“HAYATIM
AÇLIKLA VE KRONİK HASTALIKLARLA BOĞUŞARAK GEÇİYOR”
XX (Ailesinde
dört kronik hastaya bakan, kendi kalbi de delik olan, dört çocuk annesi 34
yaşında bir hanım)
Tel
Abyad/Suriye, 23.2.2024
NOT: Blogda yer alan 900 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
“Eşim doğuştan
hemofili hastası, engelli ve yürüyemiyor. Yaklaşık
iki ay evvel burada bir saldırı oldu, kurşun isabet etti. Vücudunda kırıkları
oluştuğu için platin takıldı. Bu ameliyat için para istiyorlar; bizde para yok. Dahası,
hemofili tedavisi için ömür boyu her gün 8 iğne vurulması gerekiyor; her
iğnenin fiyatı 6000 ila 10.000 TL arasında. Eğer vurulmazsa kan kusuyor ve
ayakları, vücudu şişiyor.
Dört
çocuğumdan sadece bir kızım sağlıklı. 12
yaşındaki diğer kızım hemofili hastası; karaciğer
büyümesi de var. Kızıma geçici koruma belgesi çıkartabildiğim için
iğneleri [Yerel Meclis tarafından] ücretsiz temin ediliyor. Sağlık durumuna
göre iğne sayısı belirleniyor; onunki bir-iki tane. Önümüzdeki hafta kızımı Şanlıurfa’ya ameliyata
götüreceğim. Geçen gün de oğlumu ameliyata götürmüştüm. Sürekli birini hastaneye
taşıyorum. Ben de sağlıklı değilim ki; kalbim delik.
Bir oğlumun nörolojik hastalığı ve zihinsel geriliği
var. Diğeri babası gibi hemofili hastası olup vücudu kitlelerle dolu. Damarları
ters doğduğu için dört ameliyat geçirdi, başka da ameliyat olması lazım.
Eğer biri bize ekmek veya yemek getirirse karnımız
doyuyor, yoksa aç kalıyoruz. Eşimin hemofili hastalığından ölen kardeşinin eşi
ve iki yetim kızına da bakıyoruz. İğneler temin edilemediği için
kayınbiraderimin sürekli kanaması vardı, öldü.
[Birçok Suriyeli aile, kendisi maddi sıkıntıda olsa
bile, hayatını kaybeden yakın akrabalarından kalan yetimlere ve dullara
bakıyor. Geçen sene görüştüğüm Türkiye’deki Yetim Vakfı kurucularından biri,
dünyanın birçok Müslüman ülkesinden yetimlere baktıklarını, Suriyelilerin
diğerlerinden farklı olarak kendi yetimlerini sahiplenip kolay kolay
başkalarına bırakmadıklarını anlatmıştı.]
Eşim toplamda 9 kız, 10 erkek kardeş. Erkeklerin hepsi
hemofili hastası, kızların hepsi sağlıklı. Erkeklerden 3’ü hemofiliden vefat
etti. Kayınvalidem ve kayınpederim sağlıklıydı; hastalık, genetik olarak eşimin
dayılarından geçmiş.
Eşim geçmişten beri çalışmıyor. Savaştan evvel
Halep’te yaşarken de yardımlarla geçiniyorduk. Hem hemofili hastası hem de
engelli; çalışabilmesi mümkün değil. Sadece elektrikli sandalye istiyoruz ki kendi
kendine hareket edebilsin.
[Doğuştan hasta biriyle neden evlendiğini sorduk.]
Bana sahip çıkacak bir erkek kardeşim yoktu. Üvey annemin eline kalmıştım. O
beni evlendirdi. Babam görme engelli. Şu an üvey annemle Kayseri’de yaşıyor.
İlk hanımı olan annemden beş kızı oldu. İkinci evliliğinden de dört oğlu var.
Öz kız kardeşimin hepsi evli.
Hayatım açlıkla ve hastalıklarla boğuşarak geçiyor.
Ben çalışıp para kazanabilecek durumda değilim. [Hüngür hüngür ağlamaya
başladı.] Evde kalmama fırsat bile yok. Sürekli çocuklarımdan birini Türkiye’ye
tedaviye götürüp getiriyorum. Burada hastalıklarını tedavi imkânı yok maalesef.
Artık ayaklarımda derman kalmadı. Daha geçen gün cebimde sadece 10 liram
kalmıştı; fırına gittim, ekmek vermedi. Aç kaldık. Ekmeğin paketi 30 TL. Fırıncı
paketi açıp içinden 10 TL’lik ekmek vermeyi kabul etmedi. Çocuklar da yemek
istiyoruz deyip duruyor; param yok ki. Her şeye hamdolsun. Ama artık inanın
takatim kalmadı. Geçen gün tekerlekli sandalyesi olmadığından eşimi hastaneye mecburen
omzumda taşıyarak götürdüm. Bu yüzden beni de acile kaldırdılar. Kalbimde delik
olduğunu söylemiştim. Türkiye’ye hasta taşıyıp durmaya yetişemiyorum. Dokuzuncu
sınıftaki sağlıklı kızım bana destek oluyor sadece.
Dört çocuğumdan üçünün hasta olacağını bilmiyordum ki.
Belki
sağlıklı doğarlar diye ümit etmiştim. Ama
artık yeni bir çocuk dünyaya getirmek istemiyorum.”
***
“ELHAMDÜLİLLAH
HER HALİMİZE AMA BETERİN DE BETERİNE DOĞRU GİDİYORUZ”
XX (Ailesi hastalarla dolu olan, kendisi de tiroid hastası, dört çocuklu 50'sine yaklaşmış bir hanım)
Azez/Suriye, 11.2.2024
Halep Kellâseliyiz.
Göç edeli on seneden fazla oldu. Yaşadığımız yer savaşta bombalandı. Arkadaşlarımızdan,
komşularımızdan on dört kişiyi kaybettik. Biz kurtulduk çok şükür. İlk önce
kırsala gittik, sonra Halep’in batısına, en son da kuzeye geldik.
On
kişilik bir aileyiz: ben, eşim, kızım, damadım, üç erkek ve üç de kız çocuk.
Kızlardan ikisi kızımın çocuğu.
Özel bakıma
muhtaç ikiz oğullarım var. [Yaşlarını sormayı unuttum, ama yatağa bağımlı bu
ikizler 20’li yaşlarda görünüyordu.] Biri gözünden dört kere ameliyat oldu. Kanındaki
iltihap oranından dolayı bağışıklığı çok düşük.
Savaş
döneminde yaşadığı şiddetli üzüntüler ve sıkıntılar yüzünden eşimin beyninde
kitle oluştu, ama iyileşti çok şükür. Şimdi ise böbreğinde kitle var ve onun
tedavisi bulunmuyor. Eşim savaştan evvel manavdı. Artık çalışmıyor, hem
hastalığından dolayı hem de 56 yaşında. [Azez’deki bir klinikte doktorlarla yaptığım
röportajda kamplarda yaşayanların ömürlerinin 50-55 seneye düştüğünü söylediler.
Yani artık 50’li yaşlardakiler Suriye’de yaşlı kategorisine giriyor.]
Damadım ise
engelli; ama savaş nedeniyle değil, savaş sonrasında olduğu ameliyatlar yüzünden.
Kendi ikiz çocuklarıma, engelli damadıma ve onun küçük kızına ben bakıyorum. Torunum
şiddetli astım hastası. Beyninde de 7 milimetrelik tümör var. Bende de kronik
tiroit iltihabı var. Sol elimden
de ameliyat oldum. Hastaların hepsine yetişemiyorum, ihtiyaçlarını
karşılayamıyorum artık. Elhamdülillah her halimize. Ama
sürekli beterin de beterine doğru gidiyoruz.
Evimiz
yok. Bir ay önce kız kardeşimi trafik
kazasında kaybettikten sonra eşyalı evdeki bu odayı geçici süreliğine bize verdiler;
ama kira ödüyoruz tabii ki. Aylık 70 dolar, yani 2500 lira. Ev ilçe merkezine
yakın olduğu için kira böyle yüksek. [Suriye’de öğretmen, imam gibi memur maaşı
bile 70-100 dolar arasında değişmektedir]. Depremden sonra konut krizi yaşandı.
Çünkü evlerin birçoğu depremde zarar gördü. Bu evden başkasını bulamadık. Önceden
yaşadığımız ev çok rutubetli olduğundan gözlerimiz iltihaplandı, göz tansiyonu olduk.
Ben herkesin
pansumanını evde yapıyorum, ilaçlarını veriyorum, iğnelerini vuruyorum,
psikomotor terapi uyguluyorum. Hepsini tıraş ediyorum, kremlerini sürüyorum,
vücut temizliklerini yapıyorum, çevre kirliliğinden mikrop kapmamaları için
dezenfekte ediyorum. Problem şu ki ev, bunları doğru düzgün yapmaya elverişli
değil. Daha fazlasını harcayabileceğim bir gelirimiz de yok. Azez’de özel
bakıma muhtaç hastalar için taşımalı hizmet bulunmuyor, yaşlı ebeveynler için
eve doktor çağırma hizmeti de yok. Sıkıntılarımız
saymakla bitmez. Cilt rahatsızlıkları için gerekli kremler yok. Hatta tıraş
makinesi yok. Kıyafet ihtiyacımız bile var. Ama elhamdülillah.
Savaştan
önce hayatımız çok daha iyiydi. Sadece ekmek ve soğan yesek bile çok çok daha
iyiydi. İlim merkezlerine, sağlık kuruluşlarına yakındık. Buralar ücretsiz hizmet
alabildiğimiz yerlerdi. Yaşadığımız yer çok güzeldi.
Özel bakıma
muhtaçların ihtiyaçlarının giderilmesini istiyoruz. Temizlik malzemelerine,
özel bakıma muhtaçlar için gerekli gıda ve mamaya, hasta bezine, krem ve tıraş
makinesine ihtiyacımız var. Gelen yardımlar çok sınırlı. Özel ihtiyaç sahipleri
içinse herhangi bir merkez yok. Diş doktoru ya da seyyar berber yok. Ayrıca normal
hastaneye gitmek için de araç sorunu var. Hastalarımı götüremiyorum. Ama her
halimize hamdolsun, elhamdülillah, elhamdülillah.
[Bu
hanımla tanışmama vesile olan TDV’nin Suriyeli görevlisi şunu söyledi:
Kamplarda ilgilendiğimiz yaklaşık 1000 engelli var. Bizzat gördüğüm şu ki,
engelli çocuklarına en büyük ihtimamla bakan, şahsi temizliklerini yapan,
tedavileri için özveriyle çalışan bu hanım.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder