“AFGAN
KOCALAR SINIR DIŞI EDİLMEK ÜZERE ALIKONUYOR, EŞLERİ VE ÇOCUKLARI SEFİL OLUYOR”
Afgan’la
evli Türk bir hanımla röportaj, 8.7.2023
Röportajı yapan: Zahide Tuba Kor
NOT: Blogda
yer alan 900’e yakın içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Blogdaki
şahsıma ait bütün yazı, tercüme, fotoğraf ve infografikleri kaynak göstermek
şartıyla kullanabilirsiniz.
30
yıl evvel Türkiye’ye üniversite okumaya gelmiş bir Afgan beyefendiyle evli olan
ve uzun yıllardır zor durumdaki Afganların imdadına yetişmesi sayesinde geniş
bir çevre edinmiş sosyal medyadan bir takipçim benimle irtibata geçti. “Her gün
yaşananları görüp, bilip de bir şey yapamamaktan kahroluyorum. Haftalardır
uyuyamıyorum, ağlıyorum; teheccüd namazı kılıp dua ediyorum. Ama bir şekilde
yaşananları kamuoyuna duyurmamız lazım. Artık yemek yemek istemiyorum, elim
kolum kalkmıyor, evi bile temizlemiyorum. Yaşama sevincim kalmadı” diye yazdı.
Sebebi,
seçimlerden sonra başlayan ve göçmenlerin İstanbul sokaklarından gelişigüzel
toplanıp gönüllü-gönülsüz sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine yollanma
vakaları. Sadece bu hanımdan değil, başka yerlerden de bir haftadır çok can
sıkıcı haberler alıyorum. Biz, şu kadar bin kaçak göçmen yakalandı haberlerini
okuyup/izleyip geçerken bu sayıların ardındaki dramatik insan hikâyelerinin, binlerce
insanın hâlihazırda yaşadığı büyük acının ve korkunun farkında bile değiliz. Yaptığım araştırmalara göre, şu an sadece kaçak göçmenler ve Afganlar değil, ikameti olan her milletten düzenli göçmenler bile sokağa çıkmaya korkuyor.
Neler
olup bittiğini öğrenmek için Afgan göçmenlerin yaşadıklarını yakından bilen bu Türk
hanımla bir röportaj yaptım. Buyurun yanı başımızda, şehrimiz İstanbul’da
yaşananları öğrenmeye…
Son
haftalarda Afgan göçmenler neler yaşıyor?
Acayip
zor durumdalar. Seçimlerden sonra mültecilere yönelik politika tamamen değişti.
Binlerce insanı toplayıp götürüyorlar. Geçenlerde bir tanıdığım pasaport işlemi
için konsolosluğa gitmişti. Meğer konsolosluk önüne polis arabasını çekmiş,
binadan çıkan Afganları toplayıp götürmeye başlamış.
Ama
bu, diplomatik teamüllere aykırıdır...
Öyle
olmalı. Görülmemiş şeyler yaşanıyor. Üniversiteye hazırlık için kursa giden gençler,
işe giden babalar, sokakta gezenler kime denk gelirse toplanıyor. Son bir ayda resmî verilere
göre 10.000 Afgan yakalanmış. Bunlar Tuzla veya Çatalca Geri Gönderme Merkezi
(GGM)’ne yollanıyor; bu iki merkez aşırı kalabalıklaştığında Çanakkale, Edirne,
Ağrı, Van, Erzurum gibi farklı şehirlere naklediliyorlar.
Geçmişte
yakalananlar bir müddet karakollarda tutulurdu; şimdi sınır dışı edilmek üzere
direkt Göç İdaresi’ne bağlı kamplara (yani GGM’ler) yollanıyor. Bir de anladığım
kadarıyla polisler ikameti, çalışma izni, çoluk çocuğu var mı bakmadan,
belgelerini incelemeden bulduğunu götürüyor. Çünkü kamplara götürülenler
arasında sadece kaçak göçmenler değil, ikamet izni bulunanlar, Göç İdaresi’ne
dilekçe verip ikamet başvurusu yapanlar, BM’ye sığınıp Türkiye’de yer
gösterilenler de var. Bu arada kampa girenlerin elindeki bütün belgeler -BM
belgeleri, ikamet izni vs.- iptal ediliyor.
Türkiye’nin
BM’nin verdiği belgeleri iptal hakkı olmasa gerek. Farklı bir durum mu var?
BM
bir kişiyi Ankara veya Artvin’e vermişse, ama kişi izinsiz İstanbul’a gitmişse
belgesi iptal ediliyor. İzin alsa iptal edilmez tabii, ama şehir değiştirme izni
çıkması çok zor. Kayıtlı oldukları Anadolu’nun küçük şehirlerinde iş imkânı
olmadığı için İstanbul’a geliyorlar.
Eskiden
Emniyet de, Göç İdaresi de daha insaflıydı. İkameti, çalışma belgesi veya BM belgesi
olanlar sıkıntı yaşamıyordu. Hatta belgesiz olduğu halde burada ailesiyle düzgün
bir şekilde yaşayan ve çalışanlara da sıkıntı yoktu; yakalansalar bile
salınıyorlardı. Çoğunlukla bekâr gençler ülkelerine yollanıyordu. Ama şimdi Afgan
olmak arabaya doldurulup götürülmek için yeterli. Kampa götürüldüklerinde
Afganları zaten kimse dinlemiyor. Kamplar o kadar kalabalık ki getirilenlerin hangi
birini dinleyecekler.
En
kötüsü, eşi ve çocuğu olanların alınıp götürülmesi. Hatta hanımının doğumunun çok
yakın olduğunu gördükleri halde alıyorlar. Kadınlar kocaları götürülürken ağlıyor,
polise yalvarıyor; onlara “Merak etme yarın bırakacağız” deyip sonra da eşini GGM’lere
yolluyorlar.
Afganlar
öyle aciz haldeler ki şikâyet edebilecekleri, haklarını arayabilecekleri hiçbir
merci yok. Zaten çoğu kaçak gelmiş. Konsolosluk da kendi insanına sahip
çıkmıyor veya çıkamıyor, bilmiyorum. Afgan yetkililer kendi insanına değer
vermiyor ki zavallı göçmenler ne yapsın. Kadınlar ve çocuklar o kadar acı
çekiyorlar ki. Kirasını ödeyemediği için ev sahibi tarafından sokağa atılanlar bile
var.
Bana
kadınların ve çocukların neler yaşadığına dair örnekler verebilir misiniz?
Kocası
alınan bir Afgan hamile kadın vardı; eşine ulaşabilmek için oradan oraya
giderken yollarda doğurdu. Evin geçimini kocası sağlıyordu; o alınınca kadın
kalakaldı. Kirada oturuyor, hiçbir geliri yok. Ne yiyip ne içecek, faturaları
ve kirayı nasıl ödeyecek, bebeğine nasıl bakacak? Hayır dernekleri bazen yardım
yapıyor, yapmazsa biz yardım bulmaya çalışıyoruz. Ama bu yardımlar ne kadar
sürecek?
Memleketimde
5 aylık çocuğu olan bir Afgan hanım var; eşi başka bir şehirdeki GGM’de.
Sürekli beni arıyor, yardım istiyordu. Bebeğinin masrafları için biraz para
yolladık. Kadın hemen otobüse atlayıp kocası aylar sonra bebeğini görebilsin diye
kampa gitmiş. Tabii ki eşiyle görüşmesine izin verilmemiş. Kadının eşi GGM’de
mide hastası olmuş, iyice zayıflamış. İnsanlar GGM’lerde bir de hastalanıyor.
Bu
hanımın kocasını neden almışlar? Durup dururken olmasa gerek.
Herhalde
kaçak Avrupa’ya gitmeye çalışırken yakalanmış. Türkiye’de tutunmak çok zor, iş
yok, güvence yok; o yüzden birçoğu Avrupa’ya gitmeyi hedefliyor. Gidebilenler
kendilerine bir düzen kurup birkaç sene sonra aile birleşmesi çerçevesinde
eşini, çocuğunu yanına getirtiyor.
Evet,
onların çoğu kaçak geldikleri için suçlular. Bekârlar sınır dışı edilsin,
sıkıntı yok; ama evliler çok mağdur oluyor. Kadınları serbest bırakıp kocaları
kampa götürüyorlar. Madem kocaları aileleriyle birlikte alın. Afgan kadınlar ve
çocuklar sefil oluyor. Ben bu ailelere elimden geldiğince yardım etmeye
çalışsam da yetişemiyorum; zaten onlar paradan ziyade kocalarını/oğullarını
istiyorlar.
Erkekler
aylarca kamplarda kalıyor; kamp kalabalıklaştığında eskiler başka şehirlerdeki
kamplara naklediliyor. Eğer aileleri bir şekilde bu adamları kamptan çıkartamazsa
ülkelerine geri yollanıyor. Adamlar Türkiye’de kalan ailelerine kavuşabilmek
için tekrar Afganistan’dan yola çıkıyor. Göç yolunda bazen ölüp kalıyor. Hele
kışları göç yolculuğu o kadar zor ki.
Türkiye’den
ev satın almış, iş kurmuş ve İstanbul’da ikameti olan bir ailenin çocuğunu polis
yakalayıp GGM’ye yollamış. Babası duyup devreye girince polis “Yarın sabah serbest
bırakacağız inşallah” demiş. Aile sabah karakola gittiğinde bir de öğreniyor ki
İstanbul’daki GGM’lerde yer olmadığı için çocuğu Türkiye’nin öbür ucundaki bir
GGM’ye yollanmış. 5-6 dil bilen, üniversite hayali olan, çok kaliteli bir çocuk.
Bunun gibi nice örnekler var.
Afganlar
yıllardır Türkiye’ye kaçak geliyorlar ve burada sessiz sedasız çalışıp ya
ailelerine para yolluyorlar ya da onları buraya getiriyorlardı. Kimseye zarar
ziyanları dokunmuyordu. Uzun yıllar çalıştıktan sonra buradan ikamet alıyorlar,
kaçak durumdan kurtuluyorlardı.
Sizce
neden şimdi bunlar yaşanıyor? Önümüzdeki belediye seçimleriyle bağlantılı
olabilir mi?
Son
yıllarda başta Zafer Partisi olmak üzere muhalefetin mültecileri siyaset
malzemesi olarak kullanması ve halkı kışkırtması bunda etkili.
Biliyor
musunuz, Özbek’i, Türkmen’i, Tacik’i, Hazara’sı, Peştun’u, kısaca Afganistan’ın
tüm etnik unsurları seçim öncesi Türk vatandaşlığı olan Afganların
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy vermesi için ne kadar çok çalıştı, kapı kapı
dolaştı. Bizi kurtarırsa ancak Erdoğan kurtarır diye oy istediler. Kazanması
için ne kadar çok dua ettiler. Seçimlerden hemen sonra başlarına bunun
geleceğini bilseler bunu yaparlar mıydı bilmem. Çok büyük bir hayal kırıklığı
var.
Peki, kamp dediğiniz GGM’lerde durum nasıl?
Duyduğuma
göre hiç iç açıcı değil. Günde 3 defa yemek veriliyor, arada havalandırmaya
çıkıyorlar, o kadar. Hapishane hayatı gibi aslında. Havalar şu an çok sıcak,
kamplar çok kalabalık; ne hallerde olduklarını tahmin edebilirsiniz. Kamplarda sadece
bir doktor oluyor, vahim durumlar hariç kimin ne hastalığı olsa aynı ağrı
kesiciyi verip geçiyor. Hayati tehlikesi olanları hastaneye sevk ediyorlar
sadece.
Neden
bu insanlar aylarca kamplarda kalıyor?
Ülkelerine
geri dönmeye razı gelmedikleri için. Türkiye’nin de, başka ülkelerin de bunları
zorla geri gönderme hakkı yok. Razı gelene kadar kamplarda çok zor şartlarda tutuluyorlar.
Bazı
Afganlar avukat tutuyor. Çünkü avukatların GGM’lere giriş-çıkışı hakkı var. Sağ
olsun avukatların bir kısmı, Afganlardan 2000-3000 dolar para alıp sonra
ortadan kayboluyor. Türkiye’ye kaçak gelenler hakkında mahkemeden olumsuz karar
çıkacağı kesin; ama yine de avukatlar göçmenlerle konuşup kendilerini
kurtarabileceklerine inandırıyor. Parayı alıp kaybedeceği belli olduğu halde
dava açıyor, sonra da kayıplara karışıp telefonları bile açmıyor. Yani
mülteciyseniz, düştüyseniz herkes her yerden size tekmeyi vuruyor. Önceden
3000-4000 TL alıyorlardı; şimdi birkaç bin dolar alıyor vicdansızlar.
Ben
de geçen sene benzer bir hikâye duymuştum. GGM’ye yollanan bir Afgan üç ayrı
avukat tarafından dolandırılmış, yığınla parası gitmişti. Ama bunun bir sektör
haline geldiğini bilmiyordum. Peki, Afganlar bu parayı nereden buluyor? Borç mu
alıyorlar?
Birçoğunun
yurtdışında akrabaları var. Onların akrabalık ilişkileri bizdeki gibi değil. Çok
sıkı bağlara sahip olup birbirlerine yardım etmeye çalışıyorlar. Yurtdışındaki
akrabalardan para istediklerinde ne yapıp edip gönderiyorlar.
Eşimin
dayısı öldüğünde, hanımının 4 erkek kardeşi ona yıllarca bakmış, çocuklarını
büyütüp okutmuş. Kadın çalışmak zorunda kalmamış. Keza eşimin amcası öldüğünde de
hanımı ve çocukları eşimin ailesinin evinde yıllarca yaşamış. Çocukları büyüyüp,
meslek sahibi olup iş kurunca annesine ve kardeşlerine ayrı bir ev açmış.
Afganların akrabalık ilişkileri böyledir, birbirlerine sahip çıkarlar.
Afgan
göçmenleri dolandıranlar sadece avukatlar değildir. Başka kimler mağdur ediyor,
aldatıyor?
O
kadar çok ki. Bazı işverenler çok ucuza çalıştırıyor; bazıları aylarca çalıştırıp
tek kuruş para vermiyor. Afganlar emeklerinin karşılığını istediklerinde işverenler
verecekmiş gibi oyalıyor. Kaçak oldukları için polise gidip işvereni ihbar
edemiyorlar. Bazen işverenler, para vermemek için çalıştırıp çalıştırıp sonra kaçak
diye polise ihbar ediyor. Bazen Afganlar sözü dinlenebilecek tanıdıkları varsa
devreye sokuyorlar; işveren vicdanlıysa parayı veriyor, değilse aylarca
çalıştırdığı halde “Ben bunu tanımıyorum” diyor.
İstanbul’a
bağlı bir köyde çobanlık yapan Afganlar var. Hayvan sahipleri çobanlık ücretini
değil, yaşaması için konteyner veriyor sadece; sonra da “Ben sana barınak ve üç
öğün yemek vermişim, daha ne parası istiyorsun?” diyor. Afganlar Türkiye’ye
ülkelerindeki açlık ve fakirlik nedeniyle geliyor, burada çalışıp ailelerine
para yollayabilmek için. Bazı işverenlerimiz onları köle gibi görüyor; karın
tokluğuna bedavadan kendilerine hizmet ettirmeye kalkışıyor. Bazıları, çobanlar
çekip gitmesin diye ücretini taksit taksit veriyor. Verdiği de 100-200 lira,
çocuğa harçlık verir gibi.
Dürüst
ve namuslu işverenlerimiz de vardır, öyle değil mi?
Var
tabii ki. Hatta Afgan çalışanını çok beğenip kızını vermek isteyenler bile
mevcut. Güvenle işyerimizi Afganlara bırakabiliyoruz diyorlar. Çalışanına sahip
çıkanlar, ikamet alabilmesi ve resmî olarak Türkiye’de çalışabilmesi için
uğraşanlar var. Afgan çalışanından memnun olan işveren sayısı yüksek.
Araba
tamircisi bir genç vardı; 15 yaşında Türkiye’ye gelip bir motor ustasının
yanında işe girmiş. İşinde o kadar başarılıydı ki işyeri sahibi bu gence yüzde
50 hisse senin olsun, yeter ki beni terk etme demişti. Çünkü Türkler şanzımanı bir
haftada değiştirirken o bir günde iki tane değiştiriyordu.
Peki,
işverenler Afganların ikamet alıp Türkiye’de yasal bir şekilde çalışmasını
sağlayabiliyor mu?
Kaçak
giriş yapanlar resmiyet kazanamıyor. İki seçenek var: Ya çıkış-giriş yapmak ya
da insani ikamet almak. İkincisi çok az kişiye veriliyor. Çıkış-giriş yapma
seçeneğine gelince, Afganistan’a geri döndüklerinde bu insanlar Türkiye’nin Kabil
Büyükelçiliğinden vize alamıyor ki. Aracı bir şirket var; ancak onun üzerinden,
binlerce dolar ödemek suretiyle vize alınabiliyor. Bu arada sadece Türkiye
değil, hiçbir ülke artık Afganlara vize vermiyor; o yüzden mecburen kaçak
yollardan yurtdışına gitmeye çalışıyorlar.
Afganları
kandıranlar başka kimler?
İnsan
kaçakçılarının kandırması daha Afganistan’dan başlıyor ve yol boyu devam
ediyor. Afganistan-Pakistan-İran-Türkiye hattında onları kandıran kandırana.
Kaçakçılar göçmenleri birbirine satıyor. Van’da yakalananın hayatı bitmiş
demektir. Şansı varsa İstanbul’a ulaşıyor. Bu sefer de Avrupa’ya götürme
vaadinde bulunan kaçakçılar devreye giriyor.
Göçmenler
Afganistan’da -nakit paraları olmadığından- evini, tarlasını, toprağını,
aracını, kısaca bütün malını mülkünü satıp bilinmeze doğru bir yolculuğa
çıkıyor. Bir kısmı tanıdıklarına borçlanıyor. Çok fakirler insan kaçakçılarına
verecek parası olmadığından göç yolculuğuna çıkmıyor. Keşke hiç yola çıkmasalar…
Yollarda, sınırlarda ölenler, öldürülenler… Yakalananların başlarına gelenler
içler acısı… Eskiden Yunan ve Bulgar güvenlik güçlerinin yaptığını şimdi her
ülkenin güvenlik birimleri yapıyor. Çok kötü muamele görüyorlar.
Afganistan’dan
yola çıkan bir genç yolda neler yaşar? Göç yolculuğu nasıl bir şeydir? Yaşadıklarını
size anlatanlar olmuştur.
Herkes aynı şeyleri anlatıyor. Pakistan üzerinden İran’a geliyorlar, orada birkaç ay çalışıp Türkiye yoluna düşüyorlar. Türkiye sınırı çok kötüymüş. Birkaç gün dağlarda yürüyorlarmış. Müşkül diye bir dağı geçmek zorundalarmış. Kışın çok beter oluyormuş. Soğuktan elleri ve ayakları donup simsiyah hale gelen ve mecburen kesilenler oluyormuş, biliyor musunuz? Donup ölen de çokmuş. Kaçakçılar, sınırlar geçilirken dermanı kalmayıp yürüyemez olanları veya düşenleri bırakıp gidiyormuş. İstanbul’a ulaşmayı başaranlar yollarda ve sınırda çok fazla ceset gördüklerini söylüyor. Bir tanıdığım “Kocam çukura düştü ama kafile durmadı. Söyledim, beklemeye vaktimiz yok deyip yürüyüp gittiler. Zar zor kocamı çıkarıp peşlerinden koştum” dedi.
Kaçakçıların
hepsi de birbirinden beter insanlar. Göç yolculuğuna çıkanlar sadece soğuktan
donmuyor, yollarda aç kalıp sefil oluyorlar. Yine Bulgar ve Yunan askerler çok
fena. Bulgar askerler göçmenlerin üzerine köpekleri salıyormuş; sopalarla döve
döve kemiklerini kırıyormuş.
Göç
yollarında son derece gayriinsani şeyler yaşanıyor. Eşimin babası çok yaşlı ve
ülke dışına çıkılmasını kesinlikle onaylamıyor; ‘Ne olursa olsun kendi
ülkenizde ölün’ diyor ki çok haklı. Ama Türkiye’de bile gençler, hatta profesyonel
meslek sahipleri yurtdışına gitme yarışında. Eşimin babasındaki teslimiyet
herkeste olmuyor.
Afganistan’dan yola çıkıp Avrupa’ya varmayı başarabilenlerin sayısı çok azdır, öyle değil mi?
Eskiden çok gidiyorlardı. Artık çok zor. Bir Afgan adamdan bahsettiler. Eşi ve 5 çocuğuyla bindiği bot batınca adam delirmiş. Eşi ve 3 çocuğu adamın gözü önünde boğulup ölmüş; diğer 2 çocuğunu gücü tükeninceye kadar denizde kucağında tutmuş ama sonunda bırakmak zorunda kalmış. Her şeyini yitirmiş, aklını da kaybetmiş.
Peki,
Afganistan ne durumda? Bildiğim kadarıyla son yüzyılın en büyük kıtlığı yaşanıyor.
İnsanlar aç ve iş yok. Afganlar ucunda ölüm olan böyle bir tehlikeli yolculuğa keyiflerinden
çıkmasa gerek.
Evet,
işsizlik ve açlık çok fazla. Afganistan’da yağmur yağmıyor artık; ciddi bir su
ve gıda kıtlığı var. Başkent Kabil’de bile elektrik bir gün var, bir gün yok. Kırsalda
altyapı bile yok. Ülkeler madem göçmen istemiyor, Afganistan’da insanların
insan gibi yaşayabileceği, göç etmek zorunda kalmayacağı şekilde altyapı
yatırımlarını yapsınlar. İşsizliği ortadan kaldıracak adımlar atsınlar. Şuna
emin olun, Afganistan’da iş olsa, insanlar karnını doyurabilse kimse gurbete bu
rezillikleri çekmez.
Afganistan
aslında çok hoş bir ülke. Stres yok, insanları huzurlu; depresyon, tansiyon,
şeker, romatizma gibi hastalıklar yok. Oraya gittiniz mi her şeyi
unutuyorsunuz. Akrabalık bağları, sıla-i rahim, insanların birlikte yaşaması o
kadar hoş ki. Eşimin anlattığına göre bir zamanlar Afganistan turistlerin
merakla gidip gezdiği çok güzel bir ülkeymiş; ama ardı ardına savaşlarla
mahvolmuş.
Ben
yaklaşık yirmi yıldır Afganlarla iç içeyim. Eğitimlerine, kültürlerine hayran
kaldığım insanlar var. O kadar iyi niyetliler ki şaşırıyorum. Yine o kadar
sabırlı, dayanıklı ve şükür ehli insanlar ki hiç sinirlenmiyorlar. Bunca yıllık
evliyim, eşimin bir kere bile sinirlendiğini görmedim. Ülkelerinde iş olmadığı
için boş boş oturuyorlar, ama göçmenler çok çalışkanlar ve son derece zor
işleri yapabiliyorlar. O kadar ağır koşullarda ve ailelerinden uzakta
çalıştıkları halde yine de gülümseyebiliyorlar. Kısaca farklı bir dünyalar. İki
defa Afganistan’a gidip birer ay kaldım ve çok etkilendim. Afganistan’da
yaşamak isterdim.
Afganistan’a
resmî görevle giden Türklerden sizinle benzer gerekçelerle bu ülkeye ve
insanına vurulanlar var. Keza Afrika ülkelerine insani yardım amacıyla giden
tanıdıklarım da Afrikalıların onca yoksulluğuna ve yoksunluğuna rağmen mutlu ve
kaygısız yaşamalarından çok etkileniyor. Hatta bir arkadaşım artık Tanzanya’da
yaşıyor; biz kendi kendimize hayatı ne kadar zorlaştırıyormuşuz meğer demişti. Ama
oralarda yaşamak çok zor, cesaret edilesi bir şey değil… 1980’lerden itibaren
Türkiye’ye gelmiş çok sayıda Afgan var. Onlar ne yapıyorlar?
1980’lerde
gelenlerin çoğu vatandaş oldu; işinde gücünde insanlar. Kapalıçarşı’da takı ve
mücevher işi yapan birçok Afgan iş sahibi var. Halıcılık ve dokumacılık
sektöründe varlar. Ticaretle uğraşıyorlar. Zaten 1980’lerde gelenler Özbek,
Türkmen ve Tacik kökenli Afganlar. Geldiklerinde Turgut Özal onlara yer verdi,
toprak verdi.
Peki,
son yıllarda gelenler kimler?
Taliban
başa geçtikten sonra her ırktan Afgan geldi. Parası olanlar ev satın alıp
yerleşti. Diğerleri kaçak geliyor. Ama Afganların hedefi aslında Avrupa’ya gitmek.
Son olarak, Türkiye’deki Afganlar başka ne sorunlar yaşıyorlar?
Afganlar
geçmişte fazla sıkıntı çekmiyordu; son bir-iki yıldır ciddi sıkıntı var. En
büyük korku yakalanıp sınır dışı edilmek. Çalıştığı halde parasını alamayanlar olduğunu
da anlattım.
Eğitime
gelince, İran’la ve başka ülkelerle mukayese edersek, sağ olsun Türkiye yardımcı
oluyor, elinde Afgan okullarından gerekli onaylı belge bulunanların çoğu okullara
kabul ediliyor. Ama belgesiz çocuklar, ikametleri olsa bile okula yazdırılamıyor.
Tabii çocuklar okullarda akran zorbalığına uğruyor. Afgan öğrencilerin yüzüne
veya defterine tüküren, ülkemizden gidin diyen Türk öğrenciler oluyor. Biz
olsak savaşırdık siz niye savaşmıyorsunuz gibi sözler söylüyorlar. Aslında
çocuklar evde ebeveynlerinden ne duyuyorlarsa onu tekrarlıyorlar.
[Afganlara
“gidin ülkenizde savaşın” demek kadar komik bir söz yoktur. Afganistan’a “imparatorluklar
mezarlığı” denir; İngiliz, Sovyet ve Amerikan imparatorluklarıyla sonuna kadar savaşmış
ve her defasında işgalciyi geri çekilmek zorunda bırakmış bir millettir. Tam da
işgalciye direndikleri için ülkeleri on yıllarca savaş alanı olup yıkılmış;
milyonlarca insanı hayatını kaybetmiş, yaralanmış, sakat kalmış; insanları
cahile dönmüş ve ülkede iş imkânı kalmayıp göç yollarına düşmüştür. Direnmeseler
ülkeleri dönemin süper güçlerince bombalanıp bu kadar yıkıma uğramazdı.
Afganistan’da savaşların toplumsal etkisi hakkında ayrıntılı bilgi için linkteki
videoyu izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=oqTN8kEqVYg
]
Oğlum
15 yaşında; herkes benim Türk, babasının Afgan olduğunu biliyor. Ben
çocuklarıma hem Türk hem Afgan kültürünü ve dilini en iyi şekilde öğretmeye
çalıştım. Bir arkadaşı Afgan diye oğlumla dalga geçmiş. Bana “Anne, benimle
dalga geçen çocuğun babası annesini aldatıp evi terk etmiş. Ona en azından
benim annemle babam birlikte yaşıyor ve iyi anlaşıyor, senin ki nerede
diyecektim ama acıdım, sustum, bir şey demedim” diye anlattı. Türkiye’de son
yıllarda ailevi-ahlaki ilişkiler iyice bozuldu, boşanmalar arttı. Kendi ailesi
dağılmış Türk çocuklar Afganlar ve Suriyelilerle uğraşıyorlar. Bizim en büyük
sorunumuz, kendimizle yüzleşmeyip başkalarıyla uğraşıp durmamız; inanın
kendimizle uğraşsak hatalarımızı çok rahat düzeltebilir, sorunlarımızı
halledebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder