TÜRKİYE
VE RUSYA SURİYE’DE İRAN’I PÜSKÜRTEBİLİR Mİ?
David
Hearst (Middle East Eye internet sitesi
baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış politika başyazarı)
Middle
East Eye, 3.1.2017
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Çok
değil, kısa süre evveline kadar birçok insanın zihnindeki soru şuydu: “Acaba
ABD, Suriye’nin kuzeydeki ilçelerinden el-Bab’ı İslam Devleti savaşçılarının
pençesinden kurtarmak için Kürtleri mi, yoksa Türkleri mi müttefik olarak
tercih edecek?”
Bu soru
cevabını buldu. Türk kara kuvvetleri, hem kendi hava kuvvetlerini kullanıyor
hem de Rusların hava desteğini alıyor ve buna karşı ABD’nin veya onun eski
müttefiki Kürt YPG’nin yapabileceği pek de bir şey yok.
(…)
Ancak Sputnik,
haberinde Kremlin’in Suriye Kürtlerinin ihtiraslarını destekleyip ilk
uluslararası ofisi Moskova’da açmasına izin verdiğini hiç zikretmedi bile.
Tabii ki o günden bugüne köprünün altından çok sular geçti.
Artık
ilgilenmiyor
En
azından mesele Suriye olduğunda, yeni dünya düzenine hoş geldiniz. Halep’in
düşüşü, Suriye’nin gerek siyasi gerekse askeri muhalefetinin iplerini ellerinde
tutan devletler arasında bir çeşit rejim değişiminin işareti. ABD ve Suudi
Arabistan çıkarken oyuna Türkiye girdi.
Kısa
süre evveline kadar Suriye muhalefetinin en küçük bir adımını dahi Suudiler
belirliyordu. Mesela Suriye muhalefetinin liderleri Cenevre’deki en son barış
görüşmelerinden çekilirken Riyad’dan onların ne zaman oteli terk etmeleri
gerektiğine dair talimat gelmişti.
Aralık
ayında Kral Selman, yeni atanan Şura Meclisinde “kraliyetin durumu konuşması”
olarak görülebilecek bir konuşma yaptı. Zamanlama olarak Halep’in düşüşünden
sadece birkaç gün evveldi. Dış politikaya ayrılan kısımda Suriye’ye tek bir
atıfta dahi bulunmadı, sadece insani faaliyetlere ayrılan paragrafta bir
yetersiz cümle içinde Suudilerin Suriyeli mültecilere yardım seferberliğinden
bahsetti.
Bu
ihmal kasıtlıydı. Selman’ın bir zamanlar para ve silah verdiği Suriyeli
isyancılara yolladığı mesaj basitti: Artık sizinle ilgilenmiyoruz. Bunun
Türkiye için de sonuçları vardı.
Türkiye’nin desteğini kazanmaya çalışmak
Türkiye’nin
Obama’nın gidici olan yönetimiyle yaşadığı hayal kırıklığı özellikle başarısız
darbe kalkışmasıyla zirveye ulaştı. Yıllarca Türkler Suriye’de bir uçuşa yasak
bölge talep edip durdular, ama bunu elde edemediler. Yine yıllarca savaşın
akışını değiştirecek silahların Özgür Suriye Ordusu’na verilmesini istediler;
ama Obama bunu da veto etti.
İster
komplo teorisi olsun ister olmasın, Türkiye’de hükümettekilerin ekseriyeti,
Temmuz ayındaki darbe kalkışmasında Washington’ın parmağı veyahut önceden
bilgisi olduğuna inanıyor. AB’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlama
anlaşmasının bir sonuca bağlanamaması nedeniyle Avrupa’yla ilişkiler de bir o
kadar buz gibi soğuk. Bu, Ahmet Davutoğlu’nu başbakanlıktan istifaya zorlayan
nedenlerden biriydi.
Bunların
çoğu, Erdoğan’ın en yakın müttefiki olan Rus lider Putin için bir talih
kuşuydu. Türkiye dosyası Moskova için son derece önemliydi; o kadar ki Rus
büyükelçi suikastı dahi ilişkileri rayından çıkaramadı. Türkiye NATO’daki
ikinci büyük ordu ve bu askeri ittifakın doğuya doğru genişlemesi Rusya’nın
jeopolitik gücünü ciddi şekilde baltalamakta. Erdoğan’ın –düşük de olsa–
Türkiye’yi NATO’dan çıkarma ihtimali Putin için büyük bir başarı olacaktır.
Putin,
Suriye’ye müdahaleyle istediklerini elde etti. Suriye’de artık kalıcı bir üssü
var; Suriye devleti çöküşten kurtarıldı ve isyancılar o denli zayıfladı ki
Esed’i başta tutacak bir geçiş hükümetini içeren bir anlaşmayı kabul etmeye
dahi hazırlar veya en azından Ruslar böyle hesaplıyorlar.
Geri
tepme riski
Rusya
İdlib’deki Suriyeli isyancıları yok etmekle veyahut Sünni Müslüman nüfusu kendi
aleyhine çevirmekle ilgilenmiyor. Sünni Müslüman olan 400 Çeçen askeri
inzibatın Türkiye’nin talebiyle Halep’e konuşlandırılması Türk-Rus paktının
diğer bir ürünü.
Trump
ABD nüfusunun %1’inden de azını oluşturan Müslümanları bir problemi olarak
hissederken, Rusya Federasyonu’ndaki çoğunluğu Tatarlar, Başkurtlar ve
Çeçenlerden oluşan Müslüman azınlığın oranı %14. Sadece Moskova’da 1 milyon
Müslüman yaşıyor. Suriye’nin Moskova caddelerinden geri tepme riski gayet
gerçekçi, (…)
Rusya’nın
çıkarı, Suriye çatışmasını bir an evvel sonlandırmakta. Putin’in istediği en
son şey, George W. Bush’un Irak’taki veya Sovyetlerin Afganistan’daki hatasını
tekrarlamak: Her iki işgalci güç de savaşı kazanmış ama barışı kaybetmişti.
İşte bu
noktada Rusya ile İran’ın çıkarları farklılaşıyor. Suriye’nin güneyinde
Hizbullah’ın ikmal hatlarına İsrail’in düzenlediği hava saldırılarını Rusya
hiçbir zaman bir problem olarak görmedi. Rusya’nın aksine İran’ın Suriye’deki
motivasyonu ideolojik.
Esed’in
merkezî Suriye’nin etnik haritasını yeniden çizme planının beyni İran. Şam ile
Lübnan sınırı arasındaki alanlardan bütün Sünnileri tahliye etmek istiyorlar.
İran, daha ağustos ayına kadar muhaliflerin bir kalesi niteliğinde olan, yerel
nüfusun tahliye edildiği Şam kırsalındaki Darayya’ya yerleştirmek üzere
Irak’tan 300 Şii aile getirdi. Hz. Zeyneb Türbesini korumak için de Şam’a Şii
aileler yolladılar. İran’ın planları stratejik, uzun vadeli ve derinlemesine
mezhepçi.
İran,
şimdiye kadar başarıya ulaşmasa da “isyancılara hiç göz açtırılmamalı”
argümanıyla, Halep’in ardından İdlib’e topyekûn bir saldırı başlatmak için
bastırıyor.
Kazananlar,
kaybedenler ve bir geri çekiliş
İşte
bu, 20 Ocak’ta başkanlık makamına oturacak Trump’ı bekleyen Suriye’deki oyunun
durumu. Tek bir siyasi karar dahi almak zorunda kalmadan bu, Putin’le ve
Erdoğan’la yeni Amerikan yakınlaşması için biçilmiş bir kaftan – tabii ki
İsrail’in de takdiriyle.
Trump’ın
da takdiriyle Türk-Rus paktının kaybedenleri İran destekli milisler ve YPG
olacaktır. Tahran ile –İran’da da bir kolu bulunan Barzani’nin KDP’sine yakın–
Irak Kürtleri arasında gerginlik sözkonusu. Kürtler, İran’ı IKBY’nin başkenti
Erbil’in doğusundaki Koy Sancak’ı bombalayıp 5 savaşçıyı ve 1 Irak polisini
öldürmekle suçluyor.
Çok
uzun seneler sonra ilk kez 2016’da İran KDP’sine bağlı milislerle Devrim
Muhafızları arasında İran’ın kuzeybatısında ölümcül çatışmalar yaşandı.
Şimdilik Amerikan destekli SDG’ye bağlı Suriyeli Kürt birlikler Rakka’ya doğru
ilerlemekte.
Suriye’yi
nüfuz alanlarına bölmek üzere Rusya ile Türkiye arasındaki fiili pakt da Kral
Selman’ın onayına bağlı olacaktır. Suudiler, Suriye’ye Rus müdahalesinden,
İran’la nükleer anlaşmadan ve Amerikan Kongresi’den geçen Terörizmin
Destekçilerine Karşı Adalet Yasası’ndan o kadar çok korkmuş durumdalar ki yeni
Amerikan yönetimine ayak uydurmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
Suudilerin dış politikası her şeyden evvel korku üzerinde kurulu. İşte bu
yüzden en iyi gazetecileri olan Cemal Kaşıkçı’yı susturup tweet atmasına dahi
mani oldular.
Ancak
bu, tarihin sonu değil. Tıpkı Şam çevresindeki son ateşkes ihlallerinde
görüldüğü üzere, isyancılara karşı elde ettikleri avantajı sonuna kadar
sürdürmek isteyen ne İran ne de Esed öyle kolayca caydırılabilir. Suriye’ye dış
müdahaleye aşırı yatırım yapmış durumdaki İran, Türkiye’nin ülkeyi istikrara
kavuşturmasını ve Özgür Suriye Ordusu’nu tek bir komuta altında birleştirerek
güçlendirmesini istemeyecektir.
Suriyeli
isyancı gruplara da öyle kolayca aç-kapa yapılamayacaktır. Moskova’nın
muhaliflerin –bırakın Esed’in görevde kalmasını kabulleneceklerini– Esed’le bir
odada oturacaklarına olan inancını dahi paylaşmıyorum. Şahit olduğumuz şey,
ABD’nin Ortadoğu’dan uzun çekiliş sürecinde yeni bir fasıldan başka bir şey
değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder