TRUMP’IN
MUHTEMEL GÜVENLİK POLİTİKASI
Michael Hayden (Amerikan
Hava Kuvvetlerinden emekli general, CIA [2006-2009] ve Milli Güvenlik Ajansı
NSA [1999-2005] eski direktörü)
The Chipher
Brief, 9.11.2016
Tercüme: Zahide Tuba
Kor
Donald Trump ayrıntılı açıklamalar yapan veya düşünce kuruluşlarında
görüşlerini dile getiren vs. biri değil. Araştırılabilecek geçmiş herhangi bir
dış politika performansı da bulunmuyor. Bu yüzden seçim kampanyası söyleminden
başka incelenebilecek pek de birşey yok. Tarih bize gösteriyor ki kampanya
söylemleri çoğunlukla göreve gelindiğinde yumuşatılır. Federal bürokrasinin de
kendi geri püskürtme yolları vardır.
Bununla birlikte geçtiğimiz yıl boyunca bazı net Trump kalıpları ortaya
çıktı. Bu nedenle kampanyasının diliyle tutarlı bir yönetim sergilemeye
çalışacağı kanısındayım. (...) Trump’ın başkanlığında bir yönetimin genel
prensiplerini size özetleyeyim:
Göç, Amerikan refahı için bir avantajdan ziyade bir tehdit muamelesi
görecek. Aşırı dikkatli elemelerle, şahane duvarlarla ve
sınırdışı eden güvenlik birimleriyle ABD bundan böyle yabancıları daha da soğuk
karşılayan bir ülkeye dönüşecek. Göçmen tehdidini azaltarak Beyaz Saray;
dünyanın en büyük tek tanrılı dinlerinden birine inananları [Z.T.K. Müslümanları
kastediyor] yabancılaştıracak, nüfusumuzu genç, dinamik ve girişimci kılan
kesimin ülkeye girişini yavaşlatacak ve ülkedeki yabancı öğrencilerin sayısını
azaltacak – ki bu öğrencilerin niceleri, ABD’de İngilizceyi çok iyi öğrenmiş ve
Amerikan değerleriyle aşılanmış, daha sonra kendi ülkelerinde başbakanlık ve
diğer makamlara gelmişlerdi.
Amerikan ittifakları çok daha fazla ticari ve çok daha az stratejik hale
gelecek ve bunun özü de “ne kadar ekmek o kadar
köfte”ye dönüşecek. Diğer bir deyişle, bundan böyle ilişkiler, ortak
menfaatlerden ziyade verilen hizmetlerin bedellerinin ödenmesine dayanacak.
(...) ancak yük paylaşımı görüşmeleriyle dostlarımızı yabancılaştırma ve
düşmanlarımızı cesaretledirme ihtimalimiz iyiden iyiye var.
(Bu arada Japonya,
Kore ve Almanya gibi ülkeler, topraklarındaki Amerikan askeri birliklerinin
bakım giderleri için her sene milyar dolarlar ödüyorlar ve eğer geri dönecek
olurlarsa ABD bunların masrafını kaldıramaz.)
75
yıldır dünyada serbest ticaretin en büyük küresel destekçisi olmasına rağmen
ABD iktisaden daha korumacı bir devlete dönüşecek. Küreselleşmeyi
yönetmek yerine bundan geri adım atmaya karar vermek, dünyanın en güçlü ve hala
daha en fazla imrenilen ekonomisi için tuhaf bir pozisyon gibi görünebilir. İç
sanayiyi geliştirmek için her ne yaparsa yapsın, Transpasifik Ortaklığı gibi
aksi yöndeki ticaret anlaşmaları, Çin gibi güçlü rakiplere kurallara dayalı
ticari düzenin gelecekte alacağı şekil üzerinde nüfuz alanı açacaktır.
Yeni
yönetim aşağı yukarı eşdüzeydekilerle ve hak iddia edenlerle ilişkilerini
yeniden ayarlayacak. Çin’le ilişkiler kötüleşirken Rusya’yla
iyileşecek. Çin’le kötüleşmenin nedeni, Pekin’in Güney Çin Denizi’ndeki agresif
toprak iddiaları ve kumdan kaleleri veya insan hakları ihlallerinden ziyade,
büyük ölçüde sözde döviz manipülasyonu ve malları çok düşük fiyatlara
satmasıdır. Rusya’yla ilişkiler ise Ukrayna, Suriye, siber alan ve diğer
yerlerde Moskova’nın politiklarında herhangi bir değişiklik olmaksızın
iyileşeceğe benziyor. Putin’in davranışlarını değiştirmesi noktasında hiçbir
şey söylenmezken seçim kampanyasında motto “Ruslarla dostluk harika olmaz mı?”
idi.
IŞİD’den
kaynaklanan ve geniş Ortadoğu’dan yükselen meydan okumaların çözüme
bağlanmasında süratle kendi yolumuzu tıkamaya kalkışacağız. Biz
“(...) [IŞİD’i] bombalayacağız.”. Ve Trump’ın Youngstown’daki
konuşmasından hareketle, “(...) [IŞİD’i] bombalayan” her kim varsa bizim
dostlarımız olacak; zira IŞİD’le savaş Amerikan dostluğunu tanımlamanın ana
kriterine dönüşecek. Bütün bunlar bizi tuhaf bir şekilde işin sonunda (eğer
IŞİD’le savaşa katılırlarsa) Suriye’nin canavar cumhurbaşkanı Esed, terör
devleti İran ve Şii Hizbullah’la müttefik dahi kılabilir.
Bunun terörizm meselesini çözmesi mümkün görünmüyor; ne de olsa biz,
sahadaki hiçbir gerçekliği değiştirmek için uzun süre herhangi bir yerde
çakılıp kalmayacağız. Ulus inşası artık tabii ki gündem dışı.
Son olarak
silahlı kuvvetlere yatırımda mütevazı bir artış olacak, ama
bunun parası nereden gelecek? Geçtiğimiz 15 yıldaki tarihsel olarak yüksek
harcamalar operasyonel ve personel hesaplarına ayrılmıştı. Şimdiki ihtiyaç ise
geleceğin sistemlerine yatırım; peki ama hangi gelecek sistemlerine destek
verilecek? Siber alan, terörle mücadele, deniz, hava, kara, uzay, casusluk?
Kampanyada bu hiç dile getirilmedi ve bütçenin gerçekleri bunların hepsinde
aynı anda yatırıma el vermiyor.
Emin
olun başka değişimler de olacak. Üst makamlara kimlerin getirileceğini gördükçe
bu konuda daha fazla bilgi sahibi olacağız. (…)
Ve
ardından Başkan’ın temel odak noktası ne olacak sorusu gündeme gelecek. Acaba
bu olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder