ÜÇÜNCÜ DÜNYA
SAVAŞI LİTVANYA’DA BAŞLAYABİLİR
Paul D. Miller (Washington
D.C.’deki Milli Savunma Üniversitesi uluslararası güvenlik çalışmalarında yardımcı
doçent. George W. Bush ve Barack Obama’nın başkanlıkları sırasında Milli
Güvenlik Konseyi’nde Afganistan direktörü olarak görev yaptı)
Foreign Policy,
16.11.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Bundan tam dört
sene evvel Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini öngörmüştüm. Yeni öngörüm ise
sırada Baltıkların olduğu ve bunun yeni başkan seçilen Donald Trump’ın ilk ve
en büyük imtihanı olacağı.
Rusya Devlet
Başkanı Vladimir Putin’in net bir hedefi ve büyük bir stratejisi var. Ama bu,
en realistlerin algılayabildiği bir şey değil. Realistlerin bazılarına göre
Putin, özünde rasyonel ve savunmacı hedeflerle hareket ediyor; bu çerçevede
NATO’nun yayılmasını bir tehdit olarak algıladı ve artık onu geri püskürtüyor.
Yani Batı, kendi nüfuz alanını Rusya’ya rağmen genişletti ve şimdi de Moskova
misillemede bulunuyor. İşte bu nedenle John Mearsheimer’a göre “Ukrayna Krizi
Batı’nın Suçu”.
En akademik
realist analize göre ise bu bir saçmalık. Putin soğuk, rasyonel şahsi menfaat
hesaplarıyla hareket etmiyor; zira hiçbir insan böyle değildir. (…) Bizler
kendi ideolojimizin veya dini anlayışımızın şekillendirdiği ve tanımladığı
şahsi menfaat algılamamızla hareket ederiz.
Putin, Rus
milliyeti ve tarihî yazgısı nedeniyle yakın çevrede hegemonya kurmanın Rus
güvenliği için elzem olduğu kanaatinde. Putin (ve belki çok daha fazla onun iç
halkası) öyle salt bir milliyetçi değil. Kremlin, Rus milliyetçiliğinin din,
kader ve Mesih inancıyla demlenmiş özel bir formuyla hareket ediyor. Buna göre
Rusya, Ortodoks Hıristiyanlığın muhafızı olup bu inancı koruma ve yayma
misyonuna sahip.
Gerçek anlamda
rasyonel bir Rusya, NATO’nun ve AB’nin yayılmasını bir tehdit olarak görmez;
(…). Ancak dünyayı Rus dini milliyetçiliği objektifinden gören Putin ve diğer
Ruslar için Batı, yozlaşması ve küreselliği nedeniyle tabiatı gereği bir
tehdit.
(…) Bu yüzden
Putin’in büyük stratejisi NATO’nun dağılmasını gerektiriyor. Özellikle de ortak
güvenlik garantilerine vurgu yapan NATO Antlaşması’nın 5. maddesini anlamsız
kılmaya çalışıyor.
Putin, NATO’nun
inandırıcılığını çoktan aşındırmayı başardı bile. (…)
(…)
Hâlihazırda
Putin, Rus yayılmacılığını sürdürmek için Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu
yana Rusya’nın en lehine olan uluslararası ortama sahip. Avrupa’nın birliği
çatlamış durumda. NATO üyeleri ortak güvenlik paktının değerini sorguluyor. Ve
yeni Amerikan başkanı Trump, açıkça Rusya taraftarı olup Moskova’nın sorumsuzca
davranışlarını mazur görmeye hazır.
Putin’in bir
sonraki adımı, öncekilerden [Z.T.K. yani NATO üyesi olmayan ama
üyelik sürecine girmeye çalışan Ukrayna ve Gürcistan’dakinden] çok daha
tehlikeli görünüyor. Zira bu defa doğrudan NATO üyesi olan Baltıklara yönelmesi
muhtemel. [Rusya ile NATO arasındaki] Uluslararası sınıra öyle büyük
çaplı üniformalı Rus askerleri yollamayacak (…).
Bunun yerine
Putin, muhtemelen önümüzdeki iki yıl içinde, inkâr edilebilir vekiller
kullanarak muğlâk bir askerî krizi kışkırtacak. Rusça konuşan Litvanyalıların
veya Estonyalıların (ki her iki ülke nüfusunun da dörtte birini oluşturuyorlar)
isyan etmeleri ihtimal dâhilinde; zulüm gördükleri iddiasıyla “uluslararası
koruma” talep ederek hakları için protestoya başlayabilirler. Bu durumda iyi
silahlanmış ve iyi eğitilmiş “Baltık Ruslarının Kurtuluşu İçin Halk Cephesi”
şüpheli bir şekilde ortaya çıkacaktır. Birkaç üst düzey suikast ve bombalama
Baltıkları iç savaşın eşiğine getirecektir. Düşük düzeyli bir silahlı isyan
ortaya çıkabilecektir.
Rusya bütün BM
Güvenlik Konseyi kararlarını veto edecek, ama barışı koruma gücü olarak kendi
tek taraflı hizmetini devreye sokacaktır. NATO toplanacaktır. Polonya,
Baltıkların Rus saldırısına maruz kaldığı ve Rus saldırganlığına karşı ortak
savunmayı içeren NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi’nin uygulanması çağrısının
başını çekecektir. Almanlar ve Fransızlar buna şiddetle direnecektir. Herkesin
gözü, ittifak lideri olan Amerika’nın ne yöne meyledeceğine dikkat
kesilecektir.
Eğer ki İttifak
5. Madde’ye başvurmazsa NATO’nun ortak güvenlik garantisi işlevsel olarak
anlamsızlaşacaktır. İttifak üyeleri, gelecekte Rusya’ya karşı kendi savunmalarını
güvence altına alma noktasında NATO Antlaşması’na olan inançlarını
yitirecektir. Jeopolitik saat 1939’lara geri saracaktır. Bazı Doğu Avrupa
ülkeleri Rusya’nın peşine takılmayı tercih edebilir. Başta Polonya olmak üzere
diğerleri ise tepeden tırnağa silahlanmaya başlayacaktır. Putin’in çatlamış bir
Batı ve Avrupa’da bir açık alan hayali gerçekleşecektir.
Ama eğer ki
İttifak 5. Madde’ye başvurursa bu da Batı’nın Rusya’ya savaş ilanı anlamına
gelecektir. Ve işte o an, Trump Litvanya’yı savunmanın Üçüncü Dünya Savaşı
riskini almaya değip değmeyeceği kararını almak zorunda kalacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder