4 Temmuz 2023 Salı

Z.T.KOR: LÜBNAN/ARSAL’DAKİ SURİYELİ MÜLTECİLERLE RÖPORTAJLAR


LÜBNAN/ARSAL’DAKİ SURİYELİ MÜLTECİLERLE RÖPORTAJLAR

Zahide Tuba Kor

NOT: Blogda yer alan 900’e yakın içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Blogdaki şahsıma ait bütün yazı, tercüme, fotoğraf ve infografikleri kaynak göstermek şartıyla kullanabilirsiniz.

 

17-22 Mayıs 2023 tarihindeki Lübnan seyahatimin bir gününü (19 Mayıs) Suriyeli mültecilere ayırdım. Ve yıllardır çok merak ettiğim, Lübnan’ın doğusundaki Baalbek vilayetine bağlı, Suriye sınırına yakın Arsal ilçesini ziyaret ettim. Her yerin kontrol noktalarıyla ve güvenlik güçleriyle dolu olduğu Lübnan’da bu ilçeye ancak bakanlıktan özel izinle girilebiliyor. İlçe aslında küçük; ama yerli nüfusu Sünni olduğundan kapasitesinin kat kat üstünde yoğun bir mülteci nüfus barındırıyor. Buradaki mültecilerin çoğu, sınırın öte tarafında Suriye’nin Kusayr-Kalamun bölgesinden olup Hizbullah’ın Esed rejimi ile birlikte 2013-2014’te açtığı savaş yüzünden ilçeye sığınanlar.

İlçenin her yeri çadırlarla dolu; toplamda irili ufaklı 170 kadar çadır kamp olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan birinde 200 Suriyeli aileye gıda kolisi dağıttık. Her kampta olduğu gibi sevimli çocuklar peşimizi bırakmadılar, bol bol fotoğraf çekildik. Ardından birkaç aileyi çadırında ziyaret ettik. Bazı yerlerde çadırlar arasındaki mesafenin tek kişinin geçebileceği kadar dar olması dikkatimi çekti; bu kadar iç içe çadırlar, adeta çadır tarlası görünümündeki Suriye’nin kuzeyindeki Azez ilçesinde bile yoktu.

***

4 çocuklu kanser hastası yaşlı bir hanımefendinin çadırını ziyaret ettim. 2013’te Kusayr’dan gelip bu kampa yerleşmiş. Bir kızı aynı kampta yaşıyormuş, diğerleri başka kamplarda.

Savaşta ve göç sırasında neler yaşadınız diye sordum: “Başımıza sayısız bomba yağıyordu. Çok korkuyorduk. Kusayr’da savaş başlayınca önce çocuklarımla Suriye’nin Ara bölgesine kaçtık. Ama birkaç gün sonra orası da bombalanmaya başlayınca bir adam sayesinde sınırı geçip Arsal’a sığındık. Kusayr’dan kaçarken yolda eşimi kaybettim, aradım ama bulamadım. O günden beri hakkında hiçbir bilgi de alamadım. Savaşta öldü herhalde.”

Kanser tedavisi olup olmadığını sordum: “Kanser ilacı 25 milyon Lübnan lirası (270 dolar). Bir kereliğine bu ilacı aldım. Ama çok pahalı olduğundan artık tedavi göremiyorum.”

***

Ardından savaşta yaralanıp sakat kalan 30’lu yaşlarında Kusayrlı bir beyefendiyi ziyaret ettim. Eşiyle birlikte çadırda yaşıyordu, çocuğu yoktu. Kendi ailesi Lübnan’ın başka bir yerinde yaşıyormuş.

Savaşta ve göç yolunda neler yaşadınız?

“Savaş başladığında durum herkes için çok kötüydü. Üzerimizde her türlü silah kullanıldı. Savaşta evim bombalandı, belimden yaralandım. 4 ay dümdüz yattım. Tedavi gördükçe daha iyi hale geldim ve 2013’te ilk fırsatta Suriye’den ayrıldım. Ancak göç yolunda tekrar bombardıman altında kalınca bu sefer sağ bacağımdan yaralandım. Artık yürüyemiyorum ve çalışamıyorum.”

Arsal’da ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?

“Çok şükür, burada uçak ve bombardıman yok, güvendeyiz. En azından geceleri uyuyabiliyoruz. Ama tabii ki sıkıntılarımız var, özellikle da maddi sıkıntılar. Aslında başlangıçta Lübnan’da ekonomi iyiydi; ama son yıllarda çok kötüleşti. Şu an Suriye’de fiziki savaş, Lübnan’da ise iktisadi savaş var… Burada her çadır kuran arazi sahibine ayda 10 dolar ödemek zorunda. Eskiden 5 dolar ödüyorduk. Ben çalışamadığımdan bu parayı ödeyebilecek durumda değilim.”

Ödeyemezseniz ne olacak?

“Arazi sahibi, 25 Mayıs’a kadar bu ayın kirasını ödeyemezsem 5-6 gün daha göz yumacak; bu süreçte yine para bulamazsam beni arazisinden kovacak. Çadırı başka yere taşınacağım. Ne yapayım? Allah’ın merhametine ve yardımına sığınıyoruz; gidecek bir yerimiz ve yapacak bir şeyimiz yok.”

Suriye’den buraya yanınızda bir birikimle gelmişsinizdir. Geçmişte Suriye ucuz, Lübnan ise pahalı bir ülkeydi. Birikiminiz ne kadar yetti?

“İlk geldiğimde Arsal’da bir dairenin tek bir odasını aylık 100 dolara kiralamıştım; ne banyosu ne mutfağı ne de elektriği vardı. Suriye’den yanımda getirdiğim para sadece bir sene yetti; sonra elde avuçta bir şey kalmadı. Sakatlandığım için çalışma imkânım zaten yoktu. Yardımlara bağımlı yaşıyoruz.”

Kötü muameleyle hiç karşılaştınız mı?

“İnsanların kötü muamelesiyle karşılaşmadım. Ama hükümet Suriyelilerin bir yerden bir yere gidişine birçok kısıtlama koydu. Her yerde kontrol noktası olduğunu yollarda görmüşsünüzdür. Her bir kontrol noktasında tekrar tekrar sorgulanıyoruz. Bazılarımızın geçişine izin veriliyor, bazılarına verilmiyor.”

Lübnan hükümeti Suriyelileri geri yollama niyetinde. Ne düşünüyorsunuz?

“Önünde sonunda dönmek zorundayız vatanımıza. Yapacak bir şey yok.”

***

Ziyaretlerin ardından kamp görevlisine çadır kirası meselesini sorduk. Cevabı ilginçti: “Bu kampta 70 çadır var. Karşıdaki kampta da aynı. Bu araziler bir amca ile amcaoğluna ait. Eğer bu iki arazinin kirasını bir yardım derneği toplu olarak öderse her biri için YILLIK 2000’er dolar, yani toplamda 4000 dolar kira alıyorlar. Ama ödemezse her çadırdan AYLIK 10 dolar kira istiyorlar.” Yani her kamp için yılda 8400’er dolardan toplamda 16.800 dolar…


***

Arsal’da yaptığım röportajlara bir ara verip 21 Mayıs’ta Beyrut’ta genellikle Şiilerin gittiği lüks bir lokantada garsonluk yapan, Deyrezzorlu ve 3 çocuklu bir Suriyeliyle yaptığım röportajı paylaşmak istiyorum. Filistinli ve Suriyelilerin hikâyelerini dinlemek ve yardım dağıtmak için Türkiye’den kalkıp Lübnan’a gelmiş olmamdan çok etkilendi. Hikâyesini uzun uzun anlatmak istediği her halinden belliydi; ama etraftaki hem Şii lokanta görevlilerinden hem de müşterilerden çok da korkuyordu. Lokantada kaldığımız süre boyunca yanımıza sürekli gelip gitti, her seferinde sorularıma biraz cevap verip uzaklaştı. Zaman zaman konuşurken gözleri doldu. Korkudan sorularıma ayrıntılı cevap veremedi. Çünkü lokanta şeflerinin gözü onun ve bizim üzerimizdeydi.

Savaşta neler yaşadınız?

“Savaş tam bir trajediydi; sürekli bombardıman vardı, sürekli korku ve dehşeti yaşıyorduk. Savaş altında hayat çok zordu. Başımıza ne gelecek bilmeden yaşamaya çalışıyorduk. Uçakların bombardımanında evi yerle bir olan teyze oğlum öldü; kendisi sivildi. Kendi evimiz kısmen zarar gördü, ama ayakta. Amcamın ve bir kızının evi tamamen yıkıldı.”

Lübnan’da hayatınız nasıl, ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?

“Hayatım ne iyi ne de kötü. Bazı insanların ırkçı muamelesi bir sıkıntı. ‘Ülkenize geri dönün’, ‘İşimizi alıyorsunuz’ falan diyorlar. Çok üzülüyoruz tabii. Ama çocuklarımızın geleceği için susuyoruz, her söyleneni sineye çekip sabrediyoruz. Burada hayatımız hiç kolay değil. Ev kiram 80 dolar, maaşım ise 65 dolar. Ama burada hayat ne kadar zor olursa olsun Suriye’dekinden daha iyi. Suriye’de yaşamak şu an ne kadar zor tahayyül dahi edemezsiniz; en temel ihtiyaçlar dahi karşılanamıyor. İş yok, gıda yok, elektrik yok, yakacak yok ve hayat anormal pahalı.”

Her Suriyeli aile darmadağınık oldu, farklı yerlere göçtü. Sizin aileniz nerelere dağıldı?

“Ben Lübnan’dayım. Bir kardeşim Türkiye’de, diğeri Irak’ta; daha evvel Lübnan’da olan bir kardeşim de memleketimiz Deyrezzor’a geri döndü. Uzak akrabalarım da Fırat’ın doğusuna, Rakka’ya, Türkiye’ye ve Lübnan’a dağılmış durumda.”

Deyrezzor’daki ailenizin durumu nasıl?

“Deyrezzor ikiye bölünmüş durumda; Fırat’ın doğusundaki kısım Kürtlerin ve ABD’nin, batısındaki kısım rejimin, İran’ın ve Rusya’nın kontrolünde. Ailem batı tarafta yaşıyor. Doğu tarafta yaşayanların hayatı ve geçimi batıdakilere kıyasla daha iyi. Doğu tarafta emniyet, hürriyet, iş imkânı, insani yardım, elektrik ve su var; her türlü mal da daha ucuz. Rejim tarafında hem pahalılık ve yokluk var ham de insanlar hakkında sürekli güvenlik soruşturması açılıyor. Üç bölgeye ayrılan Suriye’de en zor hayat rejimin kontrolündeki bölgede. Fırat’ın doğusundakiler ve kuzeyde Türkiye’nin kontrolündekiler eğitim ve sağlık hizmetleri, temel ihtiyaçlara erişim bakımından daha iyi durumdalar.”

Lübnan halkı ve hükümeti artık Suriyelileri istemiyor; ne düşünüyorsunuz?

“Alternatifimiz yok ki. Geri dönmemiz için baskı ve tacizler var. Annem ve bir kız kardeşim geri döndü. Ama ben dönersem zorla askere alınacağım. Lübnan’dan ayrılıp üçüncü bir ülkeye gidebilmek için BMMYK’ya başvurdum, hala cevap bekliyorum. Hangi ülke beni kabul ederse oraya gitmeye hazırım.”

***

Suriye’nin Lübnan sınırına yakın ilçesi Yebrud’dan bir gençle uzun bir röportaj yaptım.

Suriye’de ne yaşadınız da Lübnan’a göç etmek zorunda kaldınız?

“Memleketim Yebrud’da olaylar 2011’in Haziran’ında başladı. Gençler olarak gösteriler katılmamız kaçınılmazdı. Çünkü rejimin safında olursak kendi halkımızı öldürmek zorunda kalacaktık. Çok zor bir dönemdi. Yebrud’dan ayrılmamızın ana sebebi, rejimin Hizbullah ve İran’a bağlı kuvvetler eşliğinde ilçeye düzenlediği baskındı. Bu baskına savaş uçaklarının attığı varil ve misket bombaları ile top atışları eşlik etti. Merkezî konumdaki Yebrud ilçesi Kalamun bölgesindeki ilk engeldi. 2014 itibarıyla ilçede yaşayan bütün aileler ayrılmak zorunda kaldı. Tabii önceki 3 yıl boyunca ilçe hemen her gün bombalandı. Yebrudluların başkent Şam’a ve rejim kontrolündeki herhangi bir yere gidebilmesi kontrol noktaları ve tutuklamalar nedeniyle mümkün değildi.

2013 yılı sonunda ağabeyim, rejimin bombaladığı bir noktaya yaralılara yardım için koştuğunda aynı yerin ikinci defa bombalanması sonucu şehit düştü [Rejim uçaklarının 10 dakika arayla çifte bombardımanları çok yaygındı; ilk bombalamanın ardından olay mahalline insanlara yardıma koşanlardan yaralananlar veya hayatını kaybedenler çok oldu]. 2014 başında ilçede yaşayanların rejime karşı silaha başvurmaktan başka bir çaresi kalmadı; yoksa rejim herkesi öldürüp geçecekti. İlçeyi savunmaya çalışan küçük kardeşim de rejimin saldırısında şehit düştü. Ben ve diğer ağabeyim sahra hastanelerinde yaralıları tedavi etmekle görevliydik. Çok basit tıbbi aletlerle hastaları tedavi etmeye ve ameliyat yapmaya çalışıyorduk. Bizi aşan vakaları Lübnan’ın Arsal ilçesine tedavi için yolluyorduk. Bazı yaralıları Uluslararası Kızılhaç örgütü ve diğer Lübnanlı tıbbi kuruluşlar tedavi için Arsal’dan Lübnan’ın diğer şehirlerine naklettiklerinde Hizbullah bu yaralıları kaçırdı ve kendi hastanelerinde katletti.”

Hizbullah’ın Lübnan hastanelerinden kaçırıp öldürdüğü yaralı sayısı takriben kaçtır? Ve bunlar savaşçı mıydı?

“Sadece benim isim isim bildiğim vaka sayısı 15. Bilmediğim kim bilir ne kadar çok vardır. Bunların tamamı Suriyeli sivillerdi, savaşçı falan değillerdi.”

Savaşçı değillerse örgütün sivil yaralıları öldürmekteki gayesi neydi?

“İntikam almaktı. Hizbullah hastanelerinde öldürülenlerden biri mesela 12 yaşında bir çocuktu. Bir de yaralı olarak alınıp Hizbullah hastanelerinde tedavi edildikten sonra Lübnan hapishanelerine atılanlar var. Tanıdığım bir çocuk 6 sene Lübnan’da hapis yattı ve 18 yaşında serbest kaldı.”

Göç hikâyenizi de dinlemek isterim.

“Yebrud’dan Arsal’a arabayla giderken yanımda annem ve iki kız kardeşimin yanı sıra yaralılar vardı. Yolda tam 3 defa rejimin savaş uçaklarının bombardımanına maruz kaldık. Gözümüzün önünde şehit düşenler oldu; kimisini yaralı kurtarıp Arsal’a tedaviye götürdük. Ama Arsal’a ulaştığımızda sığınabileceğimiz hiçbir yer yoktu. Bazı hayır kuruluşları çadır kamplar kurmaya başladı, Suriye kökenli bazı Arsallılar evlerinden yardımlar getirmeye veya evlerinin bazı odalarını bize vermeye başladılar.

Bu arada Arsal da 2014’te kısa ama şiddetli bir savaşa maruz kaldı. İlçenin Suriye tarafında IŞİD, Lübnan tarafında Hizbullah vardı. Bu savaşta Lübnan ordusu kendisini savunmak zorunda kaldı. IŞİD ilçeye ve mülteci kamplarına girdi. Bunun üzerine kamplar bombalanmaya başlandı. Hem Arsallılardan hem de Suriyeli mültecilerden hayatını kaybedenler oldu.”

IŞİD’in Arsal’da ne işi vardı? Ve o savaşta neler yaşandı?

“Muhtemelen dış güçlerin bir işiydi bu. Hizbullah’ın Sünnilerin yaşadığı bir ilçe olan Arsal’a girmek için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Suriye’nin Kalamun bölgesini tamamen kontrol altına aldıktan sonra hedefi Arsal’daki Suriyeli mülteciler olmuştu. Düşünün, mülteci kamplarını içindeki kadınlara, çocuklara ve yaşlılara aldırmadan vurdular. Ben yaralıları tedavi etmekle meşgul olduğum için biliyorum, yaralı sayısı 1000’i geçti. Ölü sayısı 40 olabilir. Hizbullah ilçeyi kontrolü altına almayı hedeflese de hem Uluslararası Müslüman Âlimler Heyetinin ve Lübnan Âlimler Heyetinin hem de uluslararası güçlerin devreye girmesiyle savaş 5 günde bitti. Bundan sonra Arsal’a yönelik baskı ve şiddet iyice arttı. Güvenlik güçlerinin mültecilere baskısı, saldırıları ve tutuklamaları yıllarca sürdü. Bahane IŞİD, Nusra Cephesi gibi örgütlere mensubiyetti. Gerçek hedef ise ilçeyi ve mültecileri tamamen kontrol altında tutmaktı.”

Peki, bu bahanede kısmen de olsa bir gerçeklik payı var mıydı?

“Hayır, kesinlikle yoktu. Çünkü insanları tamamen rastgele tutukladılar; IŞİD, Nusra Cephesi ve benzer örgütlerle hiçbir alakaları yoktu. 2018-2019’a kadar Suriyeli mültecilere büyük zulümler yaptılar. O kadar çok tutuklama oldu ki Lübnan hapishaneleri Suriyeli mültecilerle doldu. Arsal özellikle Lübnan devleti için kara bir noktaydı. 2014-2015’te ilçedeki mülteci sayısı 130.000’i aşmıştı, yani mülteci sayısı yerli nüfusun iki katıydı. Tutuklamalar ve emniyetin baskıları arttı. Kontrol noktaları yüzünden Suriyeliler çalışmak için Arsal’dan çıkıp başka bir yere gidemediler. 2019’dan sonra güvenlik kontrolleri yumuşatılınca Suriyeliler ilçe dışında çalışabilmeye başladılar. Ama tutuklamalar kesilmedi. Lübnan devleti mültecileri Suriye Devrimi’ne katılımına göre tutuklayıp yargılıyor. Devrime katılanlar veya destek verenler ÖSO üyeliğinden bir yıl hapse atılabiliyorlar. ÖSO üyesi olmasa bile böyle bir suçlama tutuklanma için yeterli oluyor.”

Lübnan yönetimi artık Suriyelileri istemiyor ve geri dönmeye zorluyor, öyle değil mi?

“Baskılar yıllardır sürüyordu; ama 2023 itibarıyla iyice arttı. Her defasında baskıyı artırma sebepleri mültecileri geri dönmeye veya ülkeyi terke zorlamaktı. Dükkân açıp çalışmalarını engelleme, yasal ikamet hakkı vermeme, tutuklama gibi iktisadi ve maddi-manevi baskılar uygulanıyor. Şunu hiç unutmayın: Rejim bölgesine geri dönmek tutuklanma, zorunlu askerliğe alınma, devrime destek vermiş her gencin ve her Suriyelinin bu suçlu rejim tarafından katledilmesi demektir.”

Suriye’ye geri dönüp de tutuklanan veya öldürülen tanıdıklarınız var mı?

“Hem de çok var. Kimisi geri döndükten sonra tutuklandı, kimisi doğrudan hapse atılıp işkenceyle öldürüldü, kimisi de kayıp olup ölü mü diri mi bilinmiyor.”

Peki, geri dönenler arasından bu bahsettiğiniz muamelelere maruz kalmayan ve normal bir hayat yaşayabilen gençler yok mu?

“Gençlerden geri dönen herkes doğrudan askere alınıyor. Askerlik en az 2,5 sene; bazıları geçtiğimiz yıllarda 9-10 yıl askerde kaldı. Sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlılar güven içinde geri dönebilirler; onların da tamamı değil, bir kısmı. Şunu hiç unutmayın; Suriye’ye geri dönen hiç kimsenin emniyeti garanti altında değil. Geri dönüş için iki hükümet arasında bazı anlaşmalar imzalansa da bunun garantisini ne rejim ne de Lübnan hükümeti veriyor. Uluslararası garanti de yok. Uluslararası mülteci hukuku Lübnan yönetimi için bağlayıcı olmadığından ülkesinde mülteci olduğunu kabul etmiyor, bizi ‘yerinden edilmiş’ sayıyor. Öte yandan bize mülteci statüsü vermese de uluslararası hukuk gereği Lübnan yönetimi topraklarına girenleri korumakla yükümlü. Biz Lübnan’a dağlardan kaçak yollardan değil, ordunun kontrol noktalarından girdik; ama tabii burası resmî sınır kapısı da değildi. Lübnan ordusunun kontrol noktasından girdiğimiz halde ülkeye gizlice girdiğimizi ileri sürüp böyle muamelede bulundular.

2023’te çok büyük bir baskı kampanyası başladı. Mültecilerin ticari işletmelerde çalışmasına çok ciddi kısıtlamalar getirildi. Çalışma belgesi, işyeri ruhsatı, çalışan izin belgeleri ve Lübnan’da ikamet belgesi talep ediliyor ki bunların maliyeti bazen kişi başı 3000 doları geçiyor. Lübnan şartlarında bu o kadar yüksek bir para ki hiçbir mülteci bunu karşılayabilecek durumda değil. Genel olarak dükkânların kapatılması, kayıtlı veya kimlik belgesi olmayanların, kimlik belgesi olup süresi dolanların takibatı şeklinde baskılar başladı.”

Peki, belgelerin geçerlilik süresi ne kadar?

“Lübnanlı bir kefili olanlar için bir sene olup her sene belgeleri yenilemeleri lazım. Kefili olmayanlara 2-3 seneliğine Lübnan’da kalma imkânı sağlansa da ikamet izninin her 6 ayda bir -Katar devletinin finansmanıyla- yenilenmesi gerekiyor. Ama 2019’dan bu yana güvenlik birimlerine gidip ikameti yenilemek iyice zorlaştırıldı. Bir de -herkes için olmamakla birlikte- seyahat zorunluluğu getirilmeye başlandı. Yani kimlik belgesini yenilemek isteyenlerin ülke dışına çıkıp dönmesi gerekiyor. Lübnan’daki Suriyeliler çok pahalı (1000 küsur dolar) olduğundan Suriye pasaportu çıkarttıramıyorlar. Seyahat edilecek ülkede ikamet izni gerektiğinden Suriyeliler hiçbir ülkeye gidemezler. Kısaca şu an Lübnan’da kimlik çıkarttırabilmek, dolayısıyla yasal bir şekilde çalışabilmek zor.

Bazı tutuklamalar da oluyor. En büyük tehlike altındakiler, ordudan firar etmiş rejim tarafından aranan subaylar ve askerler. Mesela tutuklanıp Lübnan hapishanelerinden birinde tutulan ve hakkında Suriye’ye yollama kararı çıkartılan rejimle yollarını ayırmış bir subay var.”

Lübnan’da Suriye ordusundan ayrılmış çok sayıda rütbeli subay ve er var mı?

“Çok var, hem subay hem de er düzeyinde. Aslında hemen herkes tehlike altında. Ben ne askerdim ne de subay; ama ülkeme döndüğüm anda zorla askere alınacağım. Suriye’de zorunlu askerlik gençlerin öldürülmesi demektir.

Lübnan, Suriyeli mültecilerden bolca istifade etse de bizi istemiyor. Arsal biz gelene kadar tamamen unutulup kaderine terk edilmiş kıyıda bir ilçeydi. Sermaye sahibi mülteciler buraya paralarıyla gelip üretim tesisleri açtılar. Arsal’daki ticari işletmelerin ve üretim tesislerinin yüzde 80’i Suriyeli mültecilere ait. Ancak şu an Lübnan genelinde, özellikle de Arsal’da mültecilerin geri dönüşü için büyük bir baskı var. Mülteciler olarak büyük bir korku yaşıyoruz; tutuklanma, kovulma veya çalışmamızın yasaklanması suretiyle geri dönmeye zorlanma endişesi içindeyiz. Uluslararası himaye -veya en azından Arap ülkelerinin himayesi- olmadan mültecilerin güvenli bir şekilde ülkelerine dönebilmesi mümkün değil.”

Suriye’ye zorla yollanan mültecilerin sayısı takriben ne kadardır?

“400’ü geçmez. Çünkü mültecileri zorla geri yollamak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya yol açacak uluslararası hukuku ihlal eden bir suçtur. Hatta Başbakan Necip Mikati, açıkça ‘Mültecileri zorla yollayabilmemiz mümkün değil, bu bizi uluslararası mahkemeye sevk eder’ dedi. Zorla göndermek suç olduğundan baskı yaparak, hayatı çekilmez kılarak bizi kendi irademizle gitmeye zorluyorlar.”

Baskıyla gitmeye zorlanan çok mu?

“Kesinlikle çok. Mesela ticari bir işletme sahibiyim diyelim. Güvenlik güçleri işyerimi kapattığında, başka bir yerde de çalışıp ailemin geçimini sağlayamazsam ne yapacağım? Kimlik belgesi olmayanlar -ki devlet çıkartmıyor- sürekli tutuklanma tehlikesi altında yaşıyorlar. Bu durumdakilerin bir kısmı, boş boş oturup evladımın rızkını kazanamadan, sürekli korku ve yarın endişesi içinde Lübnan’da yaşamaktansa Suriye’de ölmek daha iyidir diye düşünüyor. Veya ölüm ihtimaline rağmen bota atlayıp Akdeniz’e açılıyor.

En önemlisi, Suriyelilerin Lübnan’da doğan çocukları Lübnan makamlarınca kayıt altına alınmıyor, anne-babaları evliliklerini Lübnan mahkemelerinde resmen tescil ettirseler bile. Lübnan’da doğan çocukları sadece BMMYK kayıt altına alıyor. Burada doğmuş 100-200 bin kadar Suriyeli çocuk resmen kayıtlı ve kimlikli olmadığından birçoğu okula gidemiyor. Lübnan hükümeti bu çocuklara devlet okullarında ücretsiz eğitim hakkı tanımıyor. Özel okullar da çok pahalı. Suriyeli ve Lübnanlılara ait eğitim odaklı derneklerin bu büyük ihtiyacı karşılayabilmesi mümkün değil. Bu durumdaki öğrencilerin ancak %30’una destek çıkabilirler; geri kalan çocuklar eğitimden mahrumlar. Bu oran da ilk ve orta dereceli okullar için geçerli. Üniversiteye gelince, gençlerin ancak %5’i üniversite eğitimi alabiliyor. Suriye’deyken İnşaat Mühendisliği öğrencisi olan ağabeyim de, ben de üniversite harçları çok yüksek olduğundan Lübnan’da eğitimimizi tamamlayamadık. Bizim gibi o kadar çok genç geleceğini yitirdi ki.

Diğer konu da mültecilerin doğru düzgün tedavi imkânının olmaması. Lübnan hastanelerinde hayatını kaybeden o kadar çok Suriyeli hasta var ki. Devlet tarafından düzgün bir şekilde finanse edilen devlet hastanesi zaten yok; olanlar da Lübnanlılar için. Suriyeliler son derece pahalı olan özel hastanelere gitmek zorundalar.”

BM’nin sağlık desteği veya STK’ların hastaneleri yok mu?

“BM ameliyat masraflarının eskiden %75’ini ödüyordu, şimdi %50’ye düşürdü. Bu arada özel kuruluşlarca ve uluslararası insani yardım kuruluşlarınca finanse edilen klinikler de var. Yakın zamanda Lübnan devleti kliniklerde çalışan bütün Suriyelilerin işten çıkartılması kararı aldı. Kısaca hem eğitim ve sağlık alanında hem de güvenlik bakımından mültecilerin durumu değişken; özellikle de kimliği olmayanların. Toplumsal açıdan mültecilerin büyük bir kısmı umutsuzluk, çaresizlik ve hayal kırıklığı içinde. Ya savaşta rejim tarafından katledilen evlatlarını, yakınlarını, sevdiklerini unutup rejimin kontrolündeki bölgelere geri dönecekler ya da Lübnan’da başlarına gelen bütün musibetlere sabredip kalacaklar. Mesela Lübnan’da başımıza her ne gelirse gelsin ben ve ailem burada kalmak zorundayız, rejim bölgesine dönebilmemiz imkânsız. İki kötü seçenekten birini kabullenmekten başka çaremiz yok.”

Arsal’da mültecilerin hayatı nasıl geçiyor?

“Lübnan’ın bazı kesimleri Suriyeli mültecilere destek verse de genel olarak ırkçılığa, homurdanmalara, fiziki ve psikolojik saldırılara maruz kalıyoruz. Tabii Suriye’nin Kalamun bölgesine coğrafi bakımından daha yakın olduğundan Arsal’da bu daha az. Ama maalesef Lübnan halkı genel olarak ırkçı. Lübnan’ın başına her ne gelse bizi sorumlu tutuyorlar; ekonomik krizlerinden, siyasi yanlışlarından, kendi yaptıklarından bile. Bizi sorumlu tutmaları tamamen haksız ve yanlış. BM ve bağlı kuruluşlar, sadece Suriyelilere değil, Lübnanlılara da yardım yapıyor. Hatta Lübnan hükümeti ve belediyeleri sürekli dış yardım alıyor. Keza bütün Lübnan hastaneleri BM’den finansman alıyor. Ama kendilerine gelen dış yardımların büyülüğünü unutup bizimkini dillerine doluyorlar.”

***


Son olarak, Kusayrlı 50’li yaşlarında bir beyefendi ile yaptığım röportajı paylaşıyorum.

Suriye’de ne yaşadınız da Lübnan’a göçtünüz?

“Yaşadığım ilçe Kusayr rejimin ve Hizbullah’ın kontrolüne geçerken Lübnan’a sığındım. Çünkü ilçemizi 25 gün boyunca kesintisiz bombaladılar. Geçmişte devlet memuruydum. Ama 2012’de rejim tarafından ‘terörü destekleme’ gibi bir yığın suçlamayla tutuklanıp 3 ay hapis yattım. Ardından serbest bırakılsam da gözaltına alınmış olduğumdan işten çıkartıldım. 2013’e kadar memleketimde yaşamaya devam ettim.”

Rüşvetle hapisten kurtulanlardan mısınız?

“Evet. Avukatım ödeme yapmış ama ben ne kadar olduğunu bilmiyorum. Çünkü avukatım dayımdı. Beni hapisten çıkardıktan sonra kendisi de tutuklandı ve akıbeti konusunda bugüne kadar hiçbir haber alabilmiş değiliz, ölü mü diri mi bilmiyoruz.”

On yıldır Lübnan’da hayatınız nasıl geçti?

“Çok zorluklar yaşadık. Geçim sıkıntısı, işsizlik, yardımların azlığı, ikamet problemi, güvenlik endişesi, tutuklanma korkusu… Kısaca başımıza ne gelecek diye sürekli bir gerginlik içindeydik. 2014’te Arsal’a açılan savaşı da yaşadık.”

Lübnan yönetimi Suriyelileri geri göndermek istiyor. Buna zorlanırsanız ne yapacaksınız?

“Geri dönüş fikrine karşıyım, çünkü hapse girip çıktığım için arananlar listesindeyim. Rejim kontrolündeki bölgeye dönebilmem mümkün değil.”

Tanıdıklarınızdan dönenler var mı?

“Geri dönüş için kayıt olanlar güvenlik kontrolünden geçiriliyorlar. Arkadaşlarımdan haklarında herhangi bir itham olmayanlar döndüler ve Suriye’de yaşıyorlar.”

Eğer geri dönmeniz için baskı artarsa ne yapacaksınız?

“Bilmiyorum ki. Üçüncü bir ülkeye gitmeyi düşünürüm ama bunun maddi külfetini karşılayabilmem çok zor. Elimde avucumda birikimim kalmadı. Başımıza ne gelecek bilmiyoruz.”

Kamplarda ve kamp dışında evlerde yaşayan mültecilerin hayatını kıyaslar mısınız?

“Kamp dışında yaşayanların durumu ahlak, eğitim ve sosyal hayat bakımından kamplarda yaşayanlardan çok daha iyi. Kamplarda çadırlar dip dibe; mahremiyet diye bir şey yok. Toprak sahiplerinin çadırlardakilere kira baskısı var. Gelen yardımlar sosyal sorunların çözümü noktasında çok önemliydi, ama artık yardımlar iyice azaldı.”

Çadır kiralarının aylık 5-10 dolar olduğunu öğrendim. Evlerin kirası ne kadar? Ve kiracılar bu parayı nasıl ödeyebiliyorlar.

“30 ila 70 dolar arasında değişiyor. Kendisi çalışıp kirasını çıkaranlar var. Körfez’deki, Türkiye’deki veya Avrupa’daki akrabalarından gelen yardımlar sayesinde kirayı ödeyenler mevcut. Ödeyemeyenler de evden çıkıp kendilerine çadır kuruyorlar.”

Lübnanlıların Suriyeli mültecilere yönelttikleri birçok eleştiri var. Bu eleştirilerde kısmen haklılık payı olabilir mi?

“Mesela yardım kuruluşlarının bize dolarla yardım yaptığı söylentisi var; hâlbuki Lübnan lirasıyla yardım alıyoruz. Sırtlarında bir yük olduğumuzu söylüyorlar; ama biz alnımızın teriyle çalışıp ailemizin rızkını kazanma derdindeyiz. Sırtımızı kimseye dayamıyoruz; ama çalışmamız, devletin aldığı çeşitli kararlarla engelleniyor. Suriyeliler hangi alana el atsalar işe uygun performans göstermeleriyle ve icat yapmalarıyla meşhurdurlar. Ama Lübnanlılar öyle değil; tembelleri, iş beğenmeyenleri çok. Lübnan ekonomisi geçmişte turizme dayanıyordu; Suriyeliler gelip burada fabrikalar, atölyeler, ticari işletmeler kurup ekonomiyi canlandırdılar. Bu sefer Suriyeliler ekonomimizi ve toplumsal hayatımızı kontrol altına almaya başladı diye yaygara kopardılar.

Suriye halkı toplumsal açıdan Lübnanlılardan farklı. İki toplum arasındaki sürtüşme noktalarından biri Lübnanlıların Suriyeli kadınlarla evlenmeleri. Suriyelilerin Lübnanlıların hayat tarzını değiştireceği korkusunu taşıyorlar. Fiilen bazı bölgelerde, özellikle köylerde değişimler oldu. Mesela Arsal ilçesi İslami açıdan değişti; hafızlık ve hadis eğitim merkezleri açıldı, İslami bir canlanma yaşandı.

En büyük korku ise bizimle hiç alakası olmayan siyasi meseleler. On sene sonra bu Suriyeliler ya Lübnan vatandaşlığı alırsa ve demografimizi değiştirirse diye bir korku var, özellikle de Hristiyanlarda. Bunlar Suriyelilerin kendi tartışması değil. Biz Suriyelilerin tek düşüncesi, vatanımıza özgür ve onurlu bir şekilde nasıl dönebiliriz, o kadar. Bizim Lübnan vatandaşlığı alma gibi bir düşüncemiz yok ki. Ama bunlar Lübnanlıların takıntısı olmuş konular.”

Lübnanlılara neden Suriyelilerden nefret ediyorsunuz diye sorduğumda ‘Onlar geri kalmış’ diyorlar. Bu konuda ne dersiniz?

“Lübnanlılarla bir şey yapabilmek hakikaten zor, onların ne denli kaba saba iş yaptıklarını yaşayıp gördük. Mesela ev sahibi kiracısına gelip ‘Bugün evimden çıkmanı istiyorum’ diyor. Kiracı ‘Şimdi nereye gideceğim? Yarın çıkayım’ dediğinde ‘Hayır, bugün dedim, bugün çıkacaksın’ diye bastırıyorlar. Buradan tartışma veya kavga çıktığında bu sefer bize ‘Siz zaten geri kalmışsınız’ diyorlar. Kabalıklarına tahammül etmek inanın çok zor oluyor.

Memleketimiz Kalamun ve Kusayr bölgesinde eğitim seviyesi yüksektir. Ama Lübnanlılar bize geri kalmış sözünü ilmî bakımdan demiyorlar; örf-âdetlerdeki farklılığı kastediyorlar. Mesela biz kadın-erkek el sıkışmayız; ama Lübnanlılarda bu gayet normal. O yüzden elini uzatan Lübnanlı bir kadınla tokalaşmadığımızda bize hemen geri kalmış diyorlar. Yine mesela bizde kadınlar sigara içmezler; ama Lübnan’da içiyorlar ve Suriyeli kadınların içmemesini geri kalmışlık olarak görüyorlar. Tabii biz Lübnanlılardan daha mütedeyyin veya muhafazakâr bir toplumuz. Lübnanlılar -dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi- mütedeyyinliği geri kalmışlık olarak görüyorlar.”

2019’da görüştüğüm, 2015’te Lübnan’dan Türkiye’ye göçmüş Suriyeli bir öğretmen hanım bana ‘Lübnan’dan Türkiye’ye gelmek cehennemden cennete girmek gibiydi’ demişti…

“Yüzde 100 aynen dediği gibi.”

Lübnan niçin Suriyeli mülteciler için bir cehennem?

“Biz Türkiye’ye hiç gitmedik, sizdeki durumu bilmiyoruz; ama burada cehennemde yaşadığımız kesin. Lübnanlıların bize karşı davranışlarından tutun güvenlik birimlerinin baskısına ve iktisadi baskılara kadar her şey hayatımızı cehenneme çeviriyor. Hangi işe başvursak ismimizi hemen rejime yolluyorlar. Korkuyoruz tabii ki. Yine burada üniversiteye gidebilmek ve eğitimi tamamlayabilmek neredeyse imkânsız. Bu bölgede zaten üniversite yok; en yakını Bekaa bölgesinin kuzeyindeki Zahle’de. Lübnan’da gençlerimizin geleceği sönüyor. Türkiye’de de ufak tefek ırkçılık olduğunu duyuyoruz ama buradakiyle kıyaslanmaz. Türkiye’deki mülteciler birçok alanda bizdekinden daha iyi durumda. Lübnan’daki mezheplere dayalı tuhaf siyasi sistem buna yol açıyor. Mevcut siyasi sistem her an bir iç savaşın fitilini ateşleme potansiyeline sahip ki geçmişte 15 yıl savaşmışlar. Yeni bir iç savaşın kendi içlerinde patlamasından korkuyorlar.” 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder