HERKES İÇİN LÜBNAN DERSLERİ
Thomas L. Friedman
The New York Times, 9.8.2020
Tercüme ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir
Turu web sitesinde 13.8.2020 tarihinde yayınlanmıştır.
https://fikirturu.com/jeo-strateji/herkes-icin-lubnan-dersleri/
İngilizcesi “Beirut’s Blast Is a Warning for America” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Ülkedeki sistem nedeniyle her zaman her
şeyin siyasallaştığı, kamu yararının anlamının unutulduğu Lübnan gittikçe
istisnai örnek olmaktan çıkıyor, zira kutuplaşma artık her yerde. Amerikalı
yazar Thomas Friedman uyarıyor: Lübnan’daki patlama herkes için uyarı.
Lübnan’ın başkenti Beyrut, tarihinin en
büyük patlamasıyla enkaz yığınına dönerken konuyla ilgili en orijinal
yazılardan birini, The New York Times’ın
dış politika köşe yazarı Thomas Friedman kaleme aldı. 9 Ağustos’ta yayınlanan
“Beyrut Patlaması Amerika İçin Bir Uyarı” başlıklı yazısında, Amerika’nın
popülist Trump yönetimi altında nasıl Lübnan ve Ortadoğu’yla giderek
benzeştiğini her şeyin siyasallaştırılması meselesi üzerinden ele aldı. Friedman,
1980’lerde The New York Times’ın Beyrut ve
Kudüs bürolarında çalışmış, Ortadoğu’yu yakından tanıyan bir isim.
Friedman, Beyrut’taki korkunç patlamayı ve
ardından bunu kimin tetiklemiş olabileceğine dair yaygın spekülasyonları ilk
duyduğunda hatırına gelen bir anekdotla yazıya başlıyor. 40 yıl evvel Beyrut
Amerikan Üniversitesi rektörünün evinde verilen bir yemekte, iki gece önce
Beyrut’a yağan olağandışı dolu fırtınasından söz açıldığında Rektör Malcolm
Kerr, ‘Sizce bunu Suriyeliler yapmış olabilir mi?’ esprisini patlatmış.
Nitekim -bugün nasıl her şey bir İsrail
veya Amerikan komplosu olarak görülüyorsa- iç savaş şartları altındaki o
dönemde de, Lübnanlıların geneli her şeyi Suriye’nin tezgâhladığı bir komplo
olarak açıklıyordu.
Friedman diyor ki, “Kerr aynı zamanda
Lübnan toplumunda kökleşmiş -ve ne yazık ki bugünün Amerika’sı için de geçerli-
bir gerçeği dillendiriyordu: Lübnan’da o dönem -ve bugün daha da fazlasıyla-
her şey hatta hava durumu bile siyasallaşmıştı.”
“Tüm yönetim yetkilerinin ve devlet
kadrolaşmalarının anayasal ya da gayriresmî olarak farklı Hıristiyan ve
Müslüman mezhepleri arasında çok dikkatli bir denge dahilinde paylaşıldığı
Lübnan toplumunun mezhepçi tabiatı nedeniyle hakikaten her şey siyasaldı. Her
bir işe tayin, her bir görevi suistimal soruşturması ve her bir hükümetin kimi
finanse edip etmeyeceği kararı, bir gruba menfaat sağlayıp kayırma, diğerinin
ise aleyhine görüldü.”
“Oldukça çeşitlilik arz eden bir toplumda
bu, (iç savaş spazmları arasında) istikrarı satın alan bir sistemdi; ancak hep
hesap vermeme, yolsuzluk, kötü yönetişim ve güvensizlik pahasına.”
ABD hangi açılardan Ortadoğu ülkelerine
benzemeye başladı?
Yazara göre ABD de iki açıdan Lübnan ve
diğer Ortadoğu ülkelerine benzemeye başladı:
“Birincisi, siyasi farklılıklarımız o
denli derinleşiyor ki, iki partimiz artık iktidar için sıfır toplamlı bir
oyunda yarışan dini mezheplere benziyor. Ortadoğu’dakiler kendilerininkine
‘Şiiler, Sünniler ve Maruniler’ veya ‘İsrailliler ve Filistinliler’ diyorlar;
biz ise kendimizinkine ‘Demokratlar ve Cumhuriyetçiler’ diyoruz. Ancak
bizimkiler, artık iktidarın bir ölüm kalım meselesi olduğuna inanan rakip
aşiretler gibi davranıyorlar.
İkincisi, Ortadoğu’da olduğu gibi,
Amerika’da da giderek artıyor: Artık her şey siyaset –
hatta iklim, enerji, pandemide takılan yüz maskeleri bile.”
Yazar buna bir de örnek veriyor: “Biz
Amerika’da Ortadoğu ülkelerine o denli benzer hale geldik ki, Lübnanlılar
patlamanın tamamen bir kaza olduğu sonucuna varırken, Başkan Trump bunun bir
komplo olması gerektiğini ilan ederek adeta bir Beyrutlu milis lideri gibi
konuştu. Generallerinin ona ‘Bu bir saldırı’ dediğini söyledi. ‘Bu bir tür
bombaydı’.”
Her şey siyaset olursa demokrasi ölür
Friedman “Her şey siyasete dönüştüğünde
bir toplum ve tabii ki bir demokrasi er geç ölür gider. Bu şekilde yönetişim,
boğazı sıkılarak yok edilir.” diyerek Lübnan örneğine dikkat çekiyor:
“Söylentilere bakılırsa, yozlaşmış Lübnan mahkemelerinin kamu yararının
koruyucusu olarak hareket etmemesi ve -liman yetkililerinin yıllar evvel talep
ettiği şekilde- patlayıcıların limandan kaldırılması emrini vermemesi
patlamanın kapısını araladı.”
Konuyu açıklığa kavuşturmak için İbrani
Üniversitesi din filozofu Moşe Halbertal’den şu alıntıyı yapıyor: “Sağlıklı bir
siyasetin gelişebilmesi için kendisi dışında referans noktalarına ihtiyaç
vardır: Hakikatin referans noktaları ve kamu yararı anlayışı… Her şey
siyasallaştığında bu, siyasetin sonu demektir.”
Friedman şöyle devam ediyor: “Diğer bir
deyişle, her şey siyaset olduğunda, her şey iktidardan ibaret demektir. Merkez
yoktur, sadece taraflar vardır; hakikat yoktur, sadece versiyonları vardır;
olgular yoktur, sadece arzu ve isteklerin yarışı vardır.”
“Eğer ki iklim değişikliğinin gerçek
olduğuna inanıyorsanız, illaki biri size araştırma bursu vermiştir. Eğer ki
başkanın, Joe Biden’ı zayıflatmak için Ukrayna devlet başkanından destek
sağlamaya çalışarak yüce divanlık bir suç işlediğine inanıyorsanız, illa ki bunun
nedeni partinizin iktidara gelmesini istemenizdir.”
Yazara göre Trump, Netanyahu, Putin gibi
liberal olmayan popülistler, kasıtlı olarak olguların ve kamu yararının
koruyucularının altını oymaya çalışıyorlar ve kendi halklarına şu mesajı
veriyorlar: “Mahkemelere, bağımsız memurlara veya sahte haber üretenlere
inanmayın – sadece bana, benim sözlerime ve kararlarıma güvenin. Dışarısı bir
orman. Beni eleştirenler (Trump’ın cuma günü basın mensuplarına dediği gibi)
birer katil ve kabilemizi diğerlerininkinden ancak ben
koruyabilirim. Bu bir ölüm kalım meselesi.”
Friedman çapıcı örneklerle yazısına şöyle
devam ediyor: “Bu gidişat sadece bize zarar vermekle kalmayıp kelimenin tam
anlamıyla bizi öldürüyor. Trump’ın COVID-19 pandemisini yönetmekte tamamen
başarısız olmasının nedeni, nihayet itibarını sarsamayacağı ve
siyasallaştırarak saptıramayacağı bir güçle -Tabiat Ana ile- tanışması. (…)”
“Geçenlerde Trump, Cleveland’de bir
Cumhuriyetçi Parti kitlesine dedi ki, eğer Biden kazanırsa, ‘İncil’e zarar
verecek, Tanrı’yı incitecek. O, Tanrı’ya karşı, silahlara karşı; enerjiye,
bizim enerji türümüze karşı’.”
“Bizim enerjimiz mi? Evet, görünen o ki
artık Cumhuriyetçi enerji -petrol, doğal gaz ve kömür- ile Demokrat enerji
-rüzgar, güneş ve su- var. Petrole, doğalgaza ve kömüre inanıyorsanız, kürtaja
ve maske takmaya da karşı çıkmanız beklenir. Ve eğer ki güneşe, rüzgara ve suya
inanıyorsanız, kürtaj hakkına ve yüz maskesine yandaş olmalısınız. Bu türden
-uçlarda- düşünme biçimi tam da Lübnan, Suriye, Irak, Libya ve Yemen’i yıkan
şeydi ve şu an giderek İsrail’i de yiyip bitiriyor.”
“Ama Beyrut’taki sokak göstericilerine
kulak verirseniz, ne çok Lübnanlının kamu yararını temsil eden bir hükümete aç
olduğunu duyabilirsiniz. Amerika’da da öyle.”
Özlenen lider tipi
Yazar, hemfikir olunmasa bile saygı ve
özlem duyulan lider tipini Halbertal’dan şöyle alıntılıyor: “Siyasetin dışında
bir kutsal alanın -kamu yararının- olduğuna inanan ve salt kendi iktidar
çıkarlarına değil, kamu yararına ilişkin en iyi yargıya dayanarak büyük
kararlar veren liderdir.”
Friedman şöyle devam ediyor: “Bu liderler
partileri için çok şey yaparlar; siyasete karşı değillerdir. Yoğun bir şekilde
siyasetle meşgul olurlar; ama siyasetin nerede başlaması ve nerede durması
gerektiğini bilirler. Kendi iktidarlarını kurtarmak için Anayasa’yı altüst
etmezler veya savaş başlatmazlar yahut halk sağlığı tehlikesini hafife
almazlar.”
Ortadoğu’da bu türden liderlerin nadir
ortaya çıkıp çoğunlukla suikasta kurban gittiğini hatırlatıyor.
Yazar Thomas Friedman, Trump’ın Kasım’daki
seçimleri kaybetmesi halinde, 2000 yılındaki tartışmalı seçimlerde Al Gore’un
yaptığı gibi, kamu yararını kendi çıkarlarının önüne koyup sessizce çekilmesini
imkansız görüyor. Yazısını ise şöyle tamamlıyor: “Halbertal, ‘Kutsal alanı,
yani siyaset dışındaki kamu yararı alanını kaybettiğinizde toplumlar çöker.’
diyor. Lübnan, Suriye, Yemen, Libya ve Irak’ta olan tam da bu. Yavaş yavaş
İsrail ve Amerika’nın başına gelen de bu. Bu gidişatı tersine çevirmek bizim
neslin en önemli projesi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder