ESED DÜŞMEK
ÜZERE Mİ?
Charles Lister (Suriye uzmanı, Ortadoğu Enstitüsü kıdemli
araştırmacısı)
Politico,
11.6.2020
Tercüme ve editoryal katkı: Zahide Tuba
Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir
Turu web sitesinde 17.6.2020 tarihinde yayınlanmıştır.
İngilizcesi
“Is Assad About to Fall?” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak
için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Bir aylık maaşa bir karpuzun ancak alınabildiği
Suriye’nin önündeki üç senaryo ne? Halkın hızla Türk Lirası kullanmaya
başlaması, neyin habercisi? Rusya ve İran, Suriye için ne hazırlığı yapıyor?
ABD önündeki fırsatı değerlendirebilecek mi? Suriye uzmanı Charles Lister’ın
Politico dergisindeki analizinin önemli bölümleri…
Suriye rejimi ülkenin büyük kısmında
askeri olarak kontrolü sağlasa da şu an muazzam bir iktisadi krizle, hatta
çöküşle karşı karşıya. Bu durum şimdiye kadar rejime karşı silahlı isyana
girişmemiş bölgelerde dahi kitlelerin muhalefete kayışını ve gösterileri
tetikliyor.
Bundan 11 ay evvel, “Esed kazandı,
Suriye’de savaş sona doğru yaklaşıyor” sözlerinin sıkça dillendirildiği bir
dönemde Suriye uzmanı Charles Lister, Foreign Policy dergisi
için “Esed Aslında Hiçbir Şey Kazanmadı” başlığıyla önemli bir analiz kaleme
almıştı.
Ortadoğu Enstitüsü kıdemli araştırmacısı
ve aynı enstitüde Suriye ile Terörle Mücadele ve Aşırıcılık programlarının
direktörü olan Lister, 11 Haziran tarihinde bu defa Politico dergisinde “Esed düşmek üzere mi?”
başlıklı bir makale yayımlayarak iktisadi krizle köşeye sıkışan rejimin içinde
bulunduğu duruma ışık tuttu.
Lister, Suriye’nin güneyindeki Süveyda
bölgesinde üç gün süren yoğun protestoların ardından 9 Haziran’da Beşşar
Esed’in bölgedeki Dürzi cemaatine yönelik çarpıcı mesajıyla yazısına başlıyor:
‘Biz işleri barışçıl yürütme sözü vermiştik… ama istediğiniz kurşunsa onu da
yersiniz.’
Bundan sonra Esed rejimine yönelik
muhalefetin daha da sertleştiğini, protestocuların ‘Lanet olasıca, seni almaya
geliyoruz’ sloganıyla Esed’i doğrudan hedef aldığını ve muhaliflerin son kalesi
3 milyon nüfuslu İdlib’e desteklerini dillendirdiklerini anlatan Lister,
Dürzilerin 9 yıldır çatışmaların büyük ölçüde dışında kalsa da, giderek büyüyen
iktisadi kriz nedeniyle sokağa döküldüklerini belirtiyor.
Lister’a göre, Süveyda’daki protestolar,
Esed rejimini ve onun hayatta kalma beklentilerini tam kalbinden vuran çok daha
büyük bir krizin sadece bir belirtisi. Esed’in Başbakan İmad Hamis’i 11
Haziran’da görevden alma kararı, gerek iktisadi çöküşün gerekse lafını
sakınmayan yeni muhalefetin rejimin meşruiyetine gerçek bir meydan okuma teşkil
ettiğinin açık bir göstergesi.
Esed’i Suriye’deki savaşın muzafferi ilan
eden açıklamalar yaygınlaşsa da, yazara göre, bu hiçbir zaman isabetli bir
bakış değildi:
“Esed, diktatör yönetimine karşı
muhalefeti ülkenin %60’ında ezmiş olabilir; ancak 2020’ye gelindiğinde, 2011
isyanının temel nedenlerinden her biri varlığını sürdürmekle kalmadı, çok daha
kötüleşti. Rejimin refahına, güvenilirliğine ve bekasına yönelik meydan
okumalar ülkenin her köşesinde devam ediyor. On yıldır neredeyse ilk kez,
Esed’i açıkça destekleyen veya yönetimine sessizce sadık kalan milyonlarca
Suriyeli, duydukları öfke ve bıkkınlığı fısıldamaya başladı. Çoğu için
2020’deki hayat, silahlı çatışmanın ülke çapında zirveye çıktığı
2014-2015’tekinden çok daha kötü. Esed, iktidarı elinde tutarken ülkesini ve
ekonomisini bilfiil -ve bile bile- yok etti.”
Suriye için üç senaryo
Yazara göre mevcut tüm koşullar dikkate
alındığında Suriye için ufukta üç senaryo görünüyor:
“Birincisi, Esed ülkesini -küresel
ekonomiden tecrit ederek, küresel parya statüsünü sağlamlaştırarak ve kendisine
sadık nüfusu mağduriyet altında dayanışma duygusuyla birleştirmeye çalışarak-
Kuzey Kore rotasına çekebilir. Esed, başta Suriye’nin azınlık grupları olmak
üzere kendisine sadık tabanını, geçtiğimiz 9 yıllık çatışmada tam da bu senaryo
için hazırladı; ancak yönetimi etrafında gerçek ve sarsılmaz bir kişi kültünün
ne ölçüde tesis edildiği tartışmaya açık.
İkincisi, Suriye -ülkenin tüm katmanlarını
hallaç pamuğu gibi atarak iyice zayıflatan bir krize düşerek ve 2020’de
tahayyülü zor bir şekilde, çok daha büyük bir fakruzarurete, kıtlığa ve daha
feci suçluluğa ve yağmacı davranışa yol açarak- kelimenin tam anlamıyla eşi
benzeri görülmemiş şekilde kötüye gidebilir. Bu senaryoda rejime sadık
olanların birlik beraberlik hali tamamen çözülecek ve ardında, hem bir insan
hakları felaketi hem de tehlikeli aşırıcıların ve bölgesel istikrarsızlığın
yeşerdiği bir alan olan Somali tarzı bir başarısız devlet bırakacak.
Ya da üçüncüsü, uzun süre rejime sadık
kalanların son günlerde bana özel olarak söylediği gibi, bu olağanüstü iç kriz
en üstte bir değişimin kıvılcımını ateşleyebilir. Onlara göre halihazırdaki
durum, Esed’in iktidarda kalmasına yönelik -muhalefetin zirvede olduğu geçmiş
yıllardakine kıyasla- çok daha büyük bir tehdit teşkil ediyor. Bu senaryoda
Esed’in ülkesi için çizdiği yol Suriyelilerin birçoğuna o denli nahoş gelebilir
ki sonunda istikrarsızlık, öfke, hayal kırıklığı ve belki de bir Rus hamlesiyle
müesses nizamdan başka bir isim onu koltuğundan edebilir.”
Bir ihtimal daha var
Lister’a göre bu senaryoları sindirmek
kolay değil; ancak ABD’nin Avrupa ve bizzat Ortadoğu’daki birçok müttefikiyle
anlamlı bir rol oynayabileceği başka bir senaryo da olabilir:
“Suriye’deki durum, -İran ile birlikte
Esed’in başlıca dış destekçisi olan- Rusya için zaten büyük bir endişe kaynağı.
Moskova’da Esed’e yönelik -gerek açıktan gerekse örtülü- dillendirilen
eleştirel söylem hiç bu denli belirgin ve güçlü olmamıştı. Suriye’nin hızlı ve
muhtemelen geri döndürülemez bir şekilde iktisaden felce uğraması, uluslararası
toplumdan sürekli ve agresif bir soyutlanma politikasıyla birleştiğinde, Rusya
ve İran’da -eğer hâlâ başlamadıysa- derin bir rahatsızlığı tetikleyerek
-tedrici bir yeniden angajman ve yaptırımların hafifletilmesi şartıyla- bir
çeşit uluslararası çözümün düşünülmesinin önünü açabilir.”
Bu noktada Lister, Trump yönetiminin
Suriye’ye ilişkin kararlarında öngörülemez ve tutarsız biçimde davranmasına
rağmen, ABD’nin hâlâ bölgede ve dünyada önem taşıdığını ve Esed’in şu anki
zayıflığı karşısında -diplomatik çabalarla ve Amerikan müttefikleriyle de iş
birliği içinde- sonucu şekillendirme şansı bulunduğunu vurguluyor.
Bir aylık maaşa bir karpuz
Yazar, Suriye’deki iktisadi durumu şöyle özetliyor:
“Son aylarda Suriye ekonomisi çöktü ve bu
da aşırı enflasyona, işletmelerin toplu kapanmasına, yaygın gıda kıtlığına ve
artan işsizliğe yol açtı. Tek bir Amerikan dolarının 2400 ila 3000 Suriye
Lirası arasında dalgalanmasıyla birlikte şu an Suriye’deki ortalama bir aylık
maaşla kabaca bir karpuz ya da iki kilo limon alınıyor. Suriyelilerin en az
%85’i yoksulluk içinde; rejim 2020’nin geri kalanı için yeterli miktarda buğday
temin edebilmiş değil ve bu da demek oluyor ki ekmek kıtlığı artık an meselesi.
Sivil toplum sektöründeki bazı kişiler bu yıl içinde ya da 2021’de ortaya
çıkabilecek kıtlık konusunda sessizce uyarılarda bulunuyorlar. Ve bütün
bunların üzerinde bir de COVID-19 vakalarının yavaş yavaş yükselişi var.”
Bazı bölgeler hızla Türk Lirası’na geçiyor
“Bu arada son dönemde Türkiye’nin (…)
kontrolü altında bulunan kuzey Halep’in ekonomisini Türk Lirası’na çevirme
kararı, Suriye nüfusunun yaklaşık %10’unu Suriye para birimini kullanmaz hale
getirdi ve Suriyelilerin %18’inin ikamet ettiği İdlib’de de aynı şeyi yapma
planı işliyor. Halkın yaklaşık üçte birinin milli para birimlerinden ayrılması,
Suriye ekonomisinin tabutuna çakılmış son çivi olabilir. Esed’in iki ana
müttefiki olan Rusya ve İran’ın Suriye’yi bu krizden kurtarmak için
iktisaden yapabileceği veya yapacağı neredeyse hiçbir şey yok.”
Lister, Esed’in para bulmakta zorlandığı
bir dönemde kendi iç politikasında kaotik yeni cepheler açtığı kanaatinde. Bu
bağlamda 9 yıldır sağladığı finansmanla rejimi ayakta tutan ana aktör olan kuzeni, kadim yoldaşı ve Suriye’nin en zengin iş
adamı olan Alevi (Nusayri) milyarder Rami Mahluf’un -ülkenin başlıca cep
telefonu şebekesi olan SyriaTel de dahil- en değerli varlıklarının Suriye
istihbarat servislerinin eşgüdümlü bir çabasıyla ele geçirildiği ve ev hapsine
alındığını hatırlatıyor. Suriye’nin mali çöküşü altında ayakta kalmaya çalışan
Esed’in iktidar hırsının Mahluf gibi başka hedefleri de olacağını öngörüyor.
ABD ve Avrupa tarafından bilhassa savaş
suçuna karıştığı değerlendirilen şahıslara ve işletmelere yönelik uygulamaya konan
geniş yaptırımlar Suriye’nin yaşadığı iktisadi krizi şiddetlendirse de, yazara
göre krizin ana kaynağı, rejim ile hükümet yapılarını felç edici düzeyde
yolsuzluklar ve beceriksizlikler ile komşu Lübnan’daki mali kriz.
Lister’a göre, Esed rejiminin eski
muhalefet bölgelerini istikrara kavuşturmayı başaramaması ve devam edegelen
vahşi ve yozlaşmış uygulamaları da istikrarsızlığın artmasına neden oluyor:
“Süveyda’daki ayaklanmanın yanı sıra,
[2018 yazında rejimin yeniden ele geçirdiği] Deraa’daki ‘devrimin beşiği’, son
bir yıldır yüzlerce saldırıya ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açan bir silahlı
isyana şahit oldu. IŞİD, rejimin kontrolündeki çöl bölgelerinde yeniden
diriliyor. Türkiye, mart ayında Suriye ordusuna karşı benzeri görülmemiş bir
hava harekâtına girişerek, kuzeybatıdaki muhalefet topraklarından geriye
kalanları savunma noktasında bahsi ikiye katladı. Bu arada İsrail, bilinçli bir
şekilde İran hedeflerini vurarak Suriye’nin egemenliğiyle dalga geçmeye devam
ediyor ve Türkiye’nin de Halep’in kuzeyindeki kalıcı varlığını pekiştirdiği
neredeyse kesin.”
Lister’a göre Suriye’nin sorunlarından
birçoğunun sihirli bir çözümü yok; eğer olsaydı da ABD bunu sağlayacak konumda
olmazdı. Ancak Suriye, ABD’nin Ortadoğu ve ötesindeki ulusal güvenliği ve
çıkarları açısından önemli. Nitekim “Suriye krizinden kaynaklanan ve son on
yılda dünyayı dönüştüren istikrarsızlaştırıcı etkilerin olağanüstü listesi de
Suriye’nin öneminin apaçık delilleri. Avrupa’ya kitlesel göçmen akışı, bir
yandan Brexit’e ve Avrupa Birliği’nin zayıflamasına, diğer yandan dünya çapında
popülizm ve aşırı sağ politikalarda ani artışa yol açtı. IŞİD’in patlayıcı
yükselişi ve buna karşı muazzam uluslararası askeri mukabele de Suriye iç
savaşının bir sonucuydu. Trump’ın 2016’da dramatik şekilde seçilmesinin
-kısmen- Suriye’deki kaos nedeniyle gerçekleşebildiğini söylemek, fazla abartı
olmasa gerek.”
“350’yi aşkın kimyasal silah saldırısı da
dahil uzun bir savaş suçları listesiyle Esed, modern tarihte başka hiçbir
aktörün yapmadığı kadar uluslararası normları geriletti. Rusya, meydan
okurcasına Ortadoğu’ya geri döndü ve NATO’nun ikinci en büyük daimi ordusunu
(Türkiye’yi) neredeyse ittifaktan çekti ve ABD’nin bölge çapında nüfuzunu ve güvenilirliğini
baltaladı. İran, on yıllardır var olan -bölgesel güç dinamiklerini bilfiil
resetleyerek- Tahran’dan Beyrut ve Filistin’e uzanan bir nüfuz yayı oluşturma
yönündeki bölgesel hedefini başarmak için Suriye’nin sorunlarından faydalandı.
Ve son olarak, dünyanın Esed’in rekor kıran savaş suçları listesinin yanı sıra
700.000 kişinin can vermesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine
karşı boğuk tepkisi, diktatörlerin gelişip serpilmesinin muhtemel olduğu bir
uluslararası tecrit dönemine ilham veriyor gibi görünüyor.”
ABD’nin önündeki Suriye fırsatı
Yazar, bu şekilde Suriye’nin mevcut
fotoğrafını çektikten sonra bu ülkenin krizlerini çözme noktasında ABD’nin
nadir bir fırsatla karşı karşıya olduğunu savunuyor. Suriye’nin bu yeni
yoğunlaşan krizden çıkışı için tek yolun uluslararası diplomasi ve yeniden
iktisadi bağlantı kapılarının açılması olduğunu düşünüyor.
Bugün sımsıkı kapalı olan bu kapılardaki
kilidi açmanın yakında Sezar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle çok daha fazla
zorlaşacağı görüşünde. Zira bu yasa, Suriye’ye şimdiye kadar uygulanan
yaptırımlar rejiminin en önemlisi olup dünyada herhangi bir aktörün Esed
rejimiyle herhangi bir iktisadi bağlantısını yasaklıyor. Yazar bunu önemli ve
yerinde bir adım olarak görse de ciddi bir diplomatik eylem rotası olmamasını
eleştiriyor. Lister ayrıca, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın son haftalarda
kapalı kapılar ardında Moskova’yla yeni bir Suriye diplomatik sürecinin imkanı
konusunda istişarelerde bulunduğunu belirtiyor, ancak mevcut girişimleri
yetersiz görüyor.
Yazara göre Washington’ın ültimatomu basit
olmalı: Şam’dan gelecek anlamlı siyasi tavizler karşılığında Esed rejimine
yönelik iktisadi tecridin hafifletilmesi… Verilmesi gereken siyasi tavizlerden
birkaçını da sıralıyor: Bir çeşit iktidar paylaşımına, ülke çapında ateşkese,
binlerce siyasi mahkumun serbest bırakılmasına, anayasa reformuna, adem-i
merkeziyetin kabulüne ve -uluslararası gözlemcilerin müdahil olduğu- bölgeye
yayılan Suriyelileri de kapsayan seçimlere yol açacak gerçek bir siyasi süreç.
Lister, “Eğer ki bu elverişli anda
müttefiklerimizle uyum içinde iddialı bir şekilde hareket etmeyi başaramazsak
ileride pişman olacağız,” uyarısıyla yazısını bitiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder