BATI, ÇİN’İN
UYGUR ÇALIŞMA KAMPLARI KONUSUNDA NE YAPABİLİR?
Harald Maass (Araştırmacı gazeteci ve Der Tagesspiegel’in
ödüllü eski Çin muhabiri)
The Spectator,
23.1.2021
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu
tercüme Perspektif web sitesinde 26.1.2021 tarihinde
yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/bati-cinin-uygur-calisma-kamplari-konusunda-ne-yapabilir/
İngilizcesi “What the West can do about
China’s Uyghur labour camps” başlığıyla yayınlanan yazıyı okumak
için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Sincan’daki milyonlarca
insanın kaderini etkileyecek olan biz tüketicileriz. Batı’daki birçokları için
hayvan haklarını ihlal eden veya çevremizi tahrip eden ürünleri boykot etmek
artık normal oldu. “Çin Malı” etiketli bir ürün satın alacağımızda aynı
standartları köle işçiliğine ve ağır insan hakları ihlallerine karşı da
uygulamamızın vakti geldi.
Coca-Cola’nın en tartışmalı şişeleme tesisi, batı Çin’deki Urumçi şehrinin hemen dışındaki bir sanayi bölgesinde bulunan devasa bir fabrika. Fabrika lojistik bakımdan iyi bir yerde konumlanmış: Uluslararası havalimanı arabayla kısa bir mesafede, tıpkı çok rağbet gören Wyndham oteline yakın yüksek hızlı tren istasyonu gibi. Ancak Coca-Cola ve aynı bölgede fabrika işleten Volkswagen ve BASF gibi diğer batılı şirketler için sorun, hiçbir resmî haritada belirtilmeyen yüzlerce tesisin mevcudiyeti. Bir Çin devlet şirketi ile ortak girişim olan Cofco Coca-Cola tesisi, insan hakları uzmanlarına göre, Çin’in yerel etnik azınlıkları bastırdığı hapishaneler ve yeniden eğitim kamplarıyla çevrili. Bu azınlıkların çoğu, İngiltere’de de satılan ürünleri üreten fabrikalarda veya çiftliklerde çalışmaya zorlanıyor.
Uzak çöllerin ve zengin maden kaynaklarının bulunduğu
devasa bir bölge olan Sincan, aralarında beş İngiliz Kilisesi piskoposunun da
olduğu dünya dinî liderlerinin deyimiyle “Holokost’tan bu yana en korkunç
insanlık trajedilerinden biri”nin merkezi. Son üç yılda Çin, tahminen bir
milyon kadar Uygur, Kazak ve diğer Müslüman azınlıkları “yeniden eğitim”
kamplarına koydu ki bu, yetişkin nüfusun onda birinden fazlasına tekabül
ediyor. Kamplarda dini inançlarından vazgeçip Komünist Parti’yi övmek zorunda
bırakılıyorlar ve beyin yıkamaya maruz kalıyorlar. Mahpuslar sık sık intihara
kalkışıyorlar.
Deliller, Çin’in artık yerel nüfusu kontrol etmek için
kitlesel tutuklamalardan zorunlu çalışmaya geçtiğini gösteriyor. Avustralya
hükümeti tarafından kurulmuş bir düşünce kuruluşu olan Avustralya Stratejik
Politika Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 80.000’i aşkın
Uygur, 2017-2019 yılları arasında Çin’in diğer bölgelerindeki fabrikalarda
“zorla çalıştırılma intibaını kuvvetle uyandıran koşullar altında” çalışmak
üzere Sincan dışına nakledildi. Bazıları doğrudan tevkifhanelerden üretim hatlarına
gönderilmişti. Çevrimiçi delillere ve şahitlerin raporlarına göre, fabrikalarda
Uygurlar uzun çalışma saatleri ve günlük beyin yıkama seansları ile hapishane
benzeri koşullar altında tutuluyor. Evlerine yakın çalışsalar bile işçilerin
ayrılmalarına izin verilmiyor.
Muhammet Hızırbek, New York Times’a şunu dedi:
“Bir kamptan serbest bırakıldıktan sonra onların politikalarına göre çalışmanız
gerekiyor.” 31 yaşındaki eşi Amanzol Kisa, Sincan’daki bir yeniden eğitim
kampında bir yıl geçirdikten sonra üç aylığına bir giyim fabrikasında çalışmaya
gönderilmiş. Asgari ücretin yarısından daha az maaş ödenmiş. Gülzire Avulkan’a
2017-2018’de bir kampta tutulurken dikiş makinesi kullanmak öğretilmiş. Serbest
bırakıldıktan sonra kampın yakınındaki bir fabrikada eldiven dikmeye zorlanmış.
Alman haftalık Die Zeit gazetesine şöyle demiş: “Günde kaç
saat çalıştığımı bilmiyorum. Saat yoktu. Yatakhaneden karanlıkta çıkıyor,
karanlıkta geri dönüyorduk.”
Son iki yılda bu programlar önemli ölçüde
genişletildi. Çin’in resmî istatistiklerine göre, Sincan’daki 2,6 milyon
“fazlalık kırsal işçi”nin bir yıl içinde “yeri değiştirildi” ki bu, yüzde
46’lık bir artışa tekabül ediyor. Pekin herhangi bir zorla çalıştırmayı
kesinlikle reddediyor ve politikasını bilakis “yoksulluğu ortadan kaldırma
programı” diyerek meşrulaştırıyor. Ancak uzmanlar ve yabancı hükümetler alarma
geçmiş durumda. İngiltere’nin Asya’dan Sorumlu Devlet Bakanı Nigel Adams geçen
ay parlamentoya yaptığı açıklamada “Sincan’da ve Çin’in diğer bölgelerinde
Uygurların zorla çalıştırıldığına dair deliller inandırıcı olup giderek artıyor
ve İngiliz hükümetini derinden rahatsız ediyor.” dedi.
Geçen hafta da İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic
Raab, insan hakları ihlaliyle bağlantılı olan Çin ithal ürünlerini yasadışı
ilan etme planlarını duyurdu. İngiltere, köle işçiliğiyle bağlantılı şirketlere
para cezaları ve muhtemel yaptırımlar getirecek. Amerikan hükümeti, zorla
çalıştırılan işçi kullandığından veya Sincan’daki baskı sistemine teknik yardım
sağladığından şüphelenilen 48 Çinli şirkete çoktan yaptırımlar ve kısıtlamalar
getirdi. Bu şirketler arasında Nike, H&M ve Apple gibi tanınmış
uluslararası markaların tedarikçileri de bulunuyor.
Urumçi’deki Coca-Cola fabrikası, Sincan’ın
tevkifhaneler ve yeniden eğitim tesisleri sisteminin ortasında bulunmakta olup
bu sistem ABD Kongresi tarafından “dünyadaki bir azınlık nüfusun en büyük
kitlesel hapsedilmesi” olarak nitelendirildi. Bu gizli tesisleri tespit etmek
için uydu teknolojisini ve tanık raporlarını kullanan ASPI’ye göre, tesisin 30
km içinde toplamda 25 hapishane ve toplama kampı var. Bütün Sincan’da ise
bazıları gözetleme kuleleri, dikenli teller ve binlerce tutukluyla devasa
yapılar olmak üzere en az 380 tevkif kampı var.
Coca-Cola, tesisini 12 yıl önce 210 milyon yuanlık
(bugünün parasıyla 23 milyon sterlinlik) yatırımın bir parçası olarak açtı;
ancak fabrika Çinli çoğunluk hissedarı Cofco tarafından yönetiliyor. Coca-Cola
yöneticileri, fabrikalarında veya tedarikçileri arasında -muhtemelen kendi
bilgileri haricinde yaşanan- zorla çalıştırılmanın gerçekleşmediğinden emin olabilir
mi? Coca-Cola yaptığı bir açıklamada, şirket politikalarının “zorla
çalıştırmayı kesinlikle yasakladığı”nı ve buna uyulup uyulmadığını denetlemek
için üçüncü taraflara ait kuruluşları kullandığını vurguladı. Ancak Sincan’daki
seyahat ve yönetim kısıtlamaları, çalışma standartlarının izlenmesini neredeyse
imkansızlaştırıyor. Dolayısıyla en az üç büyük izleme kuruluşu bölgede insan
hakları değerlendirmeleri yapmayı bırakmış durumda.
Sincan’daki tahminen 14 milyon Uygur’u ve diğer
Müslüman azınlıkları kontrol etmek için Çin’in kullandığı sadece tevkifhaneler
ve çalışma kampları değil. Bölgenin parti sekreteri Chen Quanguo, devlet
medyası tarafından binlerce yüksek teknolojili kontrol noktasından müteşekkil
bir şebeke sistemi olan “elverişli polis karakolları”nın mucidi diye övüldü.
Özel internet kullanımından tutun işe gidip gelmeye kadar günlük hayatın her
anı, birbirine 300 metre mesafeli karakollardan dijital olarak izleniyor.
Otomobillere GPS sensörleri takılmalı ve sürücülerin benzin almak için yüzü
taranmalı ki yetkililer her zaman halkın hareketlerini takip edebilsin.
Güvenlik kameraları tüm sokakları izliyor ve bazen de özel hanelerin içine bile
yerleştiriliyor. Sonuç, dünyada eşi benzeri olmayan teknolojiye dayalı yeni bir
otoriter yönetim biçimi. 2018’de Sincan’ı gizlice ziyaret ettiğimde aile
bireyleri WhatsApp kullandığı, ibadet ettiği ve hatta akaryakıt istasyonundan
çok fazla benzin aldığı için kamplara gönderilen insanlarla konuşmuştum.
Urumçi’de Santana sedan ve Tharu SUV modellerini üreten
Volkswagen’e göre Sincan’daki varlığı siyasi. İktisaden Sincan’daki fabrika pek
de mantıklı değil; zira parçaların kıyı bölgelerden binlerce kilometre uzağa
taşınması gerekiyor ve bu yüzden başta planlanan yıllık 50.000 otomobil yerine
20.000’den daha az üretilebiliyor. 2013’te açılan fabrikası, bölgedeki
başarısını göstermek isteyen Çin hükümetine siyasi bir hediyeydi. Fabrikanın
kapatılması, Volkswagen’in milyarlarca kâr getiren Çin’deki tüm işlerini riske
atmak olur. Dünya çapında her saniye bir VW Çin Halk Cumhuriyeti’nde satılıyor.
Şirketin Çin’deki müdürü Stephan Wöllenstein, Volkswagen’in Sincan’daki
durumdan “endişeli” olduğunu söylüyor ancak ekliyor: “Bölgeden sessizce ayrılıp
gitmenin siyasi sorunları çözeceğini düşünmüyorum.”
Sincan’da fabrikaları bulunmayan şirketler için bile
Çin’in Müslümanlara göz açtırmamasına bir şekilde bulaşmamaları zor. Apple,
Sincan’dan fabrikalarına taşınan yüzlerce Uygur işçiyi kullanmakla suçlanan ve
iPhone’ların teknik parçalarının önemli bir tedarikçisi olan O-film adlı bir
şirketle iş yaptığı için eleştiriliyor. ABD Ticaret Bakanlığı, insan hakları
ihlallerinden şüphelendiği için O-film şirketini yaptırım listesine koydu.
Amerikan gıda şirketi Kraft Heinz’in de -Uygur işçiliği programlarına dahil
olduğundan şüphelenilen- Çin’in en büyük domates işleyicisi Cofco Tunhe ile iş
ilişkileri var. Bahsi geçen bütün bu şirketler, zorla çalıştırma konusunda
herhangi bir bilgilerinin veya dahillerinin olduğunu reddettiler.
Tekstil sanayii özel tetkik altında. Sincan ana pamuk
üreticilerinden olup pamuklar çoğunlukla elle toplanıyor. Araştırmacılara göre
Çin, propaganda kampanyaları ve güçlü baskı uygulayarak tarlalardaki Han
Çinlisi işçileri Uygurlar ve diğer azınlıklarla değiştirmeye başladı. Komünizm
Kurbanlarını Anma Vakfı’nın kıdemli uzmanı ve Sincan konusunda önde gelen bir
uzman olan Adrian Zenz, bugün Sincan’daki pamuğun çoğunun zorunlu çalışma
koşulları altında ve cüzi ücretle toplandığını tahmin ediyor. “Yarım milyondan
fazla Uygur -muhtemelen isteseler de istemeseler de- devlet tarafından üç
aylığına tarlalara gönderiliyor.” diyor.
Moda sektörünün de bu sorundan kaçınması neredeyse
imkânsız. Hugo Boss, Adidas, Muji, Uniqlo, Costco, Caterpillar, Lacoste, Ralph
Lauren ve Tommy Hilfiger gibi markalar, Sincan fabrikaları veya malzemeleriyle
bağlantılı raporlarda ismen geçiyor. Dünya çapında pamuklu her beş üründen biri
Sincan pamuğundan üretiliyor; ancak Marks & Spencer, geçen hafta Sincan’la
ilgili bir eylem çağrısına imza attı ve bölgedeki pamukları kullanmayı bırakma
sözü verdi.
Yine de neticede Sincan’daki milyonlarca insanın
kaderini etkileyecek olan biz tüketicileriz. Batı’daki birçokları için hayvan
haklarını ihlal eden veya çevremizi tahrip eden ürünleri boykot etmek artık
normal oldu. “Çin Malı” etiketli bir ürün satın alacağımızda aynı standartları
köle işçiliğine ve ağır insan hakları ihlallerine karşı da uygulamamızın vakti
geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder