HALEP’İ NİÇİN KAYBETTİK?
Abdulcebbar el-Akidi (Kasım 2013’e kadar Halep’teki Özgür Suriye Ordusu komutanı ve sözcüsü;
çatışmalar başlamadan evvel Suriye ordusunda albaydı)
CNN, 16.12.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
2012 yazında Özgür Suriye Ordusu, sayıları 500’e varmayan
silahlı birlikleriyle, sadece bir hafta içinde Halep’teki 70 mahallenin
kontrolünü ele geçirdi. Ramazan ayıydı; şehir sakinleri oruçlarımızı açmamız
için bize yiyecek ve içecek veriyordu.
Şehir sakinlerini acımazsızca bir bastırma harekâtından
korumak maksadıyla Halep’i Esed yönetiminin birliklerinden kurtardık. Para pul,
iktidar veya kontrol gibi bir derdimiz hiç yoktu. Tek isteğimiz halkımızın
onuru ve özgürlüğü için savaş vermekti.
Bu bir Odise destanıydı. Daha dört ay evvel şehir
içindeki uyuyan hücrelerle koordinasyona girmiştik. İşte bu yüzden devrimciler
kenar mahallelerden Halep’e girdiğinde şehir fiilen rejimin kontrolünden çıktı.
İnsanlar bir yıl kadar hep hasret kaldığı özgürlüğün
tadını çıkardı. Her gün rejime karşı protestolar yaşanıyordu. Koordinasyon
komiteleri, yerel bir konsey ve belediyeler şehri yönetmeye koyuldu.
Ancak 2013 sonundan itibaren durum değişmeye başladı ve
Halep’i çeşitli nedenlerle kaybetmeye başladık.
Birincisi, IŞİD faktörü. Bu grup başlangıçta bizimle aynı
safta çarpıştı; ancak daha sonra sırtımızdan vurarak bize karşı bir savaş
başlattı. Mare, Atareb, Azez, Tel Rifat, el-Bab ve Cerablus’tan Halep’e koşup
da rejime karşı bizimle birlikte savaş vermiş devrimciler, bu defa IŞİD’in
istilasından korumak amacıyla kendi köy ve ilçelerine geri dönmek zorunda
kaldılar.
Bir yandan Halep’te rejime karşı kazanımlarımızı korumaya
çalışırken, diğer yandan şehrin çevresindeki kenar mahallelerde IŞİD’le
şiddetli çatışmalar yaşadık. Bu sırada Halep çatışmalarını yönetmiş
savaşçıların çoğu ya kaçırıldı ya da suikasta uğradı. Diğerleri suikast
korkusuyla Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı. IŞİD’le savaşımız hala devam
ediyor. IŞİD’çilerin arkalarında bıraktıkları bubi tuzakları yüzünden hala
Halep’in kenar mahallelerinde her gün insanlar ölmeye devam ediyor.
Eşzamanlı olarak kendimizi, yarı özerk Kürt kantonlarını
birleştirmek amacıyla IŞİD’den kurtardığımız bölgeleri ele geçirmeyi elzem
gören Kürt silahlı grubu PKK’nın Suriye kolu YPG’yle çatışırken bulduk.
Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi de dengelerin rejim lehine
dönmesinde tamamlayıcı bir rol oynadı. Ruslar topyekûn bir imha politikası
benimseyerek savaşçıların herhangi bir yerde saklanmasını önlemek amacıyla
Halep’in doğusunda her yeri yakıp yıktı. Ruslar, dünyada kullanımı yasaklanmış
olanlar da dâhil her türlü ağır silahı kullandı.
Rejim, Rusların yardımıyla ciddi bir ilerleme kaydetti;
karada Hizbullah ve diğer Şii milislerin tam desteğini aldı. Esed,
müttefiklerinden yoğun ve sürekli destek alırken muhalif savaşçıların aldığı
mali ve askeri destek ise fiiliyatta bizi böldü. ABD ve bölgedeki müttefikleri,
farklı tür desteklerle farklı gruplara arka çıktılar ve bu da isyancılar
arasında bölünmüşlüğe ve iç çatışmalara yol açtı. Ayrıca daha en başta Esed’in
ordusundan ayrılmış üst düzey subayları bir kenara itme çabası söz konusuydu.
Geçen sene savaşta yardımcı olmak üzere ben bizzat
Halep’e geri dönmeye çalıştım; ama hiçbir yer bulamadım. Bana ne bir teçhizat
ne de yetki verildi. Kendisine destek verilenler ise –her ne kadar davaya
kendilerini adamış insanlar olsalar da- hiçbir askeri tecrübeleri yoktu. Şu
anda Halep’teki savaşçıların hiçbirisi nitelikli ordu mensubu değil.
Bizim Esed’i yenmemizi ABD’nin de müttefiklerinin de
gerçek anlamda hiç umursamadıkları kanaatindeyim. Onlar sadece savaşın olduğu
gibi uzayıp gitmesiyle ilgileniyorlardı. Yoksa başka hangi sebeple tecrübeli
subaylar safdışı bırakılır ki? Benim aklıma mantıklı başka hiçbir gerekçe
gelmiyor.
Esed’in sadık müttefiklerinden aldığı tam desteğin yanı
sıra zikretmeye değer bir boyut daha var: Geçen seneden beri rejim, Deraa ve
Şam’ın banliyöleri de dâhil ülkenin diğer kesimlerindeki muhalif gruplarla
uzlaşma girişimlerine başladı. Güneydeki çatışma bölgelerinin dondurulması
sayesinde rejim bütün insan gücüyle Halep’e odaklanabildi.
İşte bütün bu faktörler bana göre bugün geldiğimiz
noktaya yol açtı. Ama ben hiç de pişman değilim. Yaptığımla, Halep
çatışmalarındaki liderliğimle gurur duyuyorum. Bunun bir başka yolu yoktu.
Savaş bitmedi; zira özgürlük ağacı ancak kanla
yeşerebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder