20 Haziran 2018 Çarşamba

D.HEARST: ÜRDÜN’DEKİ EKONOMİK KRİZ, SUUDİ ARABİSTAN’IN LİDERLİK BOŞLUĞUNU AÇIĞA ÇIKARDI





David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 13.6.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.

Blogda yer alan 750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.


Suudi Arabistan 2,5 milyar dolarlık yardım paketiyle aslında Ürdün’ü kurtarmaya gelmedi; her ne kadar Suudi Kralı Selman böyle bir izlenim vermeye çok istekli olsa da… Olan biten, Kral Selman’ın Kuveyt’in çoktan söz verdiği paradan kendine bir pay çıkarma çabasından ibaretti. Sonuç itibarıyla yaşanan, rakip Körfez ülkelerinin Ürdün’ü desteklemek için birbiriyle çekişmesiydi.

“Yüklü bir mali destek”
Konuyu yakından bilen Ürdün Kraliyetine yakın bir kaynağın Middle East Eye’a anlattığına göre, Ürdün Kralı Abdullah, zamlar ve gelir vergisinde planlı artış yüzünden sokaklarda gösteriler patlak vermeden evvel Kuveyt’e bir heyet yollamış. Gösteriler esnasında Kuveytli bir devlet bakanı Ürdün’deymiş ve sonuçta Kuveyt, Ürdün Merkez Bankasına 500 milyon dolar yatırma ve yine 500 milyon dolarlık düşük faizli borç verme vaadinde bulunmuş.
Bir sonraki kapıyı çalan da Katar olmuş. Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad es-Sani, kendilerinin “yüklü mali destek” teklifini iletmek üzere Kral Abdullah’ı telefonla aramış. Bu görüşme, Suudi Arabistan’ın istemeye istemeye de olsa paraları söküleceği ümidini koruyan Ürdün’ün talebi üzerine kamuoyuna ilan edilmemiş.
Bugün [13 Haziran] Katar dışişleri ve maliye bakanları yardım paketini müzakere etmek üzere Ürdün’e gittiler. Bu, bir sene evvel Suud’un Katar’a abluka uygulama baskısı yüzünden Amman’ın Doha’yla resmî ilişkilerin seviyesini düşürmesinden bu yana ilk ziyaret.
Katar dışişleri bakanı, Ürdün ekonomisine doğrudan 10.000’i aşkın istihdam sağlama ve 500 milyon dolarlık yardımda bulunma kararını açıkladı.
Katar’ın telefon görüşmesinden birkaç saat sonra, muhtemelen Doha yönetiminin atacağı adımın bilgisi kulağına gelmiş olmalı ki, Kral Selman mevkidaşı Abdullah’ı aradı. Ardından düzenlenen toplantıya Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve Dubai Emiri ve aynı zamanda BAE Başbakanı Muhammed bin Maktum da katıldı. Kral Selman, BAE’nin fiilî yöneticisi konumundaki Veliaht Prens Muhammed bin Zayid’i arasa da toplantıya katılmayı kabul etmedi ve BAE ikinci adamla temsil edildi.
Bir Suudi kurnazlığıyla Kuveyt’in 1 milyar dolarlık yardım sözü, Kral Selman’ın ilan ettiği yardım paketine dahil ediliverdi, sanki toplantıda kararlaştırılmış gibi… Gerçekte ise Suud ve BAE, kalan 1,5 milyar dolarlık meblağı aralarında paylaşmak suretiyle Ürdün’e Kuveyt’inkinden daha az katkıda bulundular.

Suudi liderlik boşluğu
(…)
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
Birincisi, Kral Selman, Suud’un bıraktığı bölgesel liderlik boşluğunu Körfez’deki rakiplerinin doldurmakta olduğunu fark edince panikle tepki verdi. Kuveyt, Katar’a ablukanın tetiklediği krizde giriştiği arabuluculuk rolünde başarısızlığa uğrasa da Gazze konusunda İsrail ve ABD’yle ihtilafa düşerek arası bozuldu. BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olarak kaleme aldığı, Gazze sınırında Filistinli göstericilerin öldürülmesine ilişkin bağımsız soruşturma çağrısı yapan bir taslağı ABD engelledi.
Suudi Arabistan’ın Körfez İşbirliği Konseyini boyun eğmeye zorlayarak başardığı tek şey örgütü bölmek oldu. Şu an Kuveyt, daha önce hiç olmadığı şekilde, kendi politikalarını daha bağımsızca uyguluyor. Aynısı Katar için de söylenebilir. Kuveyt’in Ürdün’e tepkisi, aslında Suud’la aralarındaki hoşnutsuzluğun diğer bir işareti.  
İkincisi, [12 Haziran] salı günü Kuveyt’i ziyaret eden Kral Abdullah, Suudi Arabistan’a zannedilenden çok daha az bağ(ım)lı olduğunu gösterdi. 2,5 milyar dolarlık yardım paketinin de ortaya koyduğu üzere Suud’un Amman üzerinde çok da fazla bir kozu yok.  
Evet, Suudi Arabistan’da çalışan 400 bin Ürdünlü işçi var ve onlardan gelen dövizler Ürdün GSYH’sinin yaklaşık %10’una tekabül ediyor. Ama artık Amman’ın –Ürdünlüler için önem taşıyan konulara Kral Selman’dan daha yakın duran– Körfez devletlerinden gelen başka mali kaynakları var.
Ben burada Ürdün kralının kendisinden ziyade Ürdünlülere vurgu yapıyorum; çünkü bu da diğer bir faktör.

Siyasi formülü değiştirin
Kral Abdullah, meşruiyetinin halkının desteğini satın almaya bağlı olmadığının farkında. Kraliyetin siyasi istikametine ilişkin halkının iradesini dikkate almak zorunda, hem de hükümranlığının herhangi bir başka dönemine kıyasla çok daha fazla…
Geçen haftaki protestolar ve Beni Sakhr kabilesiyle devam eden sürtüşme (ki kabile lideri Faris el-Fayez yaptığı siyasi değişim çağrısının ardından tutuklandı) artık halkının sadakatini çantada keklik göremeyeceğine dair krala bir uyarıydı. El-Fayez kamuoyu önünde krala alenen şahsi bir saldırıda bulunarak sözlü bir kuralı ihlal etmiş oldu.
Sadece “siyasi formülü değiştirmek” istediğini söylemekle kalmadı, bir de [Kral Abdullah’a hitaben şunları] ekledi: “Biz seni bir kral, başbakan, savunma bakanı, emniyet müdürü ve vali olarak kabul etmeyeceğiz. Sen her şeysin. Mevcut Anayasa’ya göre sen yarı tanrıya dönüştün, biz de kölelere.”
Ayrıca krala, ailesinin şu anki Suudi Arabistan topraklarından geldiğini hatırlattı. Daha açık olmak gerekirse, Ürdün bir zamanlar ailesinin yönettiği kraliyetten [Hicaz, Ürdün ve Irak’ı içine alan Haşimi Konfederasyonundan] geriye kalan tek parça. “Bu bizim ülkemiz, bizim toprağımız. Siz Hicaz’dan geldiniz. Benim babam senin dedeni [Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı] bağrına bastı. Siz bize borçlusunuz, biz size değil.”
Gedikli siyasi muhalif Laith Şubeylat da Lübnan gazetesi el-Ahbar’a, İsrail’in sadık askerî uşağı olarak Ürdün’ün yerine şimdilerde Suudi Arabistan’ın geçtiğini söyleyerek kralın yaralarına tuz bastı. Dedi ki “Bir zamanlar tuğgeneral rütbesinde bir İsrail müttefiki olan Ürdün şimdilerde üsteğmen rütbesine tenzil ederken Suudi Arabistan general olmak için yükseliyor.”

Varoluşsal bir tehdit
Kraliyete yönelik bu türden cesurca ve aleni hakaretler bir tesadüf değil. Ürdün’de kamuoyunun öyle kolayca satın alınamayacağını kraliyet ailesine hatırlatıyor.
Ürdünlülerin ne düşündüğü önemli ve bu da Suudi Kralı Selman’ın elindeki kozu sınırlayıcı bir faktör; zira mutlak bir kral olarak zihninde sivil toplum veya kamuoyu görüşü diye bir mefhum bulunmuyor.
Farklı nedenlerle gerek Doğu Yaka [Z.T.K. Şeria Nehri’nin doğu yakasında bulunan Ürdün’ü kastediyor] gerekse Ürdün nüfusunun Filistinli yarısı, İsrail’in Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkından vazgeçmesi talebine Suud’un verdiği desteğe tamamen karşı.
Bu bile [Z.T.K. yani Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkından vazgeçmesi talebi] başlı başına Ürdün devletinin istikrarı için varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor [Z.T.K. Ürdün nüfusunun %60’ı Filistinli mültecidir]. Ama başka tehditler de var. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in bölünmez başkenti olarak tanıması, en hafif deyimiyle, hem Haşimilerin Kudüs’teki kutsal mekânların hâdimi rolüne hem de Arap Ligi’nin de desteklediği Filistinlilerin Doğu Kudüs’ün müstakbel Filistin devletinin başkenti olması talebine yönelik birer meydan okuma.
Bunlar Kral Abdullah’ın boyun eğebileceği konular değil. Onun meşruiyeti, kutsal mekânların hâdimliği rolüne daha önce hiç olmadığı kadar fazla bağımlı.
Suudi Arabistan’ın Ürdün’de kabaran yeni halk gücü dalgasının kolayca sınırları aşabileceğini hesaba katması için elinde gayet iyi nedenler var. Kuveyt ve Katar’ın bağımsız Körfez aktörleri ve Ürdün’e bağışçılar olarak artan önemleri de Kral Abdullah’a Ürdün’de siyasi reforma bir şans verme fırsatı sunuyor. Bu fırsatı değerlendiremezse tehlike kapıda demektir.

NOT: David Hearst’ün konuyla ilgili daha yerele, Ürdün içine odaklanan “Arap Baharı Ürdün’de hala canlı mı?” başlıklı yazısını okumak için TIKLAYINIZ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder