İSRAİL’İN
KUDÜS’Ü YAHUDİLEŞTİRME POLİTİKALARI
Zahide Tuba Kor
Din ve Hayat dergisi, Kudüs
sayısı, 2022 Kış, sf. 74-79.
NOT:
Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
NOT: Bilim ve Sanat Vakfı’nda 2021’de verdiğim “Filistinlilerin Gündelik Hayatı” başlıklı seminerimin Kudüslülerin hayatını anlattığım üçüncü oturumunu linkten izleyebilirsiniz: https://youtu.be/SYl5tXJ8_jA Seminerin diğer oturumlarına BİSAV TV'den ulaşabilirsiniz.
Kudüs’ün
kaderini şekillendiren dönüm noktalarından ilki, İngiliz mandasının ardından
uluslararası yönetime bırakılması öngörülen Kudüs’ün 1948 Arap-İsrail Savaşı
sonucunda İsrail ile Ürdün arasında ikiye bölünmesidir. Siyonist çeteler,
askerî ve psikolojik harp taktiklerini kullanarak Kudüs’ün %88’ini ele
geçirirken buradaki 64 ila 80 bin kadar Filistinliyi Ürdün’ün kontrolündeki alanlara
sürerler[1]
ve İsrail Yahudileştirdiği Kudüs’ü başkenti ilan eder. Etnik temizlik ve yıkım
politikasına hafıza katliamı da eşlik eder; Batı Kudüs’teki Arap mirasını ve
kimliğini zihinlerde yok etmek amacıyla tarihî eserlerin, sokakların,
mahallelerin, coğrafî yüzey şekillerinin isimleri Tevrat esas alınarak
İbraniceleştirilir.
İkincisi,
1967 Altı Gün Savaşı’yla Doğu Kudüs de dahil bütün Filistin topraklarının
İsrail işgaline girmesidir. Ağlama/Burak Duvarı’nın bitişiğindeki Meğaribe
Mahallesi’nin yıkılması, Eski Şehir ve çevresinde Yahudileştirmenin ilk
aşamasıdır. İsrail, 1967’den beri şehrin doğusunu da demografik, siyasal,
toplumsal ve kültürel olarak Yahudileştirmek için her metodu dener. Ancak
dünyadaki imajına önem verdiğinden, yeni bir etnik temizliğe girişmenin
maliyetiyle yüzleşmek yerine Filistinlilerin hayatlarını çekilmez kılıp
“gönüllü” terke zorlayıcı daha sinsi taktikler geliştirir.
Bu
taktikler arasında neler yoktur ki… İkamet iznini vermeme/iptal etme, belediye
sınırlarını genişletme ve yeni imar planları geliştirme, meclisten
Filistinliler aleyhine kanunlar geçirme, bürokratik engeller çıkartma, belediye
hizmeti götürmeme/kısıtlı götürme, para cezaları, iktisadî hayatı kontrol
altında tutma ve fakirleştirme, evleri yıkma ve toprakları gasp etme, yeni Yahudi
yerleşimleri kurma veya yerleşimcilerin Filistinlilerin evlerine el koymasını
kolaylaştırma, Yahudilere mahsus yollar, duvarlar, kontrol noktaları ve askerî
bölgeler inşa etme, sit alanı ilan edip millî parklar kurma, askerî güç
kullanma, istihbarat aygıtlarıyla ve yeni dijital teknolojiyle[2]
nüfusu sıkı takip altına alma, gece yarısı ev baskınları ve keyfî gözaltılarla
korkutma, psikolojik yıldırma, arkeolojik kazılar yürütme… Yazımızda işte bu
taktiklerin bir kısmını inceleyeceğiz.
Son
sözü baştan söyleyelim. İsrail’in bütün bu çabalarında ne ölçüde başarılı
olduğu bir soru işareti. Evet, türlü taktiklerle Doğu Kudüs ve çevresinde
%39’luk bir Yahudi nüfus oluşturmayı başardı; ancak 1967’de tüm Kudüs’te 66 bin
(%24) olan Filistinli nüfus, bugün 320-350 bine (%38) ulaştı.[3]
Filistinlilerin çok çocuklu olmaları İsrail’e karşı en büyük silahları.
İkamet
İzni Vermeme veya Geri Alma
Doğu
Kudüslüler ne Filistin ne de İsrail vatandaşı; tıpkı İsrail’deki diğer
yabancılar gibi kalıcı ikamet izniyle şehirde yaşıyorlar. Zaten en baştan beri
Siyonistlerin nazarında Filistinliler, Yahudilere ait topraklarda yaşayan birer
“yabancı”. 1967’den beri 15 bin Kudüslünün ikamet izni çeşitli gerekçelerle
iptal edildi.[4]
Çıkartılan
kanunlarla ikamet hakkının kapsamı daraltılıyor. Mesela yedi yıl Kudüs’te
yaşamayanların ikameti iptal ediliyor. Ebeveyni Kudüslü olan çocuklar başka bir
yerde doğduysa kaydedilmiyor. 2003’ten beri Kudüslülerle evlenen Batı Şerialı
veya Gazzeli eşlere oturma izni verilmiyor; böylece Kudüslü gençler evlilik
tercihleriyle şehri terke zorlanıyor. Buna mukabil dünyanın herhangi bir
yerindeki bir Yahudi İsrail’e göçtüğü anda Kudüs’ün istediği yerine
yerleşebiliyor.
Belediye
Sınırlarını Değiştirme
İsrail Doğu Kudüs’ü işgalinin ardından 1967 ve 1993’te iki defa belediye sınırlarını değiştirerek şehri iki kat büyüttü. Bugünkü şehrin yarısı, Kudüs’e “azamî toprak, asgarî Filistinli nüfus” katma temelinde Batı Şeria’dan alınan topraklar. Nüfus dengelerini altüst edecek üçüncü bir sınır değişikliği planı şu an Kudüs belediye meclisinde bekletiliyor.
Bürokratik
Engeller ve Ev Yıkımları
300
bini aşkın Filistinlinin bütün nüfus işlemleri (doğum, evlilik, ölüm kayıtları
vs.) tek binadan yapılıyor ve her bir işlem için bir yığın belge isteniyor.
Sürekli uzun kuyrukların olduğu ve aşağılandıkları bu bina için Filistinliler
“tam bir cehennem” diyorlar.
Belediye sınırları genişletilirken Filistinlilere inşaat izni Doğu Kudüs’ün sadece %13’lük kısmında verildi.[5] Bu alan da zaten binalarla dolu olduğundan şu an ciddi bir ev krizi yaşanıyor. İmar izni ve inşaat ruhsatı için belediyeye başvuranların %93’ü red cevabı alıyor. Mecburen kaçak inşaat veya tadilat yapıyorlar. Bu da yıllarca belediyeye astronomik cezalar ödemelerine, mahkemelerle boğuşmalarına ve sonunda evlerinin yıkılmasına yol açıyor. En az 15.000 dolarlık yıkım parasını ödeyemeyenler, evlerini -yani hayallerini ve geleceklerini- kendi elleriyle yıkmaya zorlanıyor.[6]
Bugün Doğu Kudüs’te her on evden dördü yıkım tehlikesi altında. Kenize Murad, isabetli bir tespitle der ki “Ev güvenliktir, yuvadır; yuvası yıkılan kendisini ölüm tehlikesi içinde hisseder.”[7] Kudüs eski Müftüsü ve Mescid-i Aksâ İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri de şöyle der: “Ölüm insanın evinin yıkılmasından daha iyidir. Çünkü ölüm sadece bir kez yaşanır. Ama çocuklarınla birlikte, endişe ve banka borcu içinde, tüm birikimini bir anda kaybederek evsiz yaşamaya tahammül edebilmek çok zordur.”[8]
Kudüs’te ev krizinin dışında bir de mezarlık krizi var; aile mezarlığı olmayanların ölülerini gömeceği yer yok.
Yahudi
Yerleşimleri İnşası
İsrail 1967 işgali ertesinde Doğu Kudüs’ün büyük kısmına el koydu ve Yahudileştirilmesi elzem olan şehir, yerleşimciler için bir pilot proje alanına dönüştü. Kudüs’ün içi ve çevresinde Yahudi yerleşimci sayısı 1983’te 50 bini aşkınken günümüzde 220-250 bin kadar olup Doğu Kudüs’ün %35’i de Yahudilerin kullanımında.
Bugün hem Kudüs’ün mahalleleri hem de merkezi ile kırsalı arasında büyük yerleşim blokları yükseliyor. Ayrıca hem Eski Şehir’in içinde hem de Silvan, Şeyh Cerrah gibi kritik önemdeki mahallelerde kâh baskı ve şantajla, hatta silah zoruyla kâh sahte belgeler ve İsrail mahkemelerinde yürütülen hukuk savaşıyla araziler ve evler yerleşimcilerce bir bir ele geçiriliyor.[9] Yahudilere 1948 öncesine ilişkin mülkiyet iddiasında bulunma ve kaybettikleri mülkleri geri alma hakkı tanıyan kanun, yerleşimci örgütlerin en önemli dayanağı. Bir de son yıllarda yerleşimci örgütler, başta BAE’li olmak üzere zengin Arap şahısları paravan aracılar olarak devreye sokarak Filistinlilerin evlerini satın alıyorlar.[10] (Filistinliler, Yahudilerin teklif ettiği milyonlarca doları maddî durumları çok kötü olduğu halde inatla reddettikleri için artık Arap paravanlar kullanılıyor.)
Eski Şehir’de müslüman ve hıristiyan mahallelerinin içine 1000 küsur Yahudi yerleşmiş durumda. Bu yerleşimciler, 24 saat güvenlik görevlilerinin koruması altındalar ve etraflarında yaşayan Filistinlilere çok fazla güçlük çıkarıyorlar. Ayrıca Eski Şehir’in her yeri kameralarla donatılarak Filistinliler sürekli takip ediliyor; en ufak bir şüphede gözaltına alınıyorlar.
Kudüs’teki
yerleşimciler daha ziyade aşırı milliyetçi veya aşırı dindar kökenden olup
hemen hepsi silahlılar. Filistinlilere, evlerine, arabalarına, dükkânlarına,
bahçelerine, tarım arazilerine ve ibadethanelerine saldırılar düzenliyorlar.
Çoğunlukla herhangi bir ceza da almıyorlar. 2014’te Şufat mülteci kampından 16
yaşındaki Muhammed Ebu Hudayr’ın sabah namazı için evinden çıktığında
yerleşimciler tarafından kaçırılıp benzin içirilerek yakılması vakası
saldırıların hangi noktaya varabileceğine acı bir örnek.
Öte
yandan Doğu Kudüs’teki her Yahudi de yerleşimci kapsamına girmiyor; 1874’te
kurulan Mea Şearim mahallesindeki[11]
ultra-ortodoks anti-Siyonist Yahudiler, İsrail karşıtı olup devletle çatışıyor
ve Filistinlileri destekliyor.
Irkçı-Ayrımcı
Duvar
Doğu
Kudüslülerin hayatını en çekilmez kılan, 2002’den itibaren Batı Şeria’nın
etrafına örülen duvarlar. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla Batı Şeria’yı verimli
topraklarından, su kaynaklarından, stratejik noktalarından ve Kudüs’ten koparan
700 km.’lik duvarın 120 km.’si küçücük bir şehir olan Kudüs’ün etrafından ve
içinden geçiyor.
Duvar,
Kudüs kimlikli Filistinlilerin üçte birinin yaşadığı Şufat mülteci kampı ve
Kfar Aqab gibi mahalleleri dışarı atarken ve Doğu Kudüs’ün merkezini
kırsalından ve köylerinden koparırken, Batı Şerîa-Doğu Kudüs bağlantısını
kesmek için şehrin dışına inşa edilen toplamda 150 bin nüfuslu büyük Yahudi
yerleşimlerini Kudüs’ün içine katıyor. İsrail, duvarla çizdiği fiilî sınırları,
Kudüs belediye meclisinden geçireceği “Büyük Kudüs” planıyla resmîleştirmeye
hazırlanıyor. Belediye sınırlarının değişimi, Ir Amim adlı STK’da araştırmacı
Aviv Tatarsky’nin deyimiyle “silahsız bir etnik temizlik” olacak.[12]
İkinci
İntifada’da güvenlik bahanesiyle örülen bu duvarlar, hareket serbestisini
sınırlayarak Kudüslülerin iktisadî hayatına darbe vurdu. Batı Şerialılar artık
İsrail otoritesinden izinsiz Kudüs’e giremiyorlar. Kudüs nüfusunun üçte biri de
duvarlar yüzünden merkezdeki işyerlerine, okullarına ve hastanelere gayriinsanî
ve keyfî muameleye maruz kaldıkları kontrol noktalarından gidip geliyor.
Kudüs’ün en önemli üretim merkezi tam önüne örülen duvar yüzünden artık bir
hayalet mahalle.
Kudüs’ün
duvarın dışında kalan mahalleleri ve kırsalı, nüfusu hızla artmakla birlikte,
“sahipsiz topraklar”a dönüşüyor. Hayat pahalılığı, ev krizi ve yıkımları, Batı
Şerialı eşleri getirememe vs. yüzünden Kudüslüler duvarın dışındaki bu bölgelere
taşınıyor. Kudüs belediyesine düzenli vergi ödedikleri halde hiçbir hizmet
gitmiyor, okullar ve sağlık imkanları yetersiz, kimi yerler altyapısız, hayat
şartları giderek kötüleşiyor. Güvenlik güçleri de bulunmadığından suçun ve
kanunsuzluğun kol gezdiği mekânlara dönüşüyor. İsrail’in kasıtlı ihmal ettiği
bu topraklara, 1995 Oslo Anlaşması gereği Filistin yönetiminin hizmet götürmesi
de yasak.[13]
(Kaçak ve hızlı bir şekilde yapılaşıp belediye hizmetinin gitmediği Kfar Aqab)
Belediye
Hizmetlerinden Mahrumiyet
Sadece
belediye seçimlerinde oy kullanma hakları var, ama çoğunlukla boykot ediyorlar.
Kudüs işleri bakanları ve belediye başkanları, Filistinlileri düşman sayan
aşırı sağ kanattan çıkıyor. Filistinlilerin Kudüs Belediyesi’ne ödediği
vergiler yılda 100 milyon doları aşsa da yaşadıkları bölgelere belediye hizmeti
ya sınırlı gidiyor ya da hiç gitmiyor. %40’lık Filistin nüfusu için belediyenin
ayırdığı bütçe sadece %11 kadar.[14]
Dolayısıyla Filistinlilerin mahalleleri bakımsız.
İktisadî
Hayata Müdahaleler
Kudüs’te
hayat çok pahalı ve iş imkanları da oldukça sınırlı. İsrail, Kudüslülerin
iktisadî hayatında tam kontrole sahip olup kasıtlı ihmal ve fakirleştirme
politikaları yüzünden şehirdeki Filistinlilerin %80’i fakirlik sınırı altında
yaşıyor. Duvarlar ve askerî kontrol noktalarıyla Kudüslü köylülerin arazilerine
erişmeleri engelleniyor. Üretim çok düşük ve rekabet edebilir değil. Filistinlilerin
çoğu Batı Kudüs’te veya Yahudi yerleşimlerinde ucuz ve sigortasız işgücü olarak
çalışmak zorunda.
İsrailli
zabıta ve vergi memurları özellikle ana caddelerdeki ve Eski Şehir’deki
dükkânlara baskınlar yapıyor. Son yirmi yılda yüzlerce dükkân fahiş vergiler,
sık kontroller, büyük cezalar ve duvarlar yüzünden kapandı. İsrail yönetimi,
turistleri ve hac için gelen yahudi ve hıristiyan kafileleri Eski Şehir içinde
Filistinli esnafın olduğu sokaklardan geçirtmemeye çalışıyor. Corona virüsün
Kudüs ekonomisine vurduğu ağır darbeyi zikretmeye gerek bile yok.
Keyfî
Gözaltılar ve Yıldırma Operasyonları
Güvenlik
güçleri, kritik önemdeki Eski Şehir, Silvan, İsaviyye, Tur gibi mahallelerde
gece yarısı baskınlarıyla özellikle gençleri ve çocukları gözaltına alıyor.
Sorgulamalarda fizikî ve psikolojik şiddet uygulayarak gözdağı veriyor,
ailelerine şantaj yapıyor. Birçok çocuk ve genç kefaletle serbest bırakılırken
ev hapsine alınıyor. Ev baskınlarında ayrıca eşyalara zarar veriliyor, para ve
altınlar çalınabiliyor.
Gelin
bu gözaltıların ne demek olduğunu Filistinli psikolog Samah Jabr’dan
dinleyelim: “Serbest kalan çocuklar depresyon, anksiyete, odaklanma bozukluğu,
içe dönüklük ve saldırganca davranışlar sergiliyorlar. Yaşanan şey kişiliklerin
sinsice yıkımı. Gece yarısı baskınlarında çocuklar kendilerini koruyamayan
ebeveyninin güçsüzlüğünü ve çaresizliğini şok edici bir şekilde görüyorlar.
Birçok çocuk hapisten salınıp ev hapsine alınıyor. İlk başta çocuğum hapiste
değil diye düşünebilirsiniz, ama evde olmak psikolojik olarak çok daha yıkıcı.
Çünkü kendi çocuklarını hapsetmesi istenen ebeveynler, çocuklarının nazarında
artık bir gardiyana dönüşüyor. Hapisten çıkan çocukların ebeveynleriyle güven
bağını yeniden kurmaları çok zor oluyor, otoritelerine isyan etmeye
başlıyorlar. Eğitimleri de olumsuz etkileniyor, okula uyum sağlamakta
zorlanıyorlar, bilgi bakımından geri kalıyorlar ve birçok çocuk okulu
bırakıyor. Arkadaşlık kurmakta zorlanıp içe kapanıyor.”[15]
Filistinlilerin
aileye ve eğitime çok önem veren bir halk olduğu hesaba katıldığında çocukları
ve gençleri gözaltına almanın yol açtığı tahribat daha iyi anlaşılır.
Sorgulamalar sırasında arkadaşlarını ihbar etmeye ve işbirlikçiliğe
zorlanıyorlar; direnirlerse ailelerinin çalışma izninin iptal edileceği
tehdidiyle karşılaşıyorlar. Ayrıca hapiste birçok genç uyuşturucuya
alıştırılıyor.
Arkeolojik
Kazılar
Arkeoloji,
Filistin topraklarının Yahudileştirilmesinde önemli bir araçtır. Bunlardan en
kritiği, arkeolojik kazıların 1996’da Eski Şehir’in ve Harem-i Şerif’in altında
resmen başlatılmasıydı. 2000 yıl evvel Romalılar eliyle yıkılmış
tapınaklarından nasıl bir iz bulabildikleri koskoca bir soru işareti olsa da
yerin altında kurdukları sözde “Dâvûd Şehri”nde[16]
yahudi ve hıristiyan hacılar kutsal ve tarihî bir yolculuğa çıkartıyorlar. Bu
kazılar birçok evin ve dinî yapının temellerini de sarstı; özellikle Silvan
mahallesindeki evlerde çatlaklar ve çökmeler var.[17]
Eski Şehir surlarının dibindeki 50 bin nüfuslu Silvan’ın asıl önemi, İsrail’in
Tevrat’taki Kudüs’ü yeniden ihya ve inşa etme projesi bağlamında “Dâvûd
Şehri”nin girişinde bulunması. Dolayısıyla mahalleyi ev ev ele geçirme
mücadelesi uzun yıllardır sürüyor.
Harem-i
Şerif’i Bölme
Son
yıllarda Yahudileştirme politikasının merkezinde “Tapınak Dağı” dedikleri
Harem-i Şerif’i zamansal ve mekânsal olarak bölme girişimleri de var. Günde iki
defa baskınlar düzenleyen Tapınakçı gruplar, artık salt ziyaretle yetinmeyip
ibadet de etmeye çalışıyorlar. Harem-i Şerif avlusunda talmudik ayinler, Tevrat
okuma dersleri ve zaman zaman sessiz ibadet yapıyorlar. Geçtiğimiz günlerde
İsrail Sulh Mahkemesi’nin yahudilerin “Tapınak Dağı”nda sessiz ibadetine hukukî
bir engel olmadığı yönündeki kararı, mevcut statükoyu değiştirecek çok kritik
bir adımdı. İsrail’in 2003’te kapattığı Harem-i Şerif içindeki Babu’r-Rahme
Mescidi’ni sinagoga dönüştürme hedefi, Filistinlilerin verdiği büyük
mücadeleler sayesinde her defasında akim kaldı, ama rafa kalkmadı. Bu arada
Ürdün’e bağlı İslamî Vakıflar İdaresi’nin lağvedilip Harem-i Şerif’in dışı gibi
içinin de İsrail egemenliğine geçmesi ve Mescid-i Aksâ’nın yıkılıp Tapınağın
yeniden inşa edilmesi çağrıları da artıyor. Yahudi kutsal günlerinde
müslümanların Mescid-i Aksâ’ya ve hıristiyanların da kiliselerine erişimleri ve
ibadetleri de engellenmeye çalışılıyor. Son dönemde Mescid-i Aksâ’yı korumaya
çalışan etkili Filistinlilere yönelik İsrail güvenlik güçlerinin gözaltıları ve
uzaklaştırma kararları giderek artıyor.
Erişimin
engellenmesi demişken bir de not düşelim: 1990’ların ortasından itibaren hiçbir
Gazzeli (2 milyon) Kudüs’e gidemiyor. Yurtdışındaki mülteci Filistinliler (5,6
milyon) de 1948’den beri aynı kaderi paylaşıyor. 2000’lerde inşa edilen
duvarlar ve kontrol noktaları yüzünden Batı Şerialılar (3 milyon) ise İsrail
otoritelerinden izin almadan Kudüs’e giremiyor. Kısaca bugün İsrail içinde
yaşayan 1948 Filistinlileri (1,9 milyon) ile Kudüs nüfusu (320-350 bin) dışında
Filistinliler, Mescid-i Aksâ’yı ya hiç göremiyor ya da özel izinle ziyaret
edebiliyor.
Psikolojik
Çökertme
Kudüslüleri
terke zorlamak için uygulanan her bir ırkçı-ayrımcı politikanın psikolojik
çökertme boyutu da var. Yukarıda bir kısmını zikrettiğim politikalar gençlerin
değer duygusunu yitirtiyor, güveni sarsıp ve aile bağlarını kopartıp
bireyselleştiriyor, ümitlerini ve gelecek beklentilerini tüketiyor;
yetişkinlerin aile içi ve toplumsal rollerini layıkıyla gerçekleştirmelerini
engelliyor, öz saygıyı yitirtiyor, depresyona sokuyor, öğrenilmiş çaresizliği
aşılıyor.[18]
Gördüğünüz
gibi Kudüs’te yaşamanın bedeli çok ama çok ağır. Hemen her Kudüslünün evinde
bir korku, bir belirsizlik yahut fakirlik var. On yıllardır akıl almaz
zorluklara maruz kalmalarına rağmen hâlâ ve inadına aktif veya pasif direnişi
sürdürüyorlar, terk etmiyorlar. Onları ayakta tutan şey, tabii ki Mescid-i
Aksâ’yı canları ve malları pahasına korumak. Bu bakımdan Filistinlilere ne çok
şey borçlu olduğumuzun farkında mıyız?
[1] “A Rock and a Hard
Place: What is it like to live In Jerusalem?”, 2. Bölüm, Al Jazeera
Belgeseli, 7.4.2019, https://www.aljazeera.com/program/featured-documentaries/2019/4/7/a-rock-and-a-hard-place-what-is-it-like-to-live-in-jerusalem
[2] İsrail’in yeni dijital
teknolojiyle Filistinlileri nasıl kontrol altında tuttuğuna ilişkin ayrıntılı
bilgi için bkz. Jonathan Cook, “İsrail’in Casus Teknolojisi Nasıl
Hayatımızın Derinliklerine Ulaştı?”, Middle East Eye, 11.11.2019, http://ortadogugunlugu.blogspot.com/2019/11/jcook-israilin-casus-teknolojisi-nasil.html
[3] Meron Rapoport, “Greater
Jerusalem: Israel’s failed Project”, Middle East Eye, 23.3.2016, https://www.middleeasteye.net/opinion/greater-jerusalem-israels-failed-project
[4] Ayrıntılı bilgi için
bkz. “Israel: Jerusalem Palestinians Stripped of Status”, Human Rights Watch,
8.8.2017, https://www.hrw.org/news/2017/08/08/israel-jerusalem-palestinians-stripped-status
[5] Kudüs belediye
sınırlarının büyümesi ve imar planları için bkz. “Right to Develop: Planning
Palestinian Communities in East Jerusalem”, UN Habitat, 2015, https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/Right%20To%20Develop.pdf
[6] “Kudüs: Kendi evini
yıkmak”, Al Jazeera Turk, 18.10.2015, https://www.youtube.com/watch?v=zjUBd2rl8ws
[7] Kenize Mourad,
Toprağımızın Kokusu: Filistin ve İsrail’in Sesleri, s.15.
[8] Hamada Fara’na, “A dark
day in Jerusalem”, Middle East Monitor, 24.7.2019, https://www.middleeastmonitor.com/20190724-a-dark-day-in-jerusalem/
[9] Yahudi yerleşimcilerin
ve yerleşimci örgütlerin Filistinlilerin evlerini nasıl ele geçirdiğine ilişkin
bir örnek olarak bkz. “A Rock and a Hard Place: What is it like to live In
Jerusalem?”, 1. Bölüm, Al Jazeera Belgeseli, 31.3.2019, https://www.youtube.com/watch?v=WnhlubuhC5E
[10] “Selling Jerusalem:
Middlemen sell Jerusalemite homes to settlers”, Al Jazeera, 14.3.2019,
[11] Mea Şearim Mahallesi
için bkz. Laurent Perpigna Iban, “In pictures: The ultra-Orthodox Jews who back
Palestine”, Middle East Eye, 3.8.2019, https://www.middleeasteye.net/discover/in-pictures-ultra-orthodox-jews-jerusalem-mea-shearim
[12] Jonathan Cook, “How
Israel is ‘cleansing’ Palestinians from Greater Jerusalem”, Middle East Eye,
23.11.2017, https://www.middleeasteye.net/news/how-israel-cleansing-palestinians-greater-jerusalem
[13] A.g.m.
[14] “A Rock and a Hard
Place: What is it like to live In Jerusalem?”, 1. Bölüm, Al Jazeera Belgeseli,
31.3.2019, https://www.youtube.com/watch?v=WnhlubuhC5E
[15] Chloé Benoist, “Stolen
childhood: Life after prison for Palestinian minors”, Middle East Eye,
12.3.2018, https://www.middleeasteye.net/features/stolen-childhood-life-after-prison-palestinian-minors
[16] Harem-i Şerif’in
altındaki kazılarla tarihin yeniden inşası ve “Davud Şehri” hakkında ayrıntılı
bilgi için bkz. Par Juman Abu Arafeh, “How Israel’s archaeological excavations
work to rewrite history in Jerusalem”, Middle East Eye, 22.7.2020, https://www.middleeasteye.net/fr/node/179646
[17] İsrail’in arkeolojik
kazılarının Silvan mahallesine etkisi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.
Mustafa Abu Sneineh ve Lubna Masarwa, “Silwan, a Palestinian community torn
apart by Israel’s dig to find ‘lost city’”, Middle East Eye,
23.2.2018, https://www.middleeasteye.net/fr/news/tunnels-silwan-631603974
[18] İşgalin Kudüslüler
üzerindeki psikolojik etkisine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Samah Jabr, “The
occupation in my office: Speaking sense to power in therapeutic work”, Middle
East Eye, 3.6.2019, https://www.middleeasteye.net/opinion/occupation-my-office-speaking-sense-power-therapeutic-work
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder