Mehdi Hasan (Washington’da yaşayan ödüllü
İngiliz köşe yazarı, yayıncı, yazar; el-Cezire İngilizce’de “UpFront” programı
yapımcı ve sunucusu) &
Ryan Grim (the Intercept’in Washington büro şefi)
The Intercept, 18.6.2018
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda
yer alan 750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Geçen
sene Amerikan Dışişleri Bakanlığına ait bir bilgi notunda, Beyaz Saray’a, İran
ve İslam Devleti’yle çifte mücadele çabası çerçevesinde Trump yönetiminin
“İslami Reformasyon” için bastırması gerektiği tavsiyesinde bulunulmuş.
Bu tavsiye
benimsenip de Aralık ayında ilan edilen yeni Milli Güvenlik Stratejisi’nin bir
parçası haline getirilmiş değil; ancak İslam’ın sözde reformasyonunun Amerikan
Dışişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Konseyinde en üst düzeyde tartışmaya
açılması, bir zamanların uç, aşırı sağ dış politika yaklaşımının sıradışı
yükselişinin altını çiziyor. Resmî politika olarak benimsenseydi eğer,
neredeyse tamamen Müslüman karşıtı bağnazlar arasında yürütülmekte olan bu teolojik
tartışmaya Amerikan yönetiminin doğrudan girmesi radikal bir kopuşa işaret
edecekti.
The Intercept’in elde ettiği belgeye göre
“İran’a ve IŞİD’e karşı hedef, her birinin alamet-i farikasını ve İslami
aşırıcılığı kırmak/bitirmek… Mevcut İran ve IŞİD yapılanmalarına desteğin
ideolojik temellerinin altını oymak için bir kamu diplomasisi aracı olarak
‘İslami Reformasyon’ vurgusu ciddi şekilde hesaba katılmalı.”
“İdeolojik
rekabet” konusundaki belge, 2017 yazında Amerikan Dışişleri Bakanlığı Politika
Planlama Dairesi tarafından Beyaz Saray Milli Güvenlik Konseyine sunuldu. Tam
da bu dönemde Milli Güvenlik Konseyi, Trump yönetimi için bir Milli Güvenlik
Stratejisi taslağı hazırlamaktaydı. O dönem Dışişlerinin başında, Başkan Donald
Trump’ın İslam karşıtı söylemiyle arasına mesafe koymuş Rex Tillerson vardı. Bu
yılın Nisan ayında Dışişleri Bakanlığına Mike Pompeo getirildi ki onun Müslüman
karşıtı bir ideolog olarak geçmiş performansı, Dışişlerinin İslam’a yaklaşımı
konusunda birçoklarını endişelendiriyor.
Bir
Dışişleri yetkilisi, bilgi notunun orijinal belge olduğunu doğruladı ve the Intercept’e bunun Milli Güvenlik
Stratejisi’nin şekillenmesini sağlayan “onlarca belgeden biri” olduğunu söyledi.
“Bir karar alınmadan evvel tartışma başlatma amacı güden her belge gibi (…)
‘İslami Reformasyon’ da onlarca yıldır Müslüman dünyanın uzmanlarınca
kullanılan ve tartışılan bir tabir olup bir politika talimatı olarak değil,
tarihsel bir benzeşim/analoji olarak kullanıldı” diye de ekledi.
1947’de
kurulan Politika Planlama Dairesi, Amerikan Dışişlerinin kurum içi düşünce
kuruluşu niteliğinde. Başında Bush yönetiminin şahin yetkililerinden Brian Hook olup sözkonusu bilgi
notu hazırlanırken de bu görevdeydi. Bu kuruluşun internet sitesine göre Hook
ve ekibi, “küresel eğilimlere ilişkin daha uzun vadeli stratejik bir vizyona
sahip.” Bu belge, Hook’un Trump’a yeteri kadar sadık bulmadığı veya İran’a
fazlaca yakın gördüğü kariyer sahibi personeli tasfiye etmesinden kısa süre
sonra tamamlandı. Mesela Sahar Nowrouzzadeh, -İran’da doğduğu yalan haberi
yayılmak suretiyle ABD’ye sadakatinin sorgulandığı- sağcıların karalama
kampanyasının akabinde Hook’un politika dairesinden çıkartıldı.
The Intercept’in danıştığı Dışişleri,
Pentagon, Milli Güvenlik Konseyi eski yetkililerine, danışmanlarına ve
avukatlarına göre, uzmanlıktan yoksun olanların ve ideologların doldurulduğu
politika dükkânında şimdilerde daha evvelkilere hiç benzemeyen malzemeler
üretiyor. Tartışmalı ve kışkırtıcı “İslami Reformasyon” tabirini (…) daha evvel
bir Amerikan resmî hükümet belgesinde hiç görmediklerini söylediler.
Uzmanlıktan
yoksunluk bilgi notunda kendini belli ediyor. Not şunu iddia ve tavsiye ediyor:
“İran gittikçe daha fazla siyasi ve askeri baskı altında olup gerek IŞİD
kontrolündeki alanlarda gerekse İran içinde iç muhalefet güçlerine destek
veriyor. Böyle bir ortamda (Amerikan yönetiminin) ideolojik faaliyetlerinin
daha büyük alıcısı olacaktır.” Ancak İran’ın Şii Ayetullahları ile IŞİD’in
Sünni militanlarının apaçık birbirine düşmanlık içinde olduğu dikkate alınırsa
bu analizin ne denli saçma sapan olduğu görülür.
İsminin
açıklanmasını istemeyen başka bir üst düzey Amerikalı yetkili, Dışişleri
belgesini kaleme alan isimsizlere atıfta bulunarak, “bu insanlar” aşırı sağ Müslüman karşıtı blog
dünyasından “saçmalıkları seçip sergiliyorlar” dedi.
Belge,
bu sözde reformasyonun nasıl gerçekleşeceği konusunda ayrıntılara da giriyor;
bunlar arasında Amerikan imparatorluğunun hedeflerini kolaylaştıracak bir araç
olarak kadının güçlendirilmesinin kullanımına dair çarpıcı bir paragraf da yer
alıyor: “Bu yaklaşım için kullanışlı iki hedef grup kadınlar ve gençler - her
ne kadar onlar tek potansiyel hedef olmasalar da... İslam’dan etkilenmiş
dünyada başlıca bilgi iletme/yayma hedefi olarak kadının güçlendirilmesine
odaklanmak, ABD’nin, Amerikan gücünün ahlaki bileşenini korumasına ve
özgürleşme söylemini sürdürmesine imkân verecek.”
Luther
Akademisinde dini ilimler doçenti ve Amerikan Dışişleri Bakanlığının eski
İslamofobi danışmanı olan Todd Green, Eylül 2017’de şöyle yazmış: “İslami Reformasyon
talepleri yeni bir şey değil. Bugün Batı’daki en önde gelen İslam karşıtı
aktivistlerden bazılarının kariyerini bu talepler besledi.” Mesela Trump
yönetiminin Müslümanlara koyduğu yasağı destekleyen, İslam’dan dönmüş muhafazakâr
yazar Ayaan Hirsi Ali, 2015’te Heretic:
Why Islam Needs a Reformation Now başlıklı bir kitap yayınlamıştı.
Hillary Clinton’ın dışişleri
bakanlığı sırasında Politika Planlama Dairesinde görev almış Peter Mandaville, the Intercept’e dedi ki “İslami Reformasyon”
teklifinde bir dizi “siyasi, entelektüel ve hukuki” problem sözkonusu. Bu
problemleri açıklayan George Mason Üniversitesi profesörü ve Islam and Politics kitabının yazarı Mandaville’e göre, “(…) Üçüncüsü, Amerikan Anayasası, federal
hükümetin herhangi bir dini veya herhangi bir din yorumunu tercih ettiğini
gösteren herhangi bir faaliyete girişmesini yasaklıyor.”
George Washington Üniversitesi
Hukuk Fakültesi hukuk ve din profesörü (…) Robert Tuttle, “Amerikan yönetimleri
dinî konularda görüşlerini açıklayamaz” dedi.
(…)
Hukukilik meselesinin yanısıra,
Politika Planlama Dairesinin “İslami Reformasyon” vurgusunun ABD’nin elinde
patlayıp geri tepebileceği ve faydadan ziyade zarar verebileceğine dair
korkular da mevcut.
Todd Green, the Intercept’e dedi ki “ABD’nin bir dış politika aracı olarak
İslam’ın bir çeşit reformunu desteklemesi fikri korkunç. ABD’nin yapacağı en
son şey, (…) Müslüman cemaatler arasındaki iç teolojik tartışmalara müdahil
olmaktır.” Ona göre Amerikan yönetiminin İslami teolojiye dalması ve “hangi Müslümanların
makbul olup hangilerinin olmadığına hükmetmesi” “tehlikeli bir alan”a girmesi
demektir: “Açıkça söylemek gerekirse, eğer ki bir grubu itibarsızlaştırmak
istiyorsanız ilk yapmanız gereken şey ona destek verip ‘İşte bu, teolojik
açıdan doğru olan İslam türüdür’ demenizdir.”
(…)
İslam’ın şiddetin temel nedeni
olduğu varsayımının “hatalı” olduğunu Green de kabul ediyor (…). Ona göre
“Terörizm ve şiddete başvuran radikalizm konusunu çalışan akademisyenlerin
ekseriyeti, siyasal ve toplumsal koşulların şiddete yol açan en temel saik
olduğu konusunda hemfikirler. İslam tabii ki bu şiddet dalgasında
araçsallaştırılıyor; ama bu başka bir şey.”
Green’e göre “İslami reformasyon
çağrısının, Müslümanların reform bağlamında ne yapıp yapmadıklarıyla pek bir
ilgisi yok. Bu, dikkatleri başka tarafa çekme çabasının ürünü. Biz
Müslümanların ne yapması gerektiğine odaklandığımız sürece, hem kendi dış
politikamızı hem de dışarıda şiddete başvuran radikalliğin yükselişinde
oynadığımız rolü [Amerikalılar olarak] sorgulamaya
ihtiyaç duymuyoruz.”
Ancak Trump yönetimi, jeopolitik
veya sosyoekonomik faktörler yerine İslamcı ideolojinin rolüne odaklanmaya pek hevesli.
“İslami Reformasyon” tabiri, Aralık 2017’de yayınlanan ve ABD’yi “cihatçı
teröristler”le savaşmaya adayan Milli Güvenlik Stratejisi’nin son haline
eklenmedi. Yine de Dışişlerinin sunduğu teklifte yer alması, the Intercept’e konuşan üst düzey bir
Amerikalı yetkiliye göre, Trump yönetiminden nüfuz sahibi isimlerin bu konudaki
“düşünceleri”ni yansıtıyor.
Sözkonusu yetkili, Dışişleri
Bakanı Tillerson ve Milli Güvenlik Müsteşarı H.R. McMaster gibi daha ılımlı ve
İslam takıntısı daha az olan isimlerin görevden alınmasıyla ve yeni “üst
kadro”nun İslam karşıtı ideologlarla doldurulmasıyla birlikte, bugünkü
atmosferin bu türden ideoloji ağırlıklı gündeme çok daha uygun hale geldiğine
işaret etti. Politika Dairesini yöneten Hook, Dışişleri binasını daha ideolojik
müttefiklerin doldurulmasıyla birlikte itibarının arttığını görmüş oldu.
(…)
Amerikan yönetiminden yetkiliye
göre “McMaster ve Tillerson bu (İslami Reformasyon) argümanına ikna
olmamışlardı. Ama şimdi bu ekiple nefes alıp veren Pompeo ve Bolton var.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder