ARAP
DÜNYASI: SİL BAŞTAN VAKTİ Mİ?
Muhammed
el-Baradey (Nobel Barış Ödülü sahibi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı eski
başkanı)
El-Cezire
İngilizce, 22.2.2021
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Perspektif web
sitesinde 28.2.2021 tarihinde yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/arap-dunyasi-sil-bastan-vakti-mi/
“The Arab world: Time for a reset?”
başlığıyla yayınlanan yazının İngilizcesini okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Dünya küresel salgın
nedeniyle bir vicdan muhasebesi içindeyken tarihimizin bu dibe vuruş anında
mevcut gidişatımızı sil baştan ayarlamaya girişmek önemli. Bugün yaptığımız
seçimler geleceğimizin temelini oluşturacak. Bölünmüş, yabancı çıkar
gruplarının avına dönüşmüş, siyaseten ve iktisaden çok az baskı gücüne
sahip bir haldeyken acaba güvenlik, iktisadi ve toplumsal gelişme, kültürel
ilerleme ve diğer benzer alanlarda daha mı iyi durumdayız ?
Günümüz Arap dünyasında insanları din, mezhep,
etnisite veya tabiiyete dayalı tek boyutlu bir kimlikle tasnif eden haince bir
temayül var. Arap dünyası diye bir şey olmadığını ve Filistin halkının yaşadığı
zulmün bizi ilgilendirmediğini veya inanç olarak Müslümanlığın yegâne
kimliğimiz olduğunu iddia eden sesleri sık sık duyuyoruz.
Kimliğimizle ilgili bu tedirgin edici belirsizlik,
aslında halkı kendi şahsi yükselişlerinin bir esiri kılarak sıklıkla iktidar
mücadelesine girişen beceriksiz otoriter yöneticilerce servetlerimizin on
yıllardır kötü yönetilmesinin hem bir sonucu hem de buna bir tepki.
Bu yozlaştırıcı ve ölümcül temayül, toplumsal uyumun
aşınmasına ve Arap dünyasının parçalanmasına vesile oldu. Ayrıca bölgenin
birçok noktasını şiddete ve sefalete sürükledi.
İşin tuhafı bu temayül, alamet-i farikası insanların,
malların ve fikirlerin daimi hareketliği ve canlı bir kültürler arası uyumlaşma
olan günümüz dünyasının gerçekliğine de aykırı. Bugün artık kimlik, giderek
daha karmaşık ve çok katmanlı bir hale geliyor; aynı zamanda insanlar ve uluslararasında
barış içinde bir arada var oluşu beslemek için ortaklıkları vurgulamak ve
farklılıkları önemsizleştirmek hususunda bilinçli bir çaba var.
Kimliğimizi bu prizma üzerinden algılamak, Mısırlı bir
Kıpti’nin, Lübnanlı bir Şii’nin, Iraklı bir Kürt’ün veya Faslı bir
Amazig/Berberi’nin dil, köken, kültür, tarih ve coğrafya bakımından
hemşehrileri ve komşularıyla ortak yanlarının mevcut olabilecek farklılıkları
aştığı anlamına gelir. Böyle bir düşünce tarzı, hem paylaştığımız günümüz hem
de birlikte inşa etmemiz gereken gelecek için kritik.
Dünya küresel salgın nedeniyle bir vicdan muhasebesi
içindeyken tarihimizin bu dibe vuruş anında mevcut gidişatımızı sil baştan
ayarlamaya girişmek önemli. Bugün yaptığımız seçimler geleceğimizin temelini
oluşturacak. Bölünmüş, yabancı çıkar gruplarının avına dönüşmüş,
siyaseten ve iktisaden çok az baskı gücüne sahip bir haldeyken acaba güvenlik,
iktisadi ve toplumsal gelişme, kültürel ilerleme ve diğer benzer alanlarda daha
mı iyi durumdayız ?
Yoksa mensupları, karşı karşıya oldukları tehditlerin
çoğunun sınır tanımadığını ve meydan okumaların ve fırsatların çoğunun da
kolektif eylem gerektirdiğini haklı olarak kabul eden Avrupa Birliği’ne ve
dünyanın farklı yerlerinde yeni ortaya çıkan diğer yapılara benzer modellere mi
bakmalıyız?
Eğer ki ümit ettiğim gibi, safları sıklaştırıp
kenetlenmenin kendi menfaatimize olduğu sonucuna varırsak, öncelikle
eksikliklerimizi örtbas etme veya başkalarını suçlama alışkanlığımızı
değiştirmek zorundayız. Ardından Arap dünyasında -büyük ölçüde
marjinalleştirilmiş durumdaki- entelektüel seçkinlerimiz arasında derin ve
oylumlu bir karşılıklı müzakereye ihtiyacımız var. Böyle bir müzakerenin
anlamlı olabilmesi için uzun süredir bastırılmış ve bir kenara itilmiş sivil
toplumun yanısıra genel halkı da buna katmalıyız. Kim olduğumuza, milli
güvenliğimizi nelerin teşkil ettiğine, neyi başarmak istediğimize ve bunu en
iyi nasıl yapacağımıza odaklanmalıyız.
Arap dünyasının pek çok yerinde, toplumsal
bütünlüğümüzü korumak için gerekli olan temel değerleri ve ilkeleri tayin eden
hayati toplumsal sözleşme üzerinde uzlaşmış değiliz. Birçok çatışma ve
anlaşmazlığa sebebiyet veren din, ahlak ve hukuk arasındaki çoğu zaman muğlak,
bazen de tartışmalı ilişki bunun sadece bariz bir örneği.
Bu halka açık müzakere, uzun zamandır ortak
kimliğimizin tecessüm etmiş hali sayılan Arap Ligi’nin klinik bakımından
öldüğünü acı bir şekilde açığa kavuşturacaktır. Ayrıca bölgesel güvenlik
sistemimizin altüst edildiğini ve dışarıdan kaynak temini ile hayatta
tutulduğunu da ortaya koyacaktır. Keza Arap Baharı’nın fazlasıyla aşikâr
kıldığı üzere, hukukun üstünlüğünü, siyasi katılımı ve insan haklarını garanti
eden acil bir yönetişim reformuna ihtiyacın altını çizecektir. Elimizdeki
finans ve insan kaynaklarına rağmen ilerleme için gerekli bilim,
teknoloji, araştırma ve eğitim gibi alanlarda geride kaldığımızı da açıkça
ortaya koyacaktır.
Canlı bir sivil toplumla desteklenen, şeffaf ve hesap
verebilir bir demokratik yönetişim sistemine acilen ihtiyacımız var.
Farklılıkları kabul eden ve azınlıklara saygı duyan tek bir millet olarak,
gerek sınırlarımız içinde gerekse ötesinde, bir arada yaşamayı kesinlikle
öğrenmemiz lazım.
Bizi koruyan ve menfaatlerimizi güvence altına alan
güvenilir, bağımsız bir bölgesel güvenlik sistemi son derece önemli olup böyle
bir sistem aynı zamanda komşularımızla karmaşık ilişkilere de hitap edebilir.
Bu bağlamda pek çok anlaşmazlığımız bulunan ama aynı zamanda birçok ortak
noktamız da olan İran ve Türkiye ile diyaloğun vakti çoktan geldi de geçti.
İsrail’in Filistinlilerin haklarını pervasızca ihlal etmesiyle nasıl baş
edileceği konusunda net ve ortak bir strateji geliştirmek temel bir öncelik.
En ileri teknoloji merkezlerine, prestijli
üniversitelere ve düşünce kuruluşlarına yatırım yapmak suretiyle modern dünyayı
yakalamamız lazım. Pasif bir seyirci olarak kalmayıp medeniyete aktif bir katkı
sağlamalıyız. Ve her şeyden evvel, halkımızı mahvetmeye devam eden beyhude
savaşlara ve dehşet verici kan dökmelere artık bir son vermeliyiz ve
farklılıklarımızı diyalog ve karşılıklı uzlaşma yoluyla çözmeye çalışmalıyız.
Bu savaşlar çok uzun bir süredir ortak vicdanımıza kara bir leke sürüyor.
Hiç kuşkusuz bu, gerçekleşmesi çok zor bir görev;
ancak umarım ki ilk adımları atmak için yeterince cesaretimiz ve hikmetimiz
vardır. Daha fazla çöküşü ve dizginlenemeyen kargaşa riskini önlemek
istiyorsak, kademeli ve kapsayıcı bir reform süreci hem zorunlu hem de bir an
evvel devreye girmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder