IŞİD,
SÜNNİLER İÇİN TAM BİR FELAKET
Liz Sly (20 yılı aşkın bir süredir dünyanın farklı
kıtalarında muhabirlik deneyimi olup hâlihazırda Ortadoğu’daki kaosla ilgili
haberlere imza atan Washington Post gazetesi Beyrut büro şefi)
Washington
Post, 23.11.2016
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Tikrit/Irak
İslam
Devleti (İD) bastırılıp ezilmekte, savaşçıları geri çekilme halinde ve yitik
ihtişam hayaliyle inşa etmeye çalıştığı hilafet yerle bir olmakta.
Ancak
en büyük mağlup, ölmek veya ileride yeniden birleşmek üzere gizlice çöle gitmek
hayallerini gerçekleştiren militanlar değil, onların kanlı saldırılarıyla
hayatları mahvolan sıradan milyonlarca Sünni.
İslam
Devleti’nin Irak’a ve Suriye’ye doğru şiddetle ilerleyişi sırasında zarar
görmemiş hiçbir dini veya etnik grup yok. Şiiler, Kürtler, Hıristiyanlar ve
küçük Yezidi azınlık hepsi bu mezalimin kurbanları oldu ve şu anda militanları
mağlup etmek amacıyla savaşıp canlarını veriyorlar.
Ancak
İslam Devleti’nin istila ettiği toprakların kahir ekseriyeti, (…) tarihsel
olarak Sünni Arapların yaşadığı bölgelerdi. İslam Devleti’nin yürüttüğü savaş
sırasında evlerini terk etmek zorunda kalan 4,2 milyon Iraklının kahir
ekseriyeti yine Sünni. Şu anda İD’in elinden Musul ve Rakka’yı geri almak üzere
saldırılar devam ederken daha da fazla Sünni şehri ve köyü yerle bir oluyor ve
yine daha fazla Sünni’nin geçim kaynağı yok ediliyor.
Sünnilerin
çoğu örgütün yükselişinde hiçbir rol oynamadı. (…) Ama hepsi büyük bir bedel
ödüyorlar.
2014’te
İD tarafından ele geçirilen Irak’ın kuzeybatı şehri Rabia’dan Sünni bir aşiret
lideri olan Şeyh Gazi Muhammed Hamud şimdi Kürtlerin kontrolü altında. Diyor ki
“Her şeyimizi kaybettik. Evlerimizi, işlerimizi, hayatlarımızı, her şeyi…”
Sınırın
öte tarafında İD’le savaşın isyancılarla Esed hükümeti arasındaki çatışmalarla
karmakarışık bir hal aldığı Suriye’de ise Sünniler şiddetin ve yerinden
edilmenin en ağır şekilde ceremesini çekiyorlar. Sünni şehirleri ve mahalleleri
Suriye ve Rusya hava saldırılarıyla yerle bir olmuş durumda. Çoğunlukla
Sünnilerin yürüttüğü bu isyanı ezmeye çalışanlar, kahir ekseriyetle İran,
Lübnan ve Irak’tan gelen Şii savaşçılar. Bölgeye dağılan ve Avrupa’ya giden 5
milyon mültecinin de kahir ekseriyeti (…) Sünnilerden oluşuyor.
Uzmanlar
ve Iraklılar “Tehlike çok aşikar” diyor. Sünniler bir zamanlar yönettikleri
topraklarda mülksüzleştirilmiş durumda ve kızgın-kırgın bir alt sınıfa dönüşme
riski altındalar; bu da İD’in yükselişine yol açan marjinalleşme ve
radikalleşme dalgasının tekrarlanması için verimli şartları oluşturuyor.
Hâlihazırda
Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsünde görev yapan ABD’nin eski Suriye
Büyükelçisi Robert Ford diyor ki “Mesele sadece toprakları geri almak değil, aynı
zamanda oraları düzgün bir şekilde yönetmek zorundasınız, yoksa uzun vadeli bir
İD direnişiyle baş etmek zorunda kalacağız. Eğer ki yeni yöneticiler yerel
halkın desteğini kazanmazsa, hele de sular akmaz, okullar açılmaz ve elektrik
kesintileri sürerse, İD her daim yeni yeni elemanlar devşirecektir.”
Yardım
gönüllüleri ve diplomatlar bunun en kötü senaryo olduğunu, eğer savaş yeniden
inşa, rehabilitasyon ve uzlaşmayla neticelenirse işlerin sarpa
sarmayabileceğini de söylüyorlar. Militanlara karşı en büyük kazanımların
kaydedildiği Irak’ta kısa sürede örgütün mağlup edilebileceği beklentisi,
Sünniler kadar savaşa öncülük eden Şiiler ve Kürtler için de, bir anlığına da
olsa fırsat ve ümit vaat ediyor: ilişkileri sıfırdan tekrar başlatıp komşularla
yeni bir uzlaşmaya varma şansı…
Ancak
uzlaşmanın doğası sorgulanıyor. Engeller muazzam, kaynaklar kıt ve gerçek
anlamda bir uzlaşma ihtimali hala uzak görünüyor.
Çoğu
yaklaşık bir sene evvel İD kontrolünden kurtarılan Irak şehir ve köylerine bir
yolculuk ne denli devasa meydan okumalarla karşı karşıya olunduğunu ele veriyor.
Batıda Suriye sınırından başlayıp doğuda İran sınırına kadar uzanan bölgede
enkaza dönüşmüş köyler, yarı boş şehirler ve hayatları belki de hiçbir zaman
düzelemeyecek şekilde paramparça olmuş insanlar var.
Yeni
yöneticiler, yeni meydan okumalar
İD’den
ele geçirilen toprakların çoğu Sünnilere ait olsa da buraları geri almak için
savaşanların ezici çoğunluğu Şiiler veya Kürtler. Bazı yerlerde kurtardıkları
bölgelerin sakinleriyle daha evvel hiçbir bağları olmamış kurtarıcılar,
savaşlar kazanıldıktan sonra buralarda kalıp güvenlik boşluğunu dolduruyor,
militanların geri dönüşüne karşı buraları koruyor ve aynı zamanda gelecekte
toprak, iktidar ve siyaset ihtilaflarını tetikleyebilecek şekilde haritaları
yeniden çiziyorlar.
Bu
yerlerden biri de İD’in Ağustos 2014’te ele geçirdiği ve iki ay sonra Kürt
peşmerge birlikleri tarafından geri alınan Suriye sınırındaki bir Sünni şehri
olan Rabia. Bir zamanlar Bağdat’taki merkezî yönetim tarafından idare edilen
şehir, artık yarı özerk Kürdistan bölgesinin kontrolünde.
İki
yıldır Sünni bölge sakinleri emniyette oldukları ve Felluce ve Ramadi gibi
yerlerde yaşanan ve tamamen enkaza dönen uzun çatışmalardan kurtuldukları için
rahatlamış durumdalar. En büyük yerel aşiret olan Şammar aşiretinden gençler,
Kürt birliklerin şehri kontrolüne yardımcı olmak üzere bir milis grubu kurdular
ve kontrol noktalarında sarı güneşli Kürt bayrağını dalgalandırıyorlar.
Şammar
Tugayı’nın lideri Muhammed Hudeir diyor ki “İD işgaline uğradığımızda Kürtler
bize yardım etti; dolayısıyla onların safında durarak verdikleri canların karşılığını
ödememiz lazım.”
Ancak
bölge sakinleri ve yeni yöneticiler arasındaki ilişkiler şek ve şüpheyle dolu.
Kürt yönetimi, her bir şehir sakinine şehre giriş-çıkış için izin alma
zorunluluğu getirdi ki bu, savaştan evvel yanı başlarındaki Suriye’yle ticaret
yaparak zenginleşmiş bölge sakinleri için çok meşakkatli bir yük. Birçokları bu
durumdan şikâyetçi.
Kürt
güvenlik birimi Asayiş’in yerel komutanı Muhammed Sadık Sayid, bunun bir
zaruret olduğunu, zira burada yaşayan çok fazla sayıda kişinin İD’e sempati
beslediğinin düşünüldüğünü söyledi: “Elimizde çok uzun bir şüpheliler listesi
var. Onların kimler olduğunu biliyoruz ve takip ediyoruz.”
Çevre
köylerde yaşayan on binlerce insanın evlerine geri dönüşü engellendi ki zaten
bu köylerin ekseriyeti artık ortada yok. Enkaza dönmüş bina kalıntıları,
Rabia’nın kuzeyi ve güneyindeki peşmerge kontrol noktalarıyla takip altındaki
yollar boyunca uzanıyor. Bu yıkımın bir kısmı savaştan olabilir; ancak
hasarların hep aynı şekilde oluşu sabotaj ihtimalini akıllara getiriyor.
Sincar’ın
Yezidi bölgelerine doğru giden yolda bulunan Kazukha köyünde harabe halindeki
metruk evlerin bulunduğu yerde üç peşmerge savaşçısı Washington Post
muhabirlerine eşlik ediyor. Bu evlerde bir daha kimsenin yaşayamaması için
patlayıcı TNT’ler ve buldozerler kullanıldığını anlattılar.
Bir
zamanlar Arapların ve Yezidi azınlığın yaşadığı Snuny köyündeki Asayiş’in
başında bulunan Yezidilerden Aziz Hacı Halaf, evlerin sahiplerinin İD’e destek
veren bir aşirete mensup olduğunu ve geri dönmelerine bir daha asla izin
verilmeyeceğini anlattı: “Bir daha asla geri dönmeye cesaret dahi
edemeyecekler. Hepsi IŞİD’le birlik oldular ve Yezidilere karşı yapılan
katliamlara katıldılar. Bu yüzden bir daha asla Araplarla birlikte
yaşayamayız.”
Bölgedeki
Sünnilerin çoğunun Bağdat’taki merkezî hükümetin baskısına ve ayrımcılığına
karşı iyi bir alternatif olarak, en azından başlangıçta, gerçekten de İD’e
destek verdiğini Rabia’daki aşiret lideri Hamud itiraf etti: “Eğer ki içeriden hiçbir
destek olmasaydı burada tek bir saat dahi kalamazlardı. Başlangıçta Sünniler
çok mutlu oldular. Kim olduklarını bilmediklerinden onları bir kurtarıcı saydılar.
Şimdi ise bir felaket olduklarını görmüş durumdayız.”
“Bütün
Sünniler IŞİD diyorlar”
Yerle
bir olmuş şehirler ve köyler kuşağı (…) yüzlerce kilometre devam ediyor. Bu boş
yerlerde vakti zamanında yaşamış insanların nereye gittikleri sadece tahmin
edilebilir.
Bir
kısmı, gerilemekte olan İD savaşçılarıyla birlikte kaçmış olmalı; BM ve Irak
hükümeti, 2 ila 3 milyon kişinin Musul dâhil İD’in kontrolündeki bölgelerde yaşadığını
tahmin ediyor. Bir kısmı da çatışmalarda ve hava saldırılarında hayatını
kaybetmiş olmalı; ancak BM ve Bağdat yönetimi tarafından açıklanan can
kayıpları verileri İD kontrolündeki bölgelerde öldürülenleri kapsamıyor.
Çok
daha fazlası (en az 4,2 milyon) ise, tam aksine, İD militanlarından kaçarak
bazıları yaklaşmakta olan askeri birliklerin kollarına doğru ilerledi.
Uluslararası Af Örgütü, ekim ayında yayımladığı raporunda Iraklı milisleri ve
Bağdat yönetimini çatışmalardan kaçmaya çalışan ekseriyeti erkek binlerce
insanı tevkif etmekle suçladı.
Bütün
bu rakamların da ortaya koyduğu üzere, Sünniler sadece İD’le savaşın en büyük
mağduru değil, aynı zamanda Sünni cemaatin ekseriyeti ciddi sıkıntı içinde.
CIA’in 2014 rakamlarına göre, 32,5 milyonluk Irak’ta Sünniler nüfusun %20’sini
oluşturuyor; yani nüfusları yaklaşık 7 milyon. BM verilerine göre 6 milyon
kadarı ya evlerini terk etmek zorunda kaldı ya da köyleri ve şehirleri İD’in
işgaline uğradı.
Bir
zamanlar tamamı Sünni olan şehirlere İD militanlarıyla hiçbir bağları
bulunmayan ailelerin geri dönme şansı var. Uluslararası Göç Örgütü’nün BM ve
ABD için toparladığı rakamlara göre, yaklaşık 900.000 yerinden edilmiş kişi,
son iki senede evlerine, çoğunlukla Felluce, Ramadi ve Tikrit gibi Sünni
şehirlerine geri döndü.
Ancak
bir zamanlar Sünnilerin Şiiler veya Kürtlerle birbirine yakın halde yaşadığı
bölgeler İD’den temizlendiği halde yüz binlercesi buralardaki evlerine geri
dönemiyor. Kamplarda ve derme çatma yerlerde arafta yaşıyorlar. Sünnilerden
potansiyel birer İD sempatizanı olarak şüphe duyulduğu bir Irak’ta gelecekleri
belirsizlik içinde…
50
yaşındaki eski kamyon şoförü Casim Nuri diyor ki “Bütün Sünniler IŞİD’çi
diyorlar, ama bu doğru değil.” Nuri son iki yıldır Selahaddin bölgesinin
kuzeydoğusunda bir apartmanda yaşıyor; Sünni köyü Selman Bey’deki evi buradan sadece
9-10 kilometre
ötede. Ancak iki sene evvel bu köyden İD’i temizleyen Şii milisler hiçbir eski
bölge sakininin geri dönüşüne izin vermiyor. Daha evvel üniversitede okuyan iki
oğlu, İD için çalıştığı suçlamasıyla nereye bağlı olduğu belirsiz yüzü maskeli
kişilerce geçen sene tutuklanmış. Nuri, çocuklarının suçsuz olduğunda ısrarcı;
ancak serbest bırakılmalarını sağlayamamış. Diyor ki “İçimi parçalayan şey,
oğullarım hapisteyken onların suçsuzluğunu ispat edemeyişim. Eğer ki bu hükümet
değişmezse Irak’ta bir daha asla güvenlik ve istikrar tesis edilemeyecek.
Yaşanacak şey, sadece ve sadece sonu gelmez bir kör intikam olacak.”
En kötü
senaryo
Doğuda
İran’la sınır olan Diyala vilayetinde yeni bir şiddet sarmalı çoktan başladı
bile. Vilayet Şii, Sünni ve Kürt nüfusuyla Irak’ın küçük bir örneği sayılmakta.
Dolayısıyla eğer burası İD sonrası Irak’ın geleceği için bir öncü addedilirse,
işaretler gerçekten iç karartıcı.
18 ay
evvel İD savaşçılarının Şii milislerce çıkartılmasından bu yana, Şiilerle
Sünniler arasındaki İD’in yükselişini tetikleyen eski gerginlikler yeniden su
yüzüne çıkmaya başladı. İD hücreleri çıkartıldıkları zannedilen bölgelere
yeniden sızmaya başladı ve şu anda camilere ve kafelere intihar saldırıları
düzenleyerek çok sayıda Şii’yi öldürmekteler. Buna karşı intikam amacıyla
Sünniler kimliği belirsiz milisler tarafından öldürülmekte. İlk İD dalgasında evlerinden
kaçmış Sünnilerden en az 172.000’i geri dönmüş durumda; ancak 82.000’inin
dönüşüne izin verilmiyor. Geri dönenlerin bazıları da tekrar kaçmak zorunda
kaldı.
Bunlardan
biri de Sünni bölgesi Mahmudiye’nin dışındaki köyünde yaşanan feci bir adam
öldürme dalgasının ardından yaklaşık 3 ay evvel 9 kızını alıp evini terk eden
46 yaşındaki elektrikçi Ebu Muhammed.
Bir
sene evvel İD’den kaçarak sığındığı kuzeydeki Kura Tu’daki çadır kente geri
dönmüş. İkinci defa kaçışına yol açan öldürmelerin listesini tutmuş. Küçük
mutfak tüpleri satan bir adam, kimliği belirsiz motosikletli saldırganlarca
vurulmuş. Bir komşunun parçalanmış cesedi, yakındaki bir köyde bir kenara
atılmış halde bulunmuş. Ardından şehre inen bir komşusu bir daha geri dönmemiş.
Son olarak listede, yiyecek satmak için akşam dışarı çıkan biri kendi kuzeni
olmak üzere üç erkeğin bir anda ortaya çıkan silahlı adamlar tarafından katli
var. Silahlı adamlar “siyah kıyafetli ve maskeliydi. Kimse onların kim
olduğunu, nereden geldiklerini veya nereye gittiklerini bilmiyor” diyor.
“Sünniler
hedef haline gelmiş durumda ve bunun arkasında çeşitli ülkeler var” diye de
ekliyor. İran’ın, kendi sınırına yakın Irak’ın doğu bölgelerinde yaşayan
Sünnilerin Iraklı Şii milislerce etnik temizliğe maruz bırakılmalarını planlı
olarak teşvik ettiği görüşü Sünniler arasında yaygın. “Demografik değişim için
bütün Sünnileri yerlerinden ediyorlar; bunu yapmak hiç de kolay değil”
diyorlar.
İD’in
hiçbir zaman ele geçiremediği bir bölgede yaşamış 46 yaşındaki Adnan Salim
Davud ise “İnsanları yaşadıkları evleri terk etmek zorunda bırakan şey sadece
öldürmeler değil” diyor. Kendisi, diğer bölgelerde İD’i mağlup eden Şii
milisler tarafından göçe zorlanmış ve bir senedir Kura Tu kampındaki bir
çadırda yaşıyor. Diyor ki “Gece yarısı evinize gelip ‘şu adamı tanıyor musun,
bunu biliyor musun?’ gibi saçma sapan sorular soruyorlar. Sizi eşinizin ve
çocuğunuzun önünde dövüyorlar, ta ki ağzınızdan kanlar akana kadar. Aşağılanıyorsunuz.
Size dürüstçe ‘Burayı terk et!’ demiyorlar. Yaptıkları şey, hayatınızı zindan
edip sizin memnuniyetle kendi kendinize evinizi terk etmenizi sağlamak... Bu
kampta yaşamak istemiyorum, ama geri de dönemem. Irak’ta hiçbir geleceğimiz
kalmadı artık.”
Diyala’daki
en büyük Şii silahlı grup olan ve aynı zamanda vilayet yönetimini de kontrol
eden Bedir Tugayı’nın sözcüsü Kerim Nuri problemleri kabul ediyor. Ancak
Sünnilerin Diyala vilayetinden veya Irak’ın herhangi bir başka bölgesinden
kasten sürülmeye kalkışıldığını inkâr ediyor.
“Eğer
Sünnilerin evlerine geri dönmelerine izin verilmiyorsa bu, şehirleri veya
köyleri savaş alanına yakın yerde olup güvenlik sağlanamadığından veyahut
kendilerinin veya ailelerinin İD’le bağı bulunduğu şüphesinden dolayıdır”
diyor.
“Eğer
bazıları tehditlerle veya şiddetle dışarı çıkarılıyorsa bu, Bedir Tugayı’nın
veya merkezî hükümetin çözmesi mümkün olmayan aşiretler arası problemlerdendir.
Zira aşiretler arasında intikam hırsı, kan davası var. İntikam almaya çalışan
insanlar mevcut. Ama onlar bunu başkaları adına değil, kendi kendilerine
yapıyorlar. Şii çeteler de var, ama biz destek vermiyor, onları reddediyoruz”
diye de ekliyor.
Nuri,
“IŞİD’den en büyük zararı görenler Sünniler ve bir daha asla
aldatılmayacaklardır. Sünnileri bir kenara itemeyeceğimizi biliyoruz. IŞİD
hepimizi birleştirdi” diyor.
Diyala
örneğine bakmamayı ısrarla tavsiye ediyor: “Tikrit’e bakın. Tikrit bir başarı
hikâyesi. Zira şehir sakinleriyle bir uzlaşmaya varmayı başardık. Teröristleri
kovup bir daha geri dönmelerine müsaade etmedik.”
Daha
kırk fırın ekmek yenmesi gereken bir başarı
Tikrit’tekine
ancak görece başarı denebilir. 18 ay evvel İD’in burada mağlup edilmesiyle
neredeyse tüm şehir sakinleri geri dönmüş. Eski Sünni diktatör Saddam
Hüseyin’in memleketi, İD’i temizleyen ve şu anda şehirde gözle görünür bir
mevcudiyeti olan Şii milislerle, en azından şimdilik, uzlaşmış görünüyor.
Şehre
giden yollardaki kontrol noktalarında ve Saddam’ın inşa ettiği saraylarda Şii
bayrakları dalgalanıyor. Bağdat yolundan Tikrit’e girişte bir zamanlar Saddam
heykelinin gelenleri selamladığı noktadaki billbordlarda bugün artık üç güçlü
Şii milis liderinin resimleri var: Hadi el-Amiri, Ebu Mehdi el-Muhandis ve Kays
el-Khazali.
(…)
Şehrin
genişçe bir kesimi hala yerle bir durumda. Temel hizmetler sağlansa dahi
mahvolmuş altyapıyı, dükkânları, hükümet binalarını ve hastaneyi yeniden inşa
etmek için para yok. Savaş öncesi nüfusun %90’dan fazlası geri dönmüş ve bu bakımdan
“Tikrit bir başarı hikâyesi sayılabilir” diyor, BM’nin Irak’taki insani
koordinatörü Lisa Grande ve ekliyor: “Ancak bu demek değil ki tamamen tamir
edilip toplum ayağa kalkmış. Durum katiyen böyle değil.”
Bunun
ne zaman gerçekleşeceği ise bir soru işareti. IŞİD fetihleri, Irak’ın temel
gelir kaynağı olan petrol fiyatlarının dibe vurmasıyla neredeyse aynı döneme
denk düştü. Bir gecede Bağdat yönetimi gelirlerini yarı yarıya kaybetti, tam da
büyük bir askeri harekâta hazırlık yaparken… Hükümet sözcüsü Saad el-Hadisi,
“Tikrit ve Irak’ın diğer bölgelerinde yıkılan yerleri yeniden inşa için para
yok” diyor ve ekliyor: “Yıkımın büyüklüğü, terörle savaşın bir öncelik olması
ve mali durum nedeniyle şu anda maliyetleri karşılayabilmek imkânsız.”
Tikrit
caddelerinde insanlar evlerine geri dönebildikleri için mutlular; ancak
ülkelerinin nereye savrulduğu ve hayatlarının eskiye dönüp dönemeyeceği
konusunda endişeliler.
İD’den
kaçan, geri döndüğünde ise evini ve dükkânını yanmış, mallarını yağmalanmış
halde bulan ve telafi ümidi hiç olmayan çarşı esnafından Hasan Adnan diyor ki “İnsanlar
sevdiklerini kaybetmeseler dahi maişetlerini ve yatırımlarını kaybettiler. Tüm
hayatımız boyunca biriktirdiğimiz her ne varsa hepsi gitti. Problem şu: Devlet
yeniden inşa konusunda bize yardım için tek bir kuruş dahi harcamıyor. Bu basit
meseleyi bile çözemezken ülkenin büyük problemlerinin altından nasıl kalkacaklar
ki?”
Bu, sadece
Sünnilerin değil, ülkede daha nicelerinin sorduğu bir soru. Mevcut Irak
Başbakanı Haydar el-İbadi, selefi Maliki’den daha uzlaşmacı olduğunu ispatladı.
İD’in gelişip serpilmesine yol açan koşulların oluşumundan büyük ölçüde
Maliki’nin katı mezhepçi dünya görüşü sorumlu tutuluyor. Ancak İbadi,
Maliki’den çok daha zayıf ve [başarısını] büyük ölçüde, IŞİD karşıtı savaşta önemli
bir rol oynayan Şii milislerin artan gücüne borçlu.
LSE’de
profesör olan ve IŞİD: Bir Tarih kitabının yazarı Fawaz Gerges diyor ki
“Irak’ın yüz yüze olduğu meydan okumalar, çok çeşitli düzeyde olup devasa
boyutta; ancak bu zorluğu kabullenip de üstesinden gelebilecek tarihî bir
liderliğin var olduğunu düşünmüyorum.”
Tikrit’teki
vilayet meclisi başkanı Ahmed el-Kerim ise ümitli: “Sünnilerin ekseriyeti,
artık radikal grupların kendi sorunlarını çözemeyeceğini anlamış durumda. Öte
yandan Şiilerin çoğu, İD’e yol açan isyanın bir benzerinin tekrarlanmasını
önlemek istiyorlarsa Sünnilerle uzlaşmak zorunda olduklarını anladılar. Ancak
bu hiç kolay değil. Güvensizlik var. Ülkedeki bütün politikalar baştan aşağı
değişmek zorunda. Din ile siyaseti birbirinden ayırmak durumundayız. En az 10
yıla ihtiyacımız var.”
Peki ya
bu 10 yıllık süre içinde ne olacak?
Kerim, “IŞİD’den
sonra ne gelecek? Bir sonraki perde ne olacak? İşte bundan endişeliyiz”
karşılığını verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder