30 Nisan 2016 Cumartesi

G.FRIEDMAN – AB’DE FRANSA-ALMANYA AYRIŞMASI


FRANSA SAVUNMA KONUSUNDA ALMANYA’YLA KARŞI KARŞIYA

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 8.4.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Özet: Fransa ile Almanya giderek birbirinden ayrışıyor; hele de güvenlik tehditlerine, askeri operasyonlara ve harcama önceliklerine yaklaşımları söz konusu olduğunda. Paris ile Berlin arasındaki farklılıklar Avrupa’nın parçalanmışlığını teyit ediyor.

(…)
1871’e kadar geri giden Avrupa savaşlarının sebebi Fransa ile Almanya arasında farklılaşan çıkarlardı. İkinci Dünya Savaşı sonrası bulunan çözüm, Fransa ile Almanya ekonomilerini birbirine derinden entegre ederek siyasi farklılıkların çıkmasını imkansızlaştırmaktı. Gelinen noktada AB bütünlüğünü kaybediyor ve birliği Fransa ile Almanya arasındaki uyum ayakta tutuyor. AB eski bütünlüğünü kaybetse dahi iki ülke [kendi aralarındaki] asli uyumu sürdürdüğü müddetçe henüz her şeyin kaybedilmediğini söylemek mümkün. Ancak iki ülke ilişkileri gerginleşiyor ve mevcut gerilime eklenecek her şey birer tehlike işareti. (…)

Paris ve Brüksel saldırıları Fransa için esaslı bir sorunu tetikledi. Fransız yönetimi, bu tehdidi öylece kabullenemez, bir şeyler yapması lazım. Tehditle baş etmenin ise iki boyutu var: Birincisi, Ortadoğu’yu kasıp kavuran çatışmalar bir şekilde kontrol altına alınmalı. İkincisi, Müslüman topluluklar arasındaki radikalleşme meselesine el atılmalı. (…) Fransa’ya göre Fransa ve Almanya eksenli bir Avrupa askeri gücü oluşturmak, Avrupa’nın yüz yüze kaldığı ve giderek artan meydan okumalara karşı her türlü çözümün zaruri bir önşartı niteliğinde.

Ancak bu, Almanya’nın temel çıkarlarına ve ben idrakine aykırı. Almanya’ya göre İkinci Dünya Savaşı’nın ardından askeri bir birlik oluşturmak hep bir problem olageldi. Soğuk Savaş’ta bir kez bunu yaptı; ama bu, Almanya’nın değil NATO’nun komutası altındaydı. (…)

Fransa Cumhurbaşkanı Hollande bilhassa dedi ki, Fransa ile Almanya kendi savaşını vermekte –ne kadar dostane olursa olsun- üçüncü bir güce bağımlı kalamaz. Bu sözüyle çok net bir şekilde ABD’yi işaret ediyordu. İktisadi büyüklüklerine dayalı olarak her iki ülkenin savunma bütçelerinde bir güç birliği yapması, Almanya’nın Avrupa’da hem iktisadi hem de askeri açıdan öncü güç olması anlamına gelecektir. AB içinde Almanya eşitler arasında birinci konumunda. Etkili bir askeri kuvvet oluşturmak bunu daha da sağlamlaştıracaktır. Ve bu, Almanlar için bir daha asla tekrarlanmaması gerekene geri dönüş endişesi yaratıyor. (…) Fransa bütçe politikasını genişletmeyi, Almanya ise harcamaları kısmayı istiyor. Savunma harcamaları bütçe açıklarına yol açacak, ama aynı zamanda Avrupa ekonomisini canlandıracaktır/tetikleyecektir. Almanya’da işsizlik oranı şu anda %4,5 iken Fransa’da çok daha yüksek. Almanya tam kapasite istihdam durumunda enflasyondan, Fransa ise durgunluktan korkuyor.

Bir de psikolojik farklılık söz konusu. Fransa terör saldırılarını çaresizlik içinde karşılıyor. Almanlar ise benzer bir saldırı yaşamadığından çok daha iyimserler. (…) Kurban olanla olmayan arasındaki farklılık çok derin. Biri derhal harekete geçmek zorundayken diğeri bunda herhangi bir aciliyet görmüyor.

ABD’ye üstü örtülü atıf da önemli. Fransa cihatçılarla savaşta Avrupa’nın ABD’ye güvenemeyeceğini kabul ediyor. Aslında ABD kara gücünden giderek uzaklaştı. Suriye’de bunu net olarak görebiliyoruz. Amerikalılar artık şunu öğrendi: Tıpkı Irak’ta olduğu gibi geleneksel bir askeri gücü mağlup etmek kolaydır. Ancak Irak ordusu parçalandı ve bastırmak için dahi çok büyük bir kuvvetin gerektiği bir direniş gücüne dönüştü. ABD [böyle bir direnişi bastırabilecek] büyüklükte bir kuvvete sahip bile değil. Suriye’de karadan çatışmalara girmeyip özel operasyonlarla ve hava saldırılarıyla yetinecek. Bir bakıma Amerikalılar, 2003’ten beri Fransızların kendisine öğretmeye çalıştığı dersi artık öğrenmiş bulunuyorlar. Ama öte yandan Fransızlar da 2001’den beri Amerikalıların yaşadığı gerçekliği öğrenmiş oldu.

Ayrıca NATO’nun mevcut şekliyle işlemediğini düşünen tek Amerikalı Donald Trump değil. AB nüfusu 500 milyon ve bu haliyle ABD nüfusundan yaklaşık 200 milyon fazla. AB’nin GSYH’si ABD’ninkinden daha büyük. Avrupa’nın savunma kapasitesinin ABD’ninkine en azından eşit olmaması için hiçbir gerekçe yok. 1950’lerde veya 1960’larda Avrupa’nın katkısının ABD’ninkine kıyasla küçük olması gerektiği verili bir gerçeklikti. Ama 2016’ya gelindiğinde böyle bir dengesizliğin haklı bir gerekçesi olamaz.

Dengesizlik mevcut; zira Avrupalılar şimdiye kadar kendilerini ABD’nin halledemeyeceği herhangi bir büyük stratejik tehdit altında görmediler. İster Ortadoğu isterse Ukrayna meselesinde olsun, Avrupalılar ABD’nin tehditle baş etme riskini ve yükünü kabul edeceğini varsaydılar. Ancak artık ABD’nin bu rolü sürdürüp sürdürmeyeceği kesin değil. Sürdürebilir belki, ama ABD’nin gelişmiş bir askeri kuvvet oluşturması çok zaman alacaktır. Amerikan politikası, tüm devletlerin politikaları gibi, değişkendir ve değişim işaretleri göstermektedir. Hollande’ın uyarıları da bu yüzden.

Ortada iki Avrupa var. Biri, cihatçı tehdidinden korkan ve Ortadoğu’yu üzerinde savaş verilmesi gereken bir alan olarak gören –ve ABD’ye de güvenmeyebilen- harekete geçmesi gereken bir Avrupa. Diğeri ise cihatçı tehditten pek de fazla korkmayan ve Ortadoğu’da büyük çaplı bir savaş yürütmeyi aklından dahi geçirmeyen harekete geçmekten korkan bir Avrupa.

Fransa ile Almanya’nın temsil ettiği bu iki Avrupa, aslında Avrupa’nın parçalanmışlığının ne denli derin olduğunu gösteriyor. (…) İngiltere veya Polonya veyahut Yunanistan’dan gelecek AB’ye yönelik herhangi bir meydan okuma, Fransa ile Almanya arasında büyüyen farklılıklarla kıyaslandığında devede kulak sayılır.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder