FRANSA SAVUNMA
KONUSUNDA ALMANYA’YLA KARŞI KARŞIYA
George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve
2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical
Futures, 8.4.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Özet:
Fransa ile Almanya giderek birbirinden ayrışıyor; hele de güvenlik
tehditlerine, askeri operasyonlara ve harcama önceliklerine yaklaşımları söz
konusu olduğunda. Paris ile Berlin arasındaki farklılıklar Avrupa’nın
parçalanmışlığını teyit ediyor.
(…)
1871’e kadar geri giden Avrupa
savaşlarının sebebi Fransa ile Almanya arasında farklılaşan çıkarlardı. İkinci
Dünya Savaşı sonrası bulunan çözüm, Fransa ile Almanya ekonomilerini birbirine
derinden entegre ederek siyasi farklılıkların çıkmasını imkansızlaştırmaktı.
Gelinen noktada AB bütünlüğünü kaybediyor ve birliği Fransa ile Almanya
arasındaki uyum ayakta tutuyor. AB eski bütünlüğünü kaybetse dahi iki ülke [kendi
aralarındaki] asli uyumu sürdürdüğü müddetçe henüz her şeyin
kaybedilmediğini söylemek mümkün. Ancak iki ülke ilişkileri gerginleşiyor ve
mevcut gerilime eklenecek her şey birer tehlike işareti. (…)
Paris ve Brüksel saldırıları
Fransa için esaslı bir sorunu tetikledi. Fransız yönetimi, bu tehdidi öylece
kabullenemez, bir şeyler yapması lazım. Tehditle baş etmenin ise iki boyutu
var: Birincisi, Ortadoğu’yu kasıp kavuran çatışmalar bir şekilde kontrol altına
alınmalı. İkincisi, Müslüman topluluklar arasındaki radikalleşme meselesine el
atılmalı. (…) Fransa’ya göre Fransa ve Almanya eksenli bir Avrupa askeri gücü
oluşturmak, Avrupa’nın yüz yüze kaldığı ve giderek artan meydan okumalara karşı
her türlü çözümün zaruri bir önşartı niteliğinde.
Ancak bu, Almanya’nın temel
çıkarlarına ve ben idrakine aykırı. Almanya’ya göre İkinci Dünya Savaşı’nın
ardından askeri bir birlik oluşturmak hep bir problem olageldi. Soğuk Savaş’ta
bir kez bunu yaptı; ama bu, Almanya’nın değil NATO’nun komutası altındaydı. (…)
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande
bilhassa dedi ki, Fransa ile Almanya kendi savaşını vermekte –ne kadar dostane
olursa olsun- üçüncü bir güce bağımlı kalamaz. Bu sözüyle çok net bir şekilde
ABD’yi işaret ediyordu. İktisadi büyüklüklerine dayalı olarak her iki ülkenin
savunma bütçelerinde bir güç birliği yapması, Almanya’nın Avrupa’da hem
iktisadi hem de askeri açıdan öncü güç olması anlamına gelecektir. AB içinde
Almanya eşitler arasında birinci konumunda. Etkili bir askeri kuvvet oluşturmak
bunu daha da sağlamlaştıracaktır. Ve bu, Almanlar için bir daha asla
tekrarlanmaması gerekene geri dönüş endişesi yaratıyor. (…) Fransa bütçe politikasını genişletmeyi, Almanya ise
harcamaları kısmayı istiyor. Savunma harcamaları bütçe açıklarına yol
açacak, ama aynı zamanda Avrupa ekonomisini canlandıracaktır/tetikleyecektir.
Almanya’da işsizlik oranı şu anda %4,5 iken Fransa’da çok daha yüksek. Almanya
tam kapasite istihdam durumunda enflasyondan, Fransa ise durgunluktan korkuyor.
Bir de
psikolojik farklılık söz konusu. Fransa terör saldırılarını çaresizlik içinde
karşılıyor. Almanlar ise benzer bir saldırı yaşamadığından çok daha iyimserler.
(…) Kurban olanla olmayan arasındaki farklılık çok derin. Biri derhal harekete
geçmek zorundayken diğeri bunda herhangi bir aciliyet görmüyor.
ABD’ye üstü
örtülü atıf da önemli. Fransa cihatçılarla savaşta Avrupa’nın ABD’ye
güvenemeyeceğini kabul ediyor. Aslında ABD kara gücünden giderek uzaklaştı.
Suriye’de bunu net olarak görebiliyoruz. Amerikalılar artık şunu öğrendi: Tıpkı
Irak’ta olduğu gibi geleneksel bir askeri gücü mağlup etmek kolaydır. Ancak
Irak ordusu parçalandı ve bastırmak için dahi çok büyük bir kuvvetin gerektiği
bir direniş gücüne dönüştü. ABD [böyle bir direnişi bastırabilecek]
büyüklükte bir kuvvete sahip bile değil. Suriye’de karadan çatışmalara girmeyip
özel operasyonlarla ve hava saldırılarıyla yetinecek. Bir bakıma Amerikalılar,
2003’ten beri Fransızların kendisine öğretmeye çalıştığı dersi artık öğrenmiş
bulunuyorlar. Ama öte yandan Fransızlar da 2001’den beri Amerikalıların
yaşadığı gerçekliği öğrenmiş oldu.
Ayrıca NATO’nun
mevcut şekliyle işlemediğini düşünen tek Amerikalı Donald Trump değil. AB
nüfusu 500 milyon ve bu haliyle ABD nüfusundan yaklaşık 200 milyon fazla.
AB’nin GSYH’si ABD’ninkinden daha büyük. Avrupa’nın savunma kapasitesinin
ABD’ninkine en azından eşit olmaması için hiçbir gerekçe yok. 1950’lerde veya
1960’larda Avrupa’nın katkısının ABD’ninkine kıyasla küçük olması gerektiği
verili bir gerçeklikti. Ama 2016’ya gelindiğinde böyle bir dengesizliğin haklı
bir gerekçesi olamaz.
Dengesizlik mevcut; zira Avrupalılar şimdiye kadar kendilerini ABD’nin
halledemeyeceği herhangi bir büyük stratejik tehdit altında görmediler. İster
Ortadoğu isterse Ukrayna meselesinde olsun, Avrupalılar ABD’nin tehditle baş
etme riskini ve yükünü kabul edeceğini varsaydılar. Ancak artık ABD’nin bu rolü
sürdürüp sürdürmeyeceği kesin değil. Sürdürebilir belki, ama ABD’nin gelişmiş
bir askeri kuvvet oluşturması çok zaman alacaktır. Amerikan politikası, tüm
devletlerin politikaları gibi, değişkendir ve değişim işaretleri
göstermektedir. Hollande’ın uyarıları da bu yüzden.
Ortada iki Avrupa var. Biri, cihatçı tehdidinden korkan ve Ortadoğu’yu
üzerinde savaş verilmesi gereken bir alan olarak gören –ve ABD’ye de
güvenmeyebilen- harekete geçmesi gereken bir Avrupa. Diğeri ise cihatçı
tehditten pek de fazla korkmayan ve Ortadoğu’da büyük çaplı bir savaş yürütmeyi
aklından dahi geçirmeyen harekete geçmekten korkan bir Avrupa.
Fransa ile Almanya’nın temsil ettiği bu iki Avrupa, aslında Avrupa’nın
parçalanmışlığının ne denli derin olduğunu gösteriyor. (…) İngiltere veya
Polonya veyahut Yunanistan’dan gelecek AB’ye yönelik herhangi bir meydan okuma,
Fransa ile Almanya arasında büyüyen farklılıklarla kıyaslandığında devede kulak
sayılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder