GAZZE: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DİRENİŞİN TOPRAĞI
Zahide Tuba Kor
Timaş Yayınları, Haziran 2025, 400 sayfa
Editör: Neval Akbıyık
Kitabı linkten satın alabilirsiniz: https://timas.com.tr/gazze-gecmisten-gunumuze-direnisin-topragi-9786256767539
Bu kitabın ortaya çıkış hikayesini ve içeriğini konuştuğumuz “Söylem tekeli kırıldı, kaynak bir kitaba dönüştü: Gazze” başlıklı, gazeteci İsmail Halis’in “Bin 1” programını (TVNET, 20.6.2025) izlemek için TIKLAYINIZ.
14 Haziran 2025’te Timaş tarafından tarafından düzenlenen kitabın ilk tanıtım toplantısını izlemek için TIKLAYINIZ.
Blogda yer alan 950 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
GİRİŞ YAZISI
7 Ekim Aksa Tufanı’ndan sonra
yaptığım konuşmalar, verdiğim röportajlar ve kaleme aldığım yazılardan oluşan
bu kitabın ortaya çıkışının bir hikâyesi var. 30 Haziran 2024’te kışkırtıcı bir
haberle Kayseri’deki yüzlerce Suriyelinin arabaları, işyerleri ve evleri
yakıldı, yağmalandı ve insanlar saldırıya uğradı; bu yaşananlar önce Suriye’nin
kuzeyine, ardından Hatay’dan Gaziantep’e Türkiye’nin farklı şehirlerine şiddet
olayları olarak yansıdı, can korkusuyla Suriyelilerin kitlesel geri dönüşü
başladı. Aynı dönemde Gazzelilerin de evleri, araçları ve çadırları İsrail
bombalarıyla cayır cayır yakılıp yıkılıyor, insanlar feci şekilde can veriyor;
sıcak savaşın yaşanmadığı Batı Şeria’da ve Kudüs’te ise Yahudi yerleşimciler
hemen her gün Filistinlilerin mülklerine saldırıyor, ateşe veriyordu.
Ülkemizdeki ırkçılar ve yabancı düşmanları, tıpkı İsrail gibi, savaş mağduru
savunmasız sivilleri hedef alıyorlardı. Sosyal medyada dönen yalanların ve
kışkırtmaların haddi hesabı yoktu. Dillendirdikleri argümanlar, İsraillilerin Filistin
karşıtı argümanlarına birçok noktada benziyordu, özellikle de insan yerine
koymama ve şeytanlaştırma noktasında... Kayseri olayları büyük bir ihtimalle
planlıydı. Kayseri’deki Suriyelilerden görüştüklerim “Depremde bu kadar
korkmamıştık. Gece hiç kimse yatmadı. Çok korkunç. Evler yakılıyor. Yaşlılar
darp ediliyor. Hiç kimse işe gitmedi. İnsanlar rızkından oluyor” dediler. Hatta
farklı şehirlerdeki Türk STK çalışanlarından “Suriyeliler ekmek almak için bile
sokağa çıkamıyor, günlerdir açlar, bizden ekmek talep ediyorlar” diye mesajlar
geldi.
İşte yabancı düşmanlarının sosyal
medyada söylem hâkimiyeti kurarak gençlerimizin zihinlerini zehirleme aşamasını
geçip bilfiil saldırı eylemlerini kışkırttığı bir ortamda, başta Suriye ve
Filistin olmak üzere yıllardır Ortadoğu’yla ilgili çeşitli mecralarda yaptığım
çok farklı konulardaki konuşmalarımı ve daha evvel hiçbir yerde yayınlanmamış
Ortadoğu seminerlerimi bir YouTube kanalı kurarak halkımızın istifadesine sunma
kararı aldım. Bu sayede farklı mecralarda dağınık halde bulunan yaklaşık yüz
saatlik seminerlerime ve konuşmalarıma erişim kolaylaşacaktı.
Daha evvel kitap yazmayı
hedeflediğim 2024 yılı yazını, tamamen bu kanala yüklenecek videoları
hazırlamakla geçirdim. Dört öğrencim de bana teknik destek verdi. İki buçuk
ayın sonunda yüklediğimiz yetmiş küsur videoyla Ortadoğu meraklıları için çok
faydalı bir kanal ortaya çıktı. Ancak tam Suriye ile ilgili bütün videoları
yüklemiş ve 7 Ekim Aksa Tufanı ile ilgili yüklemelere başlamıştık ki Eylül
ayında YouTube, kanalımı kapattı. İtirazımız da kabul edilmedi. Sessiz sedasız
yenisini kurup kanala video yüklemeye başlamıştık ki yine Aksa Tufanı videoları
bahane edilerek Ekim ayında bu kanal da kapatıldı. İlginç olan, kanalımın
kapatma gerekçesi sayılan videoların orijinalleri başka YouTube kanallarında
aylardır yayında olduğu halde onlara dokunulmamasıydı. Belli ki ortada organize
bir şikâyet hamlesi vardı.
Bu olay, 7 Ekim’den sonra ayyuka
çıkan bir örtülü ilişkinin vardığı boyutların da adeta ispatıydı. Daha açık bir
ifadeyle, ülkemizde Türklüğü koruma kisvesi altında İsrail’e ve Siyonistlere nüfuz
ajanlığı yapan ve hizmet eden kesimler vardı. Nitekim YouTube kanalına Aksa
Tufanı’nı konu alan konuşmalarımdan evvel yüklenen son Suriye seminerim,
ırkçıların yıllardır dillendirdikleri bütün iddiaları tek tek çürütücü bir
muhtevadaydı. Bunu fark edip kanalıma karınca misali üşüşmüşler ve videonun
altına öfkeli yorumlar yazmaya başlamışlardı. Akabinde, 7 Ekim’le alakalı
videolarım yüklenir yüklenmez toplu şikâyete kalkışıp kanalı bir-iki günde
kapattırdılar.
Tıpkı Siyonistlerin on yıllar
boyunca hakikatleri ters yüz ederek Filistin konusunda gerçek dışı bir söylem
tekeli kurmaları, buna meydan okuyucu her türlü görüşü antisemitizmle suçlayıp
mahkûm etmeleri, farklı görüşleri dillendirenlere hayatı dar edip seslerini
duyurmalarını ve eserlerini yayınlamalarını engellemeleri ve her ülkede kendi
söylem ve gündemlerini yayacak adamlar devşirmeleri gibi, ülkemizdeki aşırı
sağcılar ve ırkçılar da yıllardır Suriye (7 Ekim Aksa Tufanı’ndan sonra da
Filistin) konusunda benzer tutumlar sergilediler. Hakikatleri öylesine ters yüz
ettiler ve öyle bir propaganda ağı kurdular ki halkımızın zihnine Suriye ve
Suriyelilerle ilgili yerleşen fikirlerin yüzde 90-95’i yalan ve yanlış hale
geldi. Bizzat saha çalışmalarıyla, onların kurdukları söylem tekelini kırıcı
argümanlar üretmemiz ve yalanlarını ifşa etmemiz her defasında öfkelerini
çekti. 7 Ekim Aksa Tufanı sonrası İsrail’in katliamlara başladığı bir ortamda
bir anda “Filistinliler topraklarını sattı, Araplar bizi arkamızdan vurdu,
Kıbrıs davamızda bize destek vermediler, bize ne Gazzelilerden?” gibi eski
argümanları yeniden devreye sokanlar da aynı çevrelerdi. Türklük kisvesi
altında yıllardır Suriyeli ve mülteci düşmanlığını körükleyen siyasî ekolden
bazılarının Gazzelilerle savaşmak üzere İsrail’e koşmaları, liderlerinin de
boykotu kırmak için alenen kampanyalara girişmesi bir tesadüf değildi. YouTube
kanalım bu çevrelerin hem Filistinliler ve Gazze hem de Suriyeliler aleyhine
yürüttükleri propagandaları ikna edici bir dille çürütücü ve sahadaki
gerçekleri ortaya dökücü videolar içerirken buna sessiz kalmaları tabii ki
beklenemezdi.
Yıllardır hep şunu söylerim: Ülkemizde ve
dünyada en büyük sorun, doğruları bilenlerin, görüşlerini manipülatörler kadar
cesurca dillendirememeleridir. Ve arkalarında propagandada uzman istihbarat
teşkilatları bulunmadığından bilgilerini onlar kadar geniş kitlelere
yayamamalarıdır. Gençlerin beslendiği yeni medya araçlarının ekseriyetinin
Siyonistlerin veya işbirlikçilerinin elinde olması ve bu mecraların alternatif
sesleri boğması da gerçeklerin yayılması önünde diğer bir engeldir.
YouTube, kanalımı iki kez
kapattığında buna boyun eğip pes etmek veya üçüncü defa yenisini kurmakla boşu
boşuna uğraşmak yerine kapatma konusu olan videoları yazıya döküp kalıcı ve
kapsamlı bir esere dönüştürmeye karar verdim. Elinizdeki kitabın arka plan
hikâyesi işte budur.
Yirmi yıldır Filistin çalışan
biri olarak, 7 Ekim 2023’ten sonra Gazze’de bir yıkım ve soykırım başlayınca
Türkiye çapında sayısını hatırlamadığım kadar çok konuşmalar yaptım ve
röportajlar verdim. Bunların hepsini kitapta yayınlayamazdım. Muhtevayı,
konular birbirini tamamlayacak ve en az tekrara düşecek şekilde belirledim.
Konuşmaları, röportajları ve yazıları aynen yayınlamak yerine, metinlerde
tekrarları en aza indirecek şekilde, bazı bölümleri çıkarırken bilgi
boşluklarını tamamlamak üzere bazılarına eklemeler[1]
yaptım. Konuşmalar belli bir süreyle kısıtlı, yazılar ve röportajlar da belli
bir kelime sayısıyla sınırlı olduğu için bilgileri olabildiğince özet aktarmak
zorundaydım. Bu kitapta ise herhangi bir süre veya yer kısıtlamam yoktu. Bu
sayede her yeni sunumum öncesinde hazırladığım ayrıntılı notlarımdan oluşan
dosyalarımı[2]
tek tek açtım ve orijinal metinlerde –süre veya kelime kısıtlaması yüzünden–
eksik kalan bilgileri ekledim. Ayrıca bazı röportajları tekrarı önlemek adına
kitaba koymazken içlerindeki önemli bölümleri veya cümleleri aynı konuların
işlendiği röportaj metinlerine aktardım. Yine konuşmalarımda çok sık
karşılaştığım ama bu kitaptakilerde sorulmamış sorulara birkaç konuşma metninin
sonunda yer verdim.
Kitap, Filistin’in 1930’lar ve
1940’lardaki işgal süreci ve İsrail’in kuruluşuyla ilgili yazılarımla başlıyor;
bu yazılar, bugün Gazze’de yaşananların bir ilk olmadığına ve dış güçlerin
geçmişten beri bu iki halka bakışına ve muamelesine ışık tutuyor. Akabinde 7
Ekim’den evvel Gazze’deki gündelik hayatla ve Gazzelilerin karakteriyle ilgili
yazıya sıra geliyor; bu yazıyı okuduğunuzda Aksa Tufanı Operasyonu’nun neden
yapıldığını daha iyi anlamış olacaksınız. Bu üç yazının ardından kitabın ana
konusuna geçiliyor. Burada önce 7 Ekim’le ve Gazze’yle bağlantılı siyasî
içerikli röportajlarımı, konuşmalarımı ve yazılarımı; daha sonra insanî
içerikli olanları okuyacaksınız. En sonda ise –bugüne de ışık tutan– Lübnan iç
savaşı (1975-1990), İsrail işgali (1982-2000) ve bu ülkede bir zamanlar etkin
olan Filistin direnişi hakkında verdiğim uzun bir röportaj var. Aksa Tufanı’yla
ilgili metinleri büyük ölçüde yayın tarihlerine göre sıraladım ki 7 Ekim
2023’ten bugüne (Haziran 2025) analizlerimde zaman içinde değişen ve değişmeyen
unsurlar, olayların gidişatındaki değişim-dönüşümler ve süreklilikler daha iyi
fark edilebilsin. Girişe bu kitabın ortaya çıkış hikâyesiyle başladım; sonuç
kısmında ise kitabın yazılışı esnasında hem Gazze hem de Ortadoğu’da yaşanan
çalkantıları değerlendirdim.
Son beş yılda internet ortamında
yayınlanmış sayısı seksene varan Filistin-İsrail temalı konuşmamdan ve onlarca
yazımdan sadece küçük bir kısmı bu kitapta yer alıyor. Çok daha fazlasının
listesine Ortadoğu Günlüğü blogumdan ulaşabilirsiniz. Filistin ve Filistinliler
konusunda zihinlere yerleşmiş sorulara ve yanlış bilgilere cevap verdiğim bazı
videolarım da YouTube’un kapatma değil, uyarı gerekçesi olmuştu. Bu videolarım
da, Allah nasip ederse, müstakbel kitaplarımdan birinin konusu olacak.
Gazze’yi, Filistin’i ve benzer
acılar çeken diğer bölgeleri gerçekten dert edinebilmek ve gündem kılabilmek
için önce doğru bilgilere ulaşmak gerekir. Bilgi olmadan bilinç olmaz. Bilinç
olmadan zulme ve zalime karşı süreklilik içinde etkili bir mücadele
yürütülemez. Tam da bu yüzden zalimlerin yaptığı ilk şey, hakikate erişimi
engelleyip kendi bilgi tekellerini kurmak ve kitlelere dayatmaktır; kendilerini
kılavuz edinmeyen kitlelerin ise –en azından– zihinlerine şek ve şüphe
tohumları ekmek ve onları arafta bırakmaktır. Bir davaya inanmanın ve eyleme
geçebilmenin önkoşulu bilmek ve bunun için de okumaktır. İslam’ın ilk emrinin
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” ayeti olması bir tesadüf değildir.
Son olarak, bu kitabın ortaya
çıkmasında doğrudan ve dolaylı katkısı olanlar var. Öncelikle, 7 Ekim’den sonra
bu kitapta yer verdiğim programları organize edenlere, benimle bu röportajları
yapanlara ve dergilerinde/internet sitelerinde yayınlanmak üzere yazı talep
eden bütün şahıslara ve kuruluşlara müteşekkirim. Yine 7 Ekim 2023’ten bu yana
Gazzeli tanıdıkları üzerinden edindiği saha bilgilerini, insanların savaş
koşulları altındaki hayatlarını ve duygu-düşüncelerini benimle paylaşan, merak
ettiğim soruların cevaplarını içeriden öğrenerek ulaştıran arkadaşım Emine
Çınar’a da teşekkürü bir borç bilirim. Kapatılan YouTube kanalımın kurulması ve
videoların hazırlanıp yüklenmesinde teknik destek veren Salih Önaldı, Yusuf
Bilal Sarıoğlu, Meryem Ergün ve Sude Zülfikaroğlu’na ne kadar teşekkür etsem
az; koskoca bir yaz mevsimini gönüllü olarak benim işlerimi yaparak geçirdiler
ve sonunda bütün emeklerimiz zayi oldu. Kanal kapatıldığında videolarımın
düzgün bir şekilde metne aktarımı için deşifre programlarını kullanmama izin
veren Serbestiyet Genel Yayın Yönetmeni Yıldıray Oğur’a da teşekkür ederim.
Timaş Yayınları’ndan Zeynep Süslü Berktaş ve bu kitabın editörlüğünü yapan Neval
Akbıyık da emekleriyle teşekkürü hak edenlerden. Ama en büyük teşekkürü hak
edenler, 7 Ekim 2023’ten sonra şehir şehir ve ilçe ilçe konuşma yapmaya
koşarken de bu kitabı yayına hazırlarken de kendilerini ihmal etmek zorunda
kaldığım sevgili annem ve babam; yaşları çok ileri olduğu ve ara sıra
rahatsızlandıkları halde, halkımıza doğruları aktarma sorumluluğum nedeniyle
onlarla hak ettikleri düzeyde ilgilenemedim. Bir de hiç hak etmedikleri halde
yine de teşekkür edeceğim bir güruh var: Siyonistlerle benzer zihniyette olan
ve onlara hizmet eden etnik üstünlükçü ve ırkçı güruh. Onların örgütlü kötülüğü
olmasa bu kitap ortaya çıkmayacaktı; konuşmalarımda, röportaj ve yazılarımda
hızlı geçmek zorunda kaldığım veya giremediğim konuları da ekleyerek daha
mufassal bir eser hazırlamama, yani şerleriyle bir hayra vesile oldular.
Gazzelilerin hayatları pahasına
sürdürdükleri mücadelenin hem bilgilerimizi ve bilgi kaynaklarımızı
sorgulamamıza ve uyanışımıza vesile olması hem de hayatımıza bir mana katması
temennisiyle...
Zahide
Tuba Kor
İstanbul,
30 Nisan 2025
[1] Ekleme yaparken konuşmanın, röportajın
veya makalenin yayın tarihindeki görüşlerimi aynen aktarmaya özellikle dikkat
ettim; zira Ekim 2023’ten Mayıs 2025’e olayların gidişatı değiştikçe
analizlerimde de elbette bazı değişimler oldu, sonraki görüşlerimi daha evvel
söylemişim gibi sunmamaya özen gösterdim. Bu bakımdan kitap, neleri öngörüp
neleri öngöremediğim konusunda benim için de bir test oldu. Aynı zamanda
nelerin gerçekleştiği, nelerin gerçekleşmesi gerektiği halde –dünyanın görev ve
sorumluluklarını yapmaması yüzünden– gerçekleşmediği konusuna da bir ışık
tuttu.
[2] Bir çalışma disiplini olarak, ilk kez
yapacağım her sunumdan evvel konuyla ilgili olabildiğince ayrıntılı bir
araştırma yapıp sunum metinlerimi meseleyi bütün boyutlarıyla ele alacak
şekilde hazırlarım. Ancak konuşma süresi genellikle bir-iki saatle sınırlı
olduğundan notlarımın hepsini dinleyiciye aktaramam. Bu kitabı yayına
hazırlarken sunum metinlerimde kalmış bilgileri de ekleme fırsatı buldum.