1 Temmuz 2023 Cumartesi

Z.T.KOR: LÜBNAN’DAKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARINDA HAYAT VE 7 MÜLTECİNİN HİKÂYESİ

 

LÜBNAN’DAKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARINDA HAYAT VE 7 MÜLTECİNİN HİKÂYESİ

Zahide Tuba Kor

NOT: Blogda yer alan 900’e yakın içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Blogdaki şahsıma ait bütün yazı, tercüme, fotoğraf ve infografikleri kaynak göstermek şartıyla kullanabilirsiniz.

 

Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarında yedi mülteciyle yaptığım röportajları paylaşacağım. Ama öncelikle Lübnan’daki Filistin mülteci kampları dendiğinde aklımıza neler gelmeli sorusuna cevap vereyim:

1-1,5 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sığdırılmış on binlerce insan, kimi yerde yarım ila bir metre genişlikte iki kişinin yan yana zor yürüyebildiği daracık sokaklar, bu yollardan vızır vızır geçen ana ulaşım aracı olan motosikletler, başın üstünde adeta örümcek ağı gibi uzanan ve büyük bir tehlike arz eden elektrik kabloları, ortalıkta sallanan su boruları, içmeye ve hatta abdest almaya bile uygun olmayan tuzlu musluk suları, mekân darlığı yüzünden ancak yukarı doğru yükselebilen ve mahremiyeti önemli bir mesele hâline getiren dip dibe evler, badanasız ve kimisi kurşun delikleriyle dolu bina duvarları, sokaklarda oynayan çocuklar ve boş gezen işsiz gençler, %90’ı aşan işsizlik ve yardımlara bağımlılık, içme suyu yetersizliği ve elektriksiz yaşamaya mahkûmiyet…

Bir Filistinli gencin ifadesiyle “kamptaki evler adeta birer mezarlık”. Tuzlu sular, içeri güneşin girmediği rutubetli evler, sağlıksız hayat şartları, elektrik çarpması, fakirlik ve stres gibi nice etkenlerle kanser, kalp, akciğer, cilt başta olmak üzere türlü hastalıklar yaygın. Bu ziyarette şunu fark ettim ki eğer bir mülteciyseniz ortalama ömrünüz diğer insanlardan daha kısa olmaya mahkûm... Bir de son yıllarda artan uyuşturucu bağımlılığı illeti var ki kamplardaki suç oranlarını artırmış durumda.

Filistinliler Lübnan’da 70 küsur alanda çalışma, mülk edinme, serbest dolaşma gibi en temel haklardan mahrumlar. Yasaklar yüzünden iş imkânları çok kısıtlı; yüksek işsizlik toplumsal sorunların ana kaynağı.

Son yıllarda kampların demografisi değişmiş; Suriyelilerin, fakirleşen Lübnanlıların ve Etiyopyalısından Hintlisine yabancı işçilerin gelişiyle birlikte artık bazı kamplarda Filistinliler azınlık konumunda. Zaten altyapısı mevcut nüfusu kaldıramazken gelen ilave nüfusla birlikte hayat iyice zorlaşmış durumda. Öte yandan hiçbir gelecek vaat etmeyen Lübnan’dan -ölüm pahasına da olsa- yurtdışına kaçan kaçana.

Kampların en iyi tarafı ise mültecilerin birbiriyle yakın bağları, adeta bir aile gibi olmaları ve iç dayanışmaları.

Buyurun röportajları okumaya…

***

Beyrut’tan Filistinli bir fotoğrafçı genç

(Arsal’daki Suriyelilerin mülteci kamplarını ziyaretimize Beyrut’tan Filistinli bir fotoğrafçı genç eşlik etti. Dönüş yolunda kendisiyle röportaja yeni başlamıştım ki şeker hastası olduğundan fenalaştı. Kısa röportajı aşağıda paylaşıyorum.)

“5 kardeşiz. Bir ablam Lübnan Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisansını tamamladı. İş yok. 2. ablam öğretmen ve aylık 75 dolar kazanıyor. Demircilik yapan babam 2,5 yıldır çalışmıyor; çünkü dünyada demir fiyatının hızla artması Lübnan’da inşaat sektörünü fena vurdu, ev inşaatları son 4 yılda %80 azaldı. Ben elektrik alanında meslek lisesi mezunuyum; ama çok sevdiğim fotoğrafçılığa başladım. Diğer kardeşlerim okullarına devam ediyor. Evimiz kira. Ablamın ve benim kazancımla geçinmeye çalışıyoruz.”

Bir mülteci olarak doğup büyüdün. Bize mülteci olmak ne demek anlatır mısın?

“Mülteci olmak hayatı çok zorlaştıran bir şeydir. Kamuda görev alamıyoruz. 70 küsur alanda çalışmamız yasak. Okumamıza izin var, ama eğitimimize uygun alanda çalışamıyoruz. Devletin politikaları hayatımızı çok zorlaştırıyor. Kendimizi çok yorgun hissediyoruz. İşte, okulda, her yerde ayrımcılığa maruz kalıyoruz, ne kadar çalışırsak çalışalım hak ettiğimizi elde edemiyoruz. Bunun psikolojik baskısını sürekli hissediyoruz. Bizi nelerin beklediğini bilmediğimizden günlük yaşıyoruz, geleceği hiç düşünemiyoruz bile.”

***

70 yaşında kimsesiz yaşlı bir Filistinli hanım

(Beyrut’un güneyindeki Burc el-Baracne Kampı’nın dar sokaklarında yürürken paslanmış demir bir kapının penceresinden etrafı seyreden yaşlı bir teyzeyle karşılaştım. Önce hikâyesini dinledim, ardından evini gezdim. İki odalı evi, çöp evleri andırıyordu.)

“70 yaşındayım. Babamı hiç tanımadım. Ben 15 günlük bebekken ölmüş; tek bir fotoğrafı bile yok. 28 yaşında evlendim. Eşim el-Fetih’e bağlı olup silahlı direnişin içindeydi. Ama İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgali arifesinde Almanya’ya gitti ve bir daha ondan hiçbir haber alamadım. İşgal sırasında İsrail bütün mülteci kamplarını kuşatıp saldırdı, havadan ve denizden bizi sürekli bombaladı. Filistinli siviller olarak oradan oraya bombardımandan kaçıp durduk. Birçok bina tamamen, benimki kısmen yıkıldı.  40 küsur yıldır bu evde yalnız yaşıyorum; çocuğum yok, hiç kimsem yok. Kampta sıkıntımız çok. Elektrik doğru düzgün yok, sularımız tuzlu, evlerimiz rutubetli ve tadilat gerekiyor, yardımlarla yaşıyoruz.”

***

Tek çocuklu dul bir Filistinli hanım

(Burc el-Baracne Kampı’nın en dar sokaklarından birinde, zemin katta tek odalı kapkaranlık bir evde yaşayan tek çocuklu dul bir hanımı ziyaret ettim. Hanım etrafı çok az aydınlatan bir ışıldağı mutfaktan getirirken biz de iki cep telefonunun fenerini açtık. Ziyaret ettiğim en kötü şartlardaki evdi.)

“Eşim kalp krizi geçirip 5 sene evvel öldü. Hayattayken bekçilik yapıyor, ayda 300 dolar kazanıyordu. Hayatımı yetim kalan 14 yaşındaki oğluma adadım.

Bu tek odalı evde kiracıyız. Kiramız 20 dolar. Oğlumun gelişimi için çok önemli olan güneş ışığı içeriye girmiyor. Elektrik günde 4-5 saat geliyor; geri kalanı jeneratörle sağlanıyor. Elektrik fiyatı çok yüksek olduğundan artık kullanamıyoruz, gündüz bile karanlıkta oturuyoruz. Evim çok rutubetli olduğundan kışın çamaşırlar 10 günde kuruyor. Yazın evde havasızlıktan ve sıcaktan boğuluyoruz. Evin kapısı ahşap olduğundan altından içeriye her türlü haşerat giriyor. Kapıyı açtığımız an sokağa adım atmış olduğumuzdan ev hiç güvenli değil.

Oğlum öğrenme güçlüğü çektiği için aylık 25 dolara özel ders alıyor. Yine eğitimi için internet masrafı aylık 10 dolar. İnsani yardımlarla ayaktayım, ama yardım her ay düzenli gelmiyor. Yetim oğlumun temel ihtiyaçları karşılansa da evin masrafları kalıyor.

Kampta akrabam var ama onların durumu benden beter. 5 kardeşiz. Lübnan’daki iktisadi krizle birlikte hepsinin hayatı zorlaştı. Kız kardeşlerimin sinir hastalığı var, tedavi görüyorlar. Evin ihtiyaçlarını karşılayamamak benim de psikolojimi altüst ediyor.

Aile bağlarımız güçlü sayılmaz; herkes bir yere dağılıp kendi derdine düştü. Vefatından bu yana eşimin ailesi, yetim kalan torununu görmek için bir kez olsun gelmedi. Onları en son cenazede gördük. [Nerede yaşadıklarını sordum:] Güneyde Sur şehrindeki el-Bass Kampı’ndalar. Tabii Sur’dan Beyrut’a ulaşım pahalı.

Bu dar sokaklarda çocuklar için oynama yeri yok. Ama anneannesinin evinin sokağı daha geniş olduğundan oğlum oradaki arkadaşlarıyla oynuyor. En çok da futbol oynamayı seviyorlar. Kamp içinde bir futbol sahası var; ama o bile bedava değil.”

Oğluna hayallerini sordum: “İçeri güneş giren, kiracı olmadığımız doğru düzgün bir eve geçmek. Bir de play station istiyorum.”

***

10 sene evvel Şam’daki Yermük Kampı’ndan Lübnan’a sığınmış 5 çocuklu Filistinli Suriyeli bir hanım

(2013’te Şam’daki Yermük Kampı’ndan gelmiş 5 çocuklu Filistinli Suriyeli bir hanımla Burc el-Baracne Kampı’nda görüştüm. Ev çatı katındaydı. Terasta röportajı yaptıktan sonra tek odalı evini dolaştım. Yakında doğum günü kutlamış olmalılar ki duvarlar ve tavan süslenmişti, ev oyuncaklarla doluydu. Duvarda Yaser Arafat’ın birçok posteri vardı. “El-Fetih hareketinden misiniz?” diye sorduğumda “Hayır, o bizim reisimiz, biz onu çok seviyoruz” dedi. Daha evvel röportaj yaptığım Lübnan’a sığınmış bir Filistinli şöyle demişti: “Yermük Kampı’ndan ayrılırken Hamas’ın genç kadrolarından biri dedi ki Ebu Ammar (Yaser Arafat) hayatta olsaydı başımıza bunlar gelmezdi. Onu çok iyi anlıyorum. Çünkü bugün artık halkımız kendisini tabiri caizse yetim hissediyor; Filistin halkından sorumlu gerçek bir liderlik yok.” Bu hanımın evini gezerken bu hissiyatı da yakından görmüş oldum.)

Suriye’de neler yaşadınız da Lübnan’a sığınmak zorunda kaldınız?

“Yermük Kampı rejim tarafından kuşatıldığında yiyecek bir şey bulamayıp ot, çimen, kaktüs yedik. Elektrik yoktu, karanlıkta yaşadık. Evimiz bombardımanda yerle bir olunca yaşayacak yerimiz kalmadı. Bir de rejimin sürekli tutuklamaları vardı. Zulüm altında yaşayacak dermanımız kalmadığından Lübnan’a göçtük. Annem ve kız kardeşlerim savaşta öldü. Bir eniştem tutuklandı, 10 yıldır kendisinden haber yok.”

Suriye’de savaş sırasındaki hayatınız ile buradaki hayatınızı kıyaslar mısınız?

“Lübnan’a ilk geldiğimizde çalışanlar hakkı neyse onu alabiliyordu, maaşıyla elektrik faturasını ödeyebiliyordu. Emniyet vardı. Suriye'de ise nereye gitsek korkuyorduk. Ama artık burada da emniyet yok. Şu an Filistinli Suriyelileri kontrol noktalarında güncel ikamet izni olmadığında tutukluyorlar. Her 6 ayda bir ikameti yenileyecek paramız olmadığından (kişi başı 100 dolar) şu an ikamet iznimiz yok, kamp dışına çıkamıyoruz. Eşim dışarıda çalışamıyor. Lübnan hükümeti bir de Filistinli Suriyelileri Suriye’ye geri yollama kararı aldı. Çok korkuyoruz.”

Yermük’e dönmek ister miydiniz?

“İnsan doğup büyüdüğü yere dönmek istemez mi? Ama yaşayabileceğimiz bir ev yok. Kampta hayat kalmadı. Suriye’de çalışıp aile geçimini sağlayacak iş de yok.”

Buradaki hayatınız nasıl?

“Çok zorluklar yaşıyoruz ama her halimize elhamdülillah. Ekonomik durum çok kötü. Çocuklarımın eğitim, sağlık, giyecek ve yeme-içme masraflarını karşılayamıyoruz. Eşimin kalp damarları tıkalı, ameliyat olması lazım. Migreni ve sinir hastalığı da var. Düzenli ilaç kullanmaya mecbur. 14 yaşındaki kızımın doğuştan sol ayağında kemik yok; dengesi olmadığı için ayakta duramıyor. Ameliyat şart. Benim de omurgamdaki disklerde iltihap var. Anlayacağınız, hepimizin tedaviye, bunun için de paraya ihtiyacımız var. Bir de 10 yaşındaki oğluma gözlük almamız lazım. Ama bunlara ayıracak paramız yok. Karnımızı mı doyuralım, ilaçlarımızı mı alalım, evin kirasını mı ödeyelim?”

Eşinin işi var mı?

“Gündelik işçi; boyacılık, hırdavatçılık, hamallık, kazı işi ne iş bulsa yapıyor... Ama bir gün iş var, diğer günler yok.”

Lübnan yönetimi Suriyelileri geri göndermeyi planlıyor. Ne düşünüyorsun?

“Akıbetimizi, kaderimizi bilmiyorum. Beni ve çocuklarımı koruyacak güvenli bir yer bulsak hemen sığınma talep edeceğiz.”

Suriye’ye geri dönerseniz orada sizi nasıl bir hayat bekliyor?

“Bir mülteci olarak tıpkı ilk başta yaşadığımız gibi yine ve yeniden bir hayatta kalma mücadelesine gireceğiz. Hayatımızı sıfırdan kurmaya çalışacağız. Evimiz de, çocuklarımın gideceği bir okul da olmayacak. Her şey çok zor olacak. Suriye’de güvenlik tehlikesi de var. Filistinli Suriyeli gençleri arabalara bindirip kaçırıyorlar, tutukluyorlar.”

Tanıdıklarından geri dönenlerin başına ne geldi?

“Arkadaşlarımızdan Suriye’ye dönmek isteyenler oldu; sınırda tutuklandılar ve kendilerinden hala haber alabilmiş değiliz, yaşıyorlar mı öldüler mi bilmiyoruz.”

Suriye’de savaş bitti diyorlar…

“İnsanlar öyle zannetse de savaş bitmediği gibi bir de iktisadi hayatta kalma savaşı başladı. Ülkenin her yerinde tam bir kıtlık ve açlık yaşanıyor. İnsanlar birkaç işte çalışsa da ailesinin karnını doyuramıyor.”

Hayatınızda güzel olan bir şey var mı?

“Hayır yok. Evimiz yıkılmış, vatanımızdan ve kampımızdan olmuşuz, yakınlarımızı ve sevdiklerimizi kaybetmişiz… Bütün bunlardan sonra hayatımızda güzel ne olabilir ki?”

Savaştan evvelki Yermük Kampı ile burada yaşadığın Burc el-Baracne Kampı’nı mukayese eder misiniz?

“Burası çok zor. Zulüm var. Kirayı ödeyemezsek kapı dışarı ediliyoruz. Kiramız 50 dolar. Evimiz tek oda; bir de gördüğünüz bu teras ile küçük bir banyomuz ve mutfağımız var. Odanın tavanı sağlam değil, uyurken üzerimize çökecek diye korkuyoruz. Ama sağlam bir evde yaşama imkânımız yok. Marketlerden borçlanarak temel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Neticede kamptaki dükkân sahipleri de iktisadi zorluk içinde. Çocuklarım öğrenme güçlüğü çekiyorlar. Yiyecek-içecek için harçlık veremediğimden onlara teneffüslerde uyuyun diyorum. Sınıf arkadaşları bir şeyler alıp yerken onların canlarının çekmesini istemiyorum. Yine doktora gitmemiz gerektiğinde 30-40 dolarlık muayene ve tedavi masraflarını ödeyemiyoruz.

Yermük Kampı’nda ise kendi evimizde yaşıyorduk, ay sonunda kira için kapımıza dayanan yoktu. Yermük’teyken kardeşlerimizin faturalarının ödenmesine yardımcı olurduk. Ama buradaki hayat şartlarının zorluğundan herkes kendi derdine düştü, kimse kimseye yardım edemez oldu. Burada eşimin düzenli bir işi olmadığından masrafları düşürmek için elektrik hattından çıkmak zorunda kaldık. Yermük Kampı daha temizdi, buradaki gibi haşerelerle dolu değildi. Yine Yermük’ün yolları daha geniş, evleri düzgündü. Burada ise yollar dapdar ve kirli; kamp çok kalabalık; evler dip dibe, pencereler birbirine bakıyor ve bu yüzden kadınların ve çocukların özel hayatı, mahremiyeti diye bir şey yok; evler çok rutubetli olduğundan sağlıksız ve tamire ihtiyacı var; sular da tuzlu.”

Burada ırkçılıkla ve ayrımcılıkla karşılaşıyor musunuz?

“Hem de çok. Sokakta dolaşırken Filistinliler de, Lübnanlılar da bize ‘Suriyeli, Suriyeli’ diye sayıp sövüyorlar. Okullarda da aynısı oluyor. Nereye gitsek, ne yapsak ırkçılık ve ayrımcılıkla karşılaşıyoruz. İş hayatında bile öyle, hiç vicdan yok. Filistinli Suriyeliler olarak belimiz kırılacak kadar çalışsak bile hak ettiğimiz ücreti vermiyorlar. İnsanca muamele görmüyoruz. Sözlerinde durmuyorlar. İşe başlarken vaat ettikleri ücreti iş bittikten sonra çoğu zaman vermiyorlar. İnsanların emeğini, alın terini çalıyorlar.”

***

2004’te eşi vefat etmiş 55 yaşında 5 çocuklu dul bir hanım.

(Binanın en üst katındaki evi güneş girdiği için daha sağlıklı görünüyordu; ama “En büyük hayaliniz nedir?” diye soruduğumda “Evimi tamir ettirebilmek” cevabını verdi.)

Bize hayatınızı, ne gibi sıkıntılar yaşadığınızı anlatabilir misiniz?

“Beyrut Limanı’nda temizlik görevlisi olan eşimin önce beynine pıhtı attı, sonra kalp krizi geçirdi ve evde öldü. Çocuklarım henüz küçüktü. Eşim hastalandığında çalışmaya başladım, bu seneye kadar da devam ettim. Omurgamdaki rahatsızlık ayağıma vurduğundan artık çalışamıyorum. Kızlarım da Lübnan’da maaşlar çok düşük olduğu için çalışmıyorlar. Burada çalışanlara hak ettiği maaş verilmiyor ki. Zaten Filistinliler olarak doğru düzgün işlerde çalışma hakkımız da, vatandaşlığımız da, mülk edinme hakkımız da yok. İktisadi krizle ve koronavirüsle birlikte Lübnan parası dolar karşısında iyice değer kaybetti, her şey aşırı pahalılaştı, hayatımız iyice zorlaştı. 5 çocuğuma yemek yetiremiyorum. Eskiden ayda 100 dolar masraflarımızı karşılamaya yetiyordu; artık 500 dolar yetmiyor. Eskiden elektrik masrafımız 10 dolardı, şimdi 100 dolar. Hala okula giden yetim çocuklarım olduğu için her ay düzenli yardım geliyor, çok şükür. Bu arada büyük çocuklarım okula gitseler de maddi sebeplerle eğitimlerini tamamlayamadılar. Ulaşım masrafını karşılayamadığımızdan grafik tasarım okuyan kızım enstitüye yürüyerek gidip geldi.”

(Kızına şu soruyu sordum:) Lübnanlı ve Filistinli gençlerin hayatını mukayese eder misin?

“Çok büyük farklar var. Her ülkede ayrımcılık ve ırkçılık mevcut; ama burada dini-mezhebi mülahazalar yüzünden daha fazla. Filistinliler daha başarılı olsa bile Lübnanlı işverenler Filistinli çalışan istemiyorlar.”

Kamp içi hayat ile dışı arasında ne gibi farklar var?

“Kamp dışı daha emniyetli. Buradaki gibi elektrik çarpıp ölmüyorsunuz. Kampta ne suç yaşanırsa yaşansın Lübnan güvenlik güçleri içeri gelmiyor. Dışarıda evler dip dibe, yollar dapdar, sular tuzlu değil, elektrikli ev aletleri buradaki gibi bozulup durmuyor. Bizde tuzlu su yüzünden mesela çamaşır makinelerimizin ömrü kısa oluyor.”

Kamplarda Filistinlilerin güvenlik güçleri yok mu?

“Var ama görevlerini yeterince yapmıyorlar. Sık sık hırsızlık oluyor, bizim evimize de girdiler. Problem çıktığında zalimi cezalandırıp mazlumun hakkını almak yerine aralarını bulmaya çalışıyorlar. Kayırmacılık var; güçlü olanın peşinden gidip zayıfın hakkını yiyorlar. Kampta silah çok. Her gün yeni bir hikâye duyuyoruz. İktisadi kriz işsizliği, işsizlik uyuşturucu bağımlılığını, uyuşturucu da suçları iyice artırdı. Uyuşturucu da, hırsızlık da tedavisi çok zor birer hastalık. Genç kızlarımın başına bir şey gelecek diye korkuyorum. Akşam saat 8’den sonra evimize kapanıyoruz. Çocuklarımın geleceği konusunda endişeliyim. En büyük sıkıntımız evlerin iç içe olması; daracık bir alanda çok yoğun bir nüfus yaşıyor. Bir de üstüne kampa bir yığın Suriyeli geldi. Evler ve kamp çarşısındaki işyerleri hep onlarla dolu. Mevcut problemler onların gelişiyle daha da arttı.”

***


6 çocuklu Filistinli bir hanım

(Sayda’daki Ayn el-Hilve Kampı’nda tek odalı bir evde yaşayan, 11 ila 3 yaş arasında 6 çocuğu bulunan Filistinli bir hanım)

“Her şey çok pahalı. Bir gözümde sıkıntı var ve her ay 130 dolarlık ilaç kullanmam lazım. Eşim daimi bir işe sahip değil. Annem biz daha küçükken dul kaldı. Burada eskiden tek bir oda ve mutfak vardı. Annemiz vefat ettikten sonra çocukları olarak yeni odalar yaptık. Şimdi burada her birimiz bir odada 3 aile yaşıyoruz. Banyomuz ortak. Yan odadaki kız kardeşim de dul. 4 sene mutfaksız, tek bir odada yaşadım. Sonra bir Türk insani yardım kuruluşu bize yardım etti. Sayelerinde evimizi güneş enerjisiyle aydınlatıyoruz. Allah kendilerinden razı olsun. Evin tavanı sac olduğundan kışın donuyor, yazın yanıyoruz. Çocuklarım okula gidiyor; ama bu dar mekânda, tek odada ders çalışmaları zor oluyor. Kalabalık olduğumuzdan yemek yemekten uyumaya kadar her şey bir sorun. Geceleri duvarın bir yanından öbürüne hepimiz yan yana yatıyoruz. İnsani yardımlarla yaşıyoruz. UNRWA 3 ayda bir her aileye 300 dolar veriyor. Ama temel ihtiyaçları karşılamaya bile yetmiyor. Kampta herkes yardımlarla ve borçla ayakta.”

***

2013’te İdlib’den Lübnan’a gelmiş Suriyeli mülteci bir tüccar

(Ayn el-Hilve Kampı’nın çarşısındaki dükkânların çoğu Suriyeli mültecilere aitti. Röportaj için rastgele bir dükkâna girdim. Sahibi, 2013’te İdlib’den Lübnan’a gelmiş bir tüccardı.)

-Neden Suriye’den ayrıldınız? İdlib Türkiye sınırındayken neden Lübnan’ı tercih ettiniz?

“İdlib ve Halep’te oturuyor, kıyafet ticareti yapıyordum. Halep’te bir atölyemiz vardı, savaşta yıkıldı. Ama buraya maddiyat için değil, çocuklarımın emniyeti için geldim. Mahallemize atılan varil bombalarından çocuklarım çok korkuyordu. Lübnan ile Suriye arasında anlaşmalarla sağlanmış karşılıklı seyahat kolaylığı olduğu için buraya geldik. Türkiye sınırında ise jandarma vardı; geçiş Lübnan kadar kolay değildi.”

-Peki neden Filistin mülteci kampı yerleştiniz?

“Çünkü Filistinliler de geçmişte bizim gibi savaşı yaşamış ve mülteci olmuş bir halk. Garip gurebanın halinden anlarlar, bizi koruyabilirler diye düşündüm. Geçmişte ticaretle uğraştığım için bu kamptan ve Sayda’dan bazı insanları da tanıyordum, yabancı değildim. 2015'te kampa yerleştim. Eğer Filistinli kardeşlerimiz olmasaydı çoktan yok olmuştuk. Burada hiç sıkıntı yaşamadım. Kardeşim Beyrut'ta oturuyor; oraya ziyarete gidip 3 gün kaldığımızda çocuklarım bana ‘Baba hadi köyümüze dönelim’ diyorlar, kampı kendi köyleri zannediyor, çok seviyorlar.”

-Kampın çarşısında dükkân açmışsınız…

“Lübnan’a geldiğimde maddi sıkıntı yaşadım. 2014’te BMMYK’ya kayıtlı olduğumuz halde bize yıllarca hiçbir maddi yardım yapılmadı. Kıyafet ticaretini bildiğimden onu sürdürmeye karar verdim.”

-Suriye’ye barış ve güvenlik gelirse döner misiniz?

“Hayır. Ne Suriye yönetimi ne muhalefet ne de BMMYK bize bir garanti verebilir ve koruyabilir. Suriye’de artık bir geleceğimiz kalmadı. Çocuklarımın hayatını mahvedemem. 3. bir ülkeye yerleştirilme imkânı olursa sadece buna razı olurum. Bunun için sıra bekliyoruz.”

(Şam’daki Yermük Kampı’ndan Filistinli bir Suriyeli devreye girip şunu söyledi: Bütün Suriyeliler, Arap ülkelerinde yaşamaktansa, -ölme ihtimaline rağmen- insan gibi yaşayabilmek için deniz üzerinden Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar. Çünkü kendi ülkelerimizde maalesef ki ne adalet ne de can güvenliğimiz var.)

***

Filistinli mülteci kamplarında gözlemlediğim en büyük değişiklik çarşılarındaydı. 14 sene evvel Şatila Kampı’nın çarşısı mal miktarı ve kalitesi bakımından içler acısıyken bu defa gezdiğim Ayn el-Hilve, Beddavi gibi kampların çarşıları çok canlıydı ve çeşit çeşit mallarla doluydu. Kampları gezdiren Filistinli mülteciler, Suriyelilerin kamplara gelişiyle nelerin değiştiğini anlatırken bu konuda şunları söylediler:

“Suriyeliler her işte çalışırlar ve icatçıdırlar, iş fırsatları üretmekte de çok başarılıdırlar. Mülteci kamplarında da bunu yaptılar. Yeni iş kolları doğdu, dükkânlar açtılar. Kamplarda bazı serzenişler duyabilirsiniz, ‘Suriyeliler işlerimizi alıyor’ diye. Oysa kamplarda bazı iş kolları yoktu, bazı dükkânlar zaten kapalıydı. Hal böyleyken çarşıda işimizi elimizden nasıl alsınlar?”

“Suriyeliler iş alanında çalışkandırlar. Evlerinde oturamazlar; dışarıda ya gezerler ya da çalışırlar. Özellikle ticarette çok becerikli olduklarını inkâr edemeyiz. Zaten Arap dünyasında ticari maharetleriyle ve bilinçleriyle, tüccar bir millet olmalarıyla meşhurdurlar. Kamplarda çok fazla dükkân açtılar. Filistinliler olarak bizim de kamplarda dükkânlarımız var. Ama biz hep kamp dışında çalışmaya odaklanarak büyütüldük. Ben hayatımda tek bir gün bile kamp içinde çalışmadım.”

Filistinliler ile Suriyelileri kıyaslar mısınız, hanginiz hangi alanda daha iyisiniz diye sorduğumda Filistinliler şunu söylediler:

“Filistinliler Arap dünyasının en eğitimlisidir, aklımız ilimdedir. Eğitimde belli bir seviyeye ulaşmadan ailemiz çalışmamıza asla izin vermez. Mezuniyetten sonra da kendi ihtisas alanımızda iş ararız. Doktorluk, mühendislik gibi alanlarda çok başarılıyızdır. Suriyeliler ise küçüklükten itibaren çalışmalıyım, iş hayatına atılmalıyım fikriyle büyürler. İyi bir okul eğitimi alma gibi bir takıntıları yoktur; o yüzden eğitim seviyeleri bizden daha düşüktür, ama ticarette daha başarılıdırlar. Daha 7-8 yaşlarında çalışma hayatına girerler, erkenden tecrübe kazanırlar ve 15 yaşına geldiklerinde başarılı bir tüccar olup çıkarlar. Biz bu alanda onlarla yarışamayız. Tabii yanlış anlaşılmasın, onların da bizim gibi birçok eğitimli, iyi yetişmiş insanı var.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder