YEMEN: YAŞAYAMAZ VE YAŞANAMAZ BİR DEVLET
Menal Kâid el-Visabi (Hudeyde’de
yaşayan Yemenli gazeteci)
El-Cezire İngilizce, 28.4.2021
NOT: Bu özet tercüme Fikir
Turu web sitesinde 6.5.2021 tarihinde “Kardeş katiliyle
el sıkışmak” başlığı altında yayınlanmıştır. https://fikirturu.com/jeo-strateji/kardes-katiliyle-el-sikismak/
“Yemen: An unviable and unlivable state”
başlığıyla yayınlanan yazının İngilizcesini okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: “Ülkelerindeki savaşın bitmesini
istiyorlarsa Yemenlilerin el sıkışmaktan ve affetmekten başka çareleri yok.
Sevdiklerinin katiliyle yan yana yaşamayı ve çocuklarını onların çocuklarıyla
aynı okula yollamayı kabul etmek zorunda kalacaklar.” Gazeteci Menal Kâid
el-Visabi’nin izlenimleri.
Savaşlara, bilhassa iç savaşlara salt büyük güç mücadeleleri, cephelerde kimin ne kadar ilerlediği ve kaç kişinin öldüğü veya yaralandığı üzerinden bakarak resmi tam okumak mümkün değil. Askerî-siyasi süreç kadar toplum ve birey, istatistikler kadar biyografilere de kulak vermek son derece önemli. Zira savaş sonrası yaraların sarılma sürecinde bunlar da oldukça etkili.
Yemenli
gazeteci Menal Kâid el-Visabi, 28 Nisan’da el-Cezire’de
yayınlanan “Yemen: Yaşayamaz ve Yaşanamaz Bir Devlet” başlıklı yazısında pek
gündemimize girmeyen ülkesinin acı gerçeklerini anlatıyor. Değindiği her bir
konu aslında sadece Yemen’e mahsus değil, Suriye’den Irak’a ve Libya’ya hemen
her çatışma bölgesinin acı gerçekleri…
Yazar,
bir zamanlar muhteşem plajıyla meşhur sahil şehri Hudeyde’de çatışmalar
durulduğu vakit deniz kıyısında yürürken son birkaç yıldır karşılaştığı
manzarayı anlatarak yazısına başlıyor: Caddelerde dizili ve sık sık değişen,
hayatını kaybetmiş yüzlerce genç savaşçının yorgun ve üzgün görünen
fotoğrafları…
Savaş
hiç bitmeyecek mi?
Menal
el-Visabi, bu fotoğrafların birçoğunun sosyal medyada da dolaştığına, ancak
altlarının, taziye yerine oh çeken ve hakaret içeren yorumlarla dolu olduğuna
dikkat çekiyor. 13 yaşındaki çocukların ölüm ilanlarının dahi altındaki nefret
yorumlarını görerek dehşete düştüğünü belirten yazar, Yemen’in geleceğine dair
taşıdığı haklı endişeyi şöyle anlatıyor:
“Savaşın
ülkemin toplumsal dokusunu tamamen bozduğunun farkındayım. Savaş Yemen’i harap
etti ve tanınamayacak kadar çirkinleştirdi. Her gün şahit olduğum kutuplaşma,
nefret ve intikam arzusu, bu savaş hiç bitmeyebilir diye beni korkutuyor. Cephe
hattının zıt tarafında birbiriyle çarpışmış savaşçıların aileleri, yan yana
yaşamayı nasıl öğrenebilecekler? Onların çocukları nasıl olup da aynı okula gidecek
ve birlikte oynayacak? Bir toplum olarak yeniden bir araya gelebilmek için
çekilen tüm acıları ve ıstırapları, tüm hakaretleri ve yaraları nasıl bir
kenara bırakabiliriz?”
“Bugün
bu soruları düşünmek, bundan sadece 10 sene evvel eşi benzeri görülmemiş bir
ulusal birlik anı yaşadığımızı idrak etmemi zorlaştırıyor.” diye devam eden
yazar, Mart 2011 tarihine geri giderek her kesimden Yemenlinin daha iyi bir
hayat için nasıl meydanları doldurduğunu, siyasi ve dinî çoğulculuklarıyla
gurur duyduğunu, yan yana dualar ettiğini anlatıyor.
Ardından
devrim sırasında hissettikleri birlik ruhunun kısa sürdüğünü, devrimin bir
darbeyle bastırıldığını, daha sonra da Suudi öncülüğünde askerî müdahalenin ve
savaşın geldiğini hatırlatıyor.
“Başkent
Sanaa’nın Tahrir Meydanı’nda birlikte protesto eden eski yoldaşlar can
düşmanlarına dönüştüler. Bu kanlı savaşta on binlerce insan öldürüldü ve
milyonlarcası açlıktan kıvranıyor. Yemen’in 30 milyonluk nüfusunun yarısından
fazlası farklı düzeylerde gıda güvensizliği ile karşı karşıya ve 3 milyon çocuk
aşırı yetersiz beslenmeden mustarip. Yemen devleti parçalandıkça sosyal
hizmetler ortadan kalktı ve ekonomi harap oldu. Savaş, ülkedeki altyapıyı
tamamen yok etti ve yakıt dâhil tüm temel mallarda kıtlığa neden oldu.” diyor.
Yazar,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Yemen Direktörü Auke Lootsma’nın
geçtiğimiz günlerde sarf ettiği şu sözü paylaşıyor: “Savaşın durmaması halinde
ülke, onarılamayacak ölçüde ‘yaşayabilmesi imkânsız bir devlet’e dönüşecek.”
Menal
el-Visabi diyor ki “Yemen, sadece yaşayabilmesi imkânsız bir devlete dönüşmekle
kalmadı, aynı zamanda şimdilerde insanların birlikte yaşamaya tahammül
edemediği bir yer oldu. Yabancı gözlemciler için Yemen toplumunun maruz kaldığı
yıkımı kavramak zor olabilir. Yabancı medyada savaş genellikle mezhepçilik,
kuzey-güney bölünmüşlüğü ve aşiret rekabetleriyle açıklanıyor. Adeta çatışma,
Yemen söz konusu olduğunda doğalmış gibi algılanıyor. Ancak savaşın neden
olduğu derin ayrılıklar, bu hayali ‘doğal bölünmeler’in ötesine geçiyor.”
Sahadaki
durum
Peki,
uzaktan bakanların fark edemediği sahadaki gerçek durum ne? Yazar şöyle
açıklıyor: “Hâlihazırda üç farklı şehirde açılmış üç cephe var: Hudeyde, Me’rib
ve Taiz. Buralarda çarpışan tüm savaşçılar Yemenli, çoğunluğu yerli, çoğu aynı
mezhepten ve hatta aynı kabile veya geniş aileden. Buna rağmen karşıt taraflar
için savaşıyorlar ve adeta yüzyıllardır düşmanmışçasına birbirlerini
öldürüyorlar.”
Yazar,
bu sene başında 20 yaşındaki oğlunu Hudeyde cephesinde kaybeden bir kadına
taziyeye gittiğini anlatıyor. İki oğlu, hiçbir dini veya ideolojik yakınlığı
olmamasına rağmen, sırf ailesinin geçimini sağlamak için düşük bir ücret
mukabilinde Husilere katılmış. Sessizce gülümseyen kadın, ağlama yetisini
yitirdiğini ve hissizleştiğini, diğer oğlunu savaşmaktan vazgeçirmek için
iknayla artık uğraşmadığını söylemiş.
Manal
el-Visabi çarpıcı bir örnek daha veriyor: “Aynı aile bireylerinin farklı
taraflarda savaşması duyulmamış bir şey değil. Geçenlerde Me’rib’de kendisi
Husiler safında savaşırken babası ise karşı tarafta çarpışan Abdülmelik adında
bir gencin hikâyesini sosyal medyada okudum. İkisi de aynı cephede birbirine
karşı savaşırken öldürüldü.”
Yazar
sahadaki gerçekleri şöyle açıklıyor:
“Kardeşlerin,
akrabaların ve arkadaşların birbirlerine karşı savaştığını duyduğum başka
vakalar da var. Yemen’deki çatışmanın bir kardeş katilliği olduğunu söylemek
abartı olmaz.
Entelektüellerin
sorumluluğu
Cephe
hatları herhangi bir ‘kabileci’ ya da ‘mezhepçi’ mantığı izlemiyor.
Cemaatlerin, hatta ailelerin ötesine geçiyor ve birçok insanı, doğal toplumsal
çevreleri olmaksızın yüzüstü bırakıyor. (…) Var oldukları sürece barış içinde
yaşamış, birbirine sıkı sıkıya bağlı cemaatler artık harap olmuş, bölünmüş ve
dağılmış vaziyette.”
Manal
el-Visabi bu yaşananlardan medya mensuplarını ve entelektüelleri de sorumlu
tutuyor:
“Maalesef
ki yerel medya, Yemen toplumunda bölünme hatları çizmekte ziyadesiyle etkin bir
rol oynuyor. Çatışma görüntüleri ve esirlerin yakalanması, halk desteğini
seferber etme amaçlı propagandanın bir parçası olarak savaşan tarafların resmî
televizyon kanallarında gururla yayınlanıyor. Cesetler sıklıkla savaş naraları
eşliğinde sergilenirken, -korkusu ve sindirilmişliği yüzlerinden belli olan-
savaş esirleri hazır metin ‘itirafları’ tekrarlamak zorunda bırakılıyor.”
“Farklı
taraflara mensup Yemenli gazeteciler ve entelektüeller, savaş esirlerinin
yakalanmasına veya Yemenli savaşçıların ölümüne kınalar yakan yorumlar
yazmaktan çekinmiyor.” diyen yazar, Yemenli gazetecilerin yurtdışında bile aynı
şekilde davrandıklarını -2017’de Ürdün’de katıldığı insancıl gazetecilik
atölyesinde bazı Yemenli gazetecilerin savaş suçlarını meşrulaştırmaya
kalkışacak kadar tarafgirlikte ileri gitmesi örneğini vererek- anlatıyor.
Ardından şu çarpıcı tespiti yapıyor:
“Görünen
o ki Yemen halkı, yaşadığı pek çok mahrumiyetin ve sevdiklerini ve geçim
kaynaklarını yitirmenin yanı sıra, en temel insaniyet şeklinin bile dehşet
verici yokluğunu yaşıyor.
Pek
çok insan, savaşan taraflara Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran
tarafından verilen dış destek kesildiğinde savaşın sona ereceğine inanıyor. Ben
bundan şüpheliyim. Korkarım ki intikam alma dürtüsü savaşı devam ettirecek,
keza katliamlar ve ağır ihlaller yapanların adaletten kaçma arzusu da.”
Yazar,
2015’ten bu yana çeşitli barış müzakereleri girişimleri olduğunu, bunlardan
sadece 2018’de İsveç’te yapılanın başarılı kabul edildiğini, ancak burada
varılan anlaşmadan bugüne kadar hayata geçirilen tek maddenin savaş esirlerinin
salıverilmesi olduğunu, akabinde ise gözaltı merkezlerinin yeni tutuklularla
doldurulduğunu belirtiyor.
Peki
Yemenli gazeteci Manal el-Visabi’ye göre çözüm ne?
“Yemenliler
bu savaşın bitmesini istiyorlarsa el sıkışmaktan ve affetmekten başka çareleri
yok. Sevdiklerinin katiliyle yan yana yaşamayı ve çocuklarını onların
çocuklarıyla aynı okula yollamayı kabul etmek zorunda kalacaklar. Bir zamanlar
‘Mesut Arabistan’ diye anılan ülkemizi yaşayamaz bir devlet olmaktan
kurtarmanın tek yolu işte bu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder