“YÜZYILIN ANLAŞMASI” İÇİN
HAZIRLIK
Abdülbari Atwan (Arap dünyasının önde gelen
gazetecilerinden olup şu an Ra’i el-Yevm haber sitesi genel yayın yönetmeni;
daha evvel el-Kuds el-Arabî gazetesi genel yayın yönetmeniydi)
Ra’i el-Yevm, 21.5.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda yer alan
750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Geçtiğimiz
hafta Amerikan büyükelçiliğinin işgal altındaki Kudüs’e taşınması
kutlamalarının ve İsrail’in Kudüs’ü ebedi başkenti ilan etmesinin kutsanmasının
Filistin’in ele geçirilişinin 70. yıldönümüne denk getirilmesi, -eğer işler
Trump yönetiminin istediği gibi yolunda giderse- Filistin davasının nihai
olarak tasfiyesi anlamına gelecek sözde “Yüzyılın Anlaşması”nı hayata
geçirmenin ilk ve en önemli adımıydı.
ABD ve
İsrail, büyükelçiliği taşımakta acele ederek ve bunu Nekbe’nin [Büyük Felaket’in] yıldönümüne denk
getirerek bu “anlaşma”yı ilan etmeden evvel Arapların ve uluslararası
kamuoyunun tepkilerini ölçmek için nabız yoklamış oldu. Ne yazık ki -kitlesel gösterilerin ardı
ardına altı hafta boyunca devam ettiği ve İsrailli keskin nişancıların
kurşunlarıyla 100’ü aşkın Filistinlinin can verdiği ve 3000’inin de
yaralandığı- Gazze Şeridi’nin dışındaki Filistin topraklarında tepkiler oldukça
cılız kaldı. Aynısı Arap ve İslam ülkelerinin başkentlerinden gelen tepkiler
için de söylenebilir.
Anlaşmayı
önceden pazarlama amacı güden “sızdırma süreci” cuma günü Associated Press haber ajansı üzerinden başlatıldı. İsmi
açıklanmayan beş Amerikalı yetkiliye dayandırılan habere göre, Başkan Donald
Trump –İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun doğrudan nezaretinde damat Jared
Kushner ve “barış” elçisi Jason
Greenblatt tarafından kaleme alınan– planını Ramazan’ın ardından Haziran ayı
sonuna doğru ilan etmeyi düşünüyormuş.
Büyükelçiliğin
taşınmasına ve İsrail’in Gazze’deki katliamına yönelik resmî Arap tepkisi
sadece cılız olmakla kalmadı, suç ortaklığı da yapıldı; nitekim ABD’nin gözde
Arap müttefiklerinin -özellikle de Mısır, Ürdün ve Körfez ülkelerinin çoğunun-
yakında açıklanacak olan Amerikan planının ayrıntılarına vâkıf olduğunu da
gösterdi. Tepki olarak acilen Arap zirvesini toplantıya çağırmadılar; Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın topladığı İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine (Ürdün dışındaki)
katılımları da (Kuveyt dışında) Körfez ülkelerinin ekseriyetinin dışişleri
bakanıyla temsil edilmesi nedeniyle dikkat çekici bir şekilde düşük düzeyliydi.
İsrail’le resmî diplomatik ilişkileri olan Arap devletleri (Mısır ve Ürdün) de yaşananları
protesto etmek maksadıyla büyükelçilerini geri çağırmayı veya İsrailli
diplomatları kendi başkentlerinden kovmayı göze almadılar; Türkiye, Bolivya,
Güney Afrika, İrlanda ve Belçika gibi Arap olmayan devletler bu tür adımlar attığı
halde. Bu, önümüzdeki aylarda bazı şok edici gelişmelerin yaşanacağına işaret
olabilir.
Bu arada
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, ABD’nin ricası üzerine, Hamas’ı Büyük
Dönüş Yürüyüşünü sonlandırmaya ve Gazze’deki durumu yatıştırmaya ikna etmek ve
ayrıca İsrail’le 10 yıllık ateşkes tekliflerini görüşmek için -özel bir uçak
yollayıp heyetiyle birlikte el-Ariş havalimanına getirtmek üzere- Hamas lideri
İsmail Heniyye’yi Gazze’den Kahire’ye davet etti. Hamas’a mensup bazıları,
Gazze üzerindeki ablukayı kaldırmakla sonuçlanacak bir tür anlaşmanın eli
kulağında olabileceğini sızdırmaya başladı.
ABD ve
Arap vekilleri, Filistinlilere veya daha ziyade Batı Şeria ve Gazze
Şeridi’ndeki liderlerine yönelik havuç-sopa yaklaşımını uyguluyorlar. Sopa,
mali yardımları kesmek ve ablukayı pekiştirmek; havuç ise Kudüs’ten ve Geri
Dönüş Hakkından vazgeçmeleri ve “anlaşma”ya muhalefet etmemeleri karşılığında
İşgal Altındaki Topraklara Araplardan ve Batı’dan nakit para akıtma vaadi.
Sisi’nin
beklenmedik ve daha evvel görülmedik şekilde Ramazan ayı boyunca Refah sınır
kapısını açma kararı, hayat şartlarının iyileşeceği beklentisiyle halkın öfkesi
yatıştırılırken Geri Dönüş Yürüyüşlerinin durdurulacağı veya azaltılacağı bir mutabakatın
zeminini hazırlama amaçlıydı. Zira Gazze halkı, Hamas’ın da teşvikiyle Amerikan
planına isyan eden, büyükelçilik kutlamalarını berbat eden ve İsrail’in o
çirkin terörist yüzünü ifşa eden tek gruptu. Ancak eğer ki Hamas liderliği Arap
tabağında sunulan Amerikan havucunu almayı reddederse işler planlandığı gibi
gitmeyebilir. Zira Hamas’ın içinde muhalefet bayrağını çeken güçlü bir damar da
var.
Şimdiye
kadar Trump’ın “anlaşması”nın içeriğine dair sızdırılan ayrıntılar, Mısır’ın
Sina Yarımadası’ndan –bir liman ve havalimanı da inşa edilebilecek şekilde belki
el-Ariş ve Şeyh Zuveyda şehirleri de dahil edilerek– sahil boyunca 720 km2’lik bir alanı Gazze
Şeridi’ne katarak genişletmekten bahsediyor. Karşılığında Mısır, Necef Çölü’nden
aynı büyüklükte işgal altındaki bir Filistin toprağını alacak. Bu arada
Mısır-Ürdün-Suudi sınır bölgesinde 500 milyar dolarlık yatırım çekecek, bolca
işsize iş sağlayacak ve Mısır ekonomisine de ilave dolaylı yatırım çekecek olan
ultra modern bir mega şehir olması tasarlanan Neom inşa edilecek. Batı Şeria’ya
ise “iktisadi barış”tan ve bir de iyileştirilmiş özerk yönetim şartlarından
başkası teklif edilmiyor.
ABD
tarafından [Filistin’e] sallanan
büyük sopa, eğer ki bu plana razı olmazsa Filistin Yönetimi’ni mali
yardımlardan mahrum bırakma tehdidi. Zaten bu yılın bütçesinden 200 milyon
dolarlık yardımı dondurmuş ve ayrıca UNRWA bütçesine de 65 milyon doları vermemişti.
Ürdün’e Körfez ülkelerinden gelen bütün mali yardımların kesilmesi de aynı
hedefe matuftu: Ürdün’e ve orada yaşayan Filistinlilere ya “anlaşma”yı kabul
edin yahut sonuçlarına katlanın diye baskı yapmak. Ürdün’ü yalnızlaştırma ve oynadığı
rolü önemsizleştirme süreci bir süre evvel başlamıştı ve şimdilerde daha da
yoğunlaşıyor.
Bu arada
Körfez ülkelerinde, kamuoyu nazarında Filistin halkını -topraklarını
İsraillilere satmış ve dolayısıyla desteklenmeyi hak etmeyen bir halk olarak
resmetmek de dahil- itibarsızlaştırmaya dönük giderek tırmanan bir medya
kampanyası yürütülüyor. İsrail’le ilişkileri normalleştirme sürecine paralel
olarak, Körfez’in sosyal medya propagandacılarının “elektronik ordusu”, -tıpkı
önde gelen rejim yanlısı yazarlar gibi- bu kontrollü ve koordineli kampanyaya
tam kapasite katılım gösteriyor. Bu da Körfez rejimlerinin [psikolojik ortamı hazırlayarak] Trump’ın anlaşmasına yaptıkları
katkının bir parçası. Tıpkı İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye
muhalefetleriyle bilinen beş Suudi erkek ve kadın aktivistin cuma günü
tutuklanması gibi, bu türden daha nice adımlar beklenebilir.
Buna bir
de direniş ekseninin bölge çapında hedef alınması, Suriye’deki İran mevzilerine
İsrail’in savaş uçakları ve füzeleriyle saldırılar düzenlenmesi, Hizbullah
lideri Hasan Nasrallah ve diğer dokuz parti liderine yaptırımlar uygulanması ve
Hizbullah’ın hem siyasi hem de askeri kanadının “terörist” listesine konması da
eklenmeli. Bütün bu icraatlar, Arap ve İslam dünyasının mevcut zayıflığını bir
daha tekerrür etmeyecek tarihî bir fırsat olarak değerlendiren ABD’nin
“Yüzyılın Anlaşması”nı dayatma adımlarıyla aynı paralelde.
Eğer ki
İsrail, Suudilerin kaleme aldığı 2002 Arap Barış İnisiyatifi’ni -tabii ki kilit
maddelerini çıkartarak, yani işgal altındaki Kudüs’ün statüsünü çözülmüş sayıp
gelecekteki müzakerelerde masadan kaldırarak- kabul ettiğini yakında ilan
ederse şaşmamak lazım. Yine mübarek Ramazan Bayramı’ndan sonra Körfez Arapları
ile İsrailli yetkililer arasında karşılıklı ziyaretleri görebiliriz.
Görünen
o ki önümüzdeki Arap Yazı tamamen farklı bir normalleşme yazı olabilir ve o
zehirli anlaşmanın ayrıntıları üzerindeki örtüler kaldırılabilir. Biz bunu açık
açık yazıp uyarımızı yaptık. Allah’ım sen şahit ol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder