Ortadoğu Analiz, Eylül-Ekim 2014, s.64, sf.22-24
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014930_6zahidetubakor.pdf
GAZZE SALDIRISININ ETKİLERİ: FİLİSTİN'İ NE BEKLİYOR?
Z. Tuba Kor
Gazze’nin özellikle sınıra yakın bölgelerini yerle bir
eden, altyapıyı tamamen çökerten, ardında 2.000’i aşkın can kaybı ve 12.000’e
yakın yaralı bırakan İsrail’in 51 günlük saldırısı 26 Ağustos’ta taraflar
arasında varılan bir ateşkesle sona erse de yaraların sarılması ve insani
krizin atlatılması daha uzun yıllar alacağa benziyor. Ateşkes ile sular
Gazze-İsrail cephesinde şimdilik durulsa da yeni ve çok daha zorlu bir mücadele
asıl bundan sonra başlıyor. Filistin iç siyasetinde önümüzdeki günlerde
yaşanması muhtemel gerginlikler, -eğer aklıselim ve sağduyu galebe çalmazsa-
çiçeği burnunda milli birlik hükümetinin çöküşüne, ocak ayında yapılması
planlanan başkanlık ve parlamento seçimlerinin yine belirsiz bir tarihe
ertelenmesine, dahası yeni bir şiddet sarmalına yol açabilir.
Milli birlik hükümetinin geleceği meçhul
23 Nisan’da el-Fetih ile Hamas arasında varılan
mutabakat gereği, teknokratlardan oluşan milli birlik hükümeti Rami Hamdallah
başbakanlığında 2 Haziran’da kuruldu. Ancak yeni hükümet, daha koltuğuna oturur
oturmaz tehditlerle ve krizlerle karşılaştı. Bir yanda İsrail yönetimi bir dizi
müeyyideyi hemen devreye sokarken, diğer yanda yeni hükümet tarafından maaşları
ödenmeyen Gazze’deki Hamas mensubu memurlar ayaklandı; öte yanda üç genç Yahudi
yerleşimcinin öldürülmesi ile önce Batı Şeria karıştı, ardından Gazze tarihinin
en büyük saldırısına maruz kaldı. Zorluklarla geçen bu üç ay boyunca taraflar,
İsrail’in tüm teşvik ve gayretine rağmen, birlik hükümetini korumayı başarsalar
da ateşkesin akabinde restleşmeler ve derin güvensizlik dışa vurdu. El-Fetih
tarafı, Gazze’de savaşın başlamasından ve uzamasından Hamas’ı sorumlu tutarken,
İsrail’in ortaya attığı Hamas’ın Batı Şeria’da İsrail hedeflerine yönelik
sansasyonel saldırılarla Mahmud Abbas’ı devirmeyi ve üçüncü intifadayı
başlatmayı planladığına dair iddiaları da ciddiye almış görünüyor. Hamas ise
mutabakat ve ateşkes çerçevesinde kabul ettiği Gazze’de yönetimi ve güvenliği
birlik hükümetine devretmekte ayak sürüyor. Bu şartlar altında Gazze’nin
yeniden inşası ve Filistin’in geleceği için son derece hayati olan birlik
hükümetinin daha ne kadar ayakta kalacağı, ayakta kalsa dahi ne ölçüde işlevsel
olacağı meçhul.
“Arap Baharı” sonrasında bölgede körüklenen İhvanofobi
çerçevesinde dört bir koldan başı ezilmeye çalışılan Hamas, gerek İsrail’e
karşı son silahlı mücadelesiyle gerekse kendisini saf dışı bırakmaya dönük
ateşkes girişimlerine karşı diplomatik alandaki direnişiyle sahada en etkili
aktör olduğunu ve siyasetin akışını etkileyebilecek gücü halen elinde tuttuğunu
ispatladı. Ancak asıl kritik eşik, eylül ayında Kahire’de başlayacak müzakerelerin
ikinci aşaması olacak. Bu müzakereler hem içerideki uzlaşma sürecinin
gidişatına hem de savaşın orta ve uzun vadeli sonuçlarına yön verecek. Yani
önümüzdeki günlerde mücadele bu defa diplomasi koridorlarında tüm şiddetiyle
devam edecek.
Filistin halkı artık direnişten yana
Son İsrail saldırıları Filistin cephesinde bir dizi
yeni gelişmeyi beraberinde getirdi. Bunlardan ilki, Filistin halkının
el-Fetih’in müzakere ve diplomasi seçeneğindense Hamas ve diğer silahlı
grupların temsil ettiği direniş seçeneğine olan inancının ve desteğinin artması.
Zira direniş, kendi imkânlarıyla ve sürpriz yeni mücadele yöntemleriyle
İsrail’e daha önce hiç olmadığı kadar zayiat verdirerek ordunun sahadaki
caydırıcılığını sarstı. Gazze’de son bir yıldır ağırlaşan tecritle birlikte kan
kaybına uğrayan Hamas’a teveccüh bugün hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da ciddi
bir oranda artmış durumda. Bu ise önümüzdeki süreçte Mahmud Abbas’ın
başkanlığını yürüttüğü Filistin Yönetimi’nin İsrail karşısında yeni açılımlarla
iç desteği kazanmaya dönük adımlar atmasını zaruri kılıyor. Bu yönde ilk
sinyaller de gelmeye başladı. Mahmud Abbas, muhtemel Filistin devletinin
sınırlarına ilişkin bir harita ve bunun geçekleşmesine dönük bir takvim sunması
için İsrail’e baskı yapmayı, işe yaramazsa konuyu BM’ye taşıyarak uluslararası
desteği arkasına alıp İsrail’i köşeye sıkıştırmayı planlıyor. Yine İsrail’in
Filistin topraklarında işlediği suçlardan dolayı yargılanması için Uluslararası
Ceza Mahkemesi’ne başvuru için hazırlık yapıyor.
İkincisi, dünya kamuoyu İsrail ateşi altında kalan
Gazze’ye odaklandı ama Batı Şeria’da da durum hiç iç açıcı değil. Etrafı
kuşatılmış bir hapishane durumundaki Gazze’nin içinde Filistinliler ambargoya
rağmen nispeten rahatça yaşayabilirken, yarıdan fazlası doğrudan İsrail işgali
altında olup irili ufaklı 95 ayrı parçaya bölünmüş Batı Şeria’da son dönemde
günlük hayat İsrail askerleri ve yerleşimciler tarafından çekilmez bir hale
getirildi. Üç Yahudi gencin öldürülmesinin ardından Batı Şeria’da başlayan Hamas
mensuplarına yönelik sürek avı daha uzun süre devam edeceğe benziyor. Şu anda
Batı Şeria’da hem İsrail’e hem de onunla güvenlik alanında işbirliğini sürdüren
Filistin Yönetimi’ne karşı çok büyük bir öfke var ve tansiyonu düşürücü
tedbirler alınmazsa eğer, direniş seçeneğinin çok daha cazip hale geldiği bir
ortamda, yeni bir intifadanın fitili küçük bir kıvılcımla her an
ateşlenebilir.
Hamas da el-Fetih de kaynıyor
Üçüncüsü, son dönemde yaşananlar örgütlerin
tabanlarında da kaynamalara yol açtı. Hamas’ın bunca yıldır zorluklarla elde
ettiği kazanımları, mutabakat ve ateşkes şartları gereği, karşılığında ciddi bir
şey elde etmeden Filistin Yönetimi’ne bırakması halinde örgüt kendi tabanını ve
silahlı birliklerini kontrol edemeyebilir. Kontrol dışı gruplar yapacakları
eylemlerle örgütün başına büyük sıkıntılar açabilir. Öte yandan 2012’de İran’ın
başını çektiği “direniş hattı”ndan kopup Katar-Türkiye çizgisine sapan Hamas’ta
İran ile Katar hattını savunanlar arasındaki mücadele, Mısır’daki diplomatik
müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde ayyuka çıkabilir. Benzer çalkantılar
el-Fetih içinde de söz konusu. Gazze’deki savaşın ardından İsrail’e karşı
diplomasi kartını bırakıp silahlı mücadeleye başvurulması gerektiğine inanan
bir grup sesini yükseltmeye başladı. Daha da önemlisi, Filistin lideri Mahmud
Abbas’ın el-Fetih içindeki hâkimiyetini sarsacak bir dizi gelişme yaşanıyor.
Bir taraftan Hamas’ın 2007’de Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesiyle bölgeden
kaçmak zorunda kalan ve yakın bir dönemde el-Fetih’ten ihraç edilen sürgündeki
eski güvenlik şefi Muhammed Dahlan, şimdilerde Mısır ve BAE desteğini arkasına alarak
Abbas’a ve Filistin Yönetimi’ne meydan okuyor. Dahlan, vakti zamanında
İsrail’in Gazze’deki en has adamı olup İslami gruplara kök söktürmesiyle meşhurdu;
daha da önemlisi Filistin lideri Yaser Arafat’ı zehirleyerek ölümüne neden
olmakla suçlandı. Diğer taraftan Hamas başta olmak üzere tüm Filistinli
gruplarla yakın ilişkileri olan ve eski bir üst düzey güvenlik görevlisi olarak
mevcut güvenlik birimleri üzerinde etkisini sürdüren el-Fetih Merkez Komitesi
Genel Sekreter Yardımcısı Cibril er-Racub da Katar’ın desteğiyle Abbas sonrası
dönem için hazırlık yapıyor. Yani “Arap Baharı” ile şekillenen yeni bölgesel
kutuplaşma önümüzdeki günlerde Filistin iç siyasetini de karıştıracak gibi
görünüyor. Umut edelim bu kutuplaşma birçok bölge ülkesinde olduğu gibi
Filistin’e de kan bulaştırmasın.
İç meşruiyetlerini sağlamak ve dış baskılardan
kurtulmak için uzlaşma hem el-Fetih hem de Hamas cephesinde bir çıkış yolu
olarak görülmüştü. Ama son savaş ile birlikte İsrail ve Mısır gibi dış
aktörlerin bir kez daha güçlü bir şekilde devreye girmesiyle içeride oyunun
kurallarının değişmesine müsaade edilmiyor. Gazze’de ateşkesin kalıcı olma
ihtimali düşük; ama yeni bir savaşın da bedeli son derece ağır olacağından
önümüzdeki dönemde Filistin toprakları diplomatik alanda farklı ayak oyunları
ve yoğun propaganda savaşlarına eşlik eden şiddet olaylarına sahne olabilir.
Bunun da bedelini her zamanki gibi Filistin halkı ödeyecektir.