9 Ocak 2017 Pazartesi

L.SLY: IŞİD, SÜNNİLER İÇİN TAM BİR FELAKET



IŞİD, SÜNNİLER İÇİN TAM BİR FELAKET

Liz Sly (20 yılı aşkın bir süredir dünyanın farklı kıtalarında muhabirlik deneyimi olup hâlihazırda Ortadoğu’daki kaosla ilgili haberlere imza atan Washington Post gazetesi Beyrut büro şefi)
Washington Post, 23.11.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Tikrit/Irak
İslam Devleti (İD) bastırılıp ezilmekte, savaşçıları geri çekilme halinde ve yitik ihtişam hayaliyle inşa etmeye çalıştığı hilafet yerle bir olmakta.
Ancak en büyük mağlup, ölmek veya ileride yeniden birleşmek üzere gizlice çöle gitmek hayallerini gerçekleştiren militanlar değil, onların kanlı saldırılarıyla hayatları mahvolan sıradan milyonlarca Sünni.
İslam Devleti’nin Irak’a ve Suriye’ye doğru şiddetle ilerleyişi sırasında zarar görmemiş hiçbir dini veya etnik grup yok. Şiiler, Kürtler, Hıristiyanlar ve küçük Yezidi azınlık hepsi bu mezalimin kurbanları oldu ve şu anda militanları mağlup etmek amacıyla savaşıp canlarını veriyorlar.
Ancak İslam Devleti’nin istila ettiği toprakların kahir ekseriyeti, (…) tarihsel olarak Sünni Arapların yaşadığı bölgelerdi. İslam Devleti’nin yürüttüğü savaş sırasında evlerini terk etmek zorunda kalan 4,2 milyon Iraklının kahir ekseriyeti yine Sünni. Şu anda İD’in elinden Musul ve Rakka’yı geri almak üzere saldırılar devam ederken daha da fazla Sünni şehri ve köyü yerle bir oluyor ve yine daha fazla Sünni’nin geçim kaynağı yok ediliyor.
Sünnilerin çoğu örgütün yükselişinde hiçbir rol oynamadı. (…) Ama hepsi büyük bir bedel ödüyorlar.
2014’te İD tarafından ele geçirilen Irak’ın kuzeybatı şehri Rabia’dan Sünni bir aşiret lideri olan Şeyh Gazi Muhammed Hamud şimdi Kürtlerin kontrolü altında. Diyor ki “Her şeyimizi kaybettik. Evlerimizi, işlerimizi, hayatlarımızı, her şeyi…”
Sınırın öte tarafında İD’le savaşın isyancılarla Esed hükümeti arasındaki çatışmalarla karmakarışık bir hal aldığı Suriye’de ise Sünniler şiddetin ve yerinden edilmenin en ağır şekilde ceremesini çekiyorlar. Sünni şehirleri ve mahalleleri Suriye ve Rusya hava saldırılarıyla yerle bir olmuş durumda. Çoğunlukla Sünnilerin yürüttüğü bu isyanı ezmeye çalışanlar, kahir ekseriyetle İran, Lübnan ve Irak’tan gelen Şii savaşçılar. Bölgeye dağılan ve Avrupa’ya giden 5 milyon mültecinin de kahir ekseriyeti (…) Sünnilerden oluşuyor.
Uzmanlar ve Iraklılar “Tehlike çok aşikar” diyor. Sünniler bir zamanlar yönettikleri topraklarda mülksüzleştirilmiş durumda ve kızgın-kırgın bir alt sınıfa dönüşme riski altındalar; bu da İD’in yükselişine yol açan marjinalleşme ve radikalleşme dalgasının tekrarlanması için verimli şartları oluşturuyor.
Hâlihazırda Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsünde görev yapan ABD’nin eski Suriye Büyükelçisi Robert Ford diyor ki “Mesele sadece toprakları geri almak değil, aynı zamanda oraları düzgün bir şekilde yönetmek zorundasınız, yoksa uzun vadeli bir İD direnişiyle baş etmek zorunda kalacağız. Eğer ki yeni yöneticiler yerel halkın desteğini kazanmazsa, hele de sular akmaz, okullar açılmaz ve elektrik kesintileri sürerse, İD her daim yeni yeni elemanlar devşirecektir.”
Yardım gönüllüleri ve diplomatlar bunun en kötü senaryo olduğunu, eğer savaş yeniden inşa, rehabilitasyon ve uzlaşmayla neticelenirse işlerin sarpa sarmayabileceğini de söylüyorlar. Militanlara karşı en büyük kazanımların kaydedildiği Irak’ta kısa sürede örgütün mağlup edilebileceği beklentisi, Sünniler kadar savaşa öncülük eden Şiiler ve Kürtler için de, bir anlığına da olsa fırsat ve ümit vaat ediyor: ilişkileri sıfırdan tekrar başlatıp komşularla yeni bir uzlaşmaya varma şansı…
Ancak uzlaşmanın doğası sorgulanıyor. Engeller muazzam, kaynaklar kıt ve gerçek anlamda bir uzlaşma ihtimali hala uzak görünüyor.
Çoğu yaklaşık bir sene evvel İD kontrolünden kurtarılan Irak şehir ve köylerine bir yolculuk ne denli devasa meydan okumalarla karşı karşıya olunduğunu ele veriyor. Batıda Suriye sınırından başlayıp doğuda İran sınırına kadar uzanan bölgede enkaza dönüşmüş köyler, yarı boş şehirler ve hayatları belki de hiçbir zaman düzelemeyecek şekilde paramparça olmuş insanlar var.

Yeni yöneticiler, yeni meydan okumalar
İD’den ele geçirilen toprakların çoğu Sünnilere ait olsa da buraları geri almak için savaşanların ezici çoğunluğu Şiiler veya Kürtler. Bazı yerlerde kurtardıkları bölgelerin sakinleriyle daha evvel hiçbir bağları olmamış kurtarıcılar, savaşlar kazanıldıktan sonra buralarda kalıp güvenlik boşluğunu dolduruyor, militanların geri dönüşüne karşı buraları koruyor ve aynı zamanda gelecekte toprak, iktidar ve siyaset ihtilaflarını tetikleyebilecek şekilde haritaları yeniden çiziyorlar.
Bu yerlerden biri de İD’in Ağustos 2014’te ele geçirdiği ve iki ay sonra Kürt peşmerge birlikleri tarafından geri alınan Suriye sınırındaki bir Sünni şehri olan Rabia. Bir zamanlar Bağdat’taki merkezî yönetim tarafından idare edilen şehir, artık yarı özerk Kürdistan bölgesinin kontrolünde.
İki yıldır Sünni bölge sakinleri emniyette oldukları ve Felluce ve Ramadi gibi yerlerde yaşanan ve tamamen enkaza dönen uzun çatışmalardan kurtuldukları için rahatlamış durumdalar. En büyük yerel aşiret olan Şammar aşiretinden gençler, Kürt birliklerin şehri kontrolüne yardımcı olmak üzere bir milis grubu kurdular ve kontrol noktalarında sarı güneşli Kürt bayrağını dalgalandırıyorlar.
Şammar Tugayı’nın lideri Muhammed Hudeir diyor ki “İD işgaline uğradığımızda Kürtler bize yardım etti; dolayısıyla onların safında durarak verdikleri canların karşılığını ödememiz lazım.”
Ancak bölge sakinleri ve yeni yöneticiler arasındaki ilişkiler şek ve şüpheyle dolu. Kürt yönetimi, her bir şehir sakinine şehre giriş-çıkış için izin alma zorunluluğu getirdi ki bu, savaştan evvel yanı başlarındaki Suriye’yle ticaret yaparak zenginleşmiş bölge sakinleri için çok meşakkatli bir yük. Birçokları bu durumdan şikâyetçi.
Kürt güvenlik birimi Asayiş’in yerel komutanı Muhammed Sadık Sayid, bunun bir zaruret olduğunu, zira burada yaşayan çok fazla sayıda kişinin İD’e sempati beslediğinin düşünüldüğünü söyledi: “Elimizde çok uzun bir şüpheliler listesi var. Onların kimler olduğunu biliyoruz ve takip ediyoruz.”
Çevre köylerde yaşayan on binlerce insanın evlerine geri dönüşü engellendi ki zaten bu köylerin ekseriyeti artık ortada yok. Enkaza dönmüş bina kalıntıları, Rabia’nın kuzeyi ve güneyindeki peşmerge kontrol noktalarıyla takip altındaki yollar boyunca uzanıyor. Bu yıkımın bir kısmı savaştan olabilir; ancak hasarların hep aynı şekilde oluşu sabotaj ihtimalini akıllara getiriyor.
Sincar’ın Yezidi bölgelerine doğru giden yolda bulunan Kazukha köyünde harabe halindeki metruk evlerin bulunduğu yerde üç peşmerge savaşçısı Washington Post muhabirlerine eşlik ediyor. Bu evlerde bir daha kimsenin yaşayamaması için patlayıcı TNT’ler ve buldozerler kullanıldığını anlattılar.
Bir zamanlar Arapların ve Yezidi azınlığın yaşadığı Snuny köyündeki Asayiş’in başında bulunan Yezidilerden Aziz Hacı Halaf, evlerin sahiplerinin İD’e destek veren bir aşirete mensup olduğunu ve geri dönmelerine bir daha asla izin verilmeyeceğini anlattı: “Bir daha asla geri dönmeye cesaret dahi edemeyecekler. Hepsi IŞİD’le birlik oldular ve Yezidilere karşı yapılan katliamlara katıldılar. Bu yüzden bir daha asla Araplarla birlikte yaşayamayız.”
Bölgedeki Sünnilerin çoğunun Bağdat’taki merkezî hükümetin baskısına ve ayrımcılığına karşı iyi bir alternatif olarak, en azından başlangıçta, gerçekten de İD’e destek verdiğini Rabia’daki aşiret lideri Hamud itiraf etti: “Eğer ki içeriden hiçbir destek olmasaydı burada tek bir saat dahi kalamazlardı. Başlangıçta Sünniler çok mutlu oldular. Kim olduklarını bilmediklerinden onları bir kurtarıcı saydılar. Şimdi ise bir felaket olduklarını görmüş durumdayız.”

“Bütün Sünniler IŞİD diyorlar”
Yerle bir olmuş şehirler ve köyler kuşağı (…) yüzlerce kilometre devam ediyor. Bu boş yerlerde vakti zamanında yaşamış insanların nereye gittikleri sadece tahmin edilebilir.
Bir kısmı, gerilemekte olan İD savaşçılarıyla birlikte kaçmış olmalı; BM ve Irak hükümeti, 2 ila 3 milyon kişinin Musul dâhil İD’in kontrolündeki bölgelerde yaşadığını tahmin ediyor. Bir kısmı da çatışmalarda ve hava saldırılarında hayatını kaybetmiş olmalı; ancak BM ve Bağdat yönetimi tarafından açıklanan can kayıpları verileri İD kontrolündeki bölgelerde öldürülenleri kapsamıyor.
Çok daha fazlası (en az 4,2 milyon) ise, tam aksine, İD militanlarından kaçarak bazıları yaklaşmakta olan askeri birliklerin kollarına doğru ilerledi. Uluslararası Af Örgütü, ekim ayında yayımladığı raporunda Iraklı milisleri ve Bağdat yönetimini çatışmalardan kaçmaya çalışan ekseriyeti erkek binlerce insanı tevkif etmekle suçladı.
Bütün bu rakamların da ortaya koyduğu üzere, Sünniler sadece İD’le savaşın en büyük mağduru değil, aynı zamanda Sünni cemaatin ekseriyeti ciddi sıkıntı içinde. CIA’in 2014 rakamlarına göre, 32,5 milyonluk Irak’ta Sünniler nüfusun %20’sini oluşturuyor; yani nüfusları yaklaşık 7 milyon. BM verilerine göre 6 milyon kadarı ya evlerini terk etmek zorunda kaldı ya da köyleri ve şehirleri İD’in işgaline uğradı.
Bir zamanlar tamamı Sünni olan şehirlere İD militanlarıyla hiçbir bağları bulunmayan ailelerin geri dönme şansı var. Uluslararası Göç Örgütü’nün BM ve ABD için toparladığı rakamlara göre, yaklaşık 900.000 yerinden edilmiş kişi, son iki senede evlerine, çoğunlukla Felluce, Ramadi ve Tikrit gibi Sünni şehirlerine geri döndü.
Ancak bir zamanlar Sünnilerin Şiiler veya Kürtlerle birbirine yakın halde yaşadığı bölgeler İD’den temizlendiği halde yüz binlercesi buralardaki evlerine geri dönemiyor. Kamplarda ve derme çatma yerlerde arafta yaşıyorlar. Sünnilerden potansiyel birer İD sempatizanı olarak şüphe duyulduğu bir Irak’ta gelecekleri belirsizlik içinde…
50 yaşındaki eski kamyon şoförü Casim Nuri diyor ki “Bütün Sünniler IŞİD’çi diyorlar, ama bu doğru değil.” Nuri son iki yıldır Selahaddin bölgesinin kuzeydoğusunda bir apartmanda yaşıyor; Sünni köyü Selman Bey’deki evi buradan sadece 9-10 kilometre ötede. Ancak iki sene evvel bu köyden İD’i temizleyen Şii milisler hiçbir eski bölge sakininin geri dönüşüne izin vermiyor. Daha evvel üniversitede okuyan iki oğlu, İD için çalıştığı suçlamasıyla nereye bağlı olduğu belirsiz yüzü maskeli kişilerce geçen sene tutuklanmış. Nuri, çocuklarının suçsuz olduğunda ısrarcı; ancak serbest bırakılmalarını sağlayamamış. Diyor ki “İçimi parçalayan şey, oğullarım hapisteyken onların suçsuzluğunu ispat edemeyişim. Eğer ki bu hükümet değişmezse Irak’ta bir daha asla güvenlik ve istikrar tesis edilemeyecek. Yaşanacak şey, sadece ve sadece sonu gelmez bir kör intikam olacak.”

En kötü senaryo
Doğuda İran’la sınır olan Diyala vilayetinde yeni bir şiddet sarmalı çoktan başladı bile. Vilayet Şii, Sünni ve Kürt nüfusuyla Irak’ın küçük bir örneği sayılmakta. Dolayısıyla eğer burası İD sonrası Irak’ın geleceği için bir öncü addedilirse, işaretler gerçekten iç karartıcı.
18 ay evvel İD savaşçılarının Şii milislerce çıkartılmasından bu yana, Şiilerle Sünniler arasındaki İD’in yükselişini tetikleyen eski gerginlikler yeniden su yüzüne çıkmaya başladı. İD hücreleri çıkartıldıkları zannedilen bölgelere yeniden sızmaya başladı ve şu anda camilere ve kafelere intihar saldırıları düzenleyerek çok sayıda Şii’yi öldürmekteler. Buna karşı intikam amacıyla Sünniler kimliği belirsiz milisler tarafından öldürülmekte. İlk İD dalgasında evlerinden kaçmış Sünnilerden en az 172.000’i geri dönmüş durumda; ancak 82.000’inin dönüşüne izin verilmiyor. Geri dönenlerin bazıları da tekrar kaçmak zorunda kaldı.
Bunlardan biri de Sünni bölgesi Mahmudiye’nin dışındaki köyünde yaşanan feci bir adam öldürme dalgasının ardından yaklaşık 3 ay evvel 9 kızını alıp evini terk eden 46 yaşındaki elektrikçi Ebu Muhammed.
Bir sene evvel İD’den kaçarak sığındığı kuzeydeki Kura Tu’daki çadır kente geri dönmüş. İkinci defa kaçışına yol açan öldürmelerin listesini tutmuş. Küçük mutfak tüpleri satan bir adam, kimliği belirsiz motosikletli saldırganlarca vurulmuş. Bir komşunun parçalanmış cesedi, yakındaki bir köyde bir kenara atılmış halde bulunmuş. Ardından şehre inen bir komşusu bir daha geri dönmemiş. Son olarak listede, yiyecek satmak için akşam dışarı çıkan biri kendi kuzeni olmak üzere üç erkeğin bir anda ortaya çıkan silahlı adamlar tarafından katli var. Silahlı adamlar “siyah kıyafetli ve maskeliydi. Kimse onların kim olduğunu, nereden geldiklerini veya nereye gittiklerini bilmiyor” diyor.
“Sünniler hedef haline gelmiş durumda ve bunun arkasında çeşitli ülkeler var” diye de ekliyor. İran’ın, kendi sınırına yakın Irak’ın doğu bölgelerinde yaşayan Sünnilerin Iraklı Şii milislerce etnik temizliğe maruz bırakılmalarını planlı olarak teşvik ettiği görüşü Sünniler arasında yaygın. “Demografik değişim için bütün Sünnileri yerlerinden ediyorlar; bunu yapmak hiç de kolay değil” diyorlar.
İD’in hiçbir zaman ele geçiremediği bir bölgede yaşamış 46 yaşındaki Adnan Salim Davud ise “İnsanları yaşadıkları evleri terk etmek zorunda bırakan şey sadece öldürmeler değil” diyor. Kendisi, diğer bölgelerde İD’i mağlup eden Şii milisler tarafından göçe zorlanmış ve bir senedir Kura Tu kampındaki bir çadırda yaşıyor. Diyor ki “Gece yarısı evinize gelip ‘şu adamı tanıyor musun, bunu biliyor musun?’ gibi saçma sapan sorular soruyorlar. Sizi eşinizin ve çocuğunuzun önünde dövüyorlar, ta ki ağzınızdan kanlar akana kadar. Aşağılanıyorsunuz. Size dürüstçe ‘Burayı terk et!’ demiyorlar. Yaptıkları şey, hayatınızı zindan edip sizin memnuniyetle kendi kendinize evinizi terk etmenizi sağlamak... Bu kampta yaşamak istemiyorum, ama geri de dönemem. Irak’ta hiçbir geleceğimiz kalmadı artık.”
Diyala’daki en büyük Şii silahlı grup olan ve aynı zamanda vilayet yönetimini de kontrol eden Bedir Tugayı’nın sözcüsü Kerim Nuri problemleri kabul ediyor. Ancak Sünnilerin Diyala vilayetinden veya Irak’ın herhangi bir başka bölgesinden kasten sürülmeye kalkışıldığını inkâr ediyor.
“Eğer Sünnilerin evlerine geri dönmelerine izin verilmiyorsa bu, şehirleri veya köyleri savaş alanına yakın yerde olup güvenlik sağlanamadığından veyahut kendilerinin veya ailelerinin İD’le bağı bulunduğu şüphesinden dolayıdır” diyor.
“Eğer bazıları tehditlerle veya şiddetle dışarı çıkarılıyorsa bu, Bedir Tugayı’nın veya merkezî hükümetin çözmesi mümkün olmayan aşiretler arası problemlerdendir. Zira aşiretler arasında intikam hırsı, kan davası var. İntikam almaya çalışan insanlar mevcut. Ama onlar bunu başkaları adına değil, kendi kendilerine yapıyorlar. Şii çeteler de var, ama biz destek vermiyor, onları reddediyoruz” diye de ekliyor.
Nuri, “IŞİD’den en büyük zararı görenler Sünniler ve bir daha asla aldatılmayacaklardır. Sünnileri bir kenara itemeyeceğimizi biliyoruz. IŞİD hepimizi birleştirdi” diyor.
Diyala örneğine bakmamayı ısrarla tavsiye ediyor: “Tikrit’e bakın. Tikrit bir başarı hikâyesi. Zira şehir sakinleriyle bir uzlaşmaya varmayı başardık. Teröristleri kovup bir daha geri dönmelerine müsaade etmedik.”

Daha kırk fırın ekmek yenmesi gereken bir başarı
Tikrit’tekine ancak görece başarı denebilir. 18 ay evvel İD’in burada mağlup edilmesiyle neredeyse tüm şehir sakinleri geri dönmüş. Eski Sünni diktatör Saddam Hüseyin’in memleketi, İD’i temizleyen ve şu anda şehirde gözle görünür bir mevcudiyeti olan Şii milislerle, en azından şimdilik, uzlaşmış görünüyor.
Şehre giden yollardaki kontrol noktalarında ve Saddam’ın inşa ettiği saraylarda Şii bayrakları dalgalanıyor. Bağdat yolundan Tikrit’e girişte bir zamanlar Saddam heykelinin gelenleri selamladığı noktadaki billbordlarda bugün artık üç güçlü Şii milis liderinin resimleri var: Hadi el-Amiri, Ebu Mehdi el-Muhandis ve Kays el-Khazali.
(…)
Şehrin genişçe bir kesimi hala yerle bir durumda. Temel hizmetler sağlansa dahi mahvolmuş altyapıyı, dükkânları, hükümet binalarını ve hastaneyi yeniden inşa etmek için para yok. Savaş öncesi nüfusun %90’dan fazlası geri dönmüş ve bu bakımdan “Tikrit bir başarı hikâyesi sayılabilir” diyor, BM’nin Irak’taki insani koordinatörü Lisa Grande ve ekliyor: “Ancak bu demek değil ki tamamen tamir edilip toplum ayağa kalkmış. Durum katiyen böyle değil.”
Bunun ne zaman gerçekleşeceği ise bir soru işareti. IŞİD fetihleri, Irak’ın temel gelir kaynağı olan petrol fiyatlarının dibe vurmasıyla neredeyse aynı döneme denk düştü. Bir gecede Bağdat yönetimi gelirlerini yarı yarıya kaybetti, tam da büyük bir askeri harekâta hazırlık yaparken… Hükümet sözcüsü Saad el-Hadisi, “Tikrit ve Irak’ın diğer bölgelerinde yıkılan yerleri yeniden inşa için para yok” diyor ve ekliyor: “Yıkımın büyüklüğü, terörle savaşın bir öncelik olması ve mali durum nedeniyle şu anda maliyetleri karşılayabilmek imkânsız.”
Tikrit caddelerinde insanlar evlerine geri dönebildikleri için mutlular; ancak ülkelerinin nereye savrulduğu ve hayatlarının eskiye dönüp dönemeyeceği konusunda endişeliler.
İD’den kaçan, geri döndüğünde ise evini ve dükkânını yanmış, mallarını yağmalanmış halde bulan ve telafi ümidi hiç olmayan çarşı esnafından Hasan Adnan diyor ki “İnsanlar sevdiklerini kaybetmeseler dahi maişetlerini ve yatırımlarını kaybettiler. Tüm hayatımız boyunca biriktirdiğimiz her ne varsa hepsi gitti. Problem şu: Devlet yeniden inşa konusunda bize yardım için tek bir kuruş dahi harcamıyor. Bu basit meseleyi bile çözemezken ülkenin büyük problemlerinin altından nasıl kalkacaklar ki?”
Bu, sadece Sünnilerin değil, ülkede daha nicelerinin sorduğu bir soru. Mevcut Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, selefi Maliki’den daha uzlaşmacı olduğunu ispatladı. İD’in gelişip serpilmesine yol açan koşulların oluşumundan büyük ölçüde Maliki’nin katı mezhepçi dünya görüşü sorumlu tutuluyor. Ancak İbadi, Maliki’den çok daha zayıf ve [başarısını] büyük ölçüde, IŞİD karşıtı savaşta önemli bir rol oynayan Şii milislerin artan gücüne borçlu.
LSE’de profesör olan ve IŞİD: Bir Tarih kitabının yazarı Fawaz Gerges diyor ki “Irak’ın yüz yüze olduğu meydan okumalar, çok çeşitli düzeyde olup devasa boyutta; ancak bu zorluğu kabullenip de üstesinden gelebilecek tarihî bir liderliğin var olduğunu düşünmüyorum.”
Tikrit’teki vilayet meclisi başkanı Ahmed el-Kerim ise ümitli: “Sünnilerin ekseriyeti, artık radikal grupların kendi sorunlarını çözemeyeceğini anlamış durumda. Öte yandan Şiilerin çoğu, İD’e yol açan isyanın bir benzerinin tekrarlanmasını önlemek istiyorlarsa Sünnilerle uzlaşmak zorunda olduklarını anladılar. Ancak bu hiç kolay değil. Güvensizlik var. Ülkedeki bütün politikalar baştan aşağı değişmek zorunda. Din ile siyaseti birbirinden ayırmak durumundayız. En az 10 yıla ihtiyacımız var.”
Peki ya bu 10 yıllık süre içinde ne olacak?

Kerim, “IŞİD’den sonra ne gelecek? Bir sonraki perde ne olacak? İşte bundan endişeliyiz” karşılığını verdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder