6 Aralık 2016 Salı

M.HAYDEN: TRUMP’IN MUHTEMEL GÜVENLİK POLİTİKASI



TRUMP’IN MUHTEMEL GÜVENLİK POLİTİKASI

Michael Hayden (Amerikan Hava Kuvvetlerinden emekli general, CIA [2006-2009] ve Milli Güvenlik Ajansı NSA [1999-2005] eski direktörü)
The Chipher Brief, 9.11.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Donald Trump ayrıntılı açıklamalar yapan veya düşünce kuruluşlarında görüşlerini dile getiren vs. biri değil. Araştırılabilecek geçmiş herhangi bir dış politika performansı da bulunmuyor. Bu yüzden seçim kampanyası söyleminden başka incelenebilecek pek de birşey yok. Tarih bize gösteriyor ki kampanya söylemleri çoğunlukla göreve gelindiğinde yumuşatılır. Federal bürokrasinin de kendi geri püskürtme yolları vardır.
Bununla birlikte geçtiğimiz yıl boyunca bazı net Trump kalıpları ortaya çıktı. Bu nedenle kampanyasının diliyle tutarlı bir yönetim sergilemeye çalışacağı kanısındayım. (...) Trump’ın başkanlığında bir yönetimin genel prensiplerini size özetleyeyim:
Göç, Amerikan refahı için bir avantajdan ziyade bir tehdit muamelesi görecek. Aşırı dikkatli elemelerle, şahane duvarlarla ve sınırdışı eden güvenlik birimleriyle ABD bundan böyle yabancıları daha da soğuk karşılayan bir ülkeye dönüşecek. Göçmen tehdidini azaltarak Beyaz Saray; dünyanın en büyük tek tanrılı dinlerinden birine inananları [Z.T.K. Müslümanları kastediyor] yabancılaştıracak, nüfusumuzu genç, dinamik ve girişimci kılan kesimin ülkeye girişini yavaşlatacak ve ülkedeki yabancı öğrencilerin sayısını azaltacak – ki bu öğrencilerin niceleri, ABD’de İngilizceyi çok iyi öğrenmiş ve Amerikan değerleriyle aşılanmış, daha sonra kendi ülkelerinde başbakanlık ve diğer makamlara gelmişlerdi.
Amerikan ittifakları çok daha fazla ticari ve çok daha az stratejik hale gelecek ve bunun özü de “ne kadar ekmek o kadar köfte”ye dönüşecek. Diğer bir deyişle, bundan böyle ilişkiler, ortak menfaatlerden ziyade verilen hizmetlerin bedellerinin ödenmesine dayanacak. (...) ancak yük paylaşımı görüşmeleriyle dostlarımızı yabancılaştırma ve düşmanlarımızı cesaretledirme ihtimalimiz iyiden iyiye var.
(Bu arada Japonya, Kore ve Almanya gibi ülkeler, topraklarındaki Amerikan askeri birliklerinin bakım giderleri için her sene milyar dolarlar ödüyorlar ve eğer geri dönecek olurlarsa ABD bunların masrafını kaldıramaz.)
75 yıldır dünyada serbest ticaretin en büyük küresel destekçisi olmasına rağmen ABD iktisaden daha korumacı bir devlete dönüşecek. Küreselleşmeyi yönetmek yerine bundan geri adım atmaya karar vermek, dünyanın en güçlü ve hala daha en fazla imrenilen ekonomisi için tuhaf bir pozisyon gibi görünebilir. İç sanayiyi geliştirmek için her ne yaparsa yapsın, Transpasifik Ortaklığı gibi aksi yöndeki ticaret anlaşmaları, Çin gibi güçlü rakiplere kurallara dayalı ticari düzenin gelecekte alacağı şekil üzerinde nüfuz alanı açacaktır.
Yeni yönetim aşağı yukarı eşdüzeydekilerle ve hak iddia edenlerle ilişkilerini yeniden ayarlayacak. Çin’le ilişkiler kötüleşirken Rusya’yla iyileşecek. Çin’le kötüleşmenin nedeni, Pekin’in Güney Çin Denizi’ndeki agresif toprak iddiaları ve kumdan kaleleri veya insan hakları ihlallerinden ziyade, büyük ölçüde sözde döviz manipülasyonu ve malları çok düşük fiyatlara satmasıdır. Rusya’yla ilişkiler ise Ukrayna, Suriye, siber alan ve diğer yerlerde Moskova’nın politiklarında herhangi bir değişiklik olmaksızın iyileşeceğe benziyor. Putin’in davranışlarını değiştirmesi noktasında hiçbir şey söylenmezken seçim kampanyasında motto “Ruslarla dostluk harika olmaz mı?” idi.
IŞİD’den kaynaklanan ve geniş Ortadoğu’dan yükselen meydan okumaların çözüme bağlanmasında süratle kendi yolumuzu tıkamaya kalkışacağız. Biz “(...) [IŞİD’i] bombalayacağız.”. Ve Trump’ın Youngstown’daki konuşmasından hareketle, “(...) [IŞİD’i] bombalayan” her kim varsa bizim dostlarımız olacak; zira IŞİD’le savaş Amerikan dostluğunu tanımlamanın ana kriterine dönüşecek. Bütün bunlar bizi tuhaf bir şekilde işin sonunda (eğer IŞİD’le savaşa katılırlarsa) Suriye’nin canavar cumhurbaşkanı Esed, terör devleti İran ve Şii Hizbullah’la müttefik dahi kılabilir.
Bunun terörizm meselesini çözmesi mümkün görünmüyor; ne de olsa biz, sahadaki hiçbir gerçekliği değiştirmek için uzun süre herhangi bir yerde çakılıp kalmayacağız. Ulus inşası artık tabii ki gündem dışı.
Son olarak silahlı kuvvetlere yatırımda mütevazı bir artış olacak, ama bunun parası nereden gelecek? Geçtiğimiz 15 yıldaki tarihsel olarak yüksek harcamalar operasyonel ve personel hesaplarına ayrılmıştı. Şimdiki ihtiyaç ise geleceğin sistemlerine yatırım; peki ama hangi gelecek sistemlerine destek verilecek? Siber alan, terörle mücadele, deniz, hava, kara, uzay, casusluk? Kampanyada bu hiç dile getirilmedi ve bütçenin gerçekleri bunların hepsinde aynı anda yatırıma el vermiyor.
Emin olun başka değişimler de olacak. Üst makamlara kimlerin getirileceğini gördükçe bu konuda daha fazla bilgi sahibi olacağız. (…)
Ve ardından Başkan’ın temel odak noktası ne olacak sorusu gündeme gelecek. Acaba bu olabilir mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder