ABD’NİN SURİYE STRATEJİSİ BAŞARISIZLIĞA
UĞRADI
Robert S. Ford (2011-2014 yılları arasında ABD’nin Suriye
Büyükelçisi olarak görev yaptı. Halihazırda Ortadoğu Enstitüsü kıdemli uzmanı
ve aynı zamanda Yale Üniversitesi Jackson Küresel İlişkiler Enstitüsü’nde
Kissinger kıdemli uzmanıdır.)
Foreign Affairs, 25.1.2021
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu
tercüme Perspektif web sitesinde 29.1.2021 tarihinde
yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/abdnin-suriye-stratejisi-basarisizliga-ugradi/
İngilizcesi
“U.S. Strategy in Syria Has Failed” başlığıyla yayınlanan yazıyı okumak
için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Hiç şüphesiz Washington’ın YPG ve SDG’ye çok fazla borçlu olduğunda ısrar eden Amerikalı siyasetçilerden ve uzmanlardan protesto sesleri yükselecektir. Ancak IŞİD’le mücadelede Kürtlerin değerli yardımlarına rağmen ABD, vergi mükellefleri pahasına bu gruplara sınırsız bir askeri koruma sağlamaya mecbur değildir. ABD’nin milli menfaati, Suriye’nin doğusundaki yönetimin şeklini güvence altına almak değil, terörist tehditleri kontrol altına almaktır.
Amerikan Başkanı Donald Trump, dört yıllık görev
süresi boyunca defalarca ABD’yi ulus inşası işinden çıkaracağı sözünü verdi.
Çatışmaların ardından toplumları yeniden inşaya ve istikrara kavuşturmaya dönük
uzun vadeli Amerikan çabalarının yanıltıcı ve başarısızlığa mahkûm olduğunu
savundu. Sıklıkla Irak ve Afganistan’daki asker sayısını azalttığını ve görevde
bulunduğu süre boyunca demokrasiyi teşvik fonunu yaklaşık 1 milyar dolar
düşürdüğünü söyleyip durdu.
Ancak Trump yönetimi, Suriye’de başarı ihtimali düşük
zor bir işe girişerek ulus inşa etmeme politikasından uzaklaştı. ABD, Suriye
Devlet Başkanı Beşşar Esed’i önemli anayasal reformları yapmaya ve ülkenin
kuzeydoğusunda bir Kürt özerk bölgesini kabul etmeye zorlamak için askeri güç
kullanmaya ve mali baskı uygulamaya çalıştı. ABD nezaretinde bu bölge, Suriye
Demokratik Güçleri (SDG) altında kendi ordusu ve Suriye Kürt Halkını Savunma
Birlikleri (YPG) ile onun siyasi kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin
hâkimiyetinde oturmuş bir bürokrasisi olan bir yarı devlete dönüştü.
Altı yıldan ve yaklaşık 2,6 milyar dolar harcadıktan sonra bu devletçik, Amerikan askeri koruması altında büyüyen ve düşman komşularından korunan ABD’nin bir bebeği mahiyetinde. Kendi kendini ayakta tutamayan özerk bölge, öngörülebilir gelecekte Amerikan kaynaklarına bağımlı kalacak. Ancak bu türden açık uçlu bir taahhüt ABD’nin ihtiyacı olan bir şey değil. Suriye hiçbir zaman ABD’nin temel bir milli güvenlik meselesi olmadı ve oradaki Amerikan menfaatleri, her zaman için çatışmanın Washington’ın başka yerlerdeki daha önemli kaygılarını tehdit etmesini önlemekle sınırlı kaldı. Mevcut Amerikan politikası, bu merkezi hedefi gerçekleştirmekte pek de işe yaramayacak. Ayrıca bu politika şimdiye kadar Şam’da siyasi reformu teminat altına almadı, ülkeye istikrarı geri getirmedi ve IŞİD olarak da bilinen İslam Devleti’nin kalıntılarının üstesinden gelmedi. Başkan Joe Biden, yöntem değiştirip hâlihazırda Suriye’ye konuşlu yüzlerce Amerikan askerini çekerse ve IŞİD’i kontrol altına almak için Rusya ve Türkiye’ye bel bağlarsa iyi olacak.
Çıkmazda Kalakalmak
Görünüşte ABD’nin kuzeydoğu Suriye’deki stratejisi,
IŞİD’in son kalıntılarını temizlemek, böylelikle saldırıları başlatabileceği
güvenli bir sığınaktan mahrum bırakmak üzere tasarlandı. Her ne kadar yıllarca
süren uluslararası askeri operasyon terör örgütünü büyük ölçüde yok etse de,
geriye kalan mensupları hala Suriye’de ve Irak’ta ara sıra düşük düzeyli
saldırılar düzenliyorlar. SDG’ye ve onun Kürt çekirdeği YPG’ye yönelik Amerikan
desteğinin, bu grupların IŞİD’i asgari dış yardımla ve geniş çaplı bir Amerikan
konuşlanmasına gerek kalmadan kontrol altına almasına yardımcı olacağı
düşünüldü.
Siyaseten cazip olmasına rağmen bu strateji son derece
problemli. ABD’nin Suriyeli Kürt müttefikleri, Araplar ile Kürtler arasındaki
uzun süredir devam eden bölgesel gerilimleri şiddetlendirdi. Bilhassa Araplar
arasında –ABD tarafından sağlanan– Kürt siyasi hâkimiyeti ve yerel petrol
yataklarında Kürt kontrolü üzerinden yaygın bir hayal kırıklığı var. Arap bölge
sakinleri ayrıca SDG’nin iddia edilen idari yolsuzluklarını, sert terörle
mücadele operasyonlarını ve zorunlu askerlik uygulamalarını protesto ediyorlar.
Kürt güçler ise Türk askeri kontrolü altındaki Arap şehirlerine bombalı araçla
saldırılar düzenliyorlar. Etnik gerilimler ve aşiret ihtilaflarıyla dolu
böylesi bir ortamda IŞİD, yerel toplulukların zımni rızasıyla hareket edebilir
ve hoşnutsuz olanların safından adam devşirebilir. ABD, politikalarıyla
Suriye’nin doğusunda Kürtlerin hâkimiyetinde bir devletçiği koruyup kollarsa bu
sorunla her zaman yüzleşecektir.
Amerikan stratejisinin daha temel başka bir kusuru
var: IŞİD varlığı, ABD ve SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerden ibaret değil.
Terör örgütü, Suriye hükümeti ve müttefikleri Rusya ve İran tarafından gevşekçe
kontrol edilen Fırat Nehri’nin neredeyse 320 kilometre batısına kadar uzanan
bir bölgede faaliyet gösteriyor. Eğer ki amaç, IŞİD’in kendini yeniden
yapılandırmasını veya Suriye’yi başka yerlerdeki saldırılar için bir sıçrama
tahtası olarak kullanmasını engellemekse, Amerikan konuşlanmasını Fırat’ın
doğusuyla sınırlandırmak bu sorunu çözmez. Esed hükümetine yaptırım uygulamak
da öyle; zira bu, yalnızca Suriye hükümet güçlerine aşırılıkçı grupla savaşmak
için daha az kaynak bırakıyor.
Mevcut Amerikan yaklaşımı aynı zamanda başarıya
ulaşabilir bir nihai oyundan yoksun. ABD’nin diplomatik ve askeri kılıfı
olmaksızın YPG ve SDG, muhtemelen hem Türkiye’ye hem de Suriye hükümetine karşı
iki veya üç cepheli bir savaşla karşı karşıya kalacak ki bu da savaşçılarını
IŞİD’le savaştan uzaklaştıracak. Bu sonucu önlemek için ABD’nin Kürt güçlerini
desteklemeyi sürdürürken süresiz olarak Suriye’nin doğusunda kalması gerekecek.
Eğer ki Rusya, Türkiye, İran veya Suriye hükümeti, Amerikan güçleri veya yeni
ortaya çıkan Kürt devletçiği üzerindeki askeri baskıyı artırmayı tercih ederse,
ABD bu soruna daha fazla kaynak ayırmak zorunda kalacak. Tıpkı Rus askeri
birliklerinin 2020 yazında ABD devriyelerini tacize başlamasında ve ABD Merkez
Komutanlığının da caydırıcı olarak yeni hafif zırhlı birlikler göndermesinde
görüldüğü gibi. Bu dinamik, önümüzdeki yıllarda muhtemelen daha da kötüye
gidecek.
Rusya ve Türkiye’ye Bel Bağlamak
Trump’ın Suriye politikasındaki bu kusurlar göz önüne
alındığında, yeni yönetimin farklı bir yaklaşıma, yani Amerikan ordusunu sonu
gelmez bir başka savaşa sokmadan IŞİD’i başarıyla kontrol altına alabileceği
bir yaklaşıma ihtiyacı var. Biden ekibi, mevcut Amerikan stratejisini sürdürmek
yerine diplomasi üzerine yeni vurgusuyla, Rusya ve Türkiye’ye daha fazla bel
bağlamalı. Kulağa pek hoş gelmese de bu iki ülkenin Suriye’deki menfaatlerini
kabul etmek daha iyi sonuçlar üretebilir.
Rusya mükemmel bir ortak olmaktan çok uzak; ancak
Esed’e verdiği destek, onu IŞİD’e karşı mücadeleyi devralmak için tam da doğru
bir aktör yapıyor. Moskova, Suriye hükümetinin hayatta kalmasını sağlamaya
ahdetmiş durumda ve yeniden dirilen bir IŞİD (muhtemelen SDG’den ele geçirilen
Suriye petrol sahalarından geçinerek) Esed’i ciddi şekilde tehdit edecek. Bu
dar ortak zeminden istifade ederek Biden yönetimi, Fırat’ın her iki tarafındaki
IŞİD’le mücadele misyonunu Moskova’ya havale eden bir anlaşma yapmalı. Bu da
kaçınılmaz olarak Suriye’nin doğusunda Rus askeri varlığının artmasını
gerektirecek ve ABD’nin de kuvvetlerinin aşamalı olarak geri çekilmesi ve
kontrolün ABD’den Rusya’ya geçişi için bir zaman çizelgesini müzakere etmesi
gerekecek.
Ancak Suriye’nin doğusunda IŞİD’le mücadele
misyonlarının sorumluluğunu devretmek, terör örgütünün Suriye’yi Amerikan
müttefiklerine veya menfaatlerine saldırmak için bir üs olarak kullanmasını
engelleme ihtiyacını ortadan kaldırmayacak. Bu tehdidi hafifletmek için ABD’nin
Türkiye’yi güney sınırını güvenceye almaya ikna etmesi lazım. Tıpkı Moskova
gibi Ankara’nın da işbirliğine girmek için açık gerekçeleri var; IŞİD, Türkiye
içinde de terör saldırıları düzenledi. Yaklaşık 900 kilometre uzunluğundaki
sınırı tamamen kapatmak zor olacak; bu nedenle Washington, Türkiye’ye terör
trafiğini izlemek için teknoloji ve istihbarat desteği sağlamak zorunda
kalacak. Böyle bir çaba yoğun bir işbirliğini gerektirecek. Türkiye’nin terör
örgütü olarak gördüğü YPG’ye Amerikan desteğinin ilişkileri dibe vurdurmasından
evvel de Türklerle anlaşmak zordu. Ancak ABD Kürt güçlerine doğrudan yardım
etmez hale geldiğinde işbirliği daha kolay olacak. Zira Türkiye’nin öncelikli
hedefi, bu grupların Suriye’de özerk bir yapı kurmasını engellemek.
Doğru Lansman
Biden bu yeni stratejiyle ABD’nin Kürt ortaklarını şaşırtmaktan kaçınmalı; Amerikan yönetimi, atacağı adımlar hakkında onları erkenden bilgilendirmeli. SDG ve YPG, IŞİD’e karşı mücadelede iyi ortaklar oldular ve Ruslar yeni bir düzenleme altında onlarla çalışmaya devam edecek kadar ferasetli. Moskova’nın bu sahada tecrübesi var: Ruslar ülke çapında misyonlar yürüten Şam yanlısı savaşçılardan müteşekkil “Beşinci Kolordu”yu kurdu, donattı ve hâlihazırda denetliyor. Moskova, Suriye hükümetiyle birlikte, Rus komutası altında SDG mensuplarından oluşan yeni bir “Altıncı Kolordu” oluşturabilir.
PYD ve YPG, kontrol ettikleri bölgenin siyasi statüsü
konusunda Şam’la ayrı ayrı müzakere etmek
zorunda kalacak. PYD’nin Suriye hükümetiyle geçmişten gelen ilişkileri bu
süreci kolaylaştırabilir. 2012’de örgüt, Suriye ordusu geri çekilirken
kuzeydoğu şehirlerinin kontrolünü ele almak için Esed’le bir anlaşmaya varmıştı
ve buradaki topluluklar Humus, Halep ve Şam kırsalını hedef alan tarzda rejim
bombardımanlarına hiçbir zaman maruz kalmadı. Şimdi YPG ve PYD, kendi
toplumları için –birçok Suriyeli Kürt’ün yıllar yılı inkâr edilen– eşit
vatandaşlık ve mülkiyet haklarını güvence altına almak üzere bu mirasa
dayanmalı. Her ne kadar böyle bir düzenleme, federal bir Suriye’de tam özerklik
sağlamasa da savaş öncesi statükoya kıyasla önemli bir ilerleme olacaktır.
Hiç şüphesiz Washington’ın YPG ve SDG’ye çok fazla
borçlu olduğunda ısrar eden Amerikalı siyasetçilerden ve uzmanlardan protesto
sesleri yükselecektir. Ancak IŞİD’le mücadelede Kürtlerin değerli yardımlarına
rağmen ABD, vergi mükellefleri pahasına bu gruplara sınırsız bir askeri koruma
sağlamaya mecbur değildir. ABD’nin milli menfaati, Suriye’nin doğusundaki
yönetimin şeklini güvence altına almak değil, terörist tehditleri kontrol
altına almaktır.
ABD’nin Sınırlarını Kabul Etmek
Nihayetinde Biden yönetiminin ABD’nin Suriye’de siyasi
tavizler koparma becerisi konusunda gerçekçi olması gerekiyor. Benim de
aralarında olduğum Amerikalı yetkililer, Esed yönetiminden uzun süredir
reformlar yapmasını bekledi, ama pek bir başarı sağlayamadı. Trump yönetimi ise
Şam’ı davranışını değiştirmeye zorlamak için mali yaptırımları ve Suriye’nin
petrol sahaları üzerindeki kontrolünü kullanmaya çalıştı. Esed neredeyse hiç
kılını kıpırdatmadı. Şam, müzakereleri oyalamakta olağanüstü başarılı oldu ve
Washington’ın ümit bağladığı Cenevre’deki BM görüşmeleri çıkmaza girdi. Esed ve
kliği için çatışma, –yükselen reform veya özerklik talepleri kaçınılmaz olarak
istikrarsızlığa, iktidarı kontrolüne karşı meydan okumalara veya istenmeyen
hesap verme çağrılarına yol açacağından– sıfır toplamlı bir oyun niteliğinde.
Dolayısıyla rejim, reformun kendi ömrünü kısaltacağı acı varsayımıyla
mücadeleye devam ediyor. ABD’nin veya SDG’nin kuzeydoğudaki küçük petrol
sahalarını kontrolü de bu hesabı değiştirmeyecek.
Diğer uzmanlar, ABD’nin geri çekilmesinin İran ve
Rusya’ya Suriye’de serbestçe at oynatma imkânı vereceğini iddia ediyor. Bu
iddia, her iki ülkenin de Şam’la on yıllardır süren –Amerikan baskısıyla
zayıflama ihtimali olmayan– siyasi ve askeri bağlarını göz ardı ediyor. Rusya
ve Suriye, Soğuk Savaş’tan itibaren yakın bir ilişki sürdüregeldi ve Rus
danışmanlar, mevcut çatışma 2011’de başlamadan çok evvel Suriye’de
faaliyetteydi. İran’ın varlığı da benzer şekilde eskiye dayanıyor: Bundan on
sene evvel ben Suriye’de ABD büyükelçisiyken Amerikalı diplomatlar İran’ın
İslam Devrimi Muhafızları personeliyle aynı apartmanı paylaşıyordu. Suriye’de
Devrim Muhafızları askeri tesisleri neredeyse yirmi yıldır var. Suriye’nin
doğusunda ara sıra yapılan küçük Amerikan devriyeleri bu ikili ilişkilerin
hiçbirini değiştirmeyecek ve İran’ın ülkeye füze sevkiyatını da
engelleyemeyecek – ki bu engellemeyi İsrail hava kuvvetleri zaten etkili bir
şekilde yapıyor.
Biden elbette Trump yönetiminin stratejisini
sürdürebilir. Ancak bunu yapmak, toplumlararası gerilimleri şiddetlendirirken
ve IŞİD’i kontrol altına almayı başarısız kılarken milyarlarca doları da boşa
harcamak anlamına gelecek. ABD’nin Suriye’de Washington’a çok daha ucuza mâl
olması gereken sınırlı hedefleri var; harcamak istediği para muazzam mülteci
sorununa gitmeli. Rusya ve Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede yükünü üstlenerek
milli menfaatlerini güvence altına almalarına izin vermek daha iyi. Nihayetinde
–nahoş ortaklarla bile olsa, sınırlı ama karşılıklı hedeflere ulaşmak için
belirli sorunlar üzerinde çalışmaya dayalı– bu tür pazarlıklar diplomasinin
özüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder