ABD KONGRE BİNASI İSYANLARI: AMERİKA’YA EN BÜYÜK TEHDİT KENDİ EVİNDE
Marco Carnelos (Eski bir İtalyan diplomat olup Somali, Avustralya ve Birleşmiş Milletler’de görev yaptı. 1995-2011 yılları arasında üç İtalyan başbakanının dış politika kadrosunda görev aldı. Kasım 2017’ye kadar İtalya’nın Irak büyükelçiliğini ve kısa süre öncesine kadar da İtalyan hükümetinin Ortadoğu Barış Süreci Koordinatörü Suriye Özel Temsilciliğini yürüttü.)
Middle East Eye, 7.1.2021
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Perspektif web sitesinde 12.1.2021 tarihinde yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/abd-kongre-binasi-isyanlari-amerikaya-en-buyuk-tehdit-kendi-evinde/
İngilizcesi
“US Capitol riots: The biggest threat to America is at home” başlığıyla
yayınlanan yazıyı okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Ülkenin dışarıdaki tehditlere odaklanmasına rağmen Amerikan demokrasisine en büyük saldırı içeriden geldi.
Son otuz küsur yıldır Amerikan hükümetleri, Soğuk
Savaş’tan muzaffer çıkılmasına rağmen ülkenin ve demokrasisinin ne denli
saldırı altında olduğunu vurgulayan sayısız siyasi açıklamalar ve uyarılar
yaptı. İddialarına göre, ABD’nin özgürlüğü ve çıkarları Rusya’nın otoriterliği
ve siber saldırılarıyla, Çin’in ticaret ve teknoloji savaşlarıyla, İran ve
Suriye’nin devlet terörüyle ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlarıyla tehdit
ediliyordu.
Küba, Venezuela, Sırbistan, Libya ve hatta Panama gibi
küçük ve kırılgan devletler bile ABD’nin genişletilmiş ‘tehdit’ tanımına dahil
edildi.
Ancak 6 Ocak’ta Amerikan demokrasisine yönelik en
büyük tehdidin içeriden geldiği ve bu tehdidin kendi vatandaşlarından
bazılarınca temsil edildiği apaçık oldu.
Amerikan Kongre binasının çarşamba günü Başkan Donald
Trump’ın destekçileri tarafından basılma görüntüleri, bu üzücü ve utanç verici
gerçekliğin katıksız bir yansıması olup ABD’yi alışılmış çifte standardını
vurgulayan alaycı yorumlardan kurtarmadı.
Bugüne kadar hiçbir Çinli ajan ya da ‘siber savaşçı’,
hiçbir Rus ‘internet trolü’ ve hiçbir İranlı ‘terörist’, çarşamba günü
Washington’daki Kongre binasının içinde ve dışında izlediklerimizi başaramadı.
Kısa süre evvel Amerikan Kongresi, dünya çapında eşi
benzeri olmayan askeri ve istihbarat yeteneklerini sağlama almak için -dostlarını
da düşmanlarını da büyük ölçüde gölgede bırakan- devasa bir savunma bütçesini
daha onayladı; ancak maalesef görünen o ki kendi demokrasisinin karargahlarını
bile korumaktan aciz.
Amerikan kolluk kuvvetlerinin ve istihbaratının
çarşamba günkü hazırlıksızlığı inanılmazdı. Acilen kapsamlı bir soruşturma
yapılması gerekiyor. 1941 Pearl Harbor baskını ve 2001’deki 11 Eylül
saldırılarından sonra 6 Ocak olayları, ABD’nin inanılmaz zafiyetini ve
ihmalkarlığını gözler önüne seren, yüzyıldan kısa bir süre içindeki üçüncü
çarpıcı örnek. Dış tehditlere karşı aşırı derecede teyakkuzda olan ülke, iç
tehditlere karşı akıl almaz derecede kör.
Rahatsız Edici Bir Hakikat
Rahatsız edici bir hakikatle yüzleşme vakti geldi: ABD
her zaman iç düşmanlarını kendinden uzak tutmak için dış düşmanlar arayıp
durdu. Trump’ın başkanlığı ve destekçileri, kasıtlı veya kasıtsız, en nihayet
bu riyakarlık perdesini yırttı.
Ne yazık ki ABD çalkantılı kölelik tarihi, iç savaş,
yerli Amerikalılara karşı soykırım ve 1950’ler ve 1960’lardaki sivil haklar
seferberliği gibi muazzam iç toplumsal gerilimleriyle hep şiddet eğilimli ve
kutuplaşmış bir toplum olageldi.
On yıllardır ABD’nin insanlığa sunduğu katkılar bu
türden ilk günahlarını örttü. Ama artık kral çıplak. İkinci bir iç savaşın eli
kulağında görünüyor.
Amerikan ekonomisinin geçtiğimiz on yıllarda küreselleşmesi ve finansallaşması, beyaz orta sınıfı da etkileyen muazzam bir eşitsizlik artışına yol açtı. Bu tür eşitsizlikler yalnızca siyah nüfusu ve diğer azınlıkları etkilediğinde, riyakarca bir ‘işler tıkırında’ zihniyeti hâkim oldu; ancak ne zaman ki beyaz orta sınıf Amerika’nın çıkarlarına da ciddi bir şekilde dokunuldu, işte o vakit sistem çökmeye başladı.
Finansal balon, beyaz nüfus da dahil toplumun geniş
kesimlerini ciddi şekilde etkileyerek 2008’de patladı. İlk önce 2008 başkanlık
yarışında Sarah Palin’le ve Çay Partisi’nin yükselişiyle, ardından Cumhuriyetçi
Parti içinde yavaşça ve sarsıcı bir başkalaşımla birlikte, [2016’da Hillary
Clinton’ın Trump taraftarlarını aşağılamak için sarf ettiği ‘bir grup acınası’
ifadesinden hareketle Trump destekçilerinin benimseyip kendileri hakkında
kullandıkları] ‘acınasılar’ın isyanı mayalanmaya başladı.
Hamletvari şüpheleri ve kararsızlığı kendisine köstek olan eski Başkan Barack Obama, bu tür kırılmaları idare etmeye ve iyileştirmeye çalıştı; ancak sosyal medyanın körüklediği çılgın komplocu görüşlerin de dahliyle zaman zaman meşru bir öfke galip çıktı ve Trump’ı Beyaz Saray’a taşıdı.
Buzdağının Tepesi
Washington’ın dış politika ve güvenlik eliti
Amerikalıların gerçek veya sözde dış tehditlerle -nükleer İran, İslami terörizm, Rus
müdahalesi, Çin rekabetiyle- dikkatini dağıtmak için ne
kadar çaba sarf ederse etsin, ülkenin iç çelişkileri galebe çalmış durumda.
Covid-19 küresel salgını ve onun çarpıcı iktisadi ve toplumsal sonuçları da
ABD’nin ne denli kırılgan olduğunu ve kendi vatandaşlarının pek çoğuna ne kadar
adaletsizce davrandığını gözler önüne serdi.
Trump’ın başkanlığı bir tarihçiler ve bilim adamları
ordusunca araştırılacaktır. Bunu bir sapma ya da geçici bir aptallık sayıp
ciddiye almama ve ‘işler tıkırında’ zihniyetiyle yola devam etme arzusu çok
yüksek olacaktır; ancak bu, çok büyük ve affedilemez bir hatadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı, çok daha
büyük ve endişe verici bir buzdağının yalnızca tepesini görünür kıldı. Umarız
ki, sonunda resmen ilan edilen ve önümüzdeki günlerde yemin edecek 46. Başkan,
buzdağının bütünüyle ilgilenebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder