BAE
VELİAHT PRENSİ MbZ’NİN ORTADOĞU’NUN GELECEĞİNE DAİR KARANLIK VİZYONU
Robert
F. Worth (The New York Times gazetesi eski muhabiri,
hâlihazırda The New York Times Magazine
ve The New York Review of Books yazarı Amerikalı
gazeteci)
The
New York Times Magazine, 9.1.2020
Tercüme
ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir
Turu web sitesinde 12.2.2020 tarihinde
yayınlanmıştır.
İngilizcesi
“Mohammed bin Zayed’s Dark Vision of the Middle East’s Future” başlığıyla
yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki
yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.
Özet: Mısır’dan Yemen’e, Libya’dan Somali’ye kadar her kaos
ve çatışma ortamında boy gösteren, boyundan büyük oynayan BAE’nin bölge vizyonu
ne? Ülkenin politikalarını şekillendiren Veliaht Prens MbZ’nin başta Mısır
darbesi olmak üzere çeşitli planlarını anlatan, New York Times Magazine’deki
makale bu soruların yanıtını arıyor.
Nüfus ve yüzölçümü bakımından küçücük ve
Arap dünyasının kıyısında bir ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE),
özellikle 2013’ten bu yana belirginleşen iddialı rolüyle Ortadoğu’nun kaderini
çizmeye çalışıyor. Peki, Mısır’dan Yemen’e, Libya’dan Somali’ye kadar her kaos
ve çatışma ortamında boy gösteren ama boyundan büyük oynayan BAE’nin
politikalarını şekillendiren kim? BAE’nin bölge vizyonu ne?
Bu soruların ve daha fazlasının cevabını,
Amerikalı gazeteci Robert F. Worth, The New York Times Magazine’de yayınlanan
uzun yazısında anlatıyor. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid en-Nahyan (MbZ)
ile röportaj yapan ilk Batılı gazeteci olan Worth, Bağdat (2003-2006) ve Beyrut
(2007-2011) büro şefliği başta olmak üzere 14 yıl the New York Times gazetesi muhabirliği yaptı.
Halen The New York Times Magazine ve The New York Review of Books için yazılar kaleme
alıyor.
Worth yazısına, MbZ’nin danışmanı, Beyaz
Saray’da görev yapmış eski terörle mücadele uzmanı Richard Clarke’ın 2013’te
emirliği yöneten en-Nahyan ailesinin kızlarının askeri üniforma içinde atış
talimine davet ediliş hikayesiyle başlıyor. Clarke’a göre bu, MbZ’nin birçoğu
şişman ve tembel olan halkını –yönetici aileden başlayarak– sorumluluk
bilincine kavuşturup yeni bölge planına hazırlama çabasının bir parçası.
Robert Worth, 2013’ten itibaren MbZ’nin
daha fazla asker gerektiren ve Ortadoğu çapında yansımaları olacak yurt içinde
ve yurt dışında büyük bir ulus inşası projesine giriştiğini anlatıyor.
Yazara göre MbZ; Arap Baharı isyanlarıyla
birçok diktatörün devrilmesinden, yerlerine Türkiye ve Katar destekli grupların
geçmesinden, Şii milislerin bölgede İran nüfuzunu yaymak üzere boşluktan
yararlanmasından, ABD’nin Müslüman Kardeşleri demokrasinin nahoş ama kaçınılmaz
bir yan ürünü olarak görmesinden ve Obama yönetiminin Ortadoğu’dan çekilmeye
kararlı olmasından son derece endişe duymuştu.
Karanlık planın parçaları
Yazıya göre MbZ, Clarke’ı davet ettiği
sırada bölgenin geleceğini yeniden şekillendirmek üzere muazzam iddialı bir
planın hazırlıklarını çoktan yapmış. MbZ’nin, 2013’te Suudi Arabistan’ı yanına
çekerek Mısır ordusunun ülkenin seçilmiş İslamcı cumhurbaşkanını devirmesine
yardım etmesi,
2015’te BM ambargosuna ve Amerikalı diplomatlara meydan okuyarak Libya’daki iç savaşa müdahil olması, Afrika Boynuzu’nda siyasi
ağırlığı olan bir güce dönüşmek için ülkesinin ticari limanlarını kullanarak
Somali’de eş-Şebab örgütü milisleriyle çatışması, İran destekli Husi milislere
karşı Suudi Arabistan’ın açtığı savaşa dahil olması, 2017’de komşusu Katar’a
karşı saldırgan bir ambargoya girişmesi, hep bu planın parçaları. Zira yazara
göre MbZ, Ortadoğu’nun önündeki seçeneklerin ya baskıcı bir düzen ya da tamamen
bir felaket olduğu inancında.
“MbZ bölgedeki karşı-devrimde öncü rolüyle
ülkesinin itibarını değiştirdi” diyen yazar, Pentagon’un onu sadık ve yetenekli
bir müttefik saydığını, ancak bazı Obama dönemi yetkililerinin tehlikeli bir
haydut aktör olarak gördüğünü vurguluyor.
Diplomatik çevrelerde –bazı MbZ hayranları
dahi– onun bir despota dönüşebileceğine ve sonuçlarını kontrol edemeyeceği
çatışmalara fazla derinden daldığına dikkat çekenler olduğunu anlatan yazar,
“Her şeye rağmen MbZ Ortadoğu’da nadir bir aktör konumunda: Bölgenin geleceğine
ilişkin bir planı olan ve bunu uygulayacak kaynaklara sahip, kurnaz, seküler
eğilimli bir lider. Tüm kusurlarına rağmen alternatifler çok daha korkunç
görünüyor” diyor.
Yazar, ABD’nin Süleymani’yi öldürerek bölgeyi bir savaşın eşiğine
getirdiği son süreçte MbZ’nin kilit oyuncu olma ihtimalini yüksek görüyor.
İran’a karşı şahinlerden olan ve Obama’yı Tahran’ı yatıştırmakla suçlayan
MbZ’nin son aylarda İran yönetimiyle sahne gerisinden gizli diplomasi
yürüttüğünü vurguluyor. Zira bölgesel bir savaş çıkması halinde ilk hedeflerden
biri BAE olacak.
ABD, MbZ’yi nasıl devşirdi?
Worth, yazısının ikinci bölümünü MbZ’nin
İslamcılık, yetiştirilme tarzı, siyasi öncelikleri ve babasının mirası üzerine
röportajda anlattıkları üzerinden kaleme almış.
MbZ, İslamcılık aleyhine yürüttüğü
kampanyasının kökeninde, 2004’te vefat eden babası Zayid’in çoğulcu içgüdüsü
olduğunu söylemiş. Babası, geleneksel Bedevi tavırlarını nadir liberal
fikirleriyle mezcetmiş. MbZ’nin babası Zayid, ailesinin talebiyle İngilizler
tarafından 1966’da başa geçirilmiş; zira yabancı düşmanı olan ve ülkesinin
gelişmesinden hazzetmeyen ağabeyi BAE Emiri Şahbut’tan ailesi yaka silkmiş.
Ağabeyini [kansız bir saray darbesiyle]
deviren MbZ’nin babası Zayid, okuma-yazma bilen kadın olmadığı bir dönemde
kadınlara örgün eğitim konusunda ısrar etmiş. Hristiyanların Abu Dabi
Emirliği’nde kilise inşa etmelerine izin vermiş…
MbZ büyürken ülkesi, petrolün bulunmasıyla
fakirlikten hayal edilemeyecek bir zenginliğe kavuşmuş. [1967 Altı Gün Savaşı’nda Nasırcı seküler Arap milliyetçisi
hareketin İsrail karşısında kesin mağlubiyetiyle yükselen,1979 İran İslam
Devrimi ve Afgan cihadıyla 1980’lerde tek ciddi alternatif modele dönüşen] siyasal
İslamcılık onun neslini peşinden sürükleyen büyük ideal olmuş. MbZ de bu
yıllarda İslamcı düşüncenin etkisine girmiş. Babası Zayid, Mısırlı Müslüman
Kardeşler müntesibi İzzeddin İbrahim’i oğlunun eğitiminden sorumlu kılarak
İslamcılığın aşılanmasını kolaylaştırmış.
Fakat yazara göre MbZ, 1980’lerin başında
Müslüman Kardeşler’in geleneksel ‘feodal’ hanedanlara karşı duruşunun
kendisinin iktidar varisi rolüyle bağdaşmadığını fark etmiş.
Baba Zayid’in 1991 Körfez Savaşı’na katılma
istekliliği Pentagon’un dikkatini çekerken, o dönem rütbeli bir asker olan MbZ,
hırslı ve yetenekli kişiliğiyle Amerikalı askeri yetkililerin devşirmeye
çalıştığı bir aktöre dönüşmüş. Eski bir CIA yetkilisi olan Bruce Riedel, yazara
şöyle demiş: “O, doğal, gelecek vaat eden biriydi. Ülkeyi yönetecekti. ABD onu
kazanmaya ve yetiştirmeye koyuldu.”
Riedel’ın yazara anlattığı şu önemli
anekdot, Pentagon’un Körfez yöneticilerini nasıl devşirdiğine de ayna tutuyor:
MbZ 1995’te Pentagon tarafından bir askeri tatbikata davet edilmiş. Amaç,
MbZ’yi havacılık dergilerine bağımlı kılarak ABD’nin ürettiği her şeyi
aldırmakmış. Bu baştan çıkarma girişimi işe yaramış. MbZ Amerikan jetleri ve
silah sistemleri almak için milyarlarca dolar harcamış. Hatta istediği bir F-16
savaş uçağının henüz üretime geçmediğini öğrenince araştırma-geliştirme
masraflarını kendisi karşılamış ve ardından Amerikan Hava Kuvvetleri’nin
envanterinde olandan çok daha ileri bir F-16 savaş uçağı modelini satın almış.
2001’in 11 Eylül’ünde Dünya Ticaret
Merkezi ve Pentagon’a düzenlenen saldırılar ve 19 saldırgandan 2’sinin BAE
vatandaşı olması MbZ için de bir dönüm noktası olmuş. “Dünyanın merkezi New
York bile saldırıya uğruyorsa bizim ne kadar savunmasız olduğumuzu görün”
diyerek, eğitimden finansa kadar ülkesinin tüm güvenlik açıklarını aşağıdan
yukarıya gözden geçirmiş.
İslamcılarla mücadele
Ardından 1990’larda eğitim ve adalet
bakanlıklarını ‘devlet içinde devlet’e dönüştüren İslamcılara ve özellikle de
Müslüman Kardeşler’in BAE kolu Islah hareketine karşı daha geniş bir mücadeleye
girişmiş. MbZ İslamcı çizgideki öğretmenleri işten atma emri vermiş ve ders
kitaplarını yeniden yazdırmış. Dini özel alana itmeye dönük sessiz sedasız
çalışmalar yürütmüş. Pasif bir yaklaşımı benimseyen saygın din adamlarını öne
çıkarmış. Binlerce Afgan da dahil yurt dışındaki imamları eğitme programı
üzerinden kendi İslam anlayışını ihraç etmeye başlamış.
Yazar Worth, MbZ’nin Müslüman Kardeşleri
ezerken çok daha iddialı bir proje peşinde olduğunu da anlatıyor: Bütün İslamcı
hareketlere başarısız oldukları noktaları, kendi başarılarıyla gösterecek bir
devlet inşa etmek… Yazarın deyimiyle MbZ, 1960’lar ve 1970’lerde Singapur’da
Lee Kuan Yew’in yaptığı gibi toplumsal alanda liberal bir otokrasi inşa etmeye
girişmiş durumda.
Bu bağlamda Abu Dabi’nin kadroların şişik
ve verimsiz olduğu, atamalarda liyakatten ziyade aile bağlantılarının öne
çıktığı kamu yönetimine el atarak işe başlamış. 2005-2008 yılları arasında Abu
Dabi yönetiminde görev yapanların sayısını 64.000’den 7000’e indirmiş. Halen
petrol dışı bir ekonomi ve yeni iş sahaları tesis etmeye çalışıyor. BAE’lileri
daha disiplinli, daha rasyonel ve kendi kendine yetebilir kılmaya çalışıyor.
Bunun bir ayağı da zorunlu askerliğin getirilmesi. Ayrıca Avustralya’nın Özel
Harekat eski Komutanı Tümgeneral Michael Hindmarsh’ı ülkesine getirerek, BAE
özel harekat birliklerini dünyanın en iyilerinden birine dönüştürme çabası
içinde.
Darbe yaptırdığına inanmak için her türlü
neden var
MbZ, Irak’ta mezhepçi siyasi partiler
kurulması ve [2006 Ocak’ında] Hamas’ın seçim zaferinden son derece rahatsız
olmuş. Obama’nın 2009’daki Kahire konuşmasının “Arap dünyasında beklentileri
yükseltmesi”nden korkmuş. Ardından gelen Arap Baharı sürecinde Mısır’da Muhammed
Mursi seçimleri kazandığında Obama bunu kabul etse de MbZ kabullenmemiş.
Yazar, BAE yetkililerinin Mısır’daki
darbede oynadıkları rol konusunda son derece ketum davransa da görüştüğü tüm
diplomatların Abu Dabi’nin Sisi’ye yanaştığını ve Mursi devrilmeden evvel mali
desteğin şartlarını ana hatlarıyla belirttiğini söylüyor. Eski bir diplomat MbZ
hakkında Worth’a şöyle demiş: “Onun darbe yaptırdığına inanmak için her türlü
neden var.”
Yazıda Obama’yı, Suriye’de isyanın Esed
tiranlığından daha kötü olabileceği konusunda uyaran ve Suriye’de birlikte
hareket etmesi için Ruslarla görüşmeye teşvik edenin de MbZ olduğu
vurgulanıyor.
Yazar Worth, hem Mısır’daki darbenin hem
de İran’la nükleer müzakerelerin BAE ile ABD arasında gerilimi artırdığını ve
ikili ilişkilerde bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor. Amerikalı dostlarının
İran’la gizli nükleer müzakereler konusunda MbZ’ye hiçbir şey söylememesini,
üst düzey bir BAE’li danışman “büyük bir darbe” olarak nitelemiş.
“MbZ’nin kendi planları vardı ve bunların
onaylanmasını artık bekleyemezdi.” diyen yazar şöyle devam ediyor: “Mursi’nin
devrilmesi, MbZ’nin karşı-devrimci kampanyasının ilk büyük başarısıydı. Bu,
Amerikan baskısı ve kısıtlaması olmadan neler yapabileceği konusunda kendine
güvenini aşırı şekilde beslemiş gibi görünüyor…”
Yazar MbZ’nin Libya’da yaptıklarını da
şöyle anlatıyor:
“İslamcılar konusunda MbZ’nin duygularını
paylaşan bir diktatör olan eskinin kaçak generali Halife Hafter’e askeri destek
sağlamaya başladı. (…) 2016 sonunda BAE, Libya’nın doğusunda gizli bir hava
üssü kurarken Bingazi’de Hafter’in rakipleri İHA ve uçaklarla bombalandı. Bütün
bunlar BM silah ambargosunu ihlal ediyor ve Washington’ı ürkütüyordu.”
Worth, MbZ Obama yönetiminden uzaklaşırken
güçlü bir müttefik kazanmaktaydı diyor ve sözü Suudi Arabistan’a ve Veliaht
Prens Muhammed bin Selman’a getiriyor.
Suudlulara yardım
MbZ’nin BAE’lilerin çoğunun büyük çöl
komşularından tehdit hissettiği bir dönemde büyüdüğünü, hatta 1950’lere kadar
iki ülke arasında sınır çatışmaları yaşandığını hatırlatıyor. WikiLeaks
belgelerine göre 2005’te MbZ, Amerikan büyükelçisi James Jeffrey’ye en büyük
endişelerinin Vehhabilik olduğunu söylemiş. Suudi kraliyet ailesini beceriksiz
olarak gören MbZ, bu denli derinden muhafazakar olan bir toplumda alternatifinin
IŞİD benzeri Vehhabi bir teokrasi olmasından da korkmaktaymış. Jeffrey, MbZ’nin
“Suud ailesi yerine kim geçerse geçsin bir kabus olur. Onların kendilerine
yardım etmelerine yardımcı olmalıyız.” dediğini hatırlıyor.
Yazar, MbZ’nin Suudi Arabistan’ın radikal
İslam’la bağlarını gevşetecek bir anahtar olarak gördüğü, büyük reformlar
yapmaya istekli Muhammed bin Selman’ı yanına çekip ona bir nevi akıl hocalığı
yaptığını, Obama yönetimini Suudi mevkidaşını desteklemeye teşvik ettiğini de
anlatmış.
Yazar buradan, Suudi Arabistan’ın en fazla
birkaç ayda sona ermesinin beklendiği Yemen Savaşı’na geçmiş. Worth, temel amaç
olan Husi yönetimini yıkma hedefinden hala daha oldukça uzak olunduğuna dikkat
çekiyor. BAE’nin Kuzey Yemen’i yıkan bombardımanları yapmak yerine ülkenin
güney bölgesiyle ilgilendiğini, yine de Yemen’deki muazzam trajediden
sorumluluğu olduğunu belirtiyor. Eski bir üst düzey Amerikalı askeri yetkilinin
“Bu savaştaki askeri başarı %95 ila %100 arasında BAE’liler sayesindedir”
dediğini de aktarıyor. Öte yandan BAE’nin Haziran ayında Yemen’den çekileceğini
ilan ederek Suud’la ortaklığına bir sınır koyduğunu ve İran’la diplomasiye
yanaştığını hatırlatıyor.
Köle kolonisi mi, aydınlanmacı liberal mi?
Yazar, geçen sene Papa’yı misafir edecek
kadar hoşgörülü bir ülke imajı vermeye çalışsa da MbZ’nin 2011’den bu yana
İslamcılara karşı çok sert bir tutum takındığını hatırlatıyor. Yine 2012’de BAE
yetkililerinin, ABD merkezli Ulusal Demokrasi Enstitüsü’nün Dubai ofisini ve
demokratik kurumları destekleyen diğer yabancı vakıfları kapattığını
belirtiyor.
Hükümetin özel kameralarla ülkede olan
biten her şeyi gözetlediğini, geçen sene BAE’de yaygın kullanıma giren ToTok
mesaj uygulamasının son dönemde BAE istihbaratının bir casusluk aracı olduğunun
ortaya çıktığını anlatıyor. Kısmen eski Amerikan istihbarat ajanlarınca kurulan
ve siyasi rakipleri de hedef alan Project Raven adlı, giderek saldırganlaşan
bir siber istihbarat programı geliştirdiğine dikkat çekiyor.
Worth diyor ki “Batılı insan hakları
örgütlerinin kriterleriyle ölçüldüğünde BAE, lideri tüm muhalifleri ezmek
isteyen bir aşırı kapitalist köle kolonisi olarak görülebilir. Suriye veya
Mısır’la kıyaslandığında ise neredeyse aydınlanmış liberalizm modeli. Anketler
de Arap gençlerin çoğunun ABD ve Kanada da dahil diğer ülkelerdense BAE’de
yaşamayı tercih ettiğini gösteriyor.”
Demokrasi olmamasına yönelik eleştirilere
‘Burası Kaliforniya değil’ diye cevap veren MbZ, eğitimsizlik ve gerici dini
tavırların yaygınlığının diktatörlüğü elzem kıldığında ısrarcı. Yazar buradan
hareketle diyor ki “MbZ nüfusunun eğitim seviyesini yükseltme ve siyasal
İslam’ın kökünü kazıma misyonunda başarıya ulaştığında Nahyan ailesinin mevcut
rolünü meşrulaştırmakta çok daha zorlanacak.”
NOT: BAE veliaht prensinin politikalarını daha kapsamlı olarak öğrenmek için 2018 yılında Anadolu Ajansı tarafından yayınlanan iki yazımı okumanızı hararetle tavsiye ederim.
BAE: KÖRFEZ’İN ‘İTHAL AKIL’LA GÜÇLENEN ÜLKESİ (AA, 31.5.2018)
NOT: BAE veliaht prensinin politikalarını daha kapsamlı olarak öğrenmek için 2018 yılında Anadolu Ajansı tarafından yayınlanan iki yazımı okumanızı hararetle tavsiye ederim.
BAE: KÖRFEZ’İN ‘İTHAL AKIL’LA GÜÇLENEN ÜLKESİ (AA, 31.5.2018)
BAE’NİN ‘SEKÜLER’ DIŞ POLİTİKASI VE GİZLİ GÜNDEMİ (AA, 30.7.2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder