Darbeleri mazur
gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
TÜRKİYE’DEKİ DARBEYİ MİT DIŞINDA HERKES ÖNGÖRMÜŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR
Joseph Fitsanakis (intelNews.org baş editörü,
aynı zamanda Coastal Carolina Üniversitesi Siyaset Biliminde yardımcı doçent ve
Avrupa İstihbarat Akademisinde müdür yardımcısı)
Intel News, 19.7.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
Darbe teşebbüsünden iki gün sonra Amerikan Kongre üyesi ve aynı zamanda
Amerikan Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komitesi kıdemli üyesi Peter King,
“Hiç kimse bir darbenin gelmekte olduğunu göremedi” iddiasında bulundu ve
ekledi: “Bu darbeyle ilgili herhangi bir diplomatik konuşma da yoktu,
istihbarat bilgisi de.” Bir gün evvel Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry de
Türkiye’de bir darbe ihtimaline dair Beyaz Saray’ın “hiçbir fikri olmadığı”nı
ve yaşananların “herkesi şaşırttığı”nı söyledi.
Çoğu zaman olduğu gibi yine Kind de Kerry de hatalı. Daha Ekim 2015’te
İsrail’deki Hayfa Üniversitesinden ve Washington’daki Dünya Politikası
Enstitüsünden Norman Bailey, kesin bir dille dedi ki eğer ülkenin kaosa
sürüklenmekte olduğunu hissederse Türk ordusu “müdahale edecek ve yönetime el
koyacak.” Bu senenin 12 Mart’ında Rus gözlemciler, Türkiye’de ordunun “yavaş
yavaş siyasi nüfuzunu güçlendirdiği, böylece askeri bir darbenin zeminini
hazırladığı” konusunda uyardı. Aynı ay içinde Amerikan Girişimcilik
Enstitüsünden Michael Rubin “Türkiye’de bir darbe olabilir mi?” diye sorup
“Ordu harekete geçip Erdoğan’ı alaşağı eder ve yakın çevresini/beyin takımını
hapse atarsa kimse buna şaşırmaz” cevabını verdi. 30 Mart’ta saygın dergilerden
Foreign Affairs için bir makale kaleme alan Ortadoğu Enstitüsü Türkiye
Araştırmaları Merkezinin kurucu yöneticisi Gönül Tol, Türkiye’nin “yeni bir
askeri darbe”yle karşı karşıya olduğunu yazmıştı. 2 Temmuz’da verdiğim bir
mülakatta “Türkiye’nin son derece patlamaya hazır bir durumda olduğu”ndan
bahsetmiş ve şunu söylemiştim: “Şu anda bölgede Türkiye’den daha çalkantılı ve
öngörülemez bir ülke daha olduğunu zannetmiyorum.”
Açık kaynaklara dayanarak analistler Türkiye’deki siyasi istikrarsızlığa
ilişkin en azından bir sene evvelinden somut uyarılarda bulunabiliyorlarsa bu
süreçte istihbaratçıların da aynı ölçüde alarma geçmesi beklenmelidir. Mesela
biz biliyoruz ki Amerikalı istihbarat analizi yapanlar “Cumhurbaşkanı Erdoğan
ile Türk ordusunun yüksek rütbeli subayları arasındaki ilişkilerin kızıştığı”
konusunda darbeden “aylar evvel endişe içinde” idi. Son bir yıldır Türkiye’nin
otokrat –ama popüler- cumhurbaşkanı muhalifleri bastırarak yargıya müdahale
ederken ve medyayı susturarak gücünü konsolide etmeyi sürdürürken büyük bir
siyasi çöküşün eli kulağında olduğu giderek netleşiyordu. Tek soru, ne zaman ve
kim tarafından sorusuydu. Türkiye’nin çalkantılı tarihine bakıldığında ordu
bunun için en öne çıkan adaydı.
Eğer ki Türkiye dışından sayısız gözlemci aylar evvelinden darbe ihtimali
konusunda uyarılarda bulunduysa MİT’in haline ne demeli? Erdoğan yönetiminin
başlangıçta karmakarışık ve plansız tepkilerine bakarak değerlendirildiğinde
darbenin MİT’i şaşırttığını söylemek yerinde olur. Teşkilat o denli
hazırlıksızdı ki 16 Temmuz sabahında askeri helikopterlere karşı Ankara’daki
kendi karargahını dahi savunmaktan acizdi. Helikopterler, makineli silahlarıyla
savunmasız binaya kurşunlar yağdırabiliyor, çok ciddi bir hasara yol açıyor ve
en az 3 kişiyi yaralıyordu. MİT’in ordu tarafından kuşatılmış başkanı Hakan
Fidan saklanıyor ve o uzun gece boyunca telaş içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve
Başbakan Yıldırım’la bağlantı kurmaya çalışıyordu.
Peki MİT, gerçekleşmek üzere olan ve binlerce devlet memurunun, Türk
silahlı kuvvetlerinin her biriminden birliklerin ve polis teşkilatından bazı
unsurların da içinde yer aldığı darbenin işaretlerini almakta nasıl başarısız
olabilirdi? Sebepler çok ve karmaşık, ama üçü özellikle öne çıkıyor:
Birincisi, MİT’in yetenekleri sınırlı olup çoğu zaman Türk medyasındaki
haberlerde gücü abartılıyor. MİT son derece bürokratik bir kurum, operasyonel
gelenek bakımından modası geçmiş ve casuslar ağı ise -kronik olarak yetersiz
haldeki analitik kapasitesinden bile çok daha- sınırlı. Ancak Erdoğan’ın
2003’te iktidara gelmesinden bu yana İslamcı AKP’nin siyasi aygıtına adeta
entegre edildi. Erdoğan iktidarının ilk yıllarında yoğun bir personel
temizliğine maruz kalan ilk devlet kurumlarından biriydi. AKP’nin güçlü adamı,
Türkiye’nin geçmişteki askeri darbelerinde MİT’in oynadığı merkezi rolü iyi
bildiğinden ve yeni bir darbenin tekrarlanmasını istemediğinden bu temizlikleri
yaptı. Kritik olarak Erdoğan, MİT’teki askeri personelin –ki bunlar AKP karşıtı
laikleri temsil ediyordu- kahir ekseriyetini görevden alıp yerlerine AKP
yanlısı sivilleri getirdi. Bu, MİT’in siyasi itaatini sağladı; ama teşkilatın,
epeyce çok militan laik subayı saflarında barındıran orduyla olan bağlantısını
da kesti. Son olarak geçtiğimiz on yıl içinde MİT, büyük ölçüde Türkiye’nin
uzun dış politika sorunları listesine odaklandı: ABD öncülüğündeki Irak işgali
sonrası Ortadoğu’nun istikrarsızlaşması, Irak’ın kuzeyinde özerk bir Kürt
yönetiminin doğuşu, Suriye İç Savaşı’nın yol açtığı kargaşa ve İslam
Devleti’nin yükselişi… Daha evvel görülmemiş bu büyük meydan okumalar, MİT’in
ordu ve polis teşkilatındaki gruplaşma da dahil ülke içerideki sıkıntılara
odaklanmasına engel oldu.
Tabii ki alternatif bir açıklama da söz konusu. Buna göre Erdoğan, MİT’le
işbirliği içinde, -devlette ve orduda kitlesel temizlik yapabilmek ve böylece
gücünü daha da konsolide edebilmek için- ordu içindeki AKP karşıtı unsurların
sınırlı bir darbeye girişmesine izin verdi. Ancak bana göre bu teori, AKP’nin
ve MİT’in planlama kapasitesini çok abartıyor. Büyük miktarlarda tankın ve
savaş uçağının katıldığı silahlı darbenin Erdoğan’a yönelik aleni risklerini
görmezden geliyor. Böyle bir kumarı zihinde kurgulamak kolaydır; ama [fiiliyata
dökülmeye kalkışılsa] inanılmaz derecede fazla öngörülemezlikler içeren bir
kumar bu. Bunu bilip de sırf taktik nedenlerle darbe teşebbüsünün
gerçekleşmesine izin vermek, ülkeyi bütünüyle bir iç savaşa sürükleme ve
muhtemelen de Erdoğan yönetiminin sonunu getirme riskini göze almak demektir.
Zaten darbe neredeyse Erdoğan’ın sonunu da getirecekti. Çoğu zaman olduğu gibi,
bu tarz durumlarda, en az çetrefilli açıklama en muhtemel olandır ve bunu
benimsemek daha makuldür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder