İSLAMİ
KONFERANSLARDA NEDEN KADINLAR ÇOĞUNLUKTA?
ZAHİDE
TUBA KOR: “DİNDAR ERKEKLERİN DE KENDİLERİNİ SARSACAK BİR ‘28 ŞUBAT’A İHTİYACI
VAR”
Serbestiyet,
19 Eylül 2023
Röportajı
yapan: Zeynep Sena Çomoğlu
NOT: Şahsımla
yapılan bu röportaj Serbestiyet web sitesinde 19.9.2023 tarihinde
yayınlanmıştır. https://serbestiyet.com/ozel-haber/sorusturma-islami-konferanslarda-neden-kadinlar-cogunlukta-zahide-tuba-kor-dindar-erkeklerin-de-kendilerini-sarsacak-bir-28-subata-ihtiyaci-var-142905/
NOT: Blogda
yer alan 900 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Blogdaki
şahsıma ait yazı, tercüme, fotoğraf ve infografikleri kaynak göstermek
şartıyla kullanabilirsiniz.
Bir
sosyal medya kullanıcısının, Taha Kılınç tarafından düzenlenen Alem-i İslam
Seminerleri’nde katılımcıların çoğunluğunun kadın olmasına dikkat çekmesiyle,
İslami konferans ve seminerlere daha çok kadınların rağbet etmesi tekrar
konuşulmaya başlandı. Birçok sivil toplum kuruluşunda gözlemlenen bu durumun
sebepleri üzerine Araştırmacı-Yazar Zahide Tuba Kor ile konuştuk.
Taha
Kılınç’ın Alem-i İslam Seminerleri’ne katılan bir kişi, katılımcıların yüzde
75’inin kadın olduğuna dikkat çekti. Yıllardır çeşitli STK’larda çalışan biri
olarak sizin gözleminiz nedir bu konuda? Konferanslara, seminerlere ağırlıklı
olarak kadınlar mı katılıyor?
Kendi
alanım Ortadoğu üzerinden sorunuza cevap vermem gerekirse, evet, STK’ların
faaliyetlerine genel olarak kadınların rağbeti var. Özellikle Filistin’le
ilgili programlarda dinleyiciler arasında erkekler yok denecek kadar az. Öyle
ki bazı STK’lar genç erkeklerin ilgisini Filistin’e nasıl çekebiliriz derdine
düşmüş durumda. Son yıllarda kadınlar Filistin konusunda pasif dinleyiciliği
aşıp artık sahada aktif ve bazıları çok önemli faaliyetler yürütüyorlar. Bu da
dikkat çekici bir değişim.
Erkekler
salon toplantılarını, seminerleri dinlemeye pek gelmiyorlar, STK faaliyetlerini
biraz küçümsüyorlar. Ama akademide ve araştırma merkezlerinde İslam dünyasıyla,
Orta Doğu’yla ilgili çok kaliteli yayınlar yapan birçok genç akademisyen erkek
var. Yani STK’lar tek ölçüt sayılmaz. Keza STK’larda bu tür çalışmaları
yönlendiren, konuşma ve yayın yapanların çoğu da hala erkekler.
Ben
2000 yılında STK faaliyetlerine dinleyici olarak katılmaya başladığımda
erkekler baskındı. Bizden büyük ablalarımız 1990’larda seminerlere,
konferanslara katıldıklarında “Bu kızların burada ne işi var” diye
homurdananlar olduğunu anlatırlar hep. İlginç bir şekilde yirmi yıllık süreçte
iş tam tersine döndü.
Kadınların
söz konusu faaliyetlere katılım oranı artarken erkeklerinkinin düşmesinin
sebebi ne sizce?
Genç
erkeklere bu durumun sebebi sorulduğunda ekmek peşinde koştuklarını, aile
geçindirdiklerini söylüyorlar fakat bunun bir bahane olduğunu düşünüyorum.
Çünkü 2001’de Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizi sırasında bile akranım
olan genç erkekler hem krizle boğuşuyor hem de STK’larda kendilerini
geliştirmeye çalışıyorlardı. Çünkü dini ve fikri mücadele o dönem tüm hızıyla
devam ediyordu. Uluslararası ilişkiler, Orta Doğu, İslam dünyası ile ilgili
okuma gruplarına katıldığımda erkeklerin arasında bazen tek kalıyordum, bazen
birkaç kişi oluyorduk. Yani geçmişte bu alanlar erkeklerin kontrolündeydi.
Kadınların
sosyal alana, STK faaliyetlerine daha aktif katılmalarında asıl kırılma noktası
28 Şubat sürecidir. Üniversiteye girmeleri engellenince alternatif mecra
arayışları başladı. Kadınlar kendilerini geliştirmek için akademi dışında
faaliyet gösteren STK’ların programlarına rağbet ettiler. 28 Şubat sürecinde
üniversite okumayı sürdürenler de akademinin baskı ortamından sıyrılıp
kendilerine alternatif bir dünya görüşü ve hayat alanı sunan STK’lardaki
faaliyetleri takip ederek kendilerini takviye etmeye çalıştılar.
Erkeklerin
STK faaliyetlerinden geri çekilmesinin önemli sebeplerinden biri,-Genç
Dergi’nin “Erkeksen Çık Ortaya!” başlığıyla tam da bu konuyu ele aldığı Şubat
2022 sayısında değindiği üzere-muhalefetten iktidara geçiş gibi görünüyor. AK
Parti iktidarından önce dindar çevrelerde mevcut sisteme bir alternatif üretme
çabası vardı. 90’lı yıllar STK odaklı çok büyük entelektüel tartışmaların
olduğu bir devirdi. Alternatif üretme derdindeki idealist erkekler 2000’lerle
birlikte iktidara eklemlendiler. Siyaseti hayallerini ve ideallerini
gerçekleştirecekleri bir alan olarak gördüler. Keza yeni imkânlardan istifade
ederek iktisadi alana açıldılar. Yeni nesil de daha kariyerist, makam-mevki ve
para odaklı düşünmeye ve yaşamaya başladı.
Arnold
Toynbee der ki “Medeniyetleri üreten meydan okumalardır.” 70’li, 80’li, 90’lı
yıllarda İslamcı erkeklerin çok aktif olmasının sebebi, dindar kesime yönelik
bir meydan okumanın, bir ideolojik kavganın olmasıydı. Bu motivasyonla sık sık
konferanslar düzenliyor, erkekler kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı.
2000’lerde muhalefetten iktidara geçişle birlikte Kemalizm’le ideolojik
hesaplaşma fikrî boyuttan siyasi boyuta evirildi. Hem dünyada hem de Türkiye’de
entelektüel kavgalar ve meydan okumalar devri de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle
çoktan kapanmıştı. Dolayısıyla erkeklerin kendilerini entelektüel anlamda
takviye etme ihtiyaçları kalmadı. Yıllardır Türkiye’deki neredeyse tek kavga,
“Erdoğan’ı yedirmeyiz” ve “Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin” kutupları
arasında gerçekleşiyor ve -tabii ki bir ideolojik arka planı olmakla birlikte-
şahıs odaklı yürütülen bu kavgadan ortaya hiçbir fikrî gelişme çıkmıyor.
Nesil
değişimi de etkili bir faktör. Şu an araştırmalara göre genç erkekler daha
ziyade sanal âlemde geziyorlar, kendilerini orada ifade ediyorlar ve
vakitlerini bilgisayar oyunlarıyla öldürüyorlar. Bu da gittikçe
asosyalleşmelerine, bireyselleşmelerine ve kendi kabuklarına çekilmelerine yol
açıyor. Sivil toplum faaliyetleri, aynı zamanda bir sosyalleşme imkânı sunar ve
bu imkânı kadınlar değerlendiriyorlar. Öte yandan internet ortamını geriletici
bir unsur olarak görmek de doğru değil, birçok alternatif öğrenme imkanı
sunuyor. Yine genç erkekler fazla sabırlı değiller; kadınlar gibi uzun süreli,
istikrarlı bir şekilde kendilerini geliştirme çabası içine giremiyorlar.
Başlasalar bile bir noktada bırakıyorlar. Erkekler daha nokta atışı, sonuç
alıcı işlere odaklanmayı tercih ediyorlar.
STK
faaliyetlerinde kadınların baskın olması da bir süre sonra erkekleri bu alandan
uzaklaştıran bir faktör oldu. Erkek öğrencilerim arasında “Kendimi geliştirmek
için STK faaliyetlerine katılmak istiyorum ama nereye gitsem kız öğrenci dolu
olduğundan tuhaf kaçıyorum” diyenler var. Yani 2000’li yılların başında benim
hissettiklerimi şimdi genç erkekler hissediyorlar. Ben her şeye rağmen devam
edebildim. Çünkü hem 28 Şubat gibi büyük bir meydan okumayla karşı karşıyaydım
hem de İslam dünyasının hali benim bir derdimdi ve bu alanda bir şeyler
yapabilmek bir idealimdi; dolayısıyla yoluma ne olursa olsun devam etmek gibi
güçlü bir motivasyonum vardı. Ama günümüz gençlerinin böyle bir meydan okuması
ve büyük idealleri yok.
Ekonomi
de erkekleri etkileyen bir faktör. Lisans öğrencisiyken bütün okuma gruplarıma
katılmış, başka STK’ların faaliyetlerinde de yer almış, İbranice öğrenmiş çok
başarılı bir erkek öğrencim vardı. İleride Türkiye’de önemli işler yapabilecek
bir kapasitedeydi. Fakat yüksek lisansa başladığı halde bitiremedi. Gerekçe
olarak bana hem para kazanmak zorunda olduğundan artık önceliğinin değiştiğini
hem de Türkiye’nin geldiği nokta itibarıyla bütün motivasyonunun kırıldığını,
herhangi bir ümit taşımadığını söyledi. Dolayısıyla motivasyon kırıcı durumlar
da bunda etkili.
Bir
de ebeveynlerin çocuk yetiştirme tarzı değişti. Eskiden çocuklarını mücadeleci
bir ruhla yetiştiren dindar aileler, artık aman çocuğum yorulmasın diyor ve
kolayca bir makama gelsin istiyor. Ve bu şekilde çocuklarına çok zarar
veriyorlar.
Aslında
kadınlar için de aynı durumlar geçerli bir bakıma. Başörtüsü yasakları kalkınca
büyük bir meydan okuma ortadan kalkmış oldu fakat kadınlar aktif olmaya devam
ediyorlar bu mecralarda. Bunu neye bağlayabiliriz?
Evet,
belki Kemalizm’le ve yasaklarla hesaplaşmamız çoktan bitti, hedeflerimize
ulaştık. Artık yükselebiliyoruz, çok rahat bir şekilde okuyabiliyoruz. Ama o
dışlanmışlığın etkileri hala unutulmadı. 28 Şubat sürecinde eğitimi yarım kalan
ve şu an çocuklarıyla birlikte üniversite okuyan 40’lı-50’li yaşlarında
kadınlar var. Onlar için bu mücadele bitmedi. Bu hanımlar 2000’li yıllarda STK
faaliyetlerine katıldılar, kendileri alternatif yollarla geliştirdiler.
Bir
de ne kadar büyük değişimler yaşanırsa yaşansın toplumda kadını hafife alma
refleksi var. Girdiğimiz ortamlarda kendimizi kabul ettirebilmek için
-erkeklere kıyasla- çok daha fazla çaba sarf etmek, emek vermek ve kendimizi
sürekli geliştirmek zorundayız. AK Partili bir erkek milletvekili, partideki
kadın milletvekillerinin erkek milletvekillerine göre çok daha kaliteli
olduğunu söylemişti. Diğer partilerde de durum muhtemelen böyledir. Çünkü
kadınlar yükselebilmek için kendilerini çok iyi yetiştirmek zorunda. Fakat
erkekler için böyle bir zorunluluk yok; teşkilata girip bağlantılarını iyi
kurmak yeterli olabiliyor.
Özetle,
dindar erkeklerin de kendilerini sarsacak ve uyandıracak bir “28 Şubat”a
ihtiyacı var sanki. Çünkü konfor rehavet getirir ve geriletir. Ve maalesef
erkekler konforlarını pek bozmak istemiyorlar. Öte yandan 28 Şubat’ta dindar
erkeklerin en azından bir kısmının iyi bir imtihan veremediği de görüldü.
Aralarından hakikaten bedel ödeyenler oldu. Bununla birlikte, kadınlar başörtü
mücadelesini yürütürken birçoğu yeterince destek olmadı. Baskı ortamında -en
azından bir kısmı- üzerlerindeki dini sembollerden ve yüklerden hemen
kurtulmaya çalıştılar. Sakallarını kestiler, açık hanımlarla evliliği tercih
ettiler. Gözlemleyebildiğim kadarıyla başörtülü kadınların en azından bir kısmı
o dönemde aileleri tarafından bile nasıl yüz üstü bırakıldıklarını hala
unutabilmiş değiller. Bu travmanın etkisiyle birey olarak ayakta kalmak için
kendilerini geliştirmeye çok önem verdiler ve kızlarını da böyle yetiştirmeye
çalıştılar.
Önümüzdeki
dönemlerde kadınlar ve erkekler arasındaki bu fark arttıkça nasıl sonuçlar
ortaya çıkar?
Dindar
erkekler ile dindar kadınlar arasındaki ilmi makas açıldıkça bunun sosyal
hayata ciddi birçok yansıması olacaktır ve aslında bu süreç çoktan başladı.
Kendini çok iyi yetiştirmiş kadınlar ve yetiştirememiş erkekler arasındaki bu dengesizlik
hali hiç de hayra alamet değil. Zaten bunun evliliklerden tutun aile içi
ilişkilere kadar birçok yansıması mevcut. Çalışma hayatı dahil birçok alanda
kadınlar daha hakim hale geldikçe ve erkekler kendilerini geri çektikçe bunun
psikolojik yansımaları da olacaktır.
İşgaller,
iç savaşlar ve krizlerle boğuşan İslam dünyasında Türkiye uzun yıllardır ‘son
kale’ olarak görülüyor. Dünya Müslümanlarının bizden beklentisi o kadar büyük
ki. Dindar erkeklerin çoğunun -sözlü destek dışında- bu beklentiyi karşılayacak
bilgiye, donanıma ve ilgiye yeterince sahip olmaması üzücü. Yani bu meselenin
bizim dışımızı etkileyen boyutları da var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder