2017,
AVRUPA’NIN KADERİNİ BELİRLEYEBİLİR
Adriano
Bosoni (Stratfor kıdemli Avrupa uzmanı)
Stratfor,
15.12.2016
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Gelecek
sene bu vakitlerde Avro Bölgesi’nin cenazesi toprağa gömülebilir. Fiiliyatta
bunun gerçekleşme ihtimali düşük de olsa, ortak para birliğinin çökme
ihtimalinden bahsedilmesi Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı problemlerin
büyülüğünü ayan beyan ortaya döküyor. Aşağı yukarı on yıl evvel mali, iktisadi
ve siyasi krizlerin kıtaya üşüşmesinden bu yana Avrupa nice zor anlara göğüs
gerdi. Ancak 2017, Avro Bölgesi’nin devamlılığı için en kritik yıl olacak; zira
siyasi ve iktisadi risk, bölgenin kalbi olan Almanya, Fransa ve İtalya’ya kadar
ulaştı.
Avrupa
Birliği (AB) ve Avro Bölgesi’ne yönelik tehditler kilit üyelere kadar
vardığından artık daha da akut hale gelmiş durumda. Belki Avrupa’nın ulus-üstü
yapıları, mesela Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden veya İngiltere’nin AB’den
çıkışıyla ayakta kalmaya devam edebilir; ancak Almanya, Fransa veya İtalya’nın
çıkışını muhtemelen kaldıramaz. Nitekim bu üç ülke, sadece Avrupa’nın en büyük
ekonomilerine sahip değil, aynı zamanda Avrupa entegrasyonu sürecinin de ana
itici güçleri.
Gelecek
yıl bir dizi gelişme AB’nin kurucu yapılarını teste tabi tutacak. En önemli
meydan okuma, düşük iktisadi büyüme ve görece yüksek işsizlikle malul Fransa ve
İtalya’dan gelecek. Ekonomilerini göçmen ve serbest ticaret tehditlerine karşı
korumak isteyen nüfuslarının genişçe bir kesiminde küreselleşme karşıtı
hissiyat gayet güçlü. Bu arada birçok Fransız ve İtalyan seçmen AB’ye ve
Birliği destekleyen ana-akım siyasi partilere şüpheyle yaklaşıyor. Her iki ülke
de kürselleşmeyle mücadeleye ve Avrupa entegrasyon sürecini tersine çevirmeye
ahdetmiş siyasi güçler için verimli bir zemin.
Fransa
ve İtalya için iki senaryo
Fransa,
nisan ve mayıs aylarında iki turlu cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık
başına gidecek. İtalya’da ise Başbakan Matteo Renzi’nin istifası erken genel
seçimlere kapı araladı. Her ikisinde de milliyetçi ve kürselleşme karşıtı
partiler güçlü bir varlık gösterecekler. Ama asıl soru şu: Acaba bu partiler,
kendilerini iktidardan uzak tutmak üzere dizayn edilmiş seçim sistemini alt
edecek kadar destek kazanmış durumda mı?
(…)
Bu
yüzden Fransa ve İtalya iki senaryodan biriyle yüzleşecek. Birincisi, Fransa’da
Ulusal Cephe ve/veya İtalya’da Beş Yıldız Hareketi’nin iktidara gelişi, bu
ülkelerin Avro Bölgesi’nden çıkışını daha da kolaylaştıracak. Ortak para
alanını terk etmek için yeni hükümetlerin avro konusunda referanduma gidip
kazanması lazım. Ancak Fransız veya İtalyan hükümetlerinin sadece para
birliğinden çıkış niyetini ilan etmesi dahi daha referanduma gitmeden bölgenin
çöküşünü tetikleyebilir. Referandum ilanı, Güney Avrupa’da insanların
paralarını çekmek için bankalara hücum etmesini tetiklemeye muhtemelen yetecek;
mevduat sahipleri güneyin zayıf ekonomilerinden paralarını çekip kuzeyin refah
devletlerine yatıracaklar.
Böyle
bir banka hücumunun etkileri, referanduma giden ülkelerin çok daha ötesine
gidecek. Mesela İspanya ve Portekiz bankalarında paraları olanlar kuzeydeki
bankalara yatırmak için koşacaklar. Eğer Avro Bölgesi çöker ve bank mevduatları
yerel para birimlerine çevrilirse, hesap sahipleri avrolarını kendi yerel para
birimleri İspanyol pesetası veya Portekiz esküdosu yerine Alman markına
çevirmeyi tercih edeceklerdir. Avrupa Merkez Bankası verileri, zaten birkaç
senedir Avrupa’daki paranın güneyden kuzeye doğru aktığını ortaya koyuyor. (…)
İkinci
ve daha muhtemel olan senaryo ise Fransa ve İtalya’da ılımlı partilerin
iktidarda kalması. Bu, Avro Bölgesi’nde ani bir krizi engellese bile sadece
geçici bir soluklanma olacaktır. Zira Fransa ve İtalya’daki ılımlılar dahi
Brüksel’deki merkezî kurumların zayıflatılması ve bazı yetkilerin yerel
parlamentolara geri verilmesi suretiyle AB’nin yeniden yapılandırılmasını
savunuyorlar. Ancak mevcut şartlarda –AB hükümetleri antlaşmanın reform
sürecinin kapısını aralamak istemediklerinden– bu tür reformları düşünmek
imkânsız; dolayısıyla onların diğer en iyi seçenekleri, tek taraflı hareket
etmek ve Avrupa Komisyonu ile AB kurumlarının otoritesine titizlikle meydan okumak
–veya doğrudan görmezden gelmek– olacaktır.
Ancak
akılda tutulması gereken temel konu şu: Eğer ki bu ekonomiler güçlü ve hızlı
bir iyileşme kaydedemezse milliyetçi partilerin iktidara yükselişi, sadece bir
sonraki seçime kadar ertelenmiş olacak. Fransa’da bu, eğer ki ılımlı yönetim
anayasal görev süresini doldurursa, beş sene daha demektir. İtalya’da ise bu,
sadece birkaç ay anlamına gelebilir; zira hükümetler nadiren normal görev
sürelerini tamamlayabiliyor.
Daha
yalnızlaşmış bir Almanya mı?
2017’de
Almanya’da da genel seçimler olacak. Ancak bu seçim, diğerlerine kıyasla
Avrupa’nın kaderini en az etkileyecek olan. (…) Almanya’nın İtalya veya Fransa
seçimleri üzerindeki etkisi az olacak ve Berlin’deki hükümet, olayları
şekillendirmek yerine muhtemelen gidişata sadece tepki gösterebilecek.
(…)
Her
ne kadar AB’ye üye hem kuzey hem de güney ülkeleri Birliğin reform ihtiyacı
konusunda hemfikir olsalar da izlenmesi gereken yöntem konusunda farklı
görüşlere sahipler. (…) Almanya’ya göre en iyi senaryo, esaslı AB reformlarını
2018’e kadar ertelemek; ancak bu da Birliğin problemlerini çözmek yerine sadece
ve sadece erteleyecektir.
Öte
yandan Fransa veya İtalya’da popülistlerin seçim zaferi Almanya’nın hesaplarını
dramatik bir şekilde değiştirecektir. Berlin’in ilk tepkisi, Avro Bölgesi’nin
çöküşünü engellemek için Paris veya Roma’daki yeni hükümetle uzlaşmaya çalışmak
olacaktır. Ancak Almanya, iktisadi geleceğini Fransa veya İtalya’nın ellerine
bırakamaz; bu da demek oluyor ki eşzamanlı olarak Berlin, Avro Bölgesi’nin
dağılmasının ardından oluşacak dünya için acil durum planlarını incelikle
oluşturmak zorunda kalacaktır.
Almanya’nın
dağılan Avro Bölgesi’ne ilk tepkisi, gelecekteki ticaret ve para birimi
blokları için işbirliği yapabileceği müttefikler bulmak olacaktır. Bu da hiç
kolay değil. Avusturya Almanya için doğal bir ortak; ancak o da kendi
milliyetçi güçleriyle boğuşmakta ve bu durum liderlerinin yeni bir ulus-üstü
girişime katılma arzusuna ket vurabilir. Yine İskandinav ülkeleri iktisadi ve
ideolojik olarak Almanya’ya yakın; ancak geniş çaplı siyasi kriz bağlamında
sözkonusu bölge, kendi içinde bir entegrasyona odaklanma kararı alabilir. Sonuç
olarak Almanya, sadece Benelüks [Belçika-Hollanda-Lüksemburg] ve Baltık
ülkeleriyle [Estonya-Letonya-Litvanya] bir “kuzey Avro Bölgesi”
oluşturmak için müzakerelere girişebilir.
Böyle
bir karmaşık senaryoda Alman seçmenler (…) dördüncü dönem için Angela Merkel’i
başbakan seçebilir. Ancak bu, varoluşsal bir krizle yüz yüze olan bu ülkeyi çok
az rahatlatır. Almanya’nın ihracata dayalı ekonomisinin ülke içinde istihdam
yaratabilmesi yabancı pazarlara erişimine bağlı. Avro Bölgesi’nin dağılması,
kıta çapında iktisadi faaliyetleri zayıflatacak ve Alman ihracatını kesintiye
uğratacak ciddi belirsizlikler yaratacaktır.
Ancak
Almanya için gerçek tehdit, Avro Bölgesi’nin dağılması değil, Avrupa’da gümrük
tarifelerinin yeniden yürürlüğe girmesi olacaktır. Bazıları, Avro Bölgesi’ne
her ne olursa olsun Avrupalılar yine Alman arabalarını satın almak isteyecek ve
Alman markıyla ödeme yapmaya razı olacaktır, iddiasını dillendirebilir. Ancak
diğer ülkelerde alınacak korumacı tedbirler Alman ihracatına darbe vuracak ve
işsizliği artıracaktır. Almanya’nın ABD ve Çin gibi AB dışı ticaret ortakları
belki bir nebze olsun zararı azaltabilir; ama onlar da Avrupa’da azalan
satışları tam anlamıyla telafi edemeyecektir. Avrupa ve ABD’yi kasıp kavuran
küreselleşme karşıtı hissiyat dalgası, bilhassa başarılı bir iktisadi
performans için küreselleşmeye bağımlı bir ülke olan Almanya’yı şüphesiz yakından
ilgilendiriyor.
Eşzamanlı
birçok tehdit
En
zorlayıcı senaryo olan Avrupa şüphecilerin 2017 seçimlerini kazanması şimdilik
pek mümkün görünmüyor. Ancak Fransa’da ve İtalya’da ılımlılar iktidarda kalsa
dahi vatandaşlarının Avrupa statükosundan memnuniyetsizlikleri giderek artıyor.
Önümüzdeki dönemde AB’de reform çağrıları daha yüksek sesle dillendirilecek ve
ilk defa bu aykırı sesler, daha fazla Avrupa entegrasyonu yerine yerel
hükümetlere güçlerinin geri verilmesini talep edecekler. Hükümetler çok daha
sıklıkla tek taraflı adımlar atacaklar ve Brüksel’deki merkezî kurumlar
anlamlarını yitirmeye devam edecekler. Daha da önemlisi, eğer ki kıtanın
iktisadi şartları düzelmezse, 2017 yılında müesses nizam karşıtı güçleri
muhtemelen iktidardan uzak tutacak mevcut seçim sistemi ve siyasi yapı, pek de
uzun süre bir engel olarak kalamayabilir.
(…)
son birkaç yıldır Avrupa’da yükselişe geçen meseleler aynı anda etkin hale
gelebilir. Gelecek yıl içinde milliyetçi ve müesses nizam karşıtı hissiyat,
çözülemeyen kıta içi kuzey-güney ayrımı, karışıklığa yol açan göçmen krizi,
yerelleşme, kırılgan bankacılık sektörleri ve verimsiz karar alma süreçleri hep
bir arada su yüzüne çıkarak AB’deki çatlakları daha da genişletebilir. Teoride
bu problemlerin tek başına hiçbiri, Avro Bölgesi’ni 12 ay içinde yıkacak kadar
ciddi değil; ama bir araya geldiklerinde Avro Bölgesi’nin dayanamayacağı kadar
büyük bir baskıya dönüşebilir. Her ne kadar ortak para birimi avro birliğinin
gelecek yıl çökmesi pek mümkün görünmese de –kıtada birçok kriz baş
gösterdiğinden Avrupa entegrasyonu için 2017’nin en önemli yıl olması
nedeniyle– bu, ihtimal dış da değil.
Tercüme çok sade anlaşılır ve yararli olmuş.
YanıtlaSilteşekkürler