iletişim hatlarını kesmişti, interneti ve her türlü teknolojiyi yasaklamıştı.
Aileme ulaşma imkânım kalmamıştı; o süreçte bağlantım tamamen koptu.
İstanbul’a
geldiğin için pişman mısın? Antakya’da kalsan belki 21 gün gözaltında kalmaz,
eşin İdlib’e yollanmaz, hayatın altüst olmazdı.
Asla
pişman değilim. 2012’de Türkiye’ye gelen kız kardeşime 10 yıl sonra kavuştum. Yıllardır
göremediğim, IŞİD yüzünden iletişimimin koptuğu anneme ve 3 kardeşime, artık kız
kardeşim sayesinde telefondan ulaşabiliyorum. Yıllardır aileme hasrettim.
Öldüler mi, kaldılar mı hiçbir haber alamıyordum…
***
Dün
İstanbul’da eşini ziyaret edip röportaj yaptım. Bugün de seninle görüşmek
istedim. Depremden 53 saat sonra enkaz altından kurtarılmışsın. Ne hissettin,
nasıl hayatta kaldın?
Bunun
kıyamet günü olduğunu düşündüm, kendimi ölmüş gibi hissettim. Çünkü her şey bir
anda yıkıldı, bir anda yaralandım, sesler bir anda kesildi. Taşlar arasından
akan yağmur suyu sayesinde hayatta kaldım.
Siviller
bizi enkazdan çıkarıp sokağa yatırdı. Yollar kapalı olduğu için ambulans ve
arama kurtarma ekibi ulaşamıyordu. Yağmurun ve soğuğun altında sokakta kaldım.
Daha sonra arama kurtarma ekibi bizi aldı. Fakat Hatay’da tedavi
görebileceğimiz bir hastane olmadığından bizi helikopterle Adana’ya sevk edip
ameliyata aldılar.
Depremle
birlikte hayatında neler değişti?
Depremden
evvel hayatımız iyiydi. Küçük bir markette çalışıyordum, toptan mal getirip
satıyordum. Depremle birlikte bir anda her şeyimi kaybettim; ne evim kaldı ne
de işyerim. Bacağım 4 yerinden kırıldı, platin takıldı. Adana’da hastaneden
taburcu edildikten sonra Hatay’da hiçbir şeyimiz kalmadığından İstanbul’a
geldik. Depremden [bir hafta] sonra [13 Şubat’ta] Suriyeli depremzedelere
gittiği şehirde yol izni için başvurma hakkı verilmişti. Eşim de İstanbul’a
geldikten 2 gün sonra bu izni alabilmek için Göç İdaresine gittiğinde gözaltına
alındı. Ben hareket edemiyor, evde yatıyordum. Çok zor günlerdi. 1 aylık
bebeğimiz eşimle GGM’deydi; 5 yaşındaki oğlum evde bana yardımcı olmaya çalışıyordu.
Bu
süreçte eşinle bağlantı kurabildin mi?
GGM’ye
hayır sahibi insanlar sayesinde gidebildim ve zar zor eşimi ziyaret edebildim.
Normalde hiç hareket etmemem gerekiyordu ama gitmek zorundayım. Çünkü eşimi
ziyaret edip durumundan beni haberdar edecek kimse yoktu.
Neden
ve nasıl gözaltına alındın?
2.
ameliyatım için kimlik istediler. Kimliğimiz ve resmî tüm belgelerimiz enkaz
altında kalmıştı. Göç İdaresine yenisini çıkartabilmek için ne yapmam
gerektiğini sormaya Hatay’a gittim. Bana randevu verip ‘Bir hafta sonra gel’
dediler. Gittim. ‘Sistemde problem çıktı. Sizi Göç İdaresinin GGM’sine birkaç
günlüğüne yollamamız gerekiyor. Sonra çıkacaksınız, problem yok, merak etmeyin’
dediler. Kabul ettim. Gaziantep’teki GGM’ye aldılar, burada 1,5 ay kaldım.
GGM’de
neler yaşadın?
Bacağım
ameliyatlıydı. İltihap, ağrılar ve platin için düzenli olarak 3 ayrı ilaç
kullanmak zorundaydım. Elimdeki ilaçlar bitince yenisini vermediler. Doktorun
yanına gidip, ‘Ameliyatlıyım, şiddetli ağrılarım var, geceleri ağrıdan inliyorum,
ilaçları kullanmam lazım. Neden ilaç verilmiyor?’ diye sordum. ‘Seni hastaneye
yollamamız lazım’ dedi ve bunun için benden imza aldı. Ama götürmediler. Her
gün ne zaman gidiyoruz diye sordum, bugün-yarın diye 15 gün boyunca beni oyaladılar.
İdareye, ‘Ağrım çok, ilaç yok. Ne yapacağım?’ diye sordum. ‘Gönüllü geri dönüş
belgesini imzalayıp memleketine git’ dediler. Mecbur kalıp imzaladım.
Beni
Cerablus’a bıraktılar. 8-9 sonra memleketim İdlib’e vardım. Hemen hastaneye
gittim. Doktorlar muayene edip ‘Bacağın çok kötü iltihaplanmış’ dediler. İlaç
kullanamadığımı anlattım. 8 Temmuz’da yeni baştan ameliyat ettiler. 5-6 gün
evvel taburcu oldum. Ameliyat başarılı mı değil mi bilmiyorum, henüz kontrole
gitmedim. [Röportaj sırasında ameliyat yerini gösterdi, Arapça ve Türkçe bütün hastane
evraklarını da yolladı.] Şimdi İdlib’de annemin evindeyim.
Kayıtlı
ve kimlikli olduğunuz halde Göç İdaresinin sisteminde neden görünmediniz?
Bilmiyorum.
Depremle birlikte sistemin bozulduğunu söylediler. GGM’deyken avukatıma ‘Benim
suçum neymiş, neden kimliğimi yenilemediler?’ diye sordum. Avukatlar
hakkımızdaki evrakları görebiliyorlardı, bana ‘Hiçbir suç kaydın yok’ dedi. Depremden
evvel hiçbir sıkıntımız yoktu. Kısa süre evvel kimlik bilgilerimizi de
güncellemiştik. Depremden sonra böyle bir sıkıntı çıkardılar. Eşim İstanbul’da
yol izni almak için gittiğinde onu da gözaltına almışlardı.
Gaziantep’teki
GGM’nin çok kötü bir yer olduğunu duyuyorum. İlacını alamamak dışında başka
neler yaşadın?
Bacağımın
ameliyatı nedeniyle özel bir diyetim vardı; onu söylediğimde ‘İstiyorsan git kantinden
parayla satın al’ dediler. ‘Benim hanımım ve 2 küçük çocuğumdan başka kimsem
yok. Parayı nereden bulacağım?’ dediğimde ‘Bizi ilgilendirmez’ cevabını
verdiler. Koğuşlar çok kalabalık ve çok pisti. 4 kişilik odalarda 10-11 kişi
kalıyorduk. Yaşanacak bir yer değildi.
1,5 ay kaldığın GGM’dekilerle konuşmuşsundur.
Hangi gerekçelerle insanlar GGM’lerde tutuluyor? Hepsi kaçak olduğu veya
göründüğü için mi? Seni şaşırtan vakaları anlatır mısın?
Mesela Konya’dan gelmiş 6’sı kadın, 2’si erkek
toplam 8 kişilik bir aile vardı; bunlardan 5’i çocuktu. Bu aileyi Suriye’ye
gönderdiler. Onlara neyle itham edildiklerini sordum. Bir gece evlerine hırsız
girmiş ve her şeylerini çalmış; karakola gidip şikâyette bulunmuşlar. Bütün
aileyi gözaltına alıp Gaziantep’teki GGM’ye yollamışlar. 7 ay GGM’de kaldıktan sonra
dayanamayıp ‘gönüllü’ geri dönüş belgesini imzalamışlar. Onca ay nasıl
dayanabildiler, bilmiyorum. 11 aydır orada kalan, ısrarla imzalamayanlar da
vardı. Bunun gibi birçok hikâye var.
[Konyalı aileye ilişkin bu örnek, Ocak ayında
röportaj yaptığım Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu genel
müdürü Muhammed Akta’nın şu sözlerini daha iyi anlamama vesile oldu: “(…) Suriyeliler
bundan korktuğu için maalesef birçok noktada haksızlığa uğruyor ama polise
gidip şikâyetçi olmuyor, hakkını aramıyor. (…) Suriyelilere eşyalarınızı
kaybettiğinizde veya birisi size saldırdığında karakola gider misiniz diye sorduğunuzda
‘Hayır, gitmemeyi tercih ederim’ diyorlar.”]
Bana memleketin İdlib’deki hayatı anlatır mısın,
insanlar ne durumda?
Abla, burada inanın hiçbir şey yok, hayat yok, iş
yok. Ayakta durabilmek, insan gibi yaşayabilmek mümkün değil. Üstelik burada
savaş devam ediyor.
Bazıları ‘Suriye’de savaş bitti, mülteciler geri
dönsün’ diyor. Sen geri dönmek zorunda kalanlardansın. Daha fazla ayrıntı verir
misin?
Bakın, bu saatlerde [17.00 suları] kimse sokağa
çıkamıyor; çünkü her an her yere bomba düşebilir. 14 yaşındaki küçük kardeşim 2
sene evvel hava bombardımanında şehit düştü. Annem tam bu saatlerde kardeşimi dışarı
markete göndermiş; 5-6 dakika sonra bomba isabet etmiş… Bir hafta evvel burada
salatalık-domates satılan küçük bir market vardı, orayı vurdular; 20 kişi şehit
düştü.
Burada elektrik çok az, olan da çok pahalı; su
haftada sadece bir gün geliyor. Türkiye’de hayat var, burada hayat nâmına
hiçbir şey yok. Çok fazla hasta insan var, ama ilaç yok, tedavi imkânı sınırlı.
Hastaneler küçük, yetersiz, elektrik olmadığından insanlar sıcaktan kavruluyor.
Savaşta ailen neler yaşamış?
Ailemden, akrabalarımdan 14 yaşında kardeşim
dahil toplamda 21 kişi hayatını kaybetti; tamamı sivildi.
Suriye’nin kuzeyine geri gönderilen tanıdıkların vardır.
Onlar neler yaşıyor?
Var ve çok zor durumdalar. Benim İdlib’de annem
var, sığınabileceğim küçük de olsa bir evimiz mevcut. Ama memleketi Esed’in
kontrolünde olanların hiçbir şeyi yok. Ne aileleri ne de evleri. Çadırlarda
veya sokakta yapayalnız, sefil halde yaşıyorlar.
Depremi yaşadın, enkazdan çıktın, bütün varını
yoğunu kaybettin, bacağın sakatlandı, gözaltına alındın ve sonunda sınır dışı
edildin. Yani felaket üstüne felaket yaşadın. Psikolojik olarak kendini nasıl
hissediyorsun?
Çok kötü hissediyorum abla. Hayatım altüst oldu.
Yatarken her şeyim vardı, kalktığımda hiçbir şeyim kalmadı. Tabii bu, Allah’ın
takdiri. Deprem Allah’ın imtihanı. Ama eşim ve çocuklarım için buralarda
kalamam. Ne yapacağımı ben de bilmiyorum, çok çaresizim.
Tabii bizim gibi daha neler neler yaşayanlar var.
Antakya’da bir hanım var mesela. Depremde evi yıkıldı, kendisi yaralandı,
Adana’ya tedaviye götürüldü, döndüğünde 11 yaşındaki çocuğunun hayatını kaybettiğini
öğrendi. Kocasından zaten boşanmıştı. Yapayalnız kaldı. Enkaz altında kaybettiği
kimliğini yeniden çıkartmak için Göç İdaresine gittiğinde sistemde ölü olarak
göründüğünü öğrendi. Hiçbir yardım alamadı. Sokakta kalakaldı. Allah’tan başka
bu hayatta hiçbir şeyi kalmadı. Benim en azından ayrı düşsem de eşim ve
çocuklarım var ve burada annemin evindeyim.
Depremden evvel kayıtlı olduğu halde senin gibi
kayıtsızsın diye geri gönderilen başkaları da olmuş mudur?
Kesin vardır, hem de çoktur. Şu an geri gönderme
merkezleri dolup taşıyor. Sadece benim kaldığım yerde kadın-erkek, büyük-küçük,
çoluk çocuk 2500 kişi vardı; normalde 600-700 kişi olurdu. Aileler olarak
GGM’lere yollananlar da var.
Annenin durumunu da merak ettim.
O da hem kanser hem de şeker hastası. Ama
elhamdülillah, yapacak bir şey yok.
Annen yıllar sonra seni görünce çok sevinmiştir
herhalde.
Hayır, çok sevinmedi, normal sevindi. Ailemi
İstanbul’da yapayalnız bırakıp gelmeme ne kadar sevinebilir ki. Annemi de
sizinle tanıştırayım.
Annene telefonu vermeden son olarak söylemek
istediğin bir şey var mı?
Aileme kavuşmak istiyorum. Türk devleti bize hep
çok yardımcı oldu, biz devletinize çok duacıyız. Sadece Göç İdaresi hakkımızda
yanlış bir karar verdi, ama bizim bunda hiçbir suçumuz yok. Bunun
düzeltilmesini istiyor ve bekliyoruz…
[Annesi telefona geldi.] İdlib’de hayatınız
nasıl, bize anlatır mısınız?
Zor, hem de çok zor. O kadar çok sıkıntılarımız
var ki. Hastalıklar, savaş, bombardımandan kurtulmak için oradan oraya içeride
yer değiştirme, maddi sıkıntılar, hangi birini anlatayım… Evimiz kira, iş yok,
ilaç yok. Oğlum yapayalnız geldi. Hanımı ve çocukları kaldı. Parasız pulsuz
nasıl hayatta kalacaklar? Bir de ameliyat ve tedavi masrafları var. Ama her
halimize hamd olsun.
[Yıllardır hangi Suriyeliyle röportaj yapsam, Azez’deki
çadırlarda en korkunç şartlarda yaşayanlar ve birçok aile bireyini savaşta
kaybedenler bile “her halimiz için Allah’a hamdolsun” dedi. bu ailede buna bir
örnek.]