Ortadoğu Analiz, s.62, Mayıs-Haziran 2014, s.68-69
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201457_18ztubakor.pdf
FİLİSTİN, İÇ BARIŞI İÇİN UZLAŞTI
Z. Tuba KOR
Üç senedir “Arap Baharı” ile Ortadoğu’da esen değişim rüzgârlarının,
ardından bölge ülkelerini esir alan kaosun, iç savaşın ve güç mücadelelerinin
gölgesinde kalan Filistin-İsrail eksenli meseleler geçtiğimiz Nisan ayında
yeniden gündemin baş sıralarına oturdu. Dokuz aydır zoraki devam eden
Filistin-İsrail barış müzakereleri, İsrail’in her zamanki yerleşim politikaları
ve söz verdiği Filistinli mahkumları serbest bırakmaması yüzünden bir kez daha çıkmaza
girerken Mahmud Abbas yönetimi masaya yeni kartlarını koydu. Bu bağlamda öncelikle
2012’de BM’de kazanılan “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü çerçevesinde çeşitli
uluslararası kuruluşlara ve Cenevre Konvansiyonu gibi kritik sözleşmelere taraf
olmak suretiyle İsrail karşısında uluslararası alanda elini güçlendirdi ve asıl
önemlisi işgal politikalarını Uluslararası Ceza Mahkemesine taşıma hakkını elde
etti. Ardından da tam yedi senedir Gazze Şeridi’ni HAMAS, Batı Şeria’yı ise
el-Fetih denetiminde iki ayrı hükümetin yönettiği bölünmüş Filistin’de iç
barışı sağlama konusunda HAMAS ile uzlaştı.
Uzlaşmanın Yolu Dikenli
2006’dan beri taraflar, kâh kendi aralarında kâh Mısır, Suudi Arabistan,
Katar, Türkiye gibi farklı aktörlerin arabuluculuğunda birçok defa milli mutabakat
hükümeti kurma konusunda uzlaşmıştı. Ancak gerek taraflar arasında iktidar
paylaşımı ve İsrail ile ilişkiler gibi derin görüş ayrılıklarının ve çıkar
farklılıklarının aşılamaması, gerek İsrail’in ve Batılı güçlerin içinde
HAMAS’ın yer aldığı bir hükümeti tanımayıp mali yardımı kesmeleri, gerekse Arap
ve İslam ülkelerinin gerekli diplomatik ve mali desteği gösterememeleri
karşısında umutlar her defasında suya düşmüştü. Dolayısıyla el-Fetih ile HAMAS
temsilcileri en son 23 Nisan’da uzlaşmaya vararak, temel görevi ülkeyi
yıllardır yapılamayan devlet başkanlığı ve meclis seçimlerine altı ay içinde
hazırlamak olan Mahmud Abbas başbakanlığında teknokratlardan müteşekkil bir
milli mutabakat hükümetinin Haziran başında kurulacağını ilan etseler de bu
kararın fiiliyata geçmesi öyle kolay gözükmüyor.
İşgal altında bitmek bilmeyen hayali iktidar çekişmelerinden ve
bölünmüşlükten artık Filistinliler bıkmış durumda. Dahası, Ortadoğu’da son bir
yıldır yaşananlar Filistinlileri hiç olmadığı kadar zor duruma düşürdü ve
bölünmüş bir Filistin, siyasetin her iki cephesi için de artık bir yük olmaya
başladı. Uzlaşmanın önündeki temel engeller aynen varlığını sürdürüyor. Buna
mukabil mevcut statükoyu sürdürmenin bedeli çok ağır olabilir, bilhassa HAMAS
ve Gazze halkı için.
İhvanofobi Gazze’yi Vurdu
11 Eylül sonrası dünyada nasıl ki İslamofobi körüklendiyse ve İslam terörle
özdeşleştirildiyse bugün de Ortadoğu’da İhvanofobi körükleniyor ve İhvan-ı
Müslimin ve benzer çizgideki hareketler terörize edilerek sistem dışına itilmeye
çalışılıyor. Hiç şüphesiz bu durum İhvan’ın Filistin kolu olan HAMAS’ı da
sıkıntıya sokuyor. Yıllardır Batı’nın kara listesindeki örgüt, Mart ayında
Mısır’ın da terör örgütleri listesine alındı ve tüm faaliyetleri yasaklandı.
Mübarek sonrasında Refah sınırının açılıp İsrail tecridinin işlevsiz hale
gelmesiyle daha evvel hiç olmadığı kadar rahatlayan ve özellikle de Mursi
döneminde hem Abbas yönetimi hem de İsrail karşısında eli güçlenen HAMAS’ın son
askerî darbe ile birlikte hareket alanı iyice sınırlandı. Gelinen noktada hem
HAMAS yönetimi hem de 1,8 milyonluk Gazze halkı çok ciddi bir ekonomik ve
insani krizle karşı karşıya. Çünkü İsrail tecridinin zirveye çıktığı dönemlerde
Gazze’nin hayat kaynağı olan tünellerin ekseriyeti Mısır ordusu tarafından çoktan
yok edildi ve tünellerden bölgeye mal girişi %95 oranında kesildi. Dolayısıyla
bugün Gazzeliler her şeye muhtaç durumdalar. Öte yandan Suriye’de Esed yönetiminin halkına karşı katliamları ve buna
İran ile Hizbullah’ın verdiği destek karşısında 2012 başında “direniş
ekseni”ndeki eski müttefikleriyle ipleri kopararak Mısır-Katar-Türkiye hattına
kayan ve siyasi merkezini Şam’dan Doha’ya taşıyan HAMAS, Suud-Katar krizi
yüzünden de zor günler geçiriyor. Suudi yönetiminin Katar’a İhvan ile tüm
bağlarını kesmesi yolunda yaptığı yoğun baskı HAMAS’ı da olumsuz etkileyebilir
ve hatta siyasi merkezini Katar’dan taşımak zorunda kalabilir. Katar hâlihazırda
HAMAS ve Gazze’nin mali, siyasi ve diplomatik anlamda en önemli destekçisi,
hatta adeta cankurtaranı konumunda.
Bu şartlar altında Mısır ve Suudi Arabistan’a yakın olan el-Fetih yönetimi
ile uzlaşma,
HAMAS’ın Arap Dünyasında yaşadığı tecridi aşması için bir fırsat olabilir. Öte yandan HAMAS’ın çevresindeki çemberin
daralması rakibi Mahmud Abbas’ın ve el-Fetih hareketinin elini güçlendirse de
İsrail ile barış müzakerelerinden bir sonuç alabilme ihtimali olmayan Abbas’ın
içeride uzlaşmadan başka pek de bir seçeneği yok. Ancak sürecin başarısı, salt iki
tarafın istekliliğine ve kararlılığına değil, İsrail’in anında uygulamaya
koyduğu misillemeler ve Amerika ile birlikte yapacağı baskılar karşısında
direnme kabiliyetine ve daha önemlisi bölge ülkelerinin vereceği desteğe de
bağlı. Zira Filistin, ekonomisi İsrail’e bağımlı ve dış yardımlarla ayakta durabilen
bir yapı.
İç Barış da İsrail ile Çözüm de HAMAS’sız Olmaz
Bölge politikaları zora giren ve sarsılan itibarını kurtarmaya çalışan Obama
yönetimi, İsrail-Filistin barış müzakerelerinin başarıyla sonuçlanabilmesi için
olağanüstü bir çaba harcıyor ve 29 Nisan’da sona eren müzakere takviminin bir
sene daha uzatılmasını istiyor. Sürecin önümüzdeki dönemde yeniden başlaması
mümkün. Ancak 1990’lardan bu yana tüm barış süreçleri, çok katmanlı ve
kökleşmiş haliyle Filistin-İsrail meselesinin çözülebilme ihtimalinin mevcut
dengeler ışığında mümkün olmadığını defalarca gösterdi. Dahası bölgede artık barışa
inanan kalmadığı gibi taraflar, aslında zevahiri kurtarmak, zaman kazanmak ve
bölgede değişen güç dengeleri karşısında yalnızlıktan kurtulup tecridi aşmak
için masadalar. Buna mukabil Filistin içindeki uzlaşma çabaları eğer başarıya
ulaşırsa, hele de gecikmeli seçimler yapılırsa bu, Filistinlilerin çıkmazdan
kurtulmasını sağlayabilir. Öte yandan hâlihazırda HAMAS tecrit edilmeye
çalışılsa da geçen bunca zaman şunu net bir şekilde gösterdi ki ne Filistin’de
bir iç barışa ne de İsrail ile bir çözüme HAMAS’sız ulaşılabilir. İç barışını
sağlamış bir Filistin yönetimi İsrail ile müzakere masasına eli çok daha güçlü
oturur. Peki, İsrail’i tanımayan HAMAS’ın bulunduğu bir hükümetle bu süreç
nasıl yürür? Buna cevap Lübnan örneği üzerinden veriliyor. Nasıl ki Batı,
Hizbullah’ı bir terör örgütü olarak gördüğü halde, içinde güçlü bir şekilde yer
aldığı Lübnan hükümetlerini muhatap alabiliyorsa pekâlâ benzeri Filistin’de de
mümkün olabilir. Batı ve İsrail ile ilişkileri ve müzakereleri hükümetin
el-Fetih kanadı yürütebilir.
Filistinliler uzlaşmaya muhtaç. Bunu başarmak için de iyi niyet, karşılıklı
güven, çok büyük bir çaba ve sabır gerekli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder