TRUMP
BAŞKANLIĞINDA YENİ BİR KÜRESEL ÇATIŞMA ÇAĞINA GİRİYORUZ
Timothy Garton
Ash (Tarihçi, siyaset üzerine yazılar kaleme alan the Guardian gazetesi
köşe yazarı)
The Guardian,
21.1.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Donald Trump’ın
Beyaz Saray’a gelişi daha geniş bir olgunun yansıması: yeni bir milliyetçilik
çağı. Trump; Rusya’nın Vladimir Putin’i, Hindistan’ın Narendra Modi’si, Çin’in
Xi Jinping’i, Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan’ı ve dünyanın farklı yerlerinde
diğer bir dizi milliyetçi liderler kervanına katıldı.
Britanya
Başbakanı Theresa May’i milliyetçi olarak nitelemek hakkaniyetle bağdaşmasa da
onun zorlu bir Brexit’ten yana olduğunu ilanı, İngiliz milliyetçiliğinin
Britanya sağı üzerindeki baskısının bir yansıması olup diğer milliyetçilikleri
de cesaretlendirecektir. Şüphesiz milliyetçilikler çağı yeni değil. Ancak tam
da daha evvel tecrübe ettiğimiz için bunun çoğunlukla büyük ümitlerle başlayıp
gözyaşlarıyla sonuçlandığını biliyoruz.
(…)
Karşılıklı
olarak birbirini pekiştiren milliyetçilikler dünyası, Batı’nın hem nispi gücünü
hem de iç bütünlüğünü Atlantik’in her iki kanadında aşındıran bir olgu. ABD’nin
Avrupa’ya yönelik NATO güvenlik garantisinin caydırıcı etkisinin altı bizzat
Washington tarafından oyulmakta.
Bu arada
Suriye’de kuşkulu bir anlaşma için Rusya, Türkiye ve İran liderlerinin
şaşırtıcı bir araya gelişine şahit olduk. Erdoğan destekçisi Türk yorumcular,
masada ABD’nin de Avrupa’nın da bulunmayışının zevkini çıkardılar.
Üç liderin el
sıkışırkenki fotoğrafına baktığımda, David Low’un Eylül 1939 tarihli o
meşhur karikatürünü hatırladım. Karikatürde ölü bir askerin başucunda Hitler
“Ayak takımı herhalde” ve Stalin “İşçilerin kanlı katili olmalı” derken
şapkalarını çıkarıp eğilerek birbirlerini selamlıyordu.
Hitler’i çok
fazla zikrettiğinizde abartıya düşme riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Bugün
karşılıklı bağımlılık ve liberal uluslararası düzen 1930’lara kıyasla çok daha
yoğun. Tam da bu yüzden Leninci ulusalcı Xi Jinping, Davos’ta serbest küresel
ekonominin savunuculuğuna soyundu. Zira o gayet iyi biliyor ki ülkesinin
iktisadi performansı ve rejiminin istikrarı buna bağlı.
Bu ülkelerin
temsilcilerinin uluslararası ilişkilerden bahsetme şekli, birçok bakımdan,
herkesin kendi milli menfaatlerinin peşinden koştuğu 19. yüzyıl egemen büyük
güçler dünyasını hatırlatıyor. (…)
Ancak tabiatı
gereği milliyetçilikler er ya da geç birbirleriyle çatışmaya meyyaldir.
Dolayısıyla Başbakan May’in Britanya’nın Avrupa ortak pazarından ayrılması
ısrarı, onu –İskoçya’nın AB ve tek ortak pazar içinde kalmak istediğini
referandumda ortaya koyan– İskoç milliyetçiliğiyle karşı karşıya
getiriyor. Üstelik 21. yüzyıl milliyetçilikleri; Bismarck, Disraeli ve Rus
Çarını dehşete düşürecek türden yüksek basınçlı bir 7/24 medya ilgisi ve
kamuoyu denetimi ortamında hayat buluyor. Putin ve Xi gibi otoriter liderler
dahi güçlüklerle baş etmek zorundalar.
Muhtemel
çatışmaların en ciddisi Çin ile ABD arasında cereyan edecektir. Senato onay
sürecinde Trump’ın yeni Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Çin’in Güney Çin
Denizi’nde yapay ada inşası programını Rusya’nın Kırım’ı ilhakına benzetti ve
yeni yönetimin Pekin’e “Bu adalara hâkim olmanıza izin verilmeyecek” diyeceğini
söyledi.
(…)
Kısmen bu, büyük
güçlerin birbirleriyle ve üçüncü taraflarla aşina olunduk türden bir nüfuz
rekabeti dansı. Ancak Güney veya Doğu Çin Denizlerinde tarafların havada veya
denizde kazara karşı karşıya gelme riski hiç de yabana atılmamalı. (…)
İşte bu noktada
Trump’ın fevri, külhanbeyi ve narsist karakteri bir yük olarak ortaya
çıkabilir. Diğer taraftan karakteri daha dengeli olan Xi, meşruiyetini Çin’in
parti-devletinin lideri olarak “Çin rüyası”na (yani Çin’i yeniden büyük güç
yapmaya) o kadar çok bağladı ki, geri adım atmaması noktasında baskı altında
kalabilir. Sebep ister psikolojik ister siyasi isterse her ikisi birden olsun,
sözde güçlü adamlar çoğunlukla zayıflık göstermeye tahammül edemezler.
Hayır, ben bir
üçüncü dünya savaşı öngörmüyorum. Ama Küba Füze Krizi’nin bir 21. yüzyıl
versiyonu niçin olmasın? Bu, son derece mümkün. O halde illüzyonu bırakalım.
Davos’un büyülü dağlarının zirvesinde, Trump’ın iyi konuşan sözcüsü Anthony
Scaramucci her şeyin güzel olacağına bizi ikna etmeye çalışıyor. Diyor ki
“Dünyanın küreselleşmesinin yolu Amerikalı işçilerden geçiyor ve Trump’ın
‘yıkıcı değişimi’ ‘hayatlarımızı olumlu yönde’ etkileyecek.”
Kendinizi enayi
yerine koydurup da kanmayın. Önümüzdeki birkaç yılda tehlikeli ve engebeli bir
yola giriyoruz; buna hazırlansak iyi olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder