Max Singer (Hudson Enstitüsü kurucusu ve kıdemli
üyesi, İsrail Bar-Ilan Üniversitesi Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi
kıdemli araştırmacısı)
BESA Center
Perspectives Paper No. 825, 8.5.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda yer alan
750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Suriye’yi ve
ondan ayrışan parçaları kontrol etme mücadelesinin sonuçlarını etkilemek için
İsrail’in yapabileceği şeyler çok sınırlı. İsrail yönetimi, muhtemel alternatif
sonuçlar arasında herhangi bir güçlü tercihe sahip değil, çünkü bunların tamamı
kendisi için kötü. (İsrail insani nedenlerle sivillere yönelik kanlı
saldırıların durmasını isterdi, ama güvenlik açısından düşmanlarının kendi
aralarında birbirleriyle çatışıp durmasından faydalanmakta.)
İsrail’in
Suriye’de uygulanabilir nitelikteki temel çıkarları şunlar: İran’ın İsrail’e
saldırma kapasitesini artıracak şekilde askeri tesisler kurulmasına mani olmak
ve Golan Tepeleri yakınlarındaki toprakları kontrolü altına almasını
engellemek.
İsrail,
Suriye’deki çıkarlarını korumak için siyasi çabalar sarf etti, ama bu türden
çabaların başarılı olabilme ihtimali pek de yok. Rusya gibi üçüncü bir taraf,
herhangi bir sebeple devreye girip de Tahran’ı İsrail’i tehdit edecek bir üs
inşa etmemeyi kabullenmeye teşvik etse bile İran’ın böyle bir anlaşmaya sadık
kalacağına güven duyulamaz (…). İsrail dışında hiç kimsenin umursamadığı üs
kurma konusunu İran önemsiyor.
Dolayısıyla
İsrail, İran’ın Suriye’den kendisini tehdit edecek yeni kabiliyetler
kazanmasını engellemek zorunda. Diplomatik taleplerle veya İran’la farklı türden
müzakerelerle bunu yapamaz. Ama İsrail, İran’ın Suriye’de -üsler veya
fabrikalar gibi- yeni askeri tesisler edinmesini bunları bombalamak suretiyle
engelleyebilir.
Bu stratejik
“oyun” hem İsrail hem de İran tarafından idrak ediliyor. Şimdilik her iki taraf
da bir savaş istemiyor, ama her ikisi de savaş riski doğurabilecek adımlar
atmakta istekli. Her ikisi de dikkatli olacak, ama pasif kalmayacaktır. “Oyun”
burada sunulduğundan çok daha karmaşık ve ince ayrıntılarla dolu.
Karmaşıklığın
ilk seviyesi, her iki tarafın da sırtlanmak isteyeceklerinden çok daha fazla tehditler
savurması. (…) Her ikisi de yeni bir savaşı engellemek için diğerine geri adım
attırmaya çalışıyor.
Her iki taraf
da düşmanının tehditlerinin abartılı olduğunun farkında; ama karşısındakinin
fiiliyatta neler yapacağından da emin olamıyor. İran, Suriye’nin güneyinde -İsrail’in
kuzeyine küçük bir bomba yollamak için insansız hava aracı kaldırdığı- küçük bir
üs inşa etmek suretiyle çoktan işe başladı bile. Bu üsteki İran tesislerini
imha etmek suretiyle İsrail, kendine bu denli yakın bir yere Tahran’ın kuvvet
konuşlandırmasını engelleme iradesini, gücünü ve kapasitesini gösterdi. İran
daha uzak mesafede durması gerektiğini, yoksa küçük düşürücü bir askeri darbe
riskiyle karşı karşıya olduğunu öğrendi.
Her iki taraf
da bu ders verme/ders alma tecrübesinde bir bedel ödemek zorunda. İran bu üssü
inşa etmek için her ne yatırdıysa kaybetti. Daha önemlisi, gerekli mukabele
kabiliyeti olmaksızın saldırıya uğramanın utancını yaşadı, yani tehditlerinden
bazılarının boş olduğu açığa çıktı. İsrail yakın hedefine erişmeyi başarmış
olmakla birlikte onun da ödemek zorunda olduğu bedeller var. Her askeri
saldırının maliyetleri ve riskleri vardır; her ne kadar riske atılan tehlikeler
gerçekleşmese de... Ve başarılı şekilde askeri kuvvet kullanmanın siyasi
faydaları yanında siyasi maliyetleri de vardır.
İran’ın Suriye-İsrail
sınırdan uzakta bir tesisi güven içinde kurup kuramayacağını artık bilmesi lazım.
Ne kadar uzağa kurabilir? İsrail net bir sınır çekmeyecektir, zira belirsizlik
kendi işine yarıyor. (…) İran’ın İsrail yönetiminin çektiği sınırları
saptayabilmesinin tek yolu, bir şeyler inşa edip İsrail’in onu imha edip etmeyeceğini
görmek. İran, kırmızı çizgiyi geçerse tıpkı geçen ay insansız hava aracı kaldırdığı
üssünü İsrail’in yok etmesi gibi kayıplar yaşayacaktır.
İran
liderlerinin asıl umurunda olan şey, Suriye’de İsrail’i tehdit eden üsler inşa
etmekten ziyade bu ülkeyi kimin kontrol edeceği. Dolayısıyla bu aşamada
İsrail’le bir savaşa girmeye istekli görünmüyor. (…)
Bir zamanlar
Suriye toprakları olan tüm parçaların nasıl kontrol edileceği meselesi en
sonunda çözüme kavuşturulduğunda -ki bu da muhtemelen yıllar alacaktır- işte o
zaman İran, Suriye’yi İsrail’e saldırmak için diğer bir üs olarak kullanma
hedefine daha fazla vurgu yapabilir. O noktada, hele bir de nükleer silahlara
sahip olursa, İsrail’le savaşmaktan kaçınmayı fazla umursamaz. Bu gerçekleştiği
takdirde İsrail’in Tahran’ın Suriye’de askeri tesis inşasını sınırlandırma kapasitesi
azalacaktır, her ne kadar bu da bir ölçüde Suriye’deki yeni rejimin veya
rejimlerin doğasına bağlı olsa da.
Suriye’de savaş
sona erdiğinde İran’da yeni bir rejimin var olması da son derece muhtemeldir.
Burada anlattığımız “oyun”u sonlandıracak olan işte tam da budur ve [bir
rejim değişikliği] şu an bölgenin başına bela olan diğer birçok problemi de
çok büyük ölçüde azaltacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder